Arap basınında geçen hafta: 'Gannuşi’den Demirtaş’a Erdoğan’ın çelişkileri'

Neden Türkiye Demirtaş'la ilgili her türlü girişimi reddediyor? Oysa Demirtaş ve Gannuşi arasında çok benzerlik var. Her ikisi de parti lideri, parlamento üyesi ve halkı kışkırtmakla suçlanıyorlar.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Geçtiğimiz hafta Arap basınının en önemli konusu yine Sudan’da devam eden çatışmalardı. Ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki çatışmalarda hayatını kaybedenlerin sayısı 400’ü geçti. Arap medyasındaki genel yorumlara göre bu çatışmada iki tarafın da kesin olarak kazanması mümkün görünmüyor.

Rusya’nın ev sahipliğinde Türkiye, Rusya, İran ve Suriye’nin katılımıyla gerçekleşen dörtlü zirve de geçtiğimiz haftanın en önemli gündem maddelerinden biriydi. Savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı zirvede önemli bir yol kat edilmedi. Bazı yorumlara göre sürecin ilerlememesinde Şam’ın Ankara’ya duyduğu güvensizlik yatıyor.

Tunus’ta Nahda Lideri Gannuşi’nin tutuklanmasına yönelik tepkiler devam ediyor. Gannuşi’nin tutuklanmasının ardından Türkiye de sürece dair girişimlerde bulunmuştu. Geçtiğimiz hafta Londra merkezli ve Birleşik Arap Emirlikleri Destekli El Arab gazetesinde yer alan Türkiye’nin Gannuşi’yle ilgili tutumunu eleştiren ve Gannuşi’nin durumunu Selahattin Demirtaş’la kıyaslayan bir köşe yazısı dikkatimizi çekti.

'GANNUŞİ’DEN DEMİRTAŞ’A ERDOĞAN’IN ÇELİŞKİLERİ'

Güvenlik güçleri, bir parti liderinin evine giderek onu gözaltına aldı, emniyet merkezine götürdü ve halkı kışkırtmakla suçladı.  

Burada sanki Tunus'ta İslami Nahda Hareketi Lideri Raşid El Gannuşi'nin halkı kışkırtma suçlamasıyla tutuklanmasından bahsediyoruz. Ancak bu durum birkaç sene önce Türkiye'de yaşandı ve Tunus buna itiraz etmedi. Ne Tunus devlet başkanı ne de bir devlet başkanı veya dışişleri bakanı gibi hareket eden dönemin parlamento başkanı Raşid Gannuşi, Halkların Demokratik Partisi lideri Selahattin Demirtaş'ın tutuklanmasına tepki göstermedi. 

Gannuşi ne söz konusu Türk parlamenterle bir dayanışma sergiledi ne de bunun için Erdoğan'ı aradı.

Ancak Erdoğan Gannuşi hakkında bilgi almak için Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said nezdinde bir girişimde bulundu. Ancak bazı sosyal medya hesaplarının iddia ettiği gibi Tunus Cumhurbaşkanlığı'nın bu görüşme talebini reddedip reddetmediğini bilmiyoruz.  

Erdoğan'ın Gannuşi'nin durumunu öğrenmek istemesi ve onun için bir girişimde bulunması en doğal hakkı. Ancak buradaki esas soru, neden Türkiye Demirtaş'la ilgili her türlü girişimi reddediyor. Hâlbuki Demirtaş ve Gannuşi'nin durumu arasında birçok benzerlik var. Her ikisi de parti lideri ve parlamento üyesi ve her ikisi de halkı kışkırtmakla suçlanıyor. 

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Gannuşi'nin tutuklanmasından sonra 'siyasi mücadele siyasiler arasında ve siyasi yöntemlerle olmalıdır' derken neden Türkiye Tunus'tan Gannuşi için istediği tutumu Demirtaş'la ilgili sergilemiyor?" (Muhtar El Debabi / Londra merkezli El Arab Gazetesi)

'İKİ GENERALİN ARASINDAKİ SUDAN HALKI'

Dünün müttefikleri bugünün düşmanları arasında savaş göz açıp kapanıncaya kadar patlak verdi. Bunun doğal bir sonucu olarak da sivillerin yaşamı duraksadı. Durum gittikçe siviller için zorlaştı ve insanlar yaşamın temel gereksinimlerini de kaybetmeye başladı. Su, ilaç, yakıt… Evden dışarı adım atmak bile tamamen güvensiz bir macera haline geldi. Şehir içinde devam eden savaş neticesinde 400'den fazla insan serseri kurşunlarla hayatını kaybetti. Yaralıların sayısı ise 1500’ü geçmiş durumda.

Generallerin savaşı insanların arasında devam ediyor. Onlara her türlü durumu yaşatıyorlar. Günlük yaşamlar sekteye uğratmış durumda. Dükkanlar, fırınlar, petrol istasyonları kapandı ve elektrik, su şebekeleri zarar gördü. Bu alanda çalışan işçiler risk almasalardı insanlar susuzluktan ölmeye başlayacaktı.

Ben bu yazıda, savaşın sebepleri hakkında konuşma derdinde değilim. Sadece savaşın taraflarına basit bir ahlaki hatırlatmada bulunmak istiyorum. Savaşla hiçbir alakası olmayan sivil insanların en doğal hakkı olan yaşam haklarına zarar vermesinler. Bu da İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Cenevre sözleşmesiyle kabul edilen bir ilkedir.

Ancak iki general bugün ölümcül silahlarla şehirlerde, insanların evlerinin olduğu sokaklarda savaşıyor. Siviller ya serseri kurşunlarla ya da havan toplarıyla hayatını kaybediyor. Hatta bazen uçak bombardımanında ölenler oluyor. 

Dolayısıyla çocuklar bile ahlaki olarak bunlardan daha iyi durumda. Zira onlar kavga ettiklerinde insanlardan uzak bir yere geçiyor ve herkesi rahatsız etmiyor. İnsanların yaşam alanının içinde savaşan El Burhan ve Hamidati’nin tam aksine.  (Halefullah Abbud El Şerif / Sudan El Taghyeer Gazetetesi)

'KAOS İÇİN YENİ TAKTİK: HAPİSHANELERİN BOŞALTILMASI'

Sudan'daki çatışmaların tarafı olan ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri, Hartum'daki Al Huda hapishanesine yönelik silahlı saldırının ardından binlerce mahkumun firar etmesi konusunda birbirini suçluyor. Binlerce kişinin firar ettiği bu hapishane ülkenin en büyük hapishanesi. Diğer yandan Hartum'daki televizyon binası yakınlardaki çatışmalar ve bombardımandan sonra Um Darman bölgesinde de yüzlerce mahkum cezaevinden salıverildi. Yine Suba hapishanesinde, mahkumlar su kesintileri ve yemek verilmemesi gibi gerekçelerle isyana ettiler ve ardından Hızlı Destek Kuvvetleri müdahalesi geldi. 6 bin dolaylarında mahkum serbest bırakıldı. 

Çok açıktır ki ülkenin şahit olduğu bu hapishane savaşlarının en büyük amacı ülkedeki kaosu daha arttırmak ve bozgunculuğun daha da yayılmasını sağlamaktır. Böylece Hızlı Destek Kuvvetleri'nin orduyu siyasi olarak zayıflatmaya yönelik taktikleri meyvelerini veriyor. Bunun yanında ülkedeki siyasi güçler ise, eski rejimin geri döndürülmeye çalışıldığına dair analizlerine ve bu konuda İslamcılar'ı hedef almaya devam ederken, çekişen tarafların ülkeyi bir iç savaşa sürüklediklerini ve bu iç savaşın ülkede ne solcu ne de İslamcı bırakmayacağını görmezden gelmeye devam ediyor. (Kuds El Arabi Gazetesi / başyazı)

'MESELE ŞAM’IN ANKARA’YA GÜVENMEMESİ Mİ'

Rusya'nın başkenti Moskova, Ankara ile Şam arasında ilişkilerin açılmasına yönelik pratik adımları görüşmek üzere Suriye, Türkiye, İran ve Rusya savunma bakanları düzeyinde güvenlik heyetlerinin katılımıyla bir kez daha dörtlü bir toplantıya ev sahipliği yaptı.

Dörtlü güvenlik zirvesinden bir önceki Türkiye ve Suriye arasındaki görüşmelerde dile getirilen, terörle mücadele ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması gibi vurgular dışında bir şey çıkmadı. Ancak Suriye Savunma Bakanlığı'nın açıklaması, özellikle M4 karayolu (Halep - Lazkiye arası) konusunda yeni bir ayrıntı taşıyordu. Suriye Savunma Bakanlığı, görüşmede Türk güçlerinin Suriye topraklarından çekilmesi ve bu bağlamda M4 karayolu olarak bilinen karayolunun açılmasının görüşüldüğünü belirtti. 

Türk güçlerinin Suriye topraklarından çekilmesi konusu Ankara ve Şam arasındaki en önemli ihtilaf konularından birini teşkil ediyor. Zira Türkiye oradaki varlığının terörist tehditlerden kaynaklandığını söylüyor. Ve oradan çekilmeyi de Kürt nüfuzunun engellenmesi ve yeni bir mülteci akınının önüne geçilmesi gibi konularda garanti verilmesi şartına bağlıyor. Suriye'ye göre ise bu konu merkezi bir konu niteliğinde ve Türk tarafıyla yapılan görüşmeler çerçevesinde Türkiye'nin Suriye'den çıkmasıyla çözülmelidir. 

İki taraf arasında arabuluculuk yapan Rusya ve İran gerek sahadaki durum gerekse de siyasi koşulları göz önünde bulundurularak bu geri çekilme için net bir tarih ve takvim belirlemeye çalışıyor. 

Şu ana kadar gelinen noktada Moskova'nın arabuluculuğunda ve İran'ın da bariz rol oynadığı ve de Pekin'in açıkça ilan etmeden desteklediği bu normalleşme sürecinin halen Şam'ın sarsılan güveni etrafında döndüğünü söyleyebiliriz. Şam da bunu defalarca ve hata bizzat devlet başkanının ağzıyla dile getirmiştir." (Alaa Halebi / Lübnan El Akhbar Gazetesi)  

'ESAD SAVAŞI KAZANDI'

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu El Gayt, Esad'ın Suriye'deki savaşı kazandığını kabul etti. Ebu El Gayt'ın bu açıklaması özellikle zamanlama açısından oldukça dikkat çekmektedir. Zira halen Arap dünyasında, Katar, Kuveyt, Yemen ve Fas gibi ülkeler Suriye devlet başkanı Esad ile ilişkileri normalleştirmeye yanaşmıyor. Ancak başta Suudi Arabistan olmak üzere birçok Arap ülkesinin tutumu, Suriye'nin Arap dünyasından azledilmesi yönündeki çabaları engellemektedir. Bunun da en büyük göstergesi, geçtiğimiz haftalarda Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde Irak, Ürdün ve Mısır'ın da katılımıyla gerçekleşen Körfez İşbirliği Teşkilatı Zirvesi'dir. Her ne kadar bu zirvede Suriye'nin Arap Birliği'ne dönmesi hususunda farklı görüşler olsa da toplantı önem taşımaktadır. 

Bazı Arap ülkeleri Suriye muhalefetini Şam'a girip Esad'ı devirmesi için destekledi. Bu girişimler özellikle askeri açıdan birkaç sene önce başarısız oldu. Ancak Arap Birliği Genel Sekreteri Esad'ın oradaki savaşı askeri açıdan kazandığını açıklaması son zamanlarda geldi. Çünkü bu itirafı olumlu karşılayanlara göre, böyle bir açıklama siyasi bir desteğe ihtiyaç duyuyordu. 

Ebu El Gayt'ın bu açıklamaları Lübnan El Cedid Televizyonuna verdiği bir röportajda geldi. Bu açıklamalarda en dikkat çekici nokta, Ebu El Gayt'ın Suriye'nin Arap Birliği'ne dönmesi konusunun kaçınılmaz olduğunu ancak halen çözülmediğini söylemesi oldu. Burada bu sorunun çözülmesinin karşısında duran ve tutumunda ısrar eden taraflarla ilgili soru işaretleri oluştu. (Rai Al Youm Gazetesi)