Arap basınında geçen hafta: 'Lula Da Silva Arap lider olsaydı'
"Da Silva İsrail'in etnik temizliğini, Naziler'in İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilere yönelik soykırımına benzetti. Hiçbir Arap lider, işgalci devlete karşı bu kadar açık suçlamalarda bulunmadı."
DUVAR- Gazze’ye yönelik savaş Arap gazetelerinin birinci gündem maddesi olmaya devam ediyor. 4 ayı geride bırakan savaşta uluslararası kamuoyu tarafından İsrail’e yönelik tepkiler Arap gazetelerinde sıkça yer alıyor. İsrail’e karşı Arap liderlerinden beklenen tepkilerin özellikle Latin Amerika ülkelerinden gelmesi geçen hafta bazı tanınmış yazarların gündemindeydi.
Savaş devam ederken, İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu’ya karşı İsrail içinden seslerin yükselmeye devam etmesi dikkat çeken konular arasında. Yine ABD’nin bazı eleştirilerine rağmen İsrail’e destek vermeye devam etmesi Arap gazetelerinin sıkça gündeminde yer alıyor.
'KEŞKE DA SİLVA ARAP LİDER OLSAYDI'
Araplar ve Müslümanlar olarak , İsrail-Amerikan katliamları karşısında duran şerefli ve cesur insanların duruşlarını hiçbir zaman unutmayacağız. Bunların başında da, bugün İsrail işgal devletini Gazze Şeridi'nde halkımıza karşı soykırım niteliğinde katliamlar yapmakla suçlamak konusunda bir an bile tereddüt etmeyen Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva var. Da Silva, İsrail'in Filistinlileri öldürmesini ve etnik temizliğini, Naziler'in İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilere yönelik soykırımına benzetti. Bu cesur ve onurlu lider, Adis Ababa'daki Afrika Zirvesi sırasında tüm dünya kameraları önünde düzenlediği basın toplantısında daha da ileri giderek şunları söyledi: “Gazze Şeridi'nde yaşananların Adolf Hitler ‘in Almanya'da Yahudiler'i öldürmesi dışında tarihte başka bir benzeri yoktur."
Hiçbir Arap lider, işgalci devlete karşı bu kadar açık ve belgeli suçlamalarda bulunmaya cesaret edemedi. Böyle bir şeyi duymayacağımızı da şimdiden teyit ediyoruz. Çünkü bunların hepsi Amerika ve işgalci devlet tarafından 'boyun eğdirilmiş' durumda. Bu konuyla ilgili tek istisna eylemi pratiğe döken, Kızıldeniz'deki ve Bab el-Mendeb'deki Amerikan savaş gemilerini bombalayan, Yemen'deki kardeşlerimizden geldi.
İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki soykırım dosyasını alıp Lahey'deki Adalet Divanı'na giden Güney Afrika oluyor. Liderliğini yaptığı Afrika Birliği, işgalci devleti toplantılarından uzaklaştırıyor ve sistemdeki fahri üyeliğini de iptal ediyor. Bolivya, Kolombiya, Şili ve Meksika gibi Latin Amerika ülkeleri İsrail büyükelçilerini sınır dışı etmek ve buradaki İsrail büyükelçiliklerini kapatmak için hızlı davranıyor.
Arap kardeşlerimiz ise bir büyükelçiyi sınır dışı etmeye, bir büyükelçiliği kapatmaya cesaret edemediler. Hatta bazıları, Yemen füzelerinin Kızıldeniz'i İsrail'e giden gemilere kapatmasının ardından Siyonist katillere gıda sağlamak için Birleşik Arap Emirlikleri'nden Hayfa'ya uzanan, Suudi Arabistan ve Ürdün üzerinden geçen bir kara koridoru kurmak için kolları sıvadı. Hem de Gazze'nin çocukları bir lokma ekmek ve bir kutu süt bulamayıp açlıktan şehit olurken." (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm Gazetesi)
'BÜYÜK EŞKIYA KÜÇÜK EŞKIYAYI KORUYOR'
Amerika Birleşik Devletleri, BM Güvenlik Konseyi'nin Gazze'de ateşin kesilmesi yönünde bir karar almasını bir kez daha engelledi. İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik yürüttüğü savaşın başlangıcından bu yana Washington, Güvenlik Konseyi'ndeki veto yetkisini, bir kez acil ateşkes yönünde bir karar çıkmasına karşı (12 Ekim), bir kez de İsrail'in savaş suçlarının soruşturulması için bir araştırma heyeti gönderilmesini engellemek için kullandı.
Amerika, Güvenlik Konseyi kararlarına karşı veto yetkisini 89 defa kullandı ve bunun 46'sı İsrail lehineydi.
ABD'nin bu veto yetkisini İsrail için bu kadar kullanması iki ülke arasındaki “çok özel” ilişkiyi ortaya koyarken, bunun sadece İsrail'i korumakla ilgili olmadığını, aynı zamanda Filistin halkını hedef almakla da ilgili olduğunu gösteriyor.
BM'de reddedilen bu karar tasarılarıyla İsrail'in suçları korunurken, uluslararası sistem tarafından Filistinlileri korumaya yönelik olası girişimler de sürekli engelleniyor. Bu durum da, gerek Filistinlilerde, gerekse Araplar'da ve tüm dünyada büyük bir eşkiyanın küçük bir eşkıyayı koruduğu imajı yaratıyor.
Şu anda Gazze Şeridi'nde yaşananlar, Amerika ile İsrail arasındaki bu “özel” ilişkinin mantıksal sonucu olarak değerlendirilmektedir. Tel Aviv öldürüyor ve Washington buna uluslararası düzeyde izin veriyor. Böylece sadece Filistinlileri ve onların haklarını gömmekle kalmıyor, aynı zamanda dünyayı ve insanlığı da gömüyor. (Kuds El Arabi Gazetesi / Başyazı)
'NETENYAHU'NUN GAZZE PLANI'
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Gazze Şeridi için tek bir planı var. Bu plan da şu an uygulama aşamasındadır ve Filistin varlığı olmadan doğrudan İsrail işgalinin dayatılmasını öngörüyor. Amerikan senaryolarının hiçbirini de umursamıyor. Filistinliler de açıklanan tüm Amerikan planlarını -şekli farklı olsa da- aynı sonuca varacağını bilerek reddetmelidir. Zira Amerika'nın “savaşın sona ermesinin ertesi günü” senaryoları, doğrudan İsrail kontrolünün geri dönüşü için meşru bir kılıf sağlamayı amaçlıyor. Amerikalı yetkililer 'Filistin Yönetimi'nin yapısını değiştirmekten' bahsediyor çünkü Washington, Arap-İsrail normalleşme sürecini tamamlamak için bir Filistin devleti kurma yanılsamasını pazarlamak istiyor.
Netanyahu hiçbir şekilde Filistin devletini istemiyor. Bu yüzden de eski sömürgeciliğin araçlarını kullanmaya kadar vardırıyor işi ve yerel bir yönetim kurma planını devreye sokmayı istiyor. Yani kendisine itaat etse de Araplarla veya dünyayla herhangi bir bağlantısı olan bir Filistin otoritesi istemiyor. Zira Filistin kimliğini reddederken ve onu ortadan kaldırmak isterken son derece açık ve netti.
Netanyahu'nun Gazze'yle ilgili planı sadece oranın nasıl yönetileceğiyle sınırlı değil. Aynı zamanda bir felaket yaşayan bölgelerde ve mülteci kamplarına yönelik yardım desteğini de kesmeye çalışıyor. Netenyahu Filistin Mülteci Yardım Ajansı'nın (UNRWA) kapatılmasını istiyor. Çünkü bu ajansın kapatılması Filistin halkının aç bırakılması ve eğitiminin engellenmesi hedefine hizmet ediyor. Bu da, Filistinlilerin başta 'mültecilerin geri dönüşü' gibi meşru ve ulusal haklarının tasfiyesi anlamına gelmektedir. Bu sadece Netanyahu'nun değil, sağcıların ve İsrail toplumunun büyük bir kesiminin de istediği bir şey. (Lemis Andoni / El Arabi El Cedid Gazetesi )
'SAVAŞI BİTİRMEK YERİNE GEÇİCİ ATEŞKESTEN SÖZ ETMEK'
Bütün gözler Paris'e çevrilmiş durumda. İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşında yeni bir ateşkes sağlanması umuduyla dörtlü müzakerelerin yapıldığı bir yere. Diğer taraftan ise çatışmaların devam ettiği, ölü sayısının arttığı, insani durumun felaket boyutunda kötüleştiği, kıtlık riskinin arttığı, hastalıkların yayıldığı ve yaşam kaynaklarının tamamen yok olduğu bir dönemde, dünya bu saldırganlığın derhal durdurulması için harekete geçilmesi çağrılarına da seyirci kalıyor ve yanıt vermiyor.
Mısır, Katar, ABD ve İsrail arasındaki bu müzakerelerde Filistinli esirler ve İsrailli tutsakların salıverilmesi ve Gazze'deki insani durumun desteklenmesi için bir ateşkesten bahsediliyor. Ancak savaşın tam olarak bitirilmesinden bahsedilmiyor.
Haftalardır İsrail ordusuna, Gazze'deki kadın ve çocukların neredeyse tamamının barınağı haline gelen Refah kentinin işgal edilmesine karşı çağrı ve uyarılarda bulunuluyor. Ancak Tel Aviv'deki radikaller hâlâ tehditler savuruyor ve Gazzelileri yerinden etme planları yapıyor. Uluslararası irade ise, uluslararası hukuk ve sözleşmelere uyulmasını dayatmamakta. Savaşın sona erdirilmesi ve suç işleyenlerin hesap vermesi yönünde baskı yapmak yerine de geçici bir ateşkesten bahsediliyor. Ki bu da, İsrail'e soykırımı tekrar başlatması ve Filistin davasını tamamen ortadan kaldırması için zaman kazandırma anlamına gelmektedir. (BAE El Haliç Gazetesi / Başyazı)
'İSRAİL NETANYAHU'NUN PENÇESİNDEN KURTULUYOR MU?'
İsrail, Aksa Tufanı Operasyonu ve Gazze'ye yönelik savaşın başlamasından bu yana yaşadığı bölünmeler nedeniyle modern tarihte hiç bu kadar varoluşsal bir sorun yaşamamıştır. İsrailliler her zaman siyasi liderleriyle birlikte ve dayanışma içinde olabildiler. Özellikle tehlikeli nitelikte olan ve uzun vadede devam etme ihtimali olan kritik konularda. Dolayısıyla belki de Binyamin Netanyahu, İsrailliler'in bu yönüne güvenerek tüm hatalı eylemlerine rağmen yine İsrailliler'in devam eden savaşta onun arkasında duracağını düşünerek hareket etti. Ancak tarladaki hesaplar hiçbir zaman harman zamanıyla örtüşmez.
Netanyahu son süreçte birçok tokat yedi, ancak bunların en güçlüsü ve en önemlisi, Knesset'in Arap milletvekili Ofer Kassif'in Parlamentodan ihraç edilmesini onaylamaması oldu. Ki bu gerçekleşseydi, Knesset tarihinde bir emsal olacaktı. Knesset'te 85 temsilci söz konusu Arap temsilcinin ihraç edilmesini destekledi ancak İsrail solu Knesset'te dengenin sağlanmasında önemli bir rol oynadı. Bu da, şu anki Başbakanın artık İsrail'in “varoluş savaşı” kisvesinin arkasına saklanamayacağına, işaret etmektedir. (Toni Khouri / Lübnan El Nashra Gazetesi)
(DIŞ HABERLER SERVİSİ)