Arjantin'de kürtaj hakkı mücadelesi: Umutluyuz çünkü kavga ediyoruz

Arjantinli kadınların dünya gündemine gelen kürtaj hakkı mücadelesini değerlendiren Ruth Zurbriggen: "Yürütme organı bugün, Marea Verde (Yeşil Gelgit) diye adlandırdığımız hareket tarafından gelen bir talep ile ilgileniyor. Çünkü biz onları ikna ettik. Israr ettik çünkü bu, demokrasinin büyük bir borcu."

Ruth Zurbriggen
Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Kadınların bedenine toplum adına karışmanın en somut örneklerinden biri olan kürtaj hakkı, dünyada milyarlarca kadının mahrum olduğu bir hak. Bir şekilde resmi olarak bu hakka sahip olan ülkelerdeyse kadınlar gerek yasalarda gerekse toplumun bizatihi kendisinde onlarca 'ama' ile karşılaşıyor. Kadın bedeni üzerinde hakimiyet kuran ve 'koşul' arayan bu konu, Arjantin'de kadınların mücadelesi sonucunda çözülmek üzere.

Geçtiğimiz hafta Latin Amerika ülkesinde milyonlarca kadın, meclisten geçen kürtaj hakkını savunmak üzere sokaklara çıktı. Yasal süreç senatoyla birlikte devam etse de kadınlar gelinen noktayı önemli bir kazanım olarak görüyor. Biz de Ücretsiz, Güvenli, Yasal Kürtaj için Ulusal Kampanya'dan (Campaña Nacional por el Derecho al Aborto Legal, Seguro y Gratuito) ve La Revuelta Feminist Kolektifi'nden akademisyen Ruth Zurbriggen ile verdikleri mücadeleyi konuştuk.

KÜRTAJ KONUSUNDA 'İSTİKRARLI' BİR KITA

Şimdi önce bir haritayla işe başlayalım. Dünyada kürtajın yasal olduğu ülkelere baktığımızda sanki Akdeniz'in hizasında yerküreye bir çizgi çekilmiş ve kuzey ile güney birkaç istisna dışında ayrılmış. Eski sosyalist ülkelerin çoğunda -Polonya gibi bu hakkı kadınların elinden geri alanlar hariç- haritada hâlâ kürtajın yasal olduğu dikkat çekiyor. Tabii bu görünürde yasal olan coğrafyalar da mesele kürtaj oldu mu pek çok 'koşul arayabiliyor'. Dolayısıyla Türkiye gibi 'yasal' ancak 'ulaşılır olmayan' ülkeler de yok değil.

Bu haritada dikkat çekici bir diğer konu Orta ve Güney Amerika devletlerinin büyük bir istikrar sergileyerek kürtaja karşı olması. O halde şimdi de Latin Amerika'daki kürtaj haritasını büyütelim. Baktığımız tabloda ilk olarak kürtajı kabul eden ülkenin Küba olduğu dikkatimizi çekiyor. Devrimden sonra 1968 yılında Kübalı kadınların bu hakkı kazandığını, onları da bir başka Karayip ülkesi olan Porto Riko'nun 1976'da izlediğini görüyoruz. Daha sonra bu konuda adım atan ülke Uruguay oluyor, o adım da 2012'ye kadar beklemiş.

Saydığımız bu ülkelerin hiçbiri Latin Amerika kıtasında 'ağır sıklet' olarak görebileceğimiz güçler değil. Neden kıtanın kürtaj konusunda bu kadar ısrarlı bir şekilde muhafazakar davrandığını Zurbriggen'e sorduğumuzda bize şunları söyledi:

“Gerçekten de, eğer dünyada kürtajın suç olmaktan çıkarılması ve yasallaştırılması ile ilgili haritaya bakarsak, Latin Amerika'nın 'Kuzey' ülkelerine göre çok daha geride olduğuyla karşılaşıyoruz. Bu bir jeopolitik problem, dünyada böylesi bölgeler var. Bunlardan biri de -her ne kadar tek örnek olmasalar da- Latin Amerika ve Karayip coğrafyası. Burada görmemiz gerekenin bir tarafta, siyasi hayatta dinin varlığıyla ve baskılarla ülkelerin yönetilmesi ve devletlerin laiklik eksikliği ile hükümetlerin kendilerini tanımlaması olduğunu düşünüyorum. Bu ülkelerde devlet politikası olarak dini inançlar öne çıkarıldığı için bu hakların tanınmasında ilerleme kat edilemiyor.”

Ruth Zurbriggen (en önde)

Zurbriggen'in verdiği bir diğer yanıtta, geçmişte ya da bugün sol-sosyalist, 'ilerici' hükümetlere sahip olmuş Latin Amerika ülkelerinin bir kısmında hâlâ bu konuda bir adım atılmadığı vurgusu da vardı: “Kendi ülkelerini bir noktada 'ilerici cepheye' çekebilmiş fakat buna rağmen kürtajı cezası olan bir suç olmaktan çıkartma ihtimalini bile gerçekleştirememiş Latin Amerika ülkelerini düşünelim mesela. Brezilya'daki Lula'yı düşünelim, Ekvador'daki Correa'yı, Bolivya'yı, Şili'yi ve son olarak Arjantin'i düşünelim...”

'KONUYLA İLGİLENİYORLAR, ÇÜNKÜ BİZ ISRAR ETTİK'

Arjantin'e gelecek olursak ülkede kürtajın bugün her anlamda yasallaşmasının feministlerin mücadelesiyle doğrudan ilgisi olduğunu belirten Zurbriggen şöyle diyor: “Yürütme organı bugün, Marea Verde (Yeşil Gelgit) diye adlandırdığımız hareket tarafından gelen bir talep ile ilgileniyor. Bu tartışmayla ilgileniyorlar çünkü biz onları ikna ettik. Israr ettik çünkü bu, demokrasinin büyük bir borcu. Hükümetlerin geri ödeme yapması gereken büyük bir borç. Israrımızla ikna ettik ama bununla birlikte, hareketin yaydığı argümanlar zamanla hükümetin de belli başlı bölümlerine nüfuz etti. Ki böylece bugün Ulusal Kongre'de tartışabilmemiz de kolaylaştı. Bugün çalışmamızı ve harekete geçmemizi sağlayan şey, 2020'de Arjantin'de kürtajın suç olmaktan çıkarılma ve yasallaştırılması olasılığından umutlu olduğumuz örgütlü güç ve bu örgütlü gücün mücadelesidir.”

Kendisinden Arjantinli feministler olarak izledikleri nasıl mücadele ettikleri konusunu açmasını istediğimizde Zurbriggen, ünlü feminist akademisyen/aktivist Silvia Federici'nin “Aşk olarak adlandırdıkları şey, ücretsiz iştir” sözleriyle yanıt veriyor:

“Arjantin'de feminist hareket sürekli kaynayan, büyüyen ve inanılmaz derecede huzur bozarak kalıcı olamaya gelen bir hareket. Bu kalıcılıkla birlikte her şey de sorgulamaya başlandı. Kadınları ve trans bedenine sahipleri eşitsizliğin tam da içine yerleştiren güç aygıtları gibi, kesinlikle her şey sorgulanmaya başladı. Varlıklarından kaynaklı eşitsizlikler; ekonomik eşitsizlikler, sömürgeci, kapitalist, ırkçı sistemler... Bu sistem kendini kapitalizmle ilişkiler ağı çerçevesinde sabit kılmak için kadın bedeninin özel şekilde bir sömürüsüne ihtiyaç duyar. Feministlerin yaptığı da tüm bu konular hakkında tartışmaları yaratmaktır. Erkek egemen ve insan merkezli kültür, toplum içerisinde kendine ayrıcalıklı bir konum ve karmaşık şiddet biçimleri üretir ki bu, cinsiyetçi şiddet biçimleri, kadın cinayetleri, tecavüzler ve tacizlerle bağlantılı istatistiklere de yansıyor. Hareketimiz Silvia Federici'nin 'Aşk olarak adlandırdıkları şey, ücretsiz iştir' ifadelerini, görülmez emeği gündeme getiriyor, bu bağı anlatıyor. Buna elbette kendi bedenlerimiz hakkında karar verme hakkı ve yasal, ücretsiz ve güvenli kürtaj hakkı da dahildir. Özgür ve feminist kürtaj hakkı, sorguladığımız, meydan okuduğumuz ve değiştirmek istediğimiz bu ilişkiler ağının bir parçasıdır.”

'ÇOĞU ZAMAN YAPAYALNIZ YÜRÜNEN' BİR MÜCADELE YOLU

Geçtiğimiz hafta feministlerin Arjantin sokaklarına çıkışı, sadece ülkede değil tüm dünyada da ses getirdi. Elbette alandaki kadınların coşkuları, duyguları bir andan ziyade, uzun bir zaman diliminin ürünü. Dolayısıyla Zurbriggen'den bize arkalarındaki gücü anlatmasını istedik. Kendisi kampanya sürecinden öncesine, Arjantin'deki kadın mücadelesinin geçmişine atıflarda bulunarak şu sözleri kaydetti:

“Bu ana, 2020'ye nasıl geldik? Bu talebin en kitlesel şekilde dile geldiği 2018'e nasıl geldik? Yasal kürtaj hakkı aile masalarında da yerleşecek, eğitim kurumlarında ve sağlıkta, hayatın her yerinde ömür boyu kalacak! Uzun ve zorlu bir mücadele yolundan geliyoruz. Yoldaşlarımızın çoğu zaman yapayalnız yürüdüğü bu yolda, her şeye rağmen sorunu çözmesiyle geldik. Onların bir kısmı soykırımcı bir diktatörün ardından sürgünden döndüler. Bu tartışmanın önemi konusuna ikna oldular. Sürgünde çok şey öğrendiler. Halihazırda on beş yıldır var olan yasal, güvenli ve ücretsiz kürtaj kampanyasını yavaş yavaş yerleştiren ağlar, komisyonlar, eylemler düzenledi.”

Tabii daha önce de belirttiği gibi Zurbriggen, feministlerin ısrarının bu anlamda en belirleyici nokta olduğunu ve bir araya gelişlerin de bu açıdan değerlendirilebileceğini ekledi: “Bu, aynı zamanda feministlerin bu talebi gerçek kılmasındaki ısrarının ve bu anlamda bir araya gelmelerinin bir sonucudur. Devletten ve hükümetlerden azimle talep etmekten asla vazgeçmediğimiz örgütlenmelerden bahsediyoruz. Bazı feminist örgütler, ihtiyacı olanlara güvenli bir şekilde, hayatlarını riske atmadan ve hayatlarının bir bölümünde 'anne olamama' durumuyla karşılaşılmaması için kürtajın yapılabilmesi için destek oldu, bu yönde mikropolitik pratikler ürettiler.

Yaşadığımız bu an, yaratılmış, yaratılan bir andır ve dönüm noktaları vardır. Mesela 2018 bir dönüm noktasıydı. Fakat yine 2015'teki Ni una menos (Bir kişi daha eksilmeyeceğiz) hareketi de kadın cinayetlerine karşı muazzam bir eylem alanı açtı. Ni una menos ile el ele cinsiyetçi şiddetin ataerkil, cinsiyetçi, kadın düşmanı, kapitalist güç yapılarının bir parçası olduğunu gösteren eylem programları ürettik. Mücadelelerimizi organize eden ve tüm güç yapılarını düşünen aktivist programlar yaratmalıyız.”

Son olarak geleceğe dair umutlu olduklarını söyleyen Zurbriggen şu ifadeleri kullandı: “Çok umutluyuz çünkü kavga ediyoruz, çünkü beraberiz, çünkü kolektif güce inanıyoruz. Umut kavgamızı, mücadelemizi harekete geçiriyor, direncimizi harekete geçiriyor. Birlikte güçlü olduğumuzu biliyoruz. Çünkü feminizm iddiamız var, yaşamlar için, yaşanılası hayatlar ve onurlu bir yaşam için iddiamız var. Tüm bu ihtimalleri düşündüğümüz zaman duygulanıyoruz. Feminizm için kolektif iddiamızı her anlamda ortaya koyuyoruz; bu günlük hayatın içinden, dokunulabilen, bir iddia ki buna rağmen hâlâ başarmamız gereken çok şey var. Muhafazakar, neoliberal ve sömürgeci reaksiyon olmasına karşın, kanımızda sabit bilinen yapıları hareket ettirdiğimizi hissediyoruz. Bu hamleler, aslında gelecek muhtemel gelecekler, bir şekilde farklı toplumları inşa etmenin olasılığını da örgütlüyor.”