Araştırma: Altıncı kitlesel yok oluş başladı

İklim kriziyle boğuşan gezegenimiz, son yıllarda ciddi biçimde öne çıkan bir tür tükenişi sorunuyla da yüz yüze.

Google Haberlere Abone ol

Peter Dockrill

Etrafınıza baktığınızda ölüme dair işaretleri her yerde görebilirsiniz. Bilim insanları yıllardan beridir alarm zilini çalıyor ve dünyadaki hayvan biyoçeşitliliğindeki büyük düşüşlerin Dünya’nın altıncı kitlesel yok oluşunun başlangıcının işareti olduğu uyarısında bulunuyorlar. Bu uğursuz olgunun etrafımızda yaşandığını ortaya koyan delillerin büyüklüğüne karşın, herkes aynı fikirde değil.

Mānoa kentindeki Hawai’i Üniversitesi’nde biyolog olan Robert Cowie, “Türlerin tükeniş oranlarının geniş ölçüde artması ve birçok hayvan ve bitki nüfusunun çoğalmasında görülen yavaşlama açık biçimde belgelendi; buna karşın bazı insanlar bu olguların kitlesel bir yok oluş anlamına geldiğini inkâr ediyorlar” diyor: “Bu inkâr, yalnızca memelilere ve kuşlara odaklanarak ve elbette biyoçeşitliliğin ezici çoğunluğunu meydana getiren omurgasızları yok sayarak, krize dair son derece önyargılı bir değerlendirmeye dayanıyor.”

ÖNYARGILI VE HATALI BİR YAKLAŞIM MEVCUT

Cowie ve diğer araştırmacılar, yeni yayınlanan bir araştırmada, biyolojik çeşitlilik kaybıyla ilgili tartışmalarda omurgalı hayvanlara kıyasla büyük oranda daha az dikkat çeken omurgasız canlılardaki azalmaya odaklanarak, iklim krizi inkarcılarının yanlışlığını ispatlamaya çalışıyorlar; çünkü büyük ihtimalle dünyadaki en önde gelen tür tükenişi kaydı olan saygın IUCN Tehdit Altındaki Türler Kırmızı Listesi’nde bile sadece kuşlara, memelilere ve amfibilere yer veriliyor.

Cowie ve meslektaşları yayınladıkları makalede “Kırmızı Liste aşırı biçimde taraflı” diyorlar: “Hemen hemen tüm kuşlar ve memeliler listeye dahil edilirken omurgasızların yalnızca çok küçük bir kısmı koruma ölçütlerine göre değerlendirildi... Çoğu zaman örtülü bazen de açık biçimde, memelilerin ve kuşların yok olma oranlarına dair değerlendirmelerin biyoçeşitliliğin tamamını yansıttığına ilişkin bir varsayımda bulunuluyor; bu varsayım sadece omurgalıları merkez alan medya kuruluşları genelinde değil, aynı zamanda pek çok omurgalı odaklı bilim ve koruma kuruluşu nezdinde de kabul görüyor.”

Araştırmacılar, IUCN’nin paylaştığı sayılara göre, M.S. 1500’den bu yana kayıt altında olan memeli ve kuş türlerinin yaklaşık yüzde 1,5’inin neslinin tükendiğini ifade ediyorlar; bu oran, kitlesel yok oluş felaketleri arasında yaşanan ‘arka plan’ yok oluş oranından çok da uzak değil.

DURUM SANILANDAN DAHA KÖTÜ

Buna karşın IUCN tarafından hesaba katılmayan omurgasız tükenişleriyle ilgili tahminlere bakarak bir varsayımda bulunduğumuzda, mevcut durum çok daha kötü görünüyor.

Araştırmacılar IUCN rakamlarında gözden kaçırılan büyük biyoçeşitlilik kaybı oranının altını çizmek için, eklembacaklılardan sonra omurgasız hayvanlar arasında en büyük ikinci canlı ailesini oluşturan yumuşakçalar üzerine odaklandılar; bununla birlikte, omurgasızlar, bilinen hayvan türlerinin büyük çoğunluğunu temsil ediyordu (bazı bilim insanları yüzde 97’ye kadar ulaştığını düşünüyor).

Bilim insanları, omurgasız nüfusundaki düşüşü inceleyen daha önceki bir dizi çalışmadan sağlanan ‘cesur’ tahminlere dayanarak, M.S. 1500’den beridir Dünya’da bilinen yaklaşık 2 milyon bitki ve hayvan türünün yüzde 7,5 ilâ 13’ünün neslinin tükenmiş olabileceğini öne sürüyorlar. Bu, IUCN’nin kabul ettiğinden daha büyük bir yok oluş bilançosu. Cowie, “Omurgasızların [yok oluş listesine] dahil edilmesi, gerçekten de dünya tarihinde yaşanan altıncı kitlesel yok oluşun başlangıcına tanıklık ettiğimizi teyit etmenin anahtarıydı” diyor.

Bununla birlikte, nereye baktığınıza bağlı olarak, kimi türlerin yaşadığımız krizde diğerlerinden daha iyi performans gösterdiğine işaret eden araştırmacılar, denizlerde yaşayan türlerde ve bitkilerde görülen yok oluşun, henüz pek çok kara hayvanında rastladığımız yok oluş oranı kadar vahim görünmediğine dikkat çekiyorlar.

Yanı sıra, araştırmacılar, IUCN Kırmızı Listesi tarafından şu ana dek önerilen belirli yok oluş oranlarının, biyolojik çeşitlilikte yaşanan kaybın tam bir görüntüsünü gözler önüne seren bir tablo olmadığını ifade ediyorlar.

Araştırma yazarları, “Özellikle de karada yaşayan omurgasızlarda görülen soy tükenişi oranları, arka plandaki yok oluş oranlarından çok daha yüksek” diyorlar: “Aynı zamanda, mevcut yok oluş oranlarını saptamak amacıyla IUCN Kırmızı Liste soy tükenişi verilerinin kullanılmasının, kaçınılmaz biçimde kuşlar, memeliler ve belki de amfibiler hariç, oranların dramatik boyutlarda olduğunun öngörülememesine neden olduğunu ortaya koyuyoruz.”

SONU BELİRSİZ BİR DÖNEME GİRDİK

Araştırmacılar bu tehlikeli eğilimlerin durdurulup durdurulamayacağı hususunda herhangi bir yanıta sahip değiller. Yine de krizi inkâr etmenin ya da ona uygun biçimde davranmanın ahlaki sorumluluğumuzun ortadan kaldırılması anlamına geldiğinin altını çiziyorlar ve bilim insanlarını ve doğa korumacıları, biyoçeşitlilik krizini öne çıkarmayı ve insanların biyoçeşitliliğe karşı doğuştan gelen takdirini beslemeyi sürdürmeye çağırıyorlar.

Diğer yandan, günümüzde nesli tükenmekte olan türlerin tamamını kurtaramayacağımızı da vurguluyorlar; ne var ki, dikkatli ve ivedi biçimde hareket edersek, en azından büyük kısmını korumayı ve gelecek nesiller için bunları kayıt altına almayı başarabiliriz.

Araştırmacılar, “Koruma alanında çalışan biyologlar ve koruma kuruluşları, temelde tehdit altında bulunan kuşlara ve memelilere odaklanarak, aksi takdirde kimi türlerin yaşayacağı soy tükenişinden kurtulabilmeleri için ellerinden geleni yapıyorlar” diye izah ediyorlar: “Biyoçeşitlilik alanında çalışan bilim insanları, belki de krizi duyurmak için gösterdikleri çabalar sayesinde, günümüzde var olan küresel biyoçeşitliliğin önemli bir bileşeninin vahşi doğada korunabilmesi ve vahşi doğada kaybolacak türlerin büyük kısmının gelecek nesillerin incelemesi ve hayretle bakması için en azından müzelerde muhafaza edilmesi yolunda bazı başarılar elde edebilirler.”

Araştırmanın ayrıntıları Biological Reviews dergisinde yayınlandı.


Yazının orijinali Science Alert sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)