Arap basınında geçen hafta: 'Lübnan: Direniş Ekseninin tabutuna çakılan son çivi'

Arap basınında, iki yıldan fazla süren boşluğun ardından Lübnan'da Cumhurbaşkanlığına General Joseph Avn'ın seçilmesi, Lübnan üzerindeki mutlak Amerikan vesayetinin teyidi olarak yorumlandı.

Fotoğraf: Reuters
Google Haberlere Abone ol

DUVAR- Lübnan’da iki yılı aşkın bir süredir devam eden cumhurbaşkanlığı krizi geçtiğimiz hafta parlamentoda yapılan seçimle sona erdi. Lübnan ordusunun eski komutanı Joseph Avn, cumhurbaşkanı seçildikten sonra 9 Ocak’ta yemin etti.

Bu seçim geçtiğimiz hafta Arap dünyasındaki en önemli gelişmelerden biri oldu. Bu gelişmenin özellikle de Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesinin ardından gelmesi dikkat çekerken, bu seçim özellikle de İran eksenine büyük bir darbe olarak değerlendirildi.

Özellikle Lübnan’daki Şii Emel Hareketi ve Hizbullah’ın adayı Süleyman Franciya’nın çekilmesi ve seçimleri Suudi Arabistan ve Batı destekli kanadın adayı Joseph Avn’ın kazanması bazı yazarlarca İran ekseninin tabutuna çakılan son çivi olarak yorumlandı.

Suriye’de Esad’ın devrilmesinin ardından ülkenin geleceğine dair senaryolar Arap medyasında geniş bir biçimde yer almaya devam ediyor. Özellikle İsrail ve Batı’nın nasıl bir Suriye istediği, bölünme riskleri, azınlıkların durumu, yeni rejimin nasıl olacağı ve bölgeye etkileri gibi konular gündemdeki ağırlığını koruyor.

'Direniş Ekseni birer birer düşüyor'

Yahya Sinvar, desteğine güvendiği İran ekseninin İsrail saldırganlığı karşısında bu kadar kırılgan olduğunu bilseydi, muhtemelen yaptıklarını yapmadan önce dikkatlice düşünürdü. Ancak Sinvar da, diğer pek çok kişi gibi, İran ve ekseninin İsrail'i dakikalar içinde yok edebileceği yönündeki açıklamalarını ciddiye almış görünüyor. İran'a düzenlenen hava saldırıları, Hizbullah'la yaklaşık bir yıldır devam eden çatışmalar ve ve ardından Lübnan'da yıkıcı ve kanlı bir saldırı başlatılmasının ardından İsrail'in 'örümcek ağından daha zayıf' olmadığı ortaya çıktı. Aksine, İran eksenini birer birer çökertiyor. Suriye'nin Esad rejimini devirip İran ekseninden kurtulmasının ardından, Lübnan'da iki yıldan fazla bir süredir İran ekseni tarafından engellenen cumhurbaşkanlığı seçimi, Lübnan'ın bu eksenden kurtuluşunu ilan etti.

Tahminlerde, eksenin bir sonraki halkasının, Irak ya da Yemen'in düşmesiyle sınırlı kalmayacağından; eksenin başı olan Tahran'ın da düşebileceğinden söz ediliyor. Hele ki Trump, seçim kampanyasından bu yana Netanyahu'nun molla rejimine yıkıcı bir darbe indirme kararlılığına verdiği desteği, hatta bu darbeye ortak olduğunu gizlememişken. (Bessam Mikdat / Lübnan Al Modon Gazetesi)

'Lübnan uluslararası dengeler karşısında boyun eğdi'

Lübnan'daki cumhurbaşkanlığı seçimleri, kota sistemi nedeniyle tuhaflıklarıyla biliniyor. Bu kota sistemi de, Lübnan'daki mezhep liderlerinin üzerinde anlaştığı ve değiştirmek istemediği bir konu. Lübnan'daki sisteme göre, cumhurbaşkanı, meclis üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile gizli oyla seçilir. Yani milletvekilleri, halk adına cumhurbaşkanını seçer. Çoğu zaman milletvekilleri, meclisteki siyasi grupların arkasında duran ve destekleyen bölgesel ve uluslararası taraflar yüzünden cumhurbaşkanını seçmekte aciz kalabiliyor. Örneğin Hizbullah'ın kabul ettiğini Müstakbel hareketi reddediyor, Ketaib partisinin kabul ettiğini Emel Hareketi reddediyor. 

Lübnan cumhurbaşkanlığı seçimleri halkın görüşünün dikkate alınmamasıyla biliniyor. Ana meseleyi yönlendiren iç ve dış güçlerin dengesidir. Örneğin İran etkisinin baskın olduğu 2016 yılında Hizbullah'ın adayı Mişel Avn seçildi. Bu kez Şii blok (Emel Hareketi ve Hizbullah) adayı Süleyman Franciya direnemedi ve yarıştan çekildi. Joseph Avn ise, Amerikalılar, Suudiler ve Fransızların, başka bir adayın seçilmesi durumunda yeniden inşa süreci dosyalarından ellerini çekeceklerinin ve Lübnan'ı kendi kaderine terk edeceklerinin herkes tarafından anlaşılmasının ardından kazandı. Yani, zayıf, bitkin, teslimiyetçi bir ülke olan Lübnan, Joseph Avn tercihine boyun eğdi. (Usame Garip / Mısır Al Youm Gazetesi)

Karikatür: Lübnan’da General Avn’ın Cumhurbaşkanı Seçilmesi / Kaynak: Kuds El Arabi Gazetesi

'Lübnan'da cumhurbaşkanlığı seçiminin gerçek aktörü kim?'

Lübnan'da iki yıldan fazla süren cumhurbaşkanlığı boşluğunun ardından General Joseph Avn cumhurbaşkanlığına seçildi. Bu durum, Lübnan üzerindeki mutlak Amerikan vesayetini, Amerika’nın Arap müttefiklerinin ülkedeki nüfuzunu ve Lübnan siyasi kurumlarının bu vesayetle işbirliğinin büyüklüğünü teyit etmektedir.

Bize bunun demokratik bir seçim olduğunu söylemeyin. Tek bir aday varsa gerçek demokrasi nasıl olabilir? O aday da ordunun komutanıdır. Demokrasinin en önemli unsuru serbest seçim ve rekabettir, dış dayatmalara boyun eğmemektir.

Peki parlamentoda yapılan oylamada, düğün sahibi gibi konuklar arasında en önde oturan Amerika Birleşik Devletleri'nin Beyrut büyükelçisi hakkında ne diyeceksiniz? Ki, o uzun zamandır Lübnan'ın fiili yöneticisi konumunda. 

Milyonlarca Lübnanlının 'ulusal mutabakat' başlığı altında kutladığı bu gün, ustalıkla ve aşama aşama uygulanan iyi düşünülmüş bir Amerikan-İsrail planının ardından geldi. Bu plan, Lübnan halkını aç bırakarak, onları bir lokma ekmekten mahrum bırakarak, itibarlarını ve ekonomilerini yok ederek, paralarını çalarak, ulusal para birimlerini değersizleştirerek ve Orta Doğu ile dünyada örnek alınması gereken bankacılık sistemlerini baltalayarak başladı. 

Bu seçimle alakalı tebrik edilmesi gereken, Lübnan Parlamentosu ya da parlamento üyelerinin çoğunluğu değildir. Aksine, İsrail ordusunda yıllarca görev yapmış olan Amerikan özel temsilcisi Amos Hochstein'dir. (Abdulbari Atwan / Rai Al Youm Gazetesi)

'İsrail Suriye'de kanton sistemi istiyor'

İsrail'in Suriye'deki yeni yönetime yönelik pozisyonunu ve İsrailli bir çok araştırma merkezinin Suriye'deki değişimlere ilişkin analizleri ve tahminlerini yakından takip eden herkes, İsrail'in Suriye'deki Şii İran tehdidini Sünni cihatçı tehditle nasıl hızlıca değiştirdiğini görecektir. Ayrıca, Suriye'de Müslüman Kardeşlerle uyumlu bu yeni yönetim altındaki azınlıklarla ilgili İsrail'in endişelerine de dikkat edilmelidir. 

Aslında İsrail'in Suriye'deki değişime yaklaşımı birden fazla senaryo arasında gidip geliyor. Mesela, Suriye'nin beş kantona bölünmesinin teşvik edilmesini öngören uç bir senaryo var: Kürt kantonu, Dürzi kantonu, Alevi kantonu ve iki Sünni kantonu. Bu, şu anda İsrail kabinesinde yer alan bazı bakanların görüşüdür. Onların iddiasına göre, Suriye, iç savaştan sonra zaten kantonlara bölünmüş durumda. Bunun dışında, İsrail'in, yeni Suriye yönetimiyle mutabakat sağlanana kadar sorumluluğu üstleneceği, Suriye toprakları içerisinde silahsızlandırılmış tampon bölgelerin kurulmasına dayalı bir başka senaryo daha var. İsrail içinde Suriye'yle ilgili bir başka senaryo ise, (ki diğerlerine göre nispeten daha akılcı) İsrail’in niyetlerinin, Suriye topraklarındaki askeri varlığının ve gelecekte güçlerini buradan çekmesinin koşullarıyla ilgili Türkiye ile bir mutabakata varılmasına dayanmaktadır. (Rinda Haydar / El Arabi El Cedid Gazetesi)

Karikatür: Kuzey Suriye / Kaynak: Suudi Şark’ul Evsat Gazetesi
'Suriye tarihi bir fırsat ve bölünme riski arasında'

Beşar Esad rejiminin devrilmesinden sonra Suriye'nin karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlardan biri devlet-silah ilişkisinin yeniden tanımlanması sorunudur. 

Suriye deneyimi yeni hataları kaldırabilecek durumda değil. Yapılacak herhangi bir hata, sonuçlarını hiç kimsenin tahmin edemeyeceği çatışmalara ve iç savaşlara yol açabilir ve bunun bölgedeki tüm ülkelerin istikrarı üzerinde olumsuz etkileri olabilir. Bu bağlamda, Arap dünyasındaki bazı deneyimler, silahların tek bir elde toplanması ve silahlı fraksiyonların dağıtılmaması durumunda ne olacağıyla ilgili Suriye açısından önemli dersler içeriyor. Irak'tan Sudan'a ve Libya'ya kadar, önceki rejimlerin yıkılmasının üzerinden yıllar geçmesine rağmen, bu bölgelerde hâlâ çatışmalar ve istikrarsızlık sürüyor.

Suriye bugün tarihi bir dönemeçten geçiyor. Ya ulusal devleti güçlendirip silahlı fraksiyonları eriterek silahı kendi tekeline alır, ya da kaçınılmaz olarak kaosa ve bölünmeye yol açacak bir şekilde yoluna devam eder. Böyle bir sürecin başarılı olması da, gerçek bir milli iradeye, bölgesel ve uluslararası desteğe ihtiyaç duymaktadır. (Ammar Aliymat / Ürdün El Destur Gazetesi)

(DIŞ HABERLER SERVİSİ)