Arlin Çiçekçi, Beşerbazın Mârifeti'ni anlattı: Dil ve üsluba hikâye ve karakterler karar veriyor
Arlin Çiçekçi'nin ilk kitabı 'Beşerbazın Mârifeti', Holden Kitap tarafından yayımlandı. Çiçekçi ile edebiyat yolculuğunu konuştuk.
DUVAR - Arlin Çiçekçi’nin içinde büyülü gerçekçilik unsurları barından ilk kitabı Beşerbazın Mârifeti, Holden Kitap’tan çıktı. Beşerbazın Mârifeti, okurları yeryüzünden gökyüzüne, geçmişten geleceğe, Beyoğlu’ndan Kazablanka’ya, Sultan Abdülaziz’den Jean D'arc’a uzanan sicim kalınlığında iplerde, nefes kesen bir Sanat-ı Beşeriye icrasına davet ediyor.
Arlin Çiçekçi ile ilk romanını ve edebiyat yolculuğunu konuştuk. Çiçekçi, "Her sanat eseri bir diğerine ilham veriyor sanırım. Bir resme baktığınızda duygulanıp şiir yazabilirsiniz, bir şiir okuduğunuzda ilham alıp beste yapabilirsiniz veya bir film seyrettiğinizde aklınızda bir fikir uyanır ve roman yazarsınız. Dolayısıyla sanırım her yaratım süreci bir diğerine ilham verebiliyor" diyor.
Beşerbazın Mârifeti, fantastik öğeler içeren bir roman... Bu tercihinizi ve hikayenizin ortaya çıkışını anlatır mısınız?
Yazmaya başlarken tür gözetmedim aslında. Hikâye evrilirken kimi yerlerde fantastik, bilimkurgu öne çıkarken kimi bölümlere büyülü gerçekçilik hâkim oldu.
Beşerbazın Mârifeti, İstanbul’dan Fas’a uzanan bir yolculuğun hikayesi… Öncelikle ‘yol’ metaforu sizin için ne ifade ediyor?
Yol bir metafor olmaktan öte kahramanı A noktasından B noktasına götüren bir araç bu romanda. Atlas da İstanbul, Marakeş, Amsterdam arasında geçen bu yolculuğunda her yolcu gibi görüp öğrendikleriyle deneyimledikleriyle değişiyor, dönüşüyor.
Romanda aile kavramını irdeliyorsunuz. Bu noktada otobiyografik ögeler ne kadar yer tuttu, aile kavramını hangi boyutlarda tartıştınız?
Atlas öksüz, yetim bir çocuk benimse sevgi ile büyüdüğüm bir ailem oldu bu anlamda otobiyografik bir bağ yok kahramanla aramda ama kimi karakterlerde babamdan, annemden, kendimden, abimden izler var çünkü her birinin benim hayatımda dolayısıyla düşüncelerimin şekillenmesinde yeri ve etkisi hayli fazla.
'HER SANAT ESERİ BİR DİĞERİNE İLHAM VERİYOR'
Metinde Van Gogh’un Sarı Evi’nden, Yaşar Kemal’in Yer Deniz Gök Bakır’ına uzanan birçok referansla karşılaşıyoruz. Hangi sanat disiplinlerinden besleniyorsunuz?
Her sanat eseri bir diğerine ilham veriyor sanırım. Bir resme baktığınızda duygulanıp şiir yazabilirsiniz, bir şiir okuduğunuzda ilham alıp beste yapabilirsiniz veya bir film seyrettiğinizde aklınızda bir fikir uyanır ve roman yazarsınız. Dolayısıyla sanırım her yaratım süreci bir diğerine ilham verebiliyor. Kısacası tüm disiplinler diye yanıtlayabilirim bu sorunuzu.
Türkçe edebiyatta ‘ev’ kavramı yoğun bir şekilde işlenir oldu. Bu kimi zaman bireysel bir zeminde kimi zaman da toplumsal bir meselede ele alınıyor. Beşerbazın Marifeti de ‘ev’ kavramını işliyor. Sizin için ‘ev’ kavramı neyi ifade ediyor?
Ev, aidiyet hissettiğimiz yerdir, kişiler, fikirlerdir. Kişinin kimlik arayışında yakınlaştığı özlüğü evidir bir anlamda. O yüzden varoluşsal çoğu sorunun yanıtında ‘ev’ kavramının kendini hikâyeye dahil etmesi normal sanırım.
Dil ve üslupla olan ilişkinizi nasıl tarif edersiniz?
Dil ve üsluba hikâye ve karakterler karar veriyor. Onlar nasıl konuşması gerekiyorsa öyle konuşuyor ama benim dahlimin, oyun alanımın olduğu yerde ben kişisel olarak masalsı bir ritimden ve esprili, muzip bir üsluptan keyif alıyorum yazarken.
Okurlarınızı bekleyen yeni çalışmalarınız nelerdir?
Yine masalsı ve muzip bir üslupta bir evliya hikayesi var sırada.