Armin Laschet: Türkiye asıllı insanları siyaset ve yönetimde görünür kılmak istiyorum
Almanya'da 26 Eylül'de yapılacak seçimlerde başbakan adayı olarak yarışacak olan Armin Laschet, "Göçün beraberinde getirdiği zorlukları, ancak Türkiye’yle beraber çözebiliriz" ifadesini kullandı.
KÖLN - 26 Eylül’de yapılacak Almanya genel seçimlerine yaklaşık altı hafta kaldı. Bu seçimler, şansölye Angela Merkel’in 16 yıllık iktidarı sonlandığı için hem Almanya hem Avrupa Birliği hem de Türkiye ile ilişkiler açısından düşündüğümüzde yeni bir dönüm noktası olacak.
Her ne kadar seçimlere korona pandemisi ve ülkede birkaç hafta önce yaşanan sel felaketinin gölgesi düşmüş olsa da tüm partiler seçim kampanyaları için start verdiler. Sokaklar ve caddeler partilerin ve adayların afişleriyle renkli bir hal almaya başladı. Ancak şu ana kadar yapılan anketlerde ortaya çıkan sonuçlar hayli kafa karıştırıcı. Anketlerde oy oranı yüzde 19 civarında çıkan Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) oyu ilk defa yüzde 23’e ulaştı. Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) ittifakının oy oranı da yüzde 23’e gerilemiş gözüküyor. Yeşiller yüzde 20 ve Hür Demokratik Parti (FDP) ise yüzde 12’lerde görünüyor.
Almanya’nın en yüksek nüfuslu eyaleti Kuzey Ren Vestfalya’nın (NRW) başbakanı, CDU lideri ve Hristiyan Birlik’in şansölye adayı Armin Laschet, başbakan adayları arasında güçlü isimlerin başında geliyor. Sağ muhafazakâr parti CDU’nun ılımlı kanadında yer alan Laschet, 2015 yılında yaşanan mülteci krizi sonrasında Merkel'in izlediği "açık kapı" politikasını desteklemişti. Laschet eyalet başbakanı olmadan önce de Türkiyeli göçmen nüfusunun yoğun olarak yaşadığı NRW’nin uyum bakanı olarak görev yaptı. Liberal görüşleriyle tanınan Laschet, Türkiye ile ilişkilerde AKP’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikalarını, Türkiye’nin hukuk devleti olma konusunda gerilemiş olmasını eleştirmekle beraber Türkiye’nin Almanya ve AB için önemini de vurgulayan bir isim. Laschet, Türkiye’de AKP’ye oy vermemiş milyonlarca insanın var olduğunu bu nedenle Türkiye-AB ilişkilerinde alınacak kararların bu insanların aleyhine olmaması gerektiğini savunuyor.
CDU lideri Armin Laschet, genel seçimler öncesi Almanya’da göçmenleri en çok etkileyen konulardan biri olan aşırı sağcılık, göçmenlerin yaşadıkları problemler, şansölye seçilmesi halinde Türkiye ile Almanya arasında ilişkilerin nasıl olacağı, uyum ve entegrasyon konusunda izleyeceği politikalara dair sorularımı Gazete Duvar için yanıtladı:
Siz açık bir ifadeyle "CDU’nun içerisinde Almanya için Alternatif (AfD) partisine el uzatan birileri varsa bu kişiler partiden derhal uzaklaştırılmalı" dediniz. Ancak radikal sağcılık sadece AfD ile ilgili bir problem değil. Polis veya ordu da dâhil olmak üzere ülkede kurumsal ırkçılık var. Örneğin Hanau saldırısında da polisin saldırgana yardım ettiğine dair iddialar var. Ayrıca çok sayıda göçmen kökenli politikacı veya kamuoyunun tanıdığı isimler de ırkçılar tarafından tehdit ediliyor. Kurumsal ırkçılığa karşı nasıl bir politika izleyeceksiniz?
Devlet, her türlü aşırı sağcı faaliyete tutarlı şekilde müdahale etmelidir. Her bir münferit vakaya, hukuk devletinin tüm gücüyle karşılık vermeliyiz. Aynı zamanda aşırı sağcı düşünce için bir taban oluşturan AfD’nin en kısa sürede hem yerel parlamentolardan hem de federal parlamentodan kaybolması için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Ancak ırkçılık, kime ev verileceği, kime eğitim verileceği veya işe alınacağı sorusu söz konusu olduğunda ya da insanlar ten renkleri veya isimleri nedeniyle reddedildiğinde de görülüyor. Bununla da mücadele etmekteyiz. Irkçılığa karşı elimizde en büyük silah, eğitim ve demokratik değerlerden oluşan çerçevedir. İnsanların bir araya geldiği her yerde, evlerde, okullarda ve idari kurumlarda demokratik bir ortak yaşamı desteklemeliyiz.
Herhangi bir parti parlamentoda gerek AB’ne üye ülkelerden gelen göçmenler olsun gerek AB dışından gelen göçmenler olsun Almanya vatandaşı olmadan yerel seçimlerde oy kullansınlar diye bir önerge verse bu önergeyi destekler misiniz? Desteklemenizin veya desteklememenizin nedenleri ne olur?
Anayasal açıdan AB ve İsviçre dışı ülke yurttaşları için yerel ve federal parlamento seçim hakkı bulunmamaktadır. Bunun için Alman vatandaşlığına sahip olma şartı var. Alman Anayasa Mahkemesi, Schleswig-Holstein Eyaletinde benzer öneriler getirildikten sonra bu konuyu netleştirdi. Bunu anayasal değişiklikle de değiştirmek mümkün değil, zira bu düzenleme demokrasi ilkesiyle bağlaşık. Bir AB üyesi ülkenin vatandaşları içinse durum farklı: Bunların yerel seçimlere katılmasının önü açıktır. Siyasi argümanlar da seçim hakkının genişletilmesini destekler mahiyette değil: Böyle bir durumda bir yandan insanların vatandaşlığa geçme motivasyonu ortadan kalkar.
Öte yandan belediye meclislerimizin yabancı ülkelerin ya da sadece kısa süreliğine Almanya’da yaşamış insanların etkisi altına girmesi riskini de almak istemiyoruz. Yerel yönetime ilişkin siyasi kararlar, burada yaşayan insanları ilgilendirdiğinden bu konuyu hafife alamayız. Benim desteklediğim görüş, yerel, eyalet ve federal düzeyde karar süreçlerine katılmak için daha fazla insanın vatandaşlığa girmesi yönündedir.
'TÜM PARTİLERDE GÖÇMEN KÖKENLİ İNSANLARA İHTİYACIMIZ VAR'
CDU’da çok az sayıda göçmen kökenli politikacı var. Sizce bu neden kaynaklanıyor? Kabinenizde göçmen kökenli birine bakanlık vermeyi düşünür müsünüz?
Eyalet parlamentosunda Serap Güler, federal parlamentodaysa Cemile Giousouf yer alıyor. Serap Güler şu sıralar Kuzey Ren-Vestfalya eyalet müsteşarı ve şimdi de federal parlamento milletvekili adayı. Elbette bu kadarı yeterli değil. CDU’nun çeşitliliğini arttırması şart. Tüm partilerde ve eyalet başkanlıklarında, devreye girecek ve aynı zamanda görev almaya hazır göçmen kökenli insanlara gereksinimimiz var. Son sorunuza ilişkin olarak, yeni federal kabinenin toplumun tüm kesimlerini uygun biçimde yansıtacağını söyleyebilirim.
Almanya’da özellikle göçmen kökenli insanlar arasında işsizlik ciddi bir sorun. Üniversite eğitimleri olmasına rağmen işsiz kalıyor ancak taşeron firmalar üzerinden iş buluyorlar. Bu işlerde genelde iş sözleşmesi altı aylık periyotlar halinde yenileniyor ki şirketler bu insanları sürekli işe almak zorunda kalmasın. Bu alanda işçiden yana olmayan bir iş dünyası var. Bu sorunları çözmek için nasıl bir ekonomik politika izleyeceksiniz?
Yurtdışında alınmış yüksek eğitimin denkliği çok önemli bir rol oynuyor. Bu konuyla ilgili olarak Nitelikli İş Gücü Göçü Yasası yardımıyla epey yol kat ettik ve çalışmalarımızı bu yolda sürdürmek niyetindeyiz. Uyumun her türlüsü için en temel koşul konumundaki dil, burada merkezi bir yere sahip. Bu nedenle dil öğrenimini daha iyi ve daha hedefe odaklı teşvik etmeliyiz. Ancak en önemlisi, geleceği olan iş yerleri yaratan ve kendi şirketlerini kurmak isteyenlerin önünü açan, iyi bir ekonomi politikasıdır. Nitekim buna iyi bir örnek olarak BioNTech’in kurucuları Uğur Şahin ve Özlem Türeci verilebilir. Uğur Şahin işçi bir ailenin çocuğu olarak Almanya’ya geldi ve tüm dünyada kullanılan bir aşı üretti.
'FEDERAL ALMANYA’NIN 70 YILLIK TARİHİNİN 50 YILINDA ŞANSÖLYELİK MAKAMINDA CDU ÜYELERİ YER ALDI'
Sayın Angela Merkel 16 yıl boyunca Almanya’yı yönetti. Dünyanın en güçlü liderleri arasında gösterildi. Bu kadar güçlü bir ismin ardından parti liderliğini devralmak ve belki şansölye olmak üzerinizde nasıl bir etki yaratıyor?
Angela Merkel, ülkemizi sayısız krizden başarıyla geçirmeyi başardı. Bunların ilki dünya ekonomik krizi, ardından mali kriz, sonra sığınmacı krizi ve son olarak da korona krizi oldu. Böyle bir şansölyeyi saflarımızda görmek büyük bir gurur kaynağı. Federal Almanya’nın 70 yıllık tarihinin 50 yılında şansölyelik makamında CDU üyeleri yer aldı ve parti önemli bir sorumluluk üstlendi. Ancak Almanya için hala yapılacak çok şey var. Şimdi de pandemi sonrasında yeniden ivme kazanmak için modernizasyonla geçireceğimiz bir on yıla giriyoruz. Artık toplumsal birliği güçlendirmek ve dünyanın iklim nötr ilk sanayi ülkesi olmak için dijitalleşme alanında büyük bir atılım gerekli.
'ÖZGÜRLÜKÇÜ DEMOKRASİLER ANCAK EL ELE VERMEKLE TUTUNABİLİR'
Şansöyle Angela Merkel, Aralık 2020’de Avrupa’nın bu gününü Aydınlanma’ya borçlu olduğunu söyledi. Bugün dünyanın son 250 yılında etkili olmuş başta demokrasi olmak üzere 'aydınlanma'yla bağlantılı bütün değerlerde toptan ve ciddi bir aşınma gözleniyor. Birçok Avrupa ülkesi dâhil, dünyanın her yerinde hukukun üstünlüğü, insan hakları, ifade özgürlüğü, örgütlenme hakkı gibi başat değerler, tarihsel demokratik kazanımlar tehdit altında. Siz Almanya’nın en güçlü siyasal partisinin lideri ve en güçlü şansölye adayı olarak, Batı dünyasını tehdit eden bu gelişmeye karşı nasıl bir politika izlemeyi düşünüyorsunuz?
Basın ve ifade özgürlüğü, Almanya Anayasası’nın ayrılmaz bir parçasıdır. Demokrasiler için bu özgürlükler müzakere edilemez. Ne yazık ki birçok devlet bu temel hakkı hiçe sayıyor ve Batılı demokrasilerde de bu gibi popülist, otoriter akımları görmekteyiz. Ancak yurtiçinde güçlü bir demokrasimiz olduğunda, dünyadaki çıkarlarımız ve değerlerimiz için kararlı şekilde harekete geçebiliriz. Joe Biden’ın dile getirdiği 'demokrasiler ittifakı' yardımıyla özgür devletler birliğinin güçlendirilmesi fikrine katılıyorum. Özgürlükçü demokrasiler, çatışmaların daha keskinleştiği, sertleştiği bir dünyada ancak el ele vermekle tutunabilir.
Demokrasi ve hukukun üstünlüğünden hızla uzaklaşan ülkelerden biri de Türkiye. Erdoğan hükümetinin muhaliflere yönelik baskısından haberdarsınızdır. Türkiye hükümeti sadece iç politikada değil dış politikada da Suriye, Libya, Ermenistan’da cihatçı gruplardan oluşan paralı askerlerini yolladığı, barışçıl politikalar izlemediği için eleştiriliyor. Erdoğan’ın otokratlaşan yönetimine rağmen sizce AB Türkiye ile Gümrük Birliği Anlaşmasını ve mülteci anlaşmasını yenilemeli mi? Şansölye olduğunuz takdirde Türkiye ile ilişkilerde sizin için ekonomik ilişki ve çıkarlar mı yoksa insan hakları ve hukukun üstünlüğü mü önemli olacak?
Türkiye’de siyaset ve insan hakları alanlarındaki güncel gelişmeleri kaygıyla izliyoruz. Sorunuza yanıt verecek olursam, Sığınmacı Anlaşması ile Gümrük Birliği Anlaşması arasında bir ayrım yapmamız gerektiğini söyleyebilirim.
Sığınmacı Anlaşması, AB göç politikasının önemli bir unsuru. Düzenli bir iadeyi mümkün kılmakta ve aynı zamanda Türkiye’deki dört milyon sığınmacıyı desteklemektedir. Avrupa Birliği, insani ihtiyaçları daha iyi karşılayabilmek ve mevcut anlaşmanın eksiklerini gidermek amacıyla şu sıralar anlaşmanın güncellenmesine yönelik görüşmeler yürütüyor. Göçün beraberinde getirdiği zorlukları, ancak Türkiye’yle beraber çözebiliriz. Bunu için de açık ve eleştirel bir diyalog gerektiğine inanıyorum.
Mevcut AB Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi ekonomik bir gereklilik, ancak bu da büyük oranda Türkiye’nin, örneğin Doğu Akdeniz, Suriye ve Libya’daki tutumuna bağlı.
Anketlerde Yeşiller’in oy oranı yüksek çıkıyor. Bazen CDU’dan da birkaç puan öne de geçtiler. Koalisyon ortağınız olacağına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Yeşiller eski isyankâr, devrimci Yeşiller de değiller. Yeşil kapitalizmi savunuyorlar ve oldukça liberaller. Buna rağmen koalisyon görüşmelerinde karşılıklı hangi konularda taviz vermekte zorlanabilirsiniz?
Öncelikle güncel anketlerin bizi yeniden Yeşiller’in önünde gösterdiğini söyleyeyim. Ama biz anketleri değil, federal parlamento seçimlerini kazanmak niyetindeyiz. Tüm enerjimizi de buna vakfediyoruz.
Almanya’daki Türkiye kökenli seçmenlere CDU lideri ve şansölye adayı Armin Laschet olarak CDU’ya oy vermeleri için ne demek istersiniz?
Menşei ne olursa olsun herkesin, mesleğinde yükselme imkânı bulacağı bir Almanya istiyorum. Bunun için iyi örneklere ihtiyaç var. Bu nedenle Türkiye asıllı insanları siyaset ve yönetimde daha görünür kılmak istiyorum. Toplumumuzda yer alan herkesin kendilerini geliştirme ve geleceğimizi ortaklaşa şekillendirme fırsatı yakalayabilmesi benim için kişisel bir hedef.