Archive 81 ya da tüm tuşlara aynı anda basarak kayıt yapmak!

"Archive 81" vakit eylemek için ideal fakat ondan bir Reha Muhtar parlaması beklememek lazım. Anchormanimiz Muhtar olsa belki şöyle derdi: Her nerede yaşanıyor ve kaydediliyorsa! İyi akşamlar Netflix!

Google Haberlere Abone ol

Netflix'in son fantastik yapımlarımdan "Archive 81" yayınlandı. İddialı bir giriş yapan dizi, en çok izlenen içerikler listesinde de yerini aldı. "Yeni Dark" vb. övgülerle desteklenen "Archive 81" iki ayrı zamandan (94 senesinden ve günümüzden) ilerleyerek kötücül bir tanrıya tapan bir tarikatın gizemini konu alıyor ve ekmeğini hasarlı dijital arşivleri kurtararak kazanan Dan (Mamoudou Athie) ile annesini aramak için Visser Apartmanı'nda sözlü tarih çalışması yürüten Melody'nin (Dina Shihabi) yollarını kesiştiriyor. Aralarında 28 yıl olması ise engel değil şüphesiz!

NEW YORK'TA BİR APARTMAN VE GÖZDEN IRAK BİR STÜDYO

Arşivci Dan Turner, arkadaşı Mark'ın podcastlerine yardım etmekte, bir yandan rastgele ses ve görüntü içeren materyaller satın alarak mesleğini hobiye dönüştürmektedir. İşine gömülmüş, kendi akışında süregiden yaşamı bir gün LMG adlı şirketin sahibi Virgil Davenport tarafından rahatsız edilir. Davenport, 94 yılında yanan Visser Apartmanı'na ait el kamerası kayıtlarını restore edip yangını aydınlatmasını talep eder Dan'den. Kendisi de ailesini şüpheli bir yangında kaybeden Dan, kısa bir tereddüdün ardından işe koyulur ve şirketin ormanlık arazideki stüdyosuna yerleşerek dış dünyayla iletişimini koparır. Melody'ye ait sözlü tarih çalışmasının kamera kayıtlarını temizledikçe hem çalıştığı mekânın hem Visser Apartmanı'nın karanlık geçmişine inmeye başlar. Bu karanlık, babasını, şirket patronunu teker teker yutup kusarken Dan ile Melody'nin de kaderini kesiştirir. İnternetin olmadığı ve telefonun ise ancak ormanın derinliklerinde çektiği koşullar genç arşivciyi giderek bunaltırken ekranlarda beliren yüz çocukluğuna dair korkuları depreştirir. 

TÜM TUŞLARA AYNI ANDA BASMAK: KONFOR MU EZİYET Mİ?

"Archive 81", son dönem Amerikan korku anlatılarının sıkça başvurduğu bir yola başvurarak "kendine benzemeye" çalışıyor. Şüphesiz bu "fiyakalı" ifadeyi açmak gerekecek. Kendine benzemekten kastım nedir? Bir örnek vereyim. Yine Netflix'in 2020 yapımı korku filmi "I'm Thinking of Ending Things" yaklaşık bir yüzyıl boyunca çatılmış Amerikan korkusuna göndermeler içeriyordu. Yarı bilinçle (teslim olmuşlukla) belaya doğru çıkılan yolculuk, yol kenarında rastlanan dondurmacı, çiftlik evi üzerinde somutlanan taşralılık vb. referanslar bir anlamda türün 'kendini arayışı'nı da ortaya koyuyordu. "Archive 81" ise hem bu yolu geri tepip yolda düşürmüş olabileceği kimliğini aramış hem de türün güncel dinamiklerini yakalamak istemiş. Haliyle hikâye çorbaya dönmüş. Öncelikle dizinin iki kült filme, daha doğrusu iki temaya bağlandığını ve New York'un kültürel arka planını büyük ölçüde dışlayarak "topluluk havası" estirdiğini böylece merkezde yer alan tarikat meselesini pekiştirdiğini söyleyebiliriz. 

Bu iki kült film ise dizide de anılmakta: Kubrick'in "The Shining"i ve 20. yüzyılın son "tasarım harikası" "The Blair Witch Project". Dilimize "Cinnet" olarak çevrilen "The Shining", kışı eşi ve küçük oğluyla birlikte boş bir otelde bekçilik ederek geçiren yazar Jack Torrance'ın alkolizm batağına düşüp delirmesini konu alıyordu. Stephen King'in romanından uyarlanan filmde esas ürkütücü öge Torrance'in koca otelde ailesine rağmen "tek başına" kalmasıydı. Dizide Dan'in iletişimi kopuk bir yapıda yalnız başına yaşaması Torrance'i anımsatıyor. Temel ihtiyaçların fazlasıyla karşılanıp sosyal yaşamın rafa kalktığı her iki ortam aynı zamanda "pireyi deve yapan" bir sürecin önünü açıyor. İnsan yalnızken veya yalnız hissediyorken her şeyi "daha fazla" duyup, gerçeklikten uzak yorumlayabiliyor. Başka bir deyişle kendi gerçeğini yaşıyor.

TEKNİĞİN OLANAKLARI VE SİNEMANIN GÖRSEL DİLİNDE GERÇEĞİ ARAMA GAYRETİ

"Archive 81"de anılan diğer kült film, düşük bütçeli korku filmlerinin de ticari başarıya ulaşabileceğini kanıtlayan "Blair Cadısı". Daniel Myrick ile Eduardo Sanchez'in yönettiği filmin türü Vikipedi açıklamasında "psikolojik korku/buluntu" biçiminde ifade ediliyor. Bir videokasetten gelişen olayların aktarıldığı "Blair Cadısı"nın tek numarası bulunana, bulunduğu iddia edilene seyirciyi ortak edebilmek(ti). Bu başarılı atmosfer karşı tarafı etki altına alınca gerisi geliyor. Uydurulan gerçeği (kurguyu) paylaşıma açmak noktasında ham video görüntüleri işlevsel hatta kilit bir rol oynamakta... Keşfedilenin cazibesi ve videokasetin gündelik yaşamdaki kullanımından desteklenen "bir zamanlar gerçekti" hissi kaydedilen görüntüyü etkileyici kılıyor. Günümüz haberciliğinde "Ben de oradaydım" popüler ifadesiyle de yerini bulan bu his yaşama dair olanla ilgileniyor. Kayıtta gerçeği arama uğraşı hemen her dönem tartışma konusu olmuş. Örneğin Walter Benjamin'in meşhur makalesi "Tekniğin olanaklarıyla yeniden üretilebildiği çağda sanat yapıtı"nda kaleme aldığı satırlar sinemanın özel durumunu değerlendirse dahi aynı ölçüde videokaset görüntüsünün çıplaklığına (kesinliğine) ve sahicilik vurgusuna işaret etmekte:

"Sinema, dağarcığından yakın çekimler yaparak, tanış olduğumuz nesnelerin gizli ayrıntılarını vurgulayarak, kameranın dâhice yönetimiyle sıradan ortamları irdeleyerek, yaşamımızı yöneten zorunluluklara ilişkin bilgileri artırdığı gibi, bize hiç düşünülmemiş, dev bir devinim alanı da sağlar!"(1)

Benjamin, bu görüşleri doğrultusunda ilerleyen bölümlerde görsel-bilinçaltımıza dair ancak kamera aracılığıyla bilgi edinebileceğimizi savunurken bir bakıma ayrıntıda gizlenen şeytanın nasıl aranacağını dile getiriyor. Kaldı ki bu noktada Dan'in "arşivci" olarak kıyıda köşede kalmış gerçeği aydınlatmak görevi üstlendiğini unutmayalım. Bu meslek başlı başına gerçeğin ham niteliğiyle ilişkili...

Kayıt meselesine döneceğim fakat daha evvel dizinin günceli ne ölçüde yakaladığına değinmek istiyorum. "Archive 81" neden "Dark"a benzetildi? "Dark"ın bir "uzay-zaman polisiyesi" olduğunu varsayarsak burada da bol uzaylı bir jenerik var mesela... Ayrıca birçok bölümde kuyruklu yıldız Comet'in dünyaya doğru heyecanlı yolculuğundan söz ediliyor. Ancak hepsinin ötesinde zamanlar ve dünyalar arası bir geçiş ihtimali öne çıkarılıyor. Dan'in çalıştığı stüdyo ve Melody'nin ikameti Visser Apartmanı geçidin açıldığı mekânlar adeta. Kamera kayıtları ve rüyalar ise iletişim araçları. Dan ile Melody'nin birbirlerini görmeye, aynı mekânı paylaşmaya başlaması, geçmiş ile geleceğin bağımsızlıklarını yitirmesi anlamına geliyor ki bu da ister istemez tehlike doğuruyor. Geçmişin şüphe, geleceğin belirsizlikle anıldığı, şifreli bir dilin konuşulduğu bir bütünleşme bu... "Dark"taki gibi zamanlar arası seyahatlere şahit olmasak bile görüntü üzerinde kurulan hâkimiyet yeni bir gerçeklik inşa ediyor. Böylece yeni bir birleşik zaman çıkıyor karşımıza. 

KAOS, DİSTOPYA, KAOS, TEKNOLOJİ, GÖZETLEME, SAPIKLIK, KAOS, DİS...

Dizinin güncele yönelik geliştirdiği bir diğer ilişki de teknolojinin boyutlarını sorgular nitelikte... Malum, "Black Mirror"ın damga vurduğu bir on yıl geride kaldı. Geniş kitlelere ulaşan dizi distopya türünün en popüler örneği olurken çağdaş korkuları, çekinceleri seyirciye yansıtarak bir çeşit aynalığa soyundu. Gerçek korku ve sorunlara yaklaştıkça distopyadan sıyrılıp mevcut kaotik düzeni teşhir etti. Elbette fanteziye kaydığı, abartıya yöneldiği birçok öyküden söz edebiliriz. İnteraktif filmi "Bandersnatch" de bunlardan... Kahramanımıza uygun (layık) bir son aradığımız öykü "mekân-zaman-kader" kıskacında bir seyir imkânı sunuyor. "Archive 81" tam anlamıyla böyle bir kıskacı gündeme getirmiş ve ortaya (bu kez) seyircinin dâhil olmadığı, onun yerine seyri doğaüstü güçlerin tayin ettiği bir anlatı çıkmış. Dan ile Melody'nin zamanları aşıp kesişen kaderi birçok ortak noktadan desteklense bile temelde bir tarikatın eylemlerine bağlanıyor. Kuyrukluyıldız Comet'in dünyaya yaydığı mistik enerjiyi kullanarak yola koyulan ve Kalego adlı bir şeytani varlığın buyruğunda törenler düzenleyen bir tarikat. Üstelik Visser Apartmanı da tarikatın ayin yapıp geçitler açtığı köşkün toprağında yükselmiş. Bu köşk de Visser Apartmanı gibi yanıp kül olmuş. İki ayrı tesadüfün yan yana gelip kader (hüküm) halini alması "Archive 81" için de geçerli! Dan'in psikiyatrist babası Steven, Melody'ye bir dönem terapi vermiş. Yine Visser Apartmanı sakinlerinden (tarikatın lideri) Sam ise Dan'e işi veren Virgil'in kardeşi... Öte yandan Virgil'in maddi gücünü kullanıp tarikat için veri topladığını öğreniyoruz ve zamanlar arasında bir suç ağı dolayısıyla kurulan ilişki ruhani bir taraf kazanarak teknolojinin nimetlerini tartışmaya açıyor. 

İZLEMEK YA DA İZLEMEMEK... BÜTÜN MESELE BU MU?

"Archive 81" gözetlemek üzerine kurulmuş bir anlatı. Görmek ve işitmek eylemlerinin altı çizilerek dizide bir gerçeklik inşa ediliyor. Melody'nin sözlü tarih çalışmasından tutun Dan'i izleyen gizli kameralara değin tüm tertibat bu gerçekliğin parçalarını toplayıp seyirciye bir bütün halinde sunmakta. Apartman sakini Jess'in, yaşının da verdiği merakla kameralara düşkünlüğü, tarikatın ayinlerini kameraya alarak şeytanın suretini yakalama çabası gözetleme faaliyetlerini daima gündemde tutuyor. Ayrıca ses kayıtları ve arşivlenen dosyalar mahrem sınırları kaldırarak kamusal alanı genişletiyor. Seyirci de kamu ile özdeşleşip takibe katılıyor. Zaten "Archive 81" gözetlemeyi bir çeşit takibe dönüştürerek seyirciyi de hikâyesine sokuyor. Diziyi "Blair Cadısı"na yakınlaştıran şey üretilmiş gerçeğin peşinden gitmemiz. Fakat dizi -niyetinden bağımsız- teknolojik sıkıntıları dışa vuran distopyaları çağrıştırırken buna karşılık gerçekliğini estetize ederek, başka bir deyişle yeniden kurmacanın sularına sokarak eleştirel bakıştan kaçınıyor. Kısaca "Blair Cadısı"nın tarifindeki "buluntu" ifadesini "sıcak takip" fikri ile birleştiren bu "anlatım bozukluğu", gözetleme kültürünün boğucu etkisini ortaya çıkarmış diyebiliriz. Nihayetinde "izlemek ya da izlememek, bütün mesele bu mu" sorusuyla baş başa kalıyor, yanıtı ise maalesef alamıyoruz. 

İYİ AKŞAMLAR NETFLIX! HER NEREDE YAŞANIYOR VE KAYDEDİLİYORSA!

"Archive 81" birçok referansa boğulan haliyle yolunu yahut yukarıda andığım ifadeyle "kendini" bulamazken üstüne bir de gizem unsurunu zedelemiş. Gözetlemenin verdiği huzursuzluk, arşivciliğin deforme ettiği takıntılı ve yabancılaşmış ruh hali, mistik veri bombardımanı, ritüeller, terapiler, göktaşları derken tadı kaçan dizide "olayları birbirine bağlama" şevkimiz kaçıyor. Kuantum teorilerine mi yüklenilecek, parapsikolojide mi yoğunlaşılacak yoksa görüntü ve buluntu üzerine mi oynanacak bir türlü karar verilemeyince haliyle seyirciyi düşürüyor "Archive 81". Tüm yolları buluşturma kolaycılığı, kurnazlığı her zaman tutmuyor!

Buna rağmen atmosfer yaratabildiğini görüyoruz. Kapalı mekân ağırlıklı ilerleyen dizi geçmiş ile bağlarını Melody'nin başrolünü oynadığı kayıtlar aracılığıyla; günümüzde ise Dan'in gerçeği kavrama çabası üzerinden kuruyor. Zaten atmosfer yaratma noktasında iki kahramanı ancak ayırabildiği ölçüde başarı sağlarken onları yeterince iyi birleştiremediği, diğer bir deyişle kendi gizemini inşa edemediği için de öyküsünü sakatlıyor. Atmosfer-öykü çatışmasını Amerikan korkusunun günümüzde yöneldiği öz-biçim denemeleriyle bağdaştırmak mümkün. Biri iyi olsa diğeri olmuyor gibi bir durum söz konusu...

İkinci sezonu beklenen "Archive 81" vakit eylemek için ideal fakat ondan bir Reha Muhtar parlaması beklememek lazım. Bir zamanlar “gerçeğe en fazla yaklaşan” anchormanimiz Muhtar olsa belki şöyle derdi: Her nerede yaşanıyor ve kaydediliyorsa! İyi akşamlar Netflix!

1. Walter Benjamin, Pasajlar, çev. Ahmet Cemal, YKY, 1993 sayfa 64