Animasyon sineması alan genişletiyor
Son yıllarda dünyanın farklı yerlerinde animasyon üretimi oldukça önemli bir sıçrama yarattı. Bu animasyonların büyük bir kısmı çocuklar için üretilen içeriklerde karşılık bulurken yetişkin sineması için de daha önce olmadığı kadar zengin bir içerik önümüze çıkmaya başladı.
Danimarkalı yönetmen Jonas Poher Rasmussen’in yönettiği animasyon filmi "Flee" (Kaçış), 2021’in en başarılı filmlerinden biriydi. Artık MUBI kataloğuna eklendi. Bu vesileyle hem "Flee" filmini hem de animasyon sinemasının son dönemdeki başarılarını hatırlamakta fayda var.
"Flee", 2022’de Danimarka’nın Oscar adayı olmuş, 93 film arasından son beş film arasına kalmıştı. Üstelik Oscar tarihinde bir ilki gerçekleştirerek En İyi Uluslararası Film dalındaki adaylığının yanında En İyi Belgesel ve En İyi Animasyon dallarında da aday olmuştu. Böylece Oscar tarihine geçmiş oldu. Film, ilk gösteriminin yapıldığı 2021 Sundance Film Festivali’nin Dünya Sineması-Belgesel seçkisinde kazandığı Jüri Büyük Ödülü’nden başlayarak neredeyse katıldığı bütün festivallerden çeşitli ödüller aldı. Film, toplamda 60’tan fazla ödülün sahibi.
İKİ ÖNEMLİ OYUNCU FLEE'NİN YAPIMCISI
"Flee" filminin yapımcıları filmin bu denli geniş bir ağa sahip olmasında önemli bir faktör olabilir. Zira iki önemli oyuncu filmin yapımcılığını üstleniyor. "The Night Of" dizisinin ve "Sound of Metal" filminin etkileyici oyuncusu Riz Ahmed ve 'Game of Thrones' dizisindeki Jaime Lannister karakterini canlandıran Nikolaj Coster-Waldau "Flee" filminin ortaya çıkması için ekonomik destek sağlamışlar.
BİR GÖÇMEN HİKAYESİ
Filmde Danimarka’da yaşayan Afganistanlı bir eşcinsel olan Amin’in "ev" kavramını anlatmaya başlamasıyla çocukluğunu geçirdiği Afganistan’a uzanıyoruz. Amin, cinsel yönelimini keşfederken Afganistan da yerle yeksan olan bir ülkenin trajedisini keşfedecektir. Önce babasını devlet terörüyle kaybeden Amin, ağabeyini de askere alınmamak için yurt dışına kaçmasıyla kaybetmiş olur. Annesi ve kardeşleriyle Afganistan’dan çıktıklarında ise izleyiciyi yeni bir trajik ülke bekliyordur: 1990’ların Rusya’sı. İlk durakları olan Moskova, çökmüş bir sosyalizmin yüksek binalarının arasında boş market raflarına ev sahipliği yapıyordur. Amin, kardeşiyle Moskova’da McDonald’s’ın açıldığı gün kapitalizmin hamburger suretindeki mabedini görmeye gittiğinde yönetmen, Rusya’nın bu yeni döneminin meşhur sembolüyle Amin ve kardeşinin maruz kaldıkları polis zulmünü aynı kareye sığdırır. Kapitalizm, yoksul göçmenler için yeni hayaller sunmuyordur. Amin ve ailesi, bu kaotik ortamdan çıkıp da ilk defa kaçak yollarla Rusya’dan Batı ülkelerine gitmek istediklerinde denizin ortasında su alan eski bir geminin içinde bulurlar kendilerini. Karşılarına çıkan cruise gemisini görüp gemidekiler hayallere dalsalar da bu heyecanlı ve umut dolu kalabalık, cruise gemisindeki zengin Avrupalılar için sadece uzaktan patlayan flaşlarıyla çektikleri fotoğrafların nesnesidirler sadece. Kimsenin umurunda değildir soğukta bozuk bir gemide bir başına kalmış göçmenler. Amin, türlü zorluklardan sonra ailesinden ayrılmak zorunda kalıp bir başına Danimarka’ya geldiğinde belki baskıladığı cinsel yönelimini daha özgürce keşfetmeye başlar ama içindeki trajediler onun peşini bırakmayacaktır.
Afganistan’dan başlayıp Rusya’ya uğrayan, oradan uzak Avrupa ülkelerinde devam eden "Flee" filmindeki hikaye, göçmenlik ve eşcinselliğin ötekileştirilen tablosunu bir potada eritiyor. Belki bu haliyle son dönemin popüler temalarına sığınan, "oyunu kurallarına göre oynayan" bir film görünümü verse de derinlikli yapısı ve incelikli çizimleriyle etkileyici bir tablo ortaya koyabilen bir çalışma.
ANİMASYONLAR YÜKSELİŞTE
Son yıllarda dünyanın farklı yerlerinde animasyon üretimi oldukça önemli bir sıçrama yarattı. Bu animasyonların büyük bir kısmı çocuklar için üretilen içeriklerde karşılık bulurken yetişkin sineması için de daha önce olmadığı kadar zengin bir içerik önümüze çıkmaya başladı.
İsrailli yönetmen Ari Folman’ın unutulmaz animasyonu "Beşir'le Vals" (2008), 1982 yılında Lübnan'da İsrail’in katliamlarına dair bir yüzleşmeyi animasyon dilinde sunarken, İran kökenli yönetmen Marjane Satrapi ve Vincent Paronnaud’ın yönettikleri "Persepolis" (2007) küçük bir kızın büyüme hikayesini yönetmenin yaşamından da izler taşıyarak İslam Devrimi sürecindeki toplumsal dönüşümle birlikte veriyordu. Dorota Kobiela ve Hugh Welchman’ın yönettikleri "Loving Vincent" (2017) Vincent Van Gogh'un son dönemini yansıtırken, filmin her karesi Van Gogh'un tablolarını hatırlatan tonlarda, onların estetiğin sunuyordu. Wes Anderson’ın "Isle of Dogs" (2018) animasyonu ise köpeklerin toplanıp bir adaya atılmış olması gerçekliğinin izini sürerken kendine has animasyon yaklaşımıyla o bilindik Wes Anderson dünyasında resmetmişti. 2019 yapımı Jérémy Clapin‘in yönettiği "I Lost My Body" ise anne ve babasını kaybeden Gabrielle’nin farklı bir yerde göçmen olarak yaşamaya başlamasını ve büyüme hikayesini anlatıyordu. 2023 yapımı Sepideh Farsi’nin yönettiği animasyon "The Siren" filmi ise 1980’de Saddam Hüseyin kuvvetlerinin İran’a saldırmasıyla başlayan İran-Irak Savaşı’nın ilk döneminde bombalanan Abadan şehrinde geçiyor. Abadan şehri sakinlerinin gündelik yaşamını ve şehirden çıkış için bir gemiye toplanıp ayrılmalarını adeta Nuh’un Gemisi metaforuyla farklı inanç ve kültürlerden insanlardan bir kolaj zenginliğinde sunuyordu.
JAPONLARDA MİYAZAKİ RUSLARDA ALEKSANDR PETROV
Bazı ülkeler animasyonla özdeşleşmiş sanatçılar yaratabildiler. Japonya’da zengin anime kültürünün varlığının yanında Hayao Miyazaki’nin eserleri oldukça özgün ve başat örnekler olarak aynı kulvardaki eserlerden ayrılıyor. Ustanın hâlâ üretime devam ederek "Rüzgarlı Vadi" ve "Ruhların Kaçışı" gibi unutulmaz eserlerinin yanında yeni çalışmaları da ilgi görmeye devam ediyor. Öte yandan Ruslar da Sovyet döneminden beri çizgi film kültürünün yaygın olduğu bir ülke olarak bu alanda önemli animasyoncular yetiştirdiler. Günümüzde çocuklar için yapılan "Maşa ile Koca Ayı" ile sesini duyuran Rus animasyonları, esasen 1936’da kurulan ve 1500’den fazla üretim yapan Soyuzmultfilm animasyon stüdyosunun geleneğine yaslanıyor. Bu stüdyonun eseri olan 1975 yapımı "Yojik v tumane" (Dumandaki Kirpi), çizgi filmler arasında oldukça özel bir yerde durur. 2003 yılında Tokyo’da düzenlenen festivalde 140 çizgi film arasından "tüm zamanların ve halkların en iyi çizgi filmi" olarak Yuriy Norşteyn’in çizdiği "Dumandaki Kirpi" seçilmişti. Çocuklara olduğu kadar yetişkinlere de hitap eden bu klasik yapım hâlâ eskimedi. Edebiyat eserlerini animasyon filmlere dönüştüren Aleksandr Petrov ise Sovyet mirasının Rusya’ya armağan ettiği animasyon sanatçılarından biri. Birçok sefer aday olduktan sonra 2000 yılında usta işi Hemingway uyarlaması "Yaşlı Adam ve Deniz" animasyonuyla En İyi Animasyon Oscar Ödülü’nü almıştı. Benim favorim ise Aleksandr Petrov’un Sovyet döneminin yasaklı yazarı Andrey Platonov’un 1930’larda yazdığı "İnek" öyküsünden 1988’de yaptığı aynı isimli animasyonudur. 'Japonlar için Miyazaki neyse Ruslar İçin de Aleksandr Petrov odur' dersek abartmış olmayız.
BİZDE ANİMASYON ÇOCUKLAR İÇİN
Yetişkinler için üretim alanı henüz oluşmasa da yerli üretim animasyonlar da her yıl vizyondaki pazar paylarını arttırıyorlar. Bu yıl en çok izlenen film "Rafadan Tayfa" serisinin yeni filmiydi. Yerli animasyon filmler yüksek izleyici sayılarına ulaşmaya başladılar. Vizyonun en çok izlenen filmi "Rafadan Tayfa" başta olmak üzere "Aslan Hürkuş" "Elif ve Arkadaşları", "Nasreddin Hoca", "Kaptan Pengu ve Arkadaşları", "Kral Şakir" serileri bu yıl da yerli animasyon namına vizyonda ABD animasyon hakimiyetine kafa tutan yapımlar oldular. Yakın zamanda çocuk pazarından yetişkin üretimine de geçiş başlarsa özgün bir animasyon alanı oluşturabiliriz.
Rıza Oylum Kimdir?
1984 İstanbul doğumlu. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, Trakya Üniversitesi’nde aynı alanda yüksek lisans eğitimi aldı. Varlık, Virgül, Agora, RadikalGenç, Birgün, Cumhuriyet Kitap, Film Arası, Kitapçı, Sendika.org, ve Edebiyathaber.net gibi farklı mecralarda sinema ve edebiyat merkezli metinler yayımladı. Uzakdoğu Sineması, Rus Sineması, Alman Sineması, Ortadoğu Sineması, Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri, Doksanlar, Dünya Yazarlarından Yazarlık Dersleri ve İran Sineması kitaplarını yazdı. Ulusal ve uluslararası festivallerde jüri, küratör ve yayın editörü görevlerinde bulundu. Türkiye’de ve yurtdışında ülke sinemaları üstüne konferanslar verip workshoplar yaptı. Halihâzırda bir vakıf üniversitesinde sinema tarihi dersleri veriyor. Seyyah Kitap’ın genel yayın yönetmenliğini sürdürüyor.
'Hemme'nin Öldüğü Günlerden Biri': Israrla Kürtçesiz 02 Ekim 2024
'Dışavurumcu' İran sineması: Festivale film çekmek 07 Eylül 2024
Tuncay Akça’nın bilinmeyen başrolü: Bebek 21 Ağustos 2024
İktidardan muhalefete sürdürülemeyen film festivalleri 16 Haziran 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI