Arap basınında geçen hafta: 'İsrail'in cevabı şeklen olmayacak'

Arap basınına göre İsrail’in İran’ın son saldırılarına bir cevap vermesi yüksek bir ihtimal. Ancak İsrail’in bu kez şeklen saldırmayacağı, rejime zarar verecek hedefleri vuracağı kanısı hakim.

Fotoğraf: Reuters
Google Haberlere Abone ol

DUVAR- Aksa Tufanı Operasyonu ve İsrail’in buna karşılık Gazze’ye yönelik başlattığı yıkıcı savaşın üzerinden bir yıl geçti. Savaşta on binlerce kişi hayatını kaybederken Gazze yaşanmayacak bir coğrafyaya dönüştü. Ortadoğu coğrafyası ise İran ve İsrail arasında büyük bir savaşın eşiğine gelmiş durumda.

Geçen bir yıllık sürede uluslararası alanda yürütülen barış görüşmeleri sonuçsuz kaldı ve İsrail, Gazze’ye yönelik savaşını Lübnan’a doğru genişletti. Bu süreçte başta Hamas siyasi lideri İsmail Haniye ve Lübnanlı Hizbullah Örgütü’nün genel sekreteri Hasan Nasrallah olmak üzere direniş liderlerine yönelik birçok suikast düzenlendi. Birçok yorumcuya göre İsrail, uzun süredir arzuladığı biçimde savaşın çemberini genişletti. Şimdi ise en büyük istediği, İran’ı on yıllardır kaçındığı bir savaşa sokmak. 

Arap gazetelerindeki yazarların çoğu İsrail’in İran’ın geçtiğimiz hafta Salı günü gerçekleştirdiği saldırılara bir cevap vereceği konusunda hemfikir. İsrail başbakanı Netanyahu da geçtiğimiz günlerde bu yönde bir açıklama yapmıştı. Ancak bazı yazarlara göre geniş çaplı bir savaş fiili olarak başladı. Hem de İran’ın nükleer programını koruyabilmek için sürekli olarak böyle bir savaştan kaçınmaya çalışmasına rağmen.

Karikatür: Nasser Cafari /Kaynak: Filistin El Kuds Gazetesi

'Abdülnasır’dan sonraki en büyük boşluk’

Herhangi bir duygusallık ve sempatiden uzak bir şekilde siyasi ve sosyal açıdan bakıldığında, Nasrallah'ın yokluğu, Cemal Abdülnasır'ın ölümünden bu yana daha önce yaşamadığımız bir boşluk oluşturdu. Abdülnasır radyo yayınlarını doldururdu. Daha sonra konuşmaları televizyonlardan yayınlanmaya başladı ve bütün Arap dünyasında takip edilirdi. Beyrut sokaklarında yürürken Abdülnasır’ın konuşmalarını Ümmü Gülsüm şarkıları kadar duyardınız. Nasrallah’ın konuşmaları da direnişin Temmuz savaşındaki zaferinden dolayı halk nezdinde  büyük ilgi gördü. Hem de Hizbullah’ın Suriye’ye müdahil olması ve de Körfez ülkelerinin aleyhinde yürüttüğü karalama kampanyasına rağmen. Nasrallah'ın konuşmaları Arap dünyasında siyaset literatürünün bir parçası haline geldi. Nesiller boyunca da etkili olacak. Örneğin Mişel Eflak’ın (Baas Partisi’nin kurucularından) konuşmalarını kim hatırlıyor? Nasrallah’ın konuşmaları Abdülnasır dışında kimseyle kıyaslanamaz. Abdülnasır, yanımızda olması bize güven veren kişiydi. 1967'de en korkunç yenilgiyi yaşadıktan sonra bile. Abdülnasır'ın yokluğu Arap dünyasını geri dönülmez biçimde değiştirdi. Bunun birden çok nedeni var: 1) İçeride ve dışarıda kendi programının tam tersini temsil eden bir halef bıraktı, 2) Arap dünyasında geride örgütlü bir parti bırakmadı, 3) Antoun Saadeh'in (Lübnanlı bir Suriye Milliyetçisi) öğretisi gibi hayatta kalabilecek tutarlı bir doktrini geride bırakmadı. Nasrallah bütün engellere rağmen Arap dünyasında bir lider konumuna geldi. Ki onun mezhebi ve inancı Arap Milliyetçiliği öğretisi gibi kitlesel yayılmacılığa müsait değil. Ancak direnişin İsrail'e karşı kazandığı zaferler ve Nasrallah'ın Temmuz Savaşı'ndaki konuşmaları, engelleri aşmasına ve popüler olmasına olanak sağladı. (As’ad Ebu Khalil. / Lübnan El Akhbar Gazetesi)

Karikatür: Füze Savaşları – İmad Haccac / Kaynak: El Arabi El Cedid Gazetesi

'Savaş fiili olarak başladı'

Artık kimse bölgede açık bir savaş ihtimalinden bahsetmiyor. Zira bu açık savaş fiili olarak başladı. Hem de Tahran atom bombası üretmenin eşiğine gelmiş olan nükleer programını güvence altına almak için tamamen bu savaşın içine çekilmemeye çalışsa da. Zira bu konudaki korkuları İran'ın eylemlerini uzun süre kısıtlamıştı. Geçtiğimiz Temmuz ayında suikaste uğrayan İsmail Haniye'nin öldürülmesine cevap verme sözünü aylarca yerine getirmekten kaçındı. Ardından İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantıları sırasında yaptığı kafa karıştırıcı açıklamaları geldi. Dikkat çekici bir şekilde Amerikalılar'ın sevgisini kazanmaya çalıştı. Ki onun deyimiyle İranlılar ve Amerikalılar kardeşti. İran'ın savaşa girme niyetinde olmadığı yönündeki açıklamaları da dikkat çekti. Ancak düşman  Binyamin Netanyahu'nun saldırganlığı ve kibri, İran'ın durumu sakinleştirme niyetini engelledi.

Elbette İran'ın bu seferki saldırısı farklıydı. Geçen Nisan ayındaki ilk saldırıdan daha  şiddetliydi. İlk saldırı, bilindiği gibi, İsrail'in Şam'daki konsolosluğunu bombalamasına ve çok sayıda devrim muhafızları komutanının öldürülmesine bir yanıttı. Ancak hipersonik füzelerin kullanılması, İran'ın ikinci saldırısındaki sürprizinin en önemli başlığıydı. (Abdulhalim Kandil / Kuds El Arabi Gazetesi)

'İsrail'in İran'a karşılık verme ihtimali yüksek'

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu işleri kontrolden çıkardı. Çatışmaların çıtasını benzeri görülmemiş bir seviyeye yükseltti ve Tahran'ı kendisine karşılık vermeye ikna etti. İran da sonuçları kontrol edilemeyecek bir biçimde karşılık verdi. Netanyahu, İran'ı yaklaşık bir yıldır içine düşmekten kaçındığı şeye doğru itiyor. Aralarındaki karşılık verme ve karşılığa karşılık verme durumu bir çatışmaya doğru gidiyor. Yani Netanyahu'nun 7 Ekim'den beri istediği, Tahran'ın ise onlarca yıldır kaçındığı bir şey.

İran geçtiğimiz hafta işgal altındaki Filistin topraklarındaki İsrail hedeflerini sayısı yaklaşık iki yüz füzeye ulaşan “hipersonik” füzelerle bombalayarak karşılık vermesi çatışmada büyük bir değişimdir. Ancak İsrail saldırılarının büyüklüğüyle eşdeğer kabul edilemez ve iki taraf arasındaki güç dengesini yeniden sağlamaya yeterli de değildir. Bu karşılık daha ziyade, İran'ın güç dengesini tekrar kendi lehine çevirme girişimleri kategorisine sokulabilir.. 

İsrail'in İran içindeki hedeflere yönelik bir karşılık vermesi ihtimali çok yüksek. Ama bu hedefler nükleer tesislerden uzaktaki hedefler. Hatta petrol tesislerinden de uzak olabilir. Ve bu durum eğer gerçekleşirse, İran'ın potansiyel olarak nasıl tepki vereceğini seçmesine yardımcı olacaktır. (Mustafa Fahs / Suudi Şark'ül Evsat Gazetesi)

Karikatür: Soykırımın Bir Yılı - Muhammed Sabaine / Kaynak: Kuds El Arabi Gazetesi
'İsrail'in cevabı şeklen olmayacak'

Netanyahu'nun hesaplamalarına göre İsrail'in İran saldırısına vereceği tepkinin şeklen olmaması bekleniyor. Aksine hayati tesislere yönelik olacaktır. Bu hedefler nükleer tesisler olmayabilir ama Tahran'daki rejime zarar verecek hedefleri vuracak ve onu misilleme yapmaya zorlayacak şekilde kritik bir konuma sokacaktır. İsrail'in hedefinde, İran'ın petrol ihraç etme kabiliyetini zayıflatacak petrol tesislerinin olacağı tahmin ediliyor. Özellikle de İran ekonomisinin, İranlıların günlük yaşamlarını olumsuz yönde etkileyen bir durgunluk yaşadığı bir dönemde.

Topyekûn bir savaş şu anda İsrail'in en büyük arzusudur. Bu arzunun gerçekleşmesi de bölgenin yıllarca katlanacağı büyük maliyetlere yol açacaktır. Kapsamlı bir savaş, ABD ve Batılı ülkelerin İsrail'in yanında yer alacağı bir savaş anlamına gelecektir. Buna karşılık Doğu kanadındaki diğer taraflar da İran'ın safına katılabilir, bu da Arap topraklarında neredeyse küresel bir savaş anlamına geliyor. (Husam Kenfani / El Arabi El Cedid Gazetesi)

Karikatür: 7 Ekim / Kaynak: Suudi Şark’ul Evsat Gazetesi
'Amaç Hizbullah'ı tamamen bitirmek'

İsrail'in Lübnan'a karşı savaşındaki hedefi, bilindiği gibi yerleşimcilerin  kuzeye geri dönmesi gibi değil. İsrail'in Amerikan askeri ve siyasi olarak örtülü desteğiyle yaptığı şey, Hizbullah'tan geçtiğimiz yıllara dair intikamdır. 

Bu savaş bir yandan önleyici bir saldırıdır, çünkü Hizbullah İsrail'e saldırmayı düşünüyor. Bugün Amerika, Hizbullah'ı yok etmeyi, onun siyasal ve sosyal desteğini yakmayı hedefliyor. Bu sayede onu Lübnan siyasi denkleminden de çıkarmayı amaçlıyor. 

Amerika, İsrail ve diğer ülkelerin istediği şey de tam olarak budur: Hizbullah'tan kurtulmak. Hizbullah'ın Suriye, Lübnan ve Yemen ile Irak'taki rolünü sıfırlamak. 

Amerika Ortadoğu'dan çekilmeyi düşünüyor. Görünen o ki, Amerika'nın bölgeden çıkmasından önce bazı ülkeler yıkımla karşı karşıya kalacak. 

7 Ekim'den sonra İsrail siyasi ve askeri açıdan düştü. İsrail'in üzerine kurulduğu yenilmez devlet fikri buharlaştı. Netanyahu da bugün Gazze, Lübnan, Yemen ve Suriye'ye yönelik savaşında Siyonist hareketin kurucuları ve düşünürleri tarafından örülmüş ateş ve kan duvarlarını yeniden inşa ediyor. (Fres El Habaşene / Ürdün El Destur Gazetesi)

(DIŞ HABERLER SERVİSİ)