Araştırma: 800 bin yıl önce yakılan ateş tespit edildi
Araştırmacılar, gelişmiş yapay zeka teknikleri kullanarak, ateş kullanımına dair en eski kanıtlardan birini keşfettiler.
Weizmann Bilim Enstitüsü
‘Ateş olmayan yerden duman çıkmayacağı’ söylenir ve Weizmann Bilim Enstitüsü araştırmacıları bu iddiayı araştırmak ya da en azından ‘dumanı’ neyin yarattığını açıklığa kavuşturmak doğrultusunda çok çalışıyorlar. Bilim insanları, PNAS adlı bilimsel dergide yayınlanan bir makalede, kendilerinin geliştirdiği ve ateş kullanımına dair bilinen en eski kanıt parçalarından biri olan ve en az 800 bin yıl öncesine dayanan görünmeyen ateş izlerini saptamak amacıyla kullandıkları gelişmiş, yenilikçi bir yöntem ortaya koydular. Yeni geliştirilen teknik, daha bilimsel ve veri odaklı bir arkeoloji anlayışına doğru itici bir güç sağlayabilir; öte yandan, belki daha da önemli biçimde, insanlık tarihinin kökenlerini, en temel geleneklerimizi ve deneysel ve yenilikçi tabiatımızı daha doğru anlamamıza yardımcı olabilir.
ATEŞ HAYATIMIZA BİR MİLYON YIL ÖNCE GİRDİ
İnsanları ve artık nesli tükenmiş olan akrabalarımızdan bir kısmını içeren bir grup olan eski ‘homininler’ tarafından ateşin kontrollü biçimde kullanımının, arkeologların Homo habilis’in Homo erectus’a dönüşmeye başladığına inandıkları zamana dek, günümüzden en az bir milyon yıl öncesine dayandığı varsayılıyor. Ateş kullanımının evrimimizde etkili olduğu, yalnızca homininlerin ısınmasına, gelişmiş aletler üretmesine ve yırtıcıları kendinden uzak tutmasına olanak sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda yemek yapma yeteneğini kazanmasını da sağladığını öne süren ve “pişirme hipotezi” diye adlandırılan çalışma teorisine göre, bu bir tesadüf değil. Etin pişirilmesi yalnızca patojenleri yok etmekle kalmaz, aynı zamanda etkili bir protein sindirimi sürecini ve besin değerini arttırır ve beynin büyümesinin önünü açar. Bu hipoteze ilişkin yegâne sorun, verilerin eksik olması: Ateş teknolojisinin arkeolojik kanıtlarına ulaşmak, her şeyden önce nesnelerin yanmasıyla gerçekleşen değişimlerin görsel olarak belirlenmesine (temelde bir renk değişimine) dayandığı için, geleneksel yöntemler ateş kullanımına dair 200 bin yıldan daha eski olmayan yaygın kanıtlar bulmayı başarmıştı. Ateşin kullanılmasıyla ilgili 500 bin yıl öncesine dayanan kimi kanıtlar bulunsa da, dünya genelinde yalnızca beş arkeolojik alanın antik ateş kullanımına ilişkin güvenilir kanıtlar sunması nedeniyle, bulgular fazlasıyla cılız kalıyor.
Weizmann Bilim Enstitüsü Bitki ve Çevre Bilimleri Bölümü’nden bu projenin temelini oluşturan Dr. Filipe Natalio ile iş birliği yaptığı Weizmann Bilimsel Enstitüsü Temel Yaşamsal Yapılanma Bölümü’nden Dr. Ido Azuri ve meslektaşları, “Şimdi altıncı kazı alanını da bulmuş olabiliriz” diyor. Bilim insanları, birlikte, İsrail’de 200 bin ilâ 420 bin yıl öncesine dayanan taş aletlerin kontrollü biçimde yakıldığına ilişkin deliller bulmak amacıyla, arkeoloji alanında yapay zekâ ve spektroskopi uygulamalarının kullanılmasına öncülük ettiler. Şimdi doktora öğrencisi Zane Stepka, Kudüs İbrani Üniversitesi’nden Dr. Liora Kolska Horwitz ve Kanada Toronto Üniversitesi’nden Prof. Michael Chazan’ın katılımıyla araştırmalarına geri döndüler. Ekip bir “balık avına” çıkıp nelere ulaşabileceklerini görerek daha iddialı bir aşamaya geçti. Natalio, “Bu projeye başladığımızda, Evron Ocağı’nda ulaşılan bulguları inceleyen arkeologlar, bize hiçbir şey bulamayacağımızı söylediler. Bir bahse girmemiz gerekiyordu" diyor.
KAZI ALANI İLK OLARAK 1970’LERDE ARAŞTIRILDI
Evron Ocağı, ilk olarak 1970’lerin ortalarında İsrail’in Batı Celile bölgesinde keşfedilen bir açık hava arkeolojik kazı alanıdır. O yıllarda Prof. Avraham Ronen liderliğinde yürütülen bir dizi kazı esnasında, arkeologlar 14 metre derine inerek İsrail’deki en eski sitelerden biri olan ve geçmişi 800 bin ilâ 1 milyon yıl öncesine dayanan pek çok hayvan fosili ve Paleolitik aleti gün yüzüne çıkardılar. Bulundukları yerde ya da toprakta ulaşılan bulguların hiçbirinde görsel bir ısı kanıtı bulunmuyordu: zira, kül ve odun kömürü zaman içerisinde bozunarak görsel yanma kanıtı bulma ihtimalini ortadan kaldırmıştı. Hâl böyleyken, şayet Weizmann bilim insanları ateş kanıtına ulaşmak istiyorlarsa, daha uzaklarda araştırma yapmak zorundaydılar.
Bu “balık avı”, önceki araştırmalarda kullandıklarından daha gelişmiş bir yapay zekâ modelinin geliştirilmesiyle başladı. Modellerin geliştirilmesine başkanlık eden Azuri, “Geleneksel veri inceleme yöntemleri, makine öğrenimi modellemesi ve daha gelişmiş derin öğrenme modelleri de dahil olmak üzere, çeşitli yöntemleri bir teste tabi tuttuk” diyor: “Yaygın biçimde kullanılan derin öğrenme modelleri, diğerlerinden daha iyi performans gösteren belirli bir yapılanmaya sahipti ve bu aracı görsel yangın kullanımı belirtileri olmayan arkeolojik bir bağlamda daha fazla kullanmak doğrultusunda ihtiyaç duyduğumuz güveni bize başarılı biçimde verdi.”
Yapay zekânın sağladığı avantaj, birçok farklı ölçekte saklı halde duran kalıpları bulabilmesi. Modelin ulaştığı sonuç, moleküler düzeyde materyallerin kimyasal bileşimini saptayarak, taş aletlerin ısıtıldığı sıcaklığı tahmin edebilir ve neticede geçmişteki insan davranışlarına ilişkin bilgi sağlayabilir.
YAPAY ZEKÂ BELİRGİN BİR FARK YARATTI
Ekip, sahip olduğu doğru bir yapay zekâ yöntemi aracılığıyla, Evron Ocağı’nda yaşayanlar tarafından günümüzden yaklaşık bir milyon yıl önce kullanılan taş aletlerden moleküler sinyaller elde edebilmek için ‘balık avına’ çıkabilir. Araştırma ekibi bu doğrultuda, yaklaşık elli yıl önce kazı sahasında keşfedilen çakmaktaşından yapılma 26 aletin ısıya maruz kalış durumunu gözden geçirdi. Ulaştıkları sonuçlar, bu aletlerin çok farklı sıcaklıklarla karşılaştığını ortaya çıkardı; aletlerin bir kısmı 600 santigrat dereceyi aşan ısılara maruz kalmıştı. Buna ek olarak, farklı bir spektroskopik teknik kullanarak 87 hayvansal kalıntıyı incelediler ve soyu tükenmiş bir filin dişinin de ısı kaynaklı yapısal değişiklikler sergilediğini ortaya koydular. İddialarında temkinli olsalar da, gizli haldeki ısı kalıntıları, bilim insanlarından pek de farklı olmayan eski atalarımızın deneyci bir yaklaşım izlediğini ortaya koyuyor.
Araştırma ekibinin aktardığı kadarıyla, arkeolojiye farklı bir gözle bakarak, yeni araçlara başvurarak, ilk başta düşündüğümüzden çok daha fazlasına ulaşabiliriz. Araştırmacıların geliştirdiği yöntemler, örnek olarak, başka Alt Paleolitik kazı alanlarında, ateş kullanımına dair görsel olmayan kanıtları tespit etmek amacıyla uygulanabilir. Ek olarak, bu yöntem belki de ateş kullanımının kökenleri ve kontrollü kullanımına ilişkin yenilenmiş bir mekânsal-zamansal bakış açısı sunabilir ve homininlerin ateş teknolojisine dair davranışlarının nasıl ilerlediğini ve diğer davranışlara nasıl yön verdiğini daha doğru biçimde anlamamıza yardım edebilir. Stepka, “Bu yöntemi özellikle de ateşin ilk kez kullanıldığı bir ya da iki milyon yıllık arkeolojik alanlarda kullanırsak, yeni şeyler öğrenmemiz mümkün” diyor.
Neresinden bakarsanız bakın, bu balık avı dikkat çekici bir başarı getirdi. Natalio, “Bu yalnızca edindiğimiz bilgiler açısından gerçekleşen keşif ve ödüllendirilmenin bir göstergesi değildi” diyor ve şunları ekliyor: “Yanı sıra farklı disiplinleri bir araya getirmede yatan potansiyelin bir göstergesi: İdo kuantum kimyası alanında tecrübeye sahip, Zane bilimsel bir arkeolog ve Liora ile Michael tarih öncesi araştırmacıları. Beraber çalışarak birbirimizden birçok şey öğrendik. Benim açımdan bu, sosyal bilimler ile fen bilimleri arasındaki (bağlantılı) bilimsel çalışmaların nasıl yürütülmesi gerektiğinin de bir göstergesi niteliğinde.”
Yazının orijinali Science Daily sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)