YAZARLAR

Anime filmler başka bir dünyadır

Miyazaki filmlerinin çoğunda savaş karşıtlığı (Rüzgârlı Vadi'de dünya yıkıcı bir savaşın ardından yaşanmaz olmuştur), doğa-çevreye saygı, yaşam sorunlarını ‘tek başına değil’ birlikte çözmek gibi öneriler yer alır.

Bugün TBMM’nin açılışının 103. yıl dönümü, tüm dünya çocuklarının bayramı kutlu olsun!”

23 Nisan iki ‘bayramı’ bir araya getiriyor: Ulusal Egemenlik ve Çocuk…TV kanallarının her yaştan çocukları ekran karşısına çağırdığı çizgi filmler günün erken saatlerinden başlayarak televizyonların yayın programında… Kanaldakilerin bilmezlikten geldiği, çizgi filmler sanki masum, ideolojik göndermesi olmayan, her yaş, gelişim dönemi özelliklerine uygun ‘özel bir çocuk sineması’ türüdür.

Peki, “çocuklar için algısının” dışında çizgi filmler var mı?

İran İslam Devrimi ile kişisel haklarını kaybetmiş, susturulmuş, hatta hapsedilmiş kadınlardan birini temsil eden Marjane Satrapi’nin otobiyografik filmi Persepolis ya da Ralph Bakshi’nin yetişkin animasyon kara komedisi Fritz the Cat, “karanlık ve gotik ögeler içeren görsel estetiği” ile Burton filmleri, Michael Dudok de Wit yapımı Kırmızı Kaplumbağa, Anne Frank’ın günlüğüne hayat veren Ari Folman (Beşir’le Vals) yaratımı Anne Frank Nerede? ya da eskilerde bir Avrupa animasyon estetiğine örnek Topor ve Laloux’nun çizdiği distopik/politik anlatı Vahşi Gezegen… Bence “çocuklar için” algısının dışında animasyonlardan bazıları.

Disney muhafazakâr animasyonlarının egemenliği yıllarında Fransa’da Roland Topor & René Laloux’nun Vahşi Gezegen’i ’70’lerin politik iklimini yansıtıyordu.

Japon animeler ise ‘çizgi film algısını’ bir başka yere taşır. Tabii ki Şeker Kız Candy, Arı Maya, Heidi ya da Pokemon’dan söz etmiyorum. Kültürel kaynakları araştıran, geleneksel anlatıları yeni bakışla yorumlayan, metinler arası ilişkiler kuran animelerin varlığından söz ediyorum… Bu tür animelerin yaratıcısı Hayao Miyazaki “Geleneksel kültürü terk etmek doğru değil.” diyecektir. Yüksek teknoloji tarafından kuşatılmış olan çocuklarımız her geçen gün kendi köklerinden daha fazla uzaklaşıyor. Onlara kendi kültürlerinin ne kadar zengin olduğunu anlatmalıyız.”

Uzun metrajlı animelere olduğu gibi, mangalara (çizgi roman) imza atan Hayao Miyazaki’nin Oscar Ödülü kazandığı Ruhların Kaçısı öncesinde çektiği ve 130 milyon Dolar gişe başarısı sağladığı Prenses Mononoke (1997) sinema dünyasında şok yaratır. Miyazaki’ye de bir süre sonra animasyon üretimi yapacak Tokyo merkezli Stüdyo Ghibli’yi kurma olanağı sağlar.

Miyazaki’nin ‘doğayı koruma’ teması içeren Prenses Mononokeden başlayarak hikayelerinde ana karakterler -bilinçli olarak- kadın ve kız olacaktır. Ormanı koruyan Kurt Tanrıların prensesi San gibi, Demir Şehri’nin demir madeninde çalışan işçiler de Prenses Mononoke filminde kadındır.

Miyazaki’nin Ruhların Kaçışı’nda olduğu gibi filmlerinde yemeğe yer vermesi dikkat çekicidir. Ayrıca Ruhların Kaçışı’nın asıl anlamının Japonya’nın özellikle politik tutum-ahlak olarak kendini temizlemesi gerektiği ve filmdeki hamamın buna işaret ettiğinden söz edilir.

Ruhların Kaçışı filminin ana karakteri küçük kız Chihiro anne-babasıyla kasabadaki yeni evlerine taşınmak için yola çıktıklarında, terkedilmiş bir lunaparka yolları düşer. Bu gizemli, tekinsiz yerde anne ve babası kapıları açık, hiçbir görevlinin olmadığı bir dükkânda tezgâh üzerine sıralanmış iştah açıcı yemeklere kıtlıktan çıkmışçasına saldırınca Chihiro’nun keyfi kaçar, parkta dolaşmak bahanesiyle onlardan uzaklaşır. Hava kararıp, tanımlayamadığı, ürkütücü gölgeler ortaya çıkınca Haku adlı bir gencin yardımını kabul eder ve böylece ruhların dünyasına girer.

Hayao Miyazaki'nin harikalar dolu kariyerinin ilk akla gelen flmi Sen to Chihiro no Kamikakushi / Ruhların Kaçışı (2001) Studio Ghibli’nin simge işlerindendi.

Buna girmek değil, kaçırılış mı denmelidir? Çünkü filmin orijinal adı, Sen to Chihiro no Kamikakushi’dir. Kamikakushi kelimesi Japon kültüründe gizemli bir biçimde ortadan kaybolan, öfkeli bir tanrı tarafından kaçırılmış olduğuna inanılan kişiler için kullanılır.

Chihiro insan ve kokusundan nefret eden tuhaf yaratıkların dünyasından çıkmayı yine onların dünyasına ait yemeği yiyerek başarır. Hoş olmayan yanı ise anne ve babasının tanrılarca cezalandırılıp domuza dönüştüğünü görmesidir. Çünkü fazlasıyla açgözlü davranmış ve onlara sunulmayan yemekleri oburca yemişlerdir.

Marksist ve sosyalist Miyazaki için insanının en büyük zaafı tüketim hırsı ve açgözlülüğüdür.

Miyazaki filmlerinin çoğunda savaş karşıtlığı (Rüzgârlı Vadi'de dünya yıkıcı bir savaşın ardından yaşanmaz olmuştur), doğa-çevreye saygı, yaşam sorunlarını ‘tek başına değil’ birlikte çözmek gibi öneriler yer alır.

"İnsanlar, hayatlarında her şey istedikleri gibi gitmediği için, kahramanların hayatlarını yaşamak istemekteydiler ya da biz öyle düşünüyoruz. Ama şimdi hiçbir sorun tek başına, tek kahramanın olağanüstü güçleri ile çözülemiyor”.

Savaş karşıtı Rüzgârlı Vadi (1984), Miyazaki'nin kendi yarattığı mangadan uyarlama ilk anime filmlerinden biriydi

Ruhların Kaçışı’nda olduğu gibi diğer filmlerinde kendine güvenen, yeteneklerini dünya ile etkileşime girerek test eden kız çocuk kahramanlara rastlanır. Örneğin, insan olma hayali nedeniyle Kral babasınca bir şişenin içinde hapsedilen küçük deniz kızı Ponyo  kurtulup, karada yaşayan beş yaşındaki Sōsuke ile arkadaş olunca, hem hayalini gerçekleştirir hem öfkeli babasının bozduğu ekolojik dengeyi düzeltir.

Hayao Miyazaki'nin filmleri görsellikleri ile etkili olduğu gibi, izleyicinin gözleri önüne Japon yemek kültüründen kareler de getirir.

“…filmlerinin anlatı ve karakterleri çok farklı olduğu için hiçbir sahne birbirine benzemez. Sonuç olarak, yemeklerden bazıları en iyi bilinenin görüntüsü de olsa, bazıları lezzetli görünüşünün aksine var olmayan bir yemek de olabilir.” açıklamasını yapar Natalie Hays.

Filmlerindeki yemek görüntülerine Natalie Hays’in sıralamasında olduğu gibi önce Ruhların Kaçışı’nda Chihiro’nun anne ve babasının atıştırdığı her türden yiyecek ve yemekten, ayrıca hem babasının hem  Chihiro’nun yediği Tayvan Köfte (Bawan), Buharda Pişmiş Kırmızı Fasulyeli Çörek ve Sünger Kek’ten (Sponge Cake) başlanabilir. 

Bawan (Tayvan köftesi) tatlı patates nişastası ve pirinç unu ile yoğrulan ve orta boy bir tabak ölçüsünde açılan hamur içine genellikle et, mantar ve bambu filizleri ile konarak yapılmaktadır. Kapatılan hamur buharda pişirilir, sos eklenerek sofraya götürülür. Asyanın ünlü ve içine değişik malzemeler konarak yapılan çörekteki kırmızı fasulye Çin kültüründe birini özlemek anlamına gelmektedir. Ailesine kavuşmak isteği duyan Chihiro’ya da Miyazaki bu çöreği yedirerek belki de ailesini çok özlediğini vurgulamak istemiş olabilir…

“Spirited Away” – Spirit World Food.

Howl’un Yürüyen Şatosu filminden tavada yağda pişen -Calcifer adlı ateş cini engel olmak istemesine karşın- pastırma (bacon) ve yumurtalar, hatta yumurta kabuklarının bile yendiği sahne hemen hatırlananlar arasına girecektir.

Howls-Moving-Castle-Food

Küçük Deniz Kızı Ponyo filmindeki ramen ise tam bir Japon klasiğidir. Ramen kasesi üzerinde belirgin olarak iki iri parça jambon, ince doğranmış yeşil soğan ve haşlanmış yumurta, nori, tabii ki erişte (noodle) yer alır. Gerçekte filmdeki kahramanlardan, ama bir insan olan Sōsuke'nin annesi Lisa kendinden ekler yaparak deniz kızı Ponyo için bu rameni özel hale getirmiştir.

“Ponyo” – Power Outage Ramen

Tepedeki Ev’deki kahvaltı sahnesi de dikkat çekenler arasındadır. Filmin küçük kahramanı Umi  kardeşleri ve büyükannesinin de olduğu ev sakinlerine kahvaltı hazırlamak için her sabah erken uyanmaktadır. Yumurta ve jambon gibi bilinen kahvaltılıklara, pirinç pilavı ve miso (soya ezmesi) çorbası da ekler. Umi okuldaki öğle yemeği için de her gün üşenmeksizin kendine yemek hazırlamakta, ailesine yemek sunumları yapmaktan büyük hoşnutluk duyduğu için akşam onlara balık kızartmaktadır. Tabii bu filmde olduğu gibi aile yemeği, toplumsal birliktelik Miyazaki filmlerinde birçok kez vurgulanır, Japon geleneksel yaşam tarzı, Japon yemeklerinin varlığı da hatırlatılmış olur.

 Miyazaki, “From Up On Poppy Hill” – Breakfast Scene

Küçük Cadı Kiki filminde ailesinden uzak, tek başına ve yardımsız yaşayarak yeteneklerini öğrenmesi istenen on üç yaşındaki cadı Kiki için babaannesinin doğum gününde yaptığı ringa balıklı, bal kabaklı, siyah zeytinli turta göz doldurucudur. Turta’nın içinde başka malzemeler de vardır: mantar, soğan, pırasa, patates, ıspanak, peynir, yumurta, defne yaprağı, ayrıca biraz un, süt…

Miyazaki, “Kiki’s Delivery Service” – Herring Pie

İki küçük kız kardeşin kırsaldaki evlerinin yakınındaki ormanda yaşayan gizemli yaratıklarla arkadaş olması ve onların yardımıyla büyülü bir dünyaya girmesini konu edinen Komşum Totoro filminde Bento (ya da Obento) karşımıza çıkar, yani içinde tavuk, balık, pirinç, sebzeler bulunan, evde paketlenmiş yemek. Küçük Cadı Kiki ve Prenses Mononoke filmlerinde görülen Okayu da (Sıcak Pirinç Lapası) sevilerek tüketilir. Filmin küçük kahramanları iki kızkardeş Mei ve Satsuki’nin annelerine pişirdiği gibi daha çok hastalara yapılan Okayu’nun üzerine kıyılmış pırasa ya da yeşil soğan eklenmektedir.

Okayu

Porco Rosso/Kırmızı Kanatlar filminden, yanında havuç, brokoli vb. ile servis edilen Beşamel Soslu Somon akılda kalır. (Tepsideki somon balığın kenarlarına brokoliler dizilir, üzerine beşamel sos eklenip, önceden ısıtılmış fırında 190 derecede 15 dk kadar pişirilir.)

Gökteki Kale filminde izleyicinin gördüğü vejetaryen yemek güveçte kış sebzesidir ve havuç, patates, mantar, soğan, bambu filizi ile yapılmaktadır.

Japon mutfağı denilince çok bilinen ‘suşi’ filmlerde yoktur. Bunda da Japonların suşiyi sık yememesi, ana gıda malzemelerinin pirinç ve erişte, öğünlerdeki geleneksel düzenlemenin ‘bir çorba üç yan’ yemek şeklinde olduğudur. “Çorba genellikle miso, “yan yemeklerden biri muhakkak beyaz pirinç (gohan), biri turşu (tsukemono), biri de okazu’dur; bu sonuncusu saşimi gibi balık veya et ya da sebze temelli olabilir.” (Holland)

Miyazaki imzası taşımasa da yeni dönem animelerde rastlayabileceğiniz tatlı, yumuşak-kabarık ekmek Melon Pan, dondurmalı Japanese Parfait, Ebi Fry (kızarmış karides), bir tür etli mantı Nikuman, kızartılmış pirinç, sebze, tavukla yapılan ve ketçapla servis edilen omlet Omurice, Onigiri (pirinç topları), ahtapot topları Takoyaki… gibi atıştırmalıkların kuşkusuz filmleri vardır, ayrıca neden bir başka yazının konusu olmasın?..

Bir yemek yazarı “Anime, Japon mutfağını öğrenmenin harika bir yolu olabilir.” diyordu. Hemen ardından uyarıyordu:

“Hollywood'un Amerikan kültürünü doğru bir şekilde temsil etmekten uzak olması gibi, Japon anime de gerçekliğe eşit değildir.” 

Doğrusu şu sözler hoşuma gitti:

“Bir dahaki kez bir anime izlediğinizde kaç Japon yemeği görebildiğinizi deneyimleyin.”

Başka bir dünya, başka çizgi filmler de var…

—————————————————————

Sünger Kek (Sponge Cake)

5 yemek kaşığı tereyağı

1 su bardağı süt

4 yemek kaşığı şeker

Yumurta sarısı ile:

4 yumurta sarısı

12 çorba kaşığı kek unu (elenmiş)

1/2 çay kaşığı deniz tuzu

Yumurta akı ile:

4 yumurta akı

1/2 çay kaşığı krem tartar (yerine, kabartma tozunun üzerine birkaç damla limon suyu)

1 su bardağı şeker

Geniş bir kapta tereyağ, süt ve şekeri karıştırın, önce yumurtaların sarısı ile ardından un ve tuz ekleyerek uzun süre çırpın.  Bir başka kapta yumurtaların beyazını önce krem tartar, sonra şeker ekleyerek çırpın.  Hazırlananları geniş kapta bir araya getirin, bir süre spatula ile karıştırın. Yağlanmış ya da fırın kağıdı yerleştirilmiş kalıplara alın. Sıcak su koyduğunuz derin bir tepsiye kalıpları oturtun ve önceden ısıtılmış, 165 derece fırında 35-40 dakika pişirin, fırının kapağını en az 15 dakika açmayın.


Oğuz Makal Kimdir?

Sinema alanında ilk doktora yapan öğretim üyesi. 1997 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde profesör oldu. Yemek ile sinema arasındaki ilişki yeni ilgi odağı, bu alanın filmlerini ve toplumsal-kültürel tanıklıklarını kitaplaştırmak için araştırmaya devam ediyor. Sinema Tarihi, Film Kuramı, Türk Sineması, Sinema ve Diğer Sanatlar, Sinema ve Tarihi İlişkisi gibi dersler veren, tezler yöneten Makal, Uluslararası İzmir Film Festivalini kurdu, 2001 yılına dek on bir yıl yönetti… Kısa, uzun, belgesel filmler yaptı, son yıllardaki birkaç belgeseli: El Cezeri, Eğitmenler, İstanbul’da Bir Gizli Bahçe-Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi, Uzak ve Yakın, Suriye Mutfağı İstanbul’da, Merdiveni Arayan Adam. Bazı kitapları ise: Sinemada Yedinci Adam, 1895-1950/İzmir Sinemaları Tarihi, Fransız Sineması, Beyazperde ve Sahnede Nazım Hikmet, Sinemada Tarihin Görüntüsü, Yönetmenleri ve Filmleriyle Gülmenin Sineması.