Arap basınında geçen hafta: 'İsrail totaliter dini bir devrimle karşı karşıya'

İsrailli Haaretz gazetesine göre, aşırı sağın yükselişiyle beraber İsrail, ülkenin üzerinde kurulduğu demokratik temelleri yıkma amacı taşıyan dinci bir totaliter devrimle karşı karşıya.

Google Haberlere Abone ol

İsrail’de erken genel seçim sonuçları bu hafta Arap dünyasının en önemli gündem başlıkları arasındaydı. Özellikle eski başbakan Bünyamin Netanyahu liderliğindeki aşırı sağcı koalisyonun zaferi ve aşırı dinci sağın yükselişi endişeyle izleniyor.

Her ne kadar bazı Filistin gazeteleri ve köşe yazarları, “Netanyahu veya başkası fark etmez, hepsi Filistinlilere düşman” mealinde yorumlara çokça yer verse de, aşırı sağın bu yükselişinin en çok Filistinlileri etkileyeceği konuşuluyor. Ancak birçok gazetedeki yorumlara göre İsrail’in kendisi de aşırı sağın bu yükselişinin bedelini ödemekle karşı karşıya kalacak.

Netenyahu'nun Dönüşü / Naser Jafarı Kaynak: Filistin El Kuds Gazetesi

'İSRAİL TOTALİTER DİNİ BİR DEVRİMLE KARŞI KARŞIYA'

“İsrail 12 televizyon kanalında program sunucusu olan Lior Schlein’in de dediği gibi seçim sonuçları aynı zamanda İsrail toplumuna nüfuz eden ‘yeni sağı’, aşırı sağcı ve dinci Heradi partiler ile yerleşimcilerin siyasetteki etkisini yansıtıyor.

İtamar Ben Gvir’in Yahudi Gücü Partisi’nin 14 sandalyeyle zafer kazanması esasen bir Filistin kimliğini hiç tanımayan bu aşırılık yanlısı Heradi partilerin yükselişini gözler önüne sermektedir.

İsrail’in milli bir siyonist Yahudi devleti olmasını savunan Ben Givr, radikal sağcı bir çizgiden geliyor ve İsrail’in yanında bir Filistin Devleti’nin kurulmasına karşı çıkıyor. Ayrıca ülkede İsrailli Arapların varlığına da muhalefet ediyor.

Ben Gvir kendini eski bir Knesset üyesi, aşırılık yanlısı olan ve yasaklandıktan sonra İsrail ve ABD’de terör örgütü ilan edilen Kach partisi lideri haham Meir Kahane’nin öğrencisi olarak görüyor.

İsrail gazetesi Haaretz’in belirttiğine göre, sağcı Netanyahu ve ardından aşırılık yanlısı Ben Gvir’in zaferinin, İsrail’de radikal sağın liderliğinde bir totaliter devrime yol açmasından endişe ediliyor. Gazete çarşamba günkü başyazısında, ülkenin üstüne kurulduğu demokratik esasları yıkma amacı taşıyan dini bir totaliter devrimle karşı karşıya kaldıklarını belirterek, bugünün İsrail tarihinde kara bir gün olduğunu ifade etti." (Rai Al Youm Gazetesi)

'NETANYAHU AŞIRI SAĞIN TAHTINDA'

“Eski İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu, radikal sağ ve dinci bir koalisyonun başında iktidara geri dönüyor. Seçim sonuçları taşıdığı mesajlarla oldukça istisnai bir durum teşkil ediyor. Bu, sadece aşırı sağın baskın çıkmasıyla alakalı değil, karşı koalisyona büyük bir hezimet yaşatması ve İsrail’in kalan tek sol partisinin barajı geçme konusunda başarısız olmasıyla alakalıdır. 

Seçim sonuçlarının öne çıkan en bariz yönü sadece Netanyahu cephesinin zafer kazanması değil. Bunun yanında iki ana radikal ve ırkçı partinin, Bezalel Smotrich başkanlığındaki “Dini Siyonizm” ve Itamar Ben Gvir liderliğindeki “Otzma Yehudit”in başarısı da var. Bu iki parti de ‘ötekilere’ karşı ırkçı düşmanlığı ve onların sürülmesini isteyen – İsrail Yahudi bir devlet olarak kalsın diye -  Meir Kahane’nin Kach hareketinin müttefikidir. 

Netanyahu, İsrail toplumunun çoğunluğunda aşırılık ve ırkçılığı bir gurur vesilesi sayan ve ılımlılığı ayıplayan bir anlayışın sonucu olarak radikal sağın lideri olarak iktidara geri dönüyor. Ancak Netanyahu’nun hükümet kurmada işi hiç de kolay değil. En nihayetinde hükümet kurulsa da, aşırı sağcı kesimin İsrail halkına verdiği vaatler ve alması gereken zor kararlardan kaynaklı sürekli eleştiri ve saldırılarla karşı karşıya kalacak.” (Yahya Debuk / Lübnan Al Akhbar Gazetesi)

'İSRAİL SEÇİMLERİNİN EN ÇOK KAYBEDENİ: FİLİSTİN'

“Netanyahu’nun iktidara geri dönmesi Amerikan Başkanı Joe Biden’in demokratik yönetimi açısından hiç de sevindirici bir haber değil. Üstelik Netanyahu’nun aşırı sağın, dinciliğin ve ırkçılığın kanatları üzerinde iktidara geri dönmesi işleri daha da karıştırmaktadır. Hiç şüphe yok ki, Washington, Ben Gvir ve büyük olasılıkla Smotrich’in hükümette bakan olarak yer almaları durumunda onlarla herhangi bir ilişki kurmayacak. Özellikle de istedikleri gibi savunma ve güvenlik bakanlıklarını almaları durumunda. Dolayısıyla bu seçim sonuçlarından dolayı ABD-İsrail ilişkileri olumsuz etkilenecektir.

Avrupa’nın durumu da ABD’nin durumundan pek farklı değil. Ancak Avrupa, ABD gibi İsrail siyasetinde bir etki sahibi değil. Netanyahu’nun Avrupa’daki gelişmelerden endişelenmesini gerektiren bir durum da yok. Zira Avrupa Birliği’nin kendisine karşı veya ona baskı kurmak için atmayı planlayacağı herhangi bir adımın önünü kesecek etkiye sahip.

Bölgesel olarak bakacak olursak, İsrail seçimlerinde aşırı sağın yükselişi, Netanyahu’nun dönüşü ve Ben Gvir’in parlamentoya girmesinden en zararlı çıkacak olan taraf Filistin’dir. Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın çizgisi hâlihazırda, yeni bir siyasi ufkun açılması, diyaloğa geri dönüş ve iki devletli çözümdür. Bütün bunlar seçim sonuçlarıyla beraber buharlaşmış oldu. Hem de daha önce olmadığı kadar. Üstelik aşırı sağcı bir hükümet de Batı Şeria’da ve Kudüs’te gergin durumu daha da körükleyecek ve ateşe benzin dökecek. Zira Batı Şeria’daki öfke ve gerilim ikinci intifadan bu yana, hiç bu derecede yükselmemişti. Gazze ise gerilimin artması ve çatışmalarla haber bültenlerinin ön sıralarına geri dönecek. (Oraib El Rintavi / El Hurra internet haber sitesi)

'1946’DAN 2022’YE ARAP BİRLİĞİ'

“Mayıs 1946'da Kral Faruk’un çağrısıyla toplanan Arap Birliği’nin bu ilk toplantısından Cezayir’de 1 ve 2 Kasım’da yapılan zirveye kadar toplamda 44 Arap Birliği zirvesi gerçekleşti. Ve iddia ediyorum ki, hiçbir Arap vatandaşı bu zirvelerden dişe dokunur bir fayda görmedi.

Arap Birliği Zirvesi 76 yıldır toplanıyor ancak İsrail hala işgal altında ve Arap Birliği hala gerçeklikten çok uzakta. Ancak Arap Birliği’nin kurulmasından çok sonra kurulan buna benzer oluşumlar görüyoruz ve bu süre zarfında mucizeler yarattılar. 1991 yılında kurulan Avrupa Birliği, Avrupa ortak pazarı, ortak para, vizelerin kaldırılması üzerinden Avrupa’nın birliğini gerçekleştirdi.

Avrupa Birliği'nin performansı onu Arap Ligi'nin performansıyla karşılaştırmaya götürüyor. Ve bizi şu soruyu sormaya zorluyor: Arap Birliği’nin Avrupa Birliği ile benzer bir biçimde çalışmasının önündeki engel ne? Yoksa Arap liderlere dayatılan ‘bağımlılığın’ rahatlığı, onların halklarının çıkarına yönelik kararlar alamamalarına mı neden oluyor? Yoksa nihai hedefleri, Arap Birliği’nin gerçekleşmesi, halkların refahının sağlanması ve Arap dünyasının savunulması değil de mümkün olduğunca uzun bir süre bu şekilde iktidarda kalmak mı? (Usame Saad / Felesteen Online Gazetesi)