Ankara’daki tufanı kim yarattı?
Biz şu an iklim krizi kaynaklı felaketler yaşamıyoruz. O başka bir şey. Emin olun ucundan ancak kokladık. Şu an siyasetçi kaynaklı afetler yaşıyoruz. Bütün siyasetçiler bu sorumluluğa ortak. Kararların altında imzaları var. Ama ne yazık ki üstlerine hiç alınmıyorlar.
Ankara resmen bir tufan yaşadı. Zaten hep yaşıyordu. Kentte toprak bulamayan yağmur taneleri birleşerek üstü yol olan dere yatakları boyunca vadilere akıyor, oralarda koca göller oluşturuyordu. Bu sefer çok kötü oldu.
Meteoroloji bir gün önce, 34 kentte sarı, 12 kentte ise turuncu kodlu uyarıda bulunmuştu. Ama hiçbirisi Ankara’daki gibi yaşanmamıştı.
Yağış sonrası açıklama yapan belediye 985 su baskını, 188 mahsur kalma, 106 hasar, 148 ağaç devrilmesi, 125 çatı uçması ve 130 araç zararı olmak üzere toplam 1684 ihbar ulaştığını duyurdu.
Bu tufan demekti. Hele bir de CHP Mamak gençlik örgütünden İlkay Yiğit’in araba ile sürüklenerek yaşamını kaybetmesi konuyu daha üzücü hale getirdi.
Böyle bir şey nasıl mümkün oluyor? Bir başkent, koca başkent nasıl her yağmur damlası ardından su baskınlarına mahkûm oluyor?
Sorunu alt yapıda görerek daha birkaç yıl önce mazgal büyütmek için yolların kazıldığını bilmeyenler vardı. Yaşananları yeni bir şey sanan insanların olması daha acayipti.
KLİŞE 1: GÖRÜLMEMİŞ YAĞIŞ
Büyükşehir Belediyesi “Bugün Ankara'da tüm ilçelerde aynı anda ve son yıllarda görülmemiş büyüklükte sel felaketi yaşandı.” diye açıklamada bulundu. Siyaset yine yapacağını yaptı. Ama kentlerin “aynı anda ve son yıllarda görülmemiş büyüklükte” sellere neden olan yağışlara göre tasarlanmamış olduğunun itirafı idi. ABB aslında kenti bilim ve akılla yönetmediğini itiraf ediyordu. Sonuçta kent alt yapısı birkaç yılda bir görülen yağışa göre tasarlanmaz. 50 yılda bir görülen yağışa göre de tasarlanmaz.
Bu arada Ankara'ya bir günde en fazla yağışın 11 Haziran 1997’de yağdığını hatırlatalım. Yani 25 yıl önce!
Bu argümanın büyüğü ve atası “500-600 yılda bir düşen yağış düştü” sözüdür. Sahibi suların prensi Veysel Eroğlu’dur. Eroğlu Temmuz 2017’de İstanbul’da yağan yağmur sonrası bunu derken pek çok olayda da tekrarladı.
Siyaset suçu yıllara atmayı sever. Siyasetin tek ilacı budur çünkü.
KLİŞE 2: İKLİM KRİZİ
Aynı gün Tarım Bakanı da Erzincan’da sel felaketi yaşanan bir köyü ziyaret edip “İklim değişikliğini bir türlü anlamakta güçlük çekiyoruz” dedi. İklimi değiştiren politikalar deyince akıllarına iklim değişikliği gelmeyenlerin, ilk meteorolojik olayda akıllarına politikalarının, meteorolojinin yerine iklimin gelmesi garip değil mi?
Ama tabii ki toplumda da iklim krizi karşılık buldu. Her meteorolojik olayı iklime doğrudan bağlayabiliyor muyuz? Bu bir doktorun, odasına gelen hastayı daha görmeden teşhis koyması gibi absürt bir şey değil mi?
Ama akıl tembelliği ile klişeler toplumda yer buluyor. Aşırı hava olayları ile iklim arasında bir ilişki var ama her ilişkide bunu kullanamazsınız.
SİYASETİN TUFAN SAVAŞLARI
Geçen hafta yağan yağmur sonrasında iktidar medyası işi hızla mazgallara bağladı. Bu herhalde cahillik değil, manipülasyon ile ancak açıklanabilirdi. Siz 70’den fazla akarsuyun olduğu Ankara'da sorunu bir mazgalla mı çözeceksiniz? İkincisi o yamaçların en tepesindeki yağmur damlası toprağa kavuşamazsa vadide mazgala kavuşunca mı sorun çözülecek? Kaldı ki Gökçek zamanında bile tekrarlanan bu argüman ile su baskınları önlenebildi mi?
Kendi savunuları mazgaldı evet. Ama bunun bir nedeni daha vardı. O da bu sorunları kendilerinin yaratmış olması. Kendi medyaları o gün de eleştirmedi ve şimdi de taraftar oldukları için eleştiremezlerdi.
Tufanın yaratıcısı kendi siyasetleri idi ve asla laf edemezlerdi evet. Ama daha büyük bir sorun var; şu anki yönetimin kararlarında ortaklar.
Belediye meclisinde CHP, AKP, MHP ve İYİ Partinin 147 vekilinin şu anki tufanı yaratan kararların altında imzaları var, o kararlar her ay OYBİRLİĞİ ile geçiyor.
Yani şıracının şahidi bozacı.
BELEDİYENİN HİÇ Mİ SUÇU YOK
Mevcut yönetimin 20 yılda yapılanları düzeltmesini imkânsız görenler sosyal medyada bunu bolca dile getirdiler. Ancak sorun şu ki Melih Gökçek 20 yıl değil 23 yıl yönetti bu kenti. AKP de 20 yıl değil 25 yıl yönetti. Bu basit farkı bilmeden bu kadar çok 20 yıl vurgusu yapılması oldukça ilginç. Demek ki bunu savunanlar pek Ankara’yı bilmiyorlar
Ama daha kötüsü “3 yılda ne yapabilirdi?” diyenler var.
Önce 25 yılı özetleyelim. 1994’de Ankara’da 482 bin olan araç sayısı 2019’da 2 milyon 33 bin oldu. Ankara arabalara, beton mikserlerine, hafriyat kamyonlarına doydu ve hatta taşmaya bile başladı. Yetmedi otomobil merkezli bir kent için yüzlerce milyon TL para aktarıldı. Sadece asfalt için 2012’de 363 milyon TL, o günün kuru ile 200 milyon dolar ayrıldı. 2013’de rekor kırıldı ve 7 milyon tondan fazla asfalt döküldü Ankara’da.
Ama sadece otomobil olsa, asfalt olsa iyi. Ankara Bülent Arınç’ın o ifadesi ile parsel parsel satıldı, bütün kamu arazileri birkaç kişiye AVM yapsın diye verildi. Öyle ki AKP döneminde Atatürk Orman Çiftliği bitirildi, ODTÜ ormanına iki defa girildi.
AKP her yıl milyonlarca ton asfalt serdi, milyonlarca ton beton döktürdü. Ankara bir bardak ise, bardak dolmuş taşmıştı. Kentli bıkmıştı, kentin 2019 seçimlerine bu gündemle girildi.
DOLU BARDAĞA SU KOYMAK!
Dolu bir bardağa su koyar mısınız? Biri gözünüze bakarak bunu yapsa ne düşünürsünüz? Hatta öncesinde “bardak dolmuş” diyerek üstüne bunu yapsa nasıl açıklarsınız?
Ben böyle halleri hiç açıklayamayanlardanım.
25 yılda dökülen asfalt ve beton kenti yaşanmaz kılmış, 2014’den bu yana her yaz onlarca su baskını standart hale gelmişti. Ankara “Asfalt ve Beton Belediyeciliği’nin Başkenti” olmuştu.
Ankaralılar zaten 2009’da bunları görerek Karayalçın’a iletmiş ve o da “İklim dostu belediyecilik yapacağım” demişti. Türkiye tarihinde ilk defa bir adayın böyle bir açıklama yapmasına tanık olmuştuk. 2009 seçimlerinde Karayalçın’ı oylarını bölerek kazanmamasını sağlayan MHP adayı 2019 seçimlerinde CHP adayı olmuştu. O da daha adaylığını açıklarken “asfalt ve beton belediyeciliği yapmayacağım” diyerek kampanyasını başlatmıştı.
Mansur Yavaş seçildikten sonra birkaç defa daha asfalt ve beton belediyeciliği sözünü ağzına aldı. Ama asla politikalarına bulaştırmadı. Üç yıl boyunca sadece asfalt ve beton belediyeciliği yaptı.
BİR YILDA İKLİMİ NE KADAR DEĞİŞTİRDİ?
Sadece 2021 yılında Ankara’da 435 bin ton kömür yakıldı. Ankara artık 90’lardan kirli bir havaya sahip.
2021’de Ankaralılar 14,5 milyar kilowatsaat elektrik yakarak bolca ithal kömür ve ithal gaz yaktırdı.
2,7 milyon ton akaryakıtı Ankaralılar tüketti. Yetmedi 427 bin ton LPG de tüketildi.
Kombilerde, kazanlarda 4,5 milyar metreküp gaz yakıldı.
Ankara bir gezegen olsa idi tek başına iklimi değiştirirdi. Ama iklim krizi diyenler bunu bilerek demiyor.
Ama daha kötüsü ne biliyor musunuz? Ankara asfalt ve betonla dolmuş taşmış iken kente asfalt ve beton boca edildi. Ankara’da 2021’de 117 bin 816 araç trafiğe çıktı. Bunun 81 bini ise otomobil. Yetmedi asfaltta yine “rekor kırıldı” ve tam 3,5 milyon ton asfalt bir yılda serildi.
Bu asfaltın Gökçek’in prensi olan şirketlerden satın alındığını ekleyelim.
Son olarak, betondan nefes almayan bir kente ne kadar beton eklendi biliyor musunuz? 2021 yılında inşaatı biten ve izin alan bina metrekaresini size söyleyeyim mi?
Tam 9 milyon 164 bin 850 metrekare. Yani 9,2 kilometrekare kadar.
BİR YILDA 2 MOGAN GÖLÜ KADAR ASFALT-BETON!
Ankara’da karayolu taşıtlarını tek sıra olarak dizseniz buradan Günay Afrika’nın en ucuna kadar otopark olur. Bizimkiler hala buna araba ekleme derdinde.
2021 yılında yaktığımız kömürü, petrolü ve gazı bir yana bırakın, inşaatı biten alanı ve yeni alınan araçları düşünün. Bu araçların ve binaların metrekareleri çok kaba bir hesapla 11 kilometrekareden fazla yapıyor. Yeni bina ve araçların 2 Mogan Gölü ettiğini düşünün. Ya da kişi başına 2 metrekare yeni asfalt ve beton.
Ve siz iklim değişmese bile bu kadar asfalt ve betonla aynı yağışın bir sonraki yıl sele dönüşmemesini mi bekliyorsunuz?
İKLİM DEĞİL SİYASETÇİ KAYNAKLI
İklim krizine dönelim. Biz şu an iklim krizi kaynaklı felaketler yaşamıyoruz. O başka bir şey. Emin olun ucundan ancak kokladık. Şu an siyasetçi kaynaklı afetler yaşıyoruz. Bu afetlerin şimdiye kadar Gökçek ve AKP bir numaralı sorumlusu idi. Şimdi bunu diyemeyiz. Çünkü artık bütün siyasetçiler bu sorumluluğa ortak. Kararların altında imzaları var. Ama ne yazık ki üstlerine hiç alınmıyorlar.
Bir kötü, bir iyi haberle bitirelim mi?
Önce kötü haber. Geçen yaz 147 belediye meclisi OYBİRLİĞİ ile Dikmen Vadisi'nin tepesinde 31 bin metrekare araziye 49 kat imar izin veren kararı onaylamıştı. Geçen ay o arsa satışa çıkartıldı. Böylece tepesine 31 bin metrekare arsaya 49 kat inşaat başlayınca Dikmen’de sel felaketleri ihtimali inanılmaz artacak.
İyi haber ise çok. Ama bir tanesi muhteşem. Ankara Büyükşehir Belediyesi Ankara’nın konservatuvarını yıktırmış, orayı Diyanet’e külliyet yaptırmak için inanılmaz bir çaba sarf etmiştir. Anıtkabir’e 300 metre mesafedeki 70 bin metrekare bu beton yapıya dair sizleri detaylı bilgilendirmiştim. Şimdi müjdemi istiyorum. Açılan dava sonrası önce mahkeme plan değişikliğini durdurmuştu. Şimdi iptal etti. Evet, CHP belediyesinin külliye planı yapmasına izin veren plan değişikliğini mahkemeler iptal etti. Çok güzel haber ama bir tanesi yetmiyor.
Gelelim sadede. Ankara’nın yaşadığı bu tufan iklim kaynaklı diyemeyiz. Elimizde veri yok, çalışma yok. Ama bir yılda yüzbinlerce ton kömür, milyonlarca litre yakıt, milyarca metreküp gaz yaktıran bir belediyecilik sadece bir yılda 2 Mogan Gölü kadar beton ve asfalt döküyorsa tufanın adresi bellidir.
Ankara’nın yaşadığı tufan Nuh Tufanı değil, Asfalt ve Beton Belediyeciliği tufanı.
Siyasi tufan yani!