Arsa teslimi yangınla mücadele
Sorunun adını doğru koyup taleplerimizi hak temelinde geliştirmediğimiz sürece arsa teslimi bir ülke kalacak bizlere.
Serkan Küçük*
Kara itfaiyecileri müdahale ettikleri yangının mülke büyük hasar vermesi ya da mülkün önceki fonksiyonlarını kaybetmesi durumunda, kendi müdahalelerini ‘’arsa teslimi’’ nüktesiyle dillendirirler. Bir nevi meslek argosudur. Müdahalenin zorlu geçtiğini, yangının boyutunu ve müdahale sonrası yapının kullanılamaz duruma düştüğünü iki kelimeyle özetlerler.
Yıllar önce sektörel bir toplantıda kürsüye çıkan itfaiye yetkilisi, kendi döneminde sönmeyen yangın olmadığı mealinde bir cümle sarf etmiş ve salondakilerin müstehzi gülümsemeleri eşliğinde alkışı almıştı. Evet ‘’yangın yanar’’ ve söner. Bu mantıkla geriye arsa kalır elbette. Ülkenin durumu şu an gerçekten böyle. Ormanlardan geriye ‘’arsa’’ kaldı. Bu arsalar da bir gecede Turizm Bakanlığı’na devredildi.
Öte yandan bütün kamuoyu uçak meselesine kilitlendi ve haklı olarak isyan eşiğine geldi. Hemen hemen her büyük çaplı deprem, sel, patlama, orman yangını gibi olaylardan sonra tepkiler benzer noktalarda kümeleniyor bizim buralarda. Yeterli insan, ekipman ya da devlet yardımının olmamasından dolayı tepkiler bir anda çığ gibi büyüyor ve kısa bir süre sonra da sönümleniyor. İnsanlar afet yönetiminin müdahale aşamasındaki eksikleri görüp yorumluyorlar ki son derece haklılar. Oysa her meselede olduğu gibi görünen kısım, buzdağının suyun üstündeki kısmı oluyor.
Etkili bir afet yönetimine dair dünyada geliştirilmiş çeşitli modeller var. Türkiye de '99 Depremi’nden sonra ABD’nin uyguladığı dört fazlı bir modeli örnek aldı ve AFAD kurularak bu model kanuna geçirildi. Buna göre etkin bir afet yönetimi aşağıdaki resimde görüldüğü gibi hazırlık, zarar azaltma, müdahale ve iyileştirme aşamalarından oluşur.
Hazırlık aşamasında ele alınan afetlerle ilgili risk değerlendirmeleri gerçekleştirilir. Tehlikeler ve bunların yaratacağı sonuçlar öngörülerek riskin boyutu nicelleştirilir. İhtiyaçlar ortaya çıkarılır. Bu konuya yönelik acil durum planları hazırlanır ve bunların tatbikatları gerçekleştirilir. Acil durumlara yönelik rol, sorumluluk, görevlendirme ve organizasyon hazırlıkları tamamlanır. Konunun paydaşları belirlenir ve o afetle ilgili farkındalık ve beceri kazandırma eğitimleri düzenlenir. Yasal mevzuat eksiklikleri giderilir.
Zarar azaltma aşamasında, tespit edilen risklerin gerçekleşmesi durumunda vereceği zararın azaltılmasına odaklanılarak yapısal ve yapısal olmayan unsur adı verilen bileşenlerin güçlendirilmesi gerçekleştirilir. Depreme yönelik okul, hastane, köprü, viyadük güçlendirmeleri vs. bu aşamanın konusudur.
Müdahale aşamasının zaten adı üzerindedir. Yapılan hazırlıklar, eğitimler, tatbikatlar sonrası müdahale birimleri bir koordinasyon içinde çalıştırılırlar. Kamu, yerel yönetim, askeriye ve sivil toplum örgütlenmelerinin neyi, ne zaman ve nasıl yapacağının belirlendiği bir müdahale aşaması oluşturma gayreti güdülür.
İyileştirme aşamasındaysa geçici barınma, gıda yardımı, lojistik, sağlık ve sanitasyon, psikolojik destek, altyapının onarımı, sosyal yaşamın yeniden hazırlanması, kalıcı yerleşim gibi daha önce planlanmış çalışmalara başlanır.
Orman yangınları çıkış ve yayılma sebepleri, müdahale biçimleri açısından çok spesifik bir alan. Afet yönetiminin bütünü açısından bakıldığında eksik olan tek şeyin yangın söndürme uçağı olmadığı net bir şekilde görülebiliyor. Tersi olmuş olsaydı; devletin birimleri, yerel yönetimler gibi paydaşlarla mevsimsel ve bölgesel risk analizleri yapılmış, tespit edilen risklerin giderilmesi için bir zarar azaltma programı hayata geçirilmiş olurdu. Bu çalışmalar esnasında eldeki insan ve araç gereç kaynakları gözden geçirilir, bütçeden gerekli payın ayrılması için mecliste ve hükümette çalışmalar gerçekleştirilirdi. Orman içindeki yapılaşmalara izin verilmez, ormanların koruyuculuğunu yapan orman köylülerinin sayısının dramatik bir şekilde düşmesi engellenir, orman muhafaza memuru olmak için orman köylüsü olma şartı kaldırılmazdı. Ormanda piknik yapılmasının nelere yol açacağı farkındalık eğitimleriyle tüm yurttaşlara aktarılır, yeterli kontrol sistemi sağlanırdı.
Tersi olmuş olsaydı, hangi kurumun elinde olursa olsun mevcut uçak kapasitesi gözden geçirilir, eksikleri giderilir ve afet esnasında göreve çağrılırdı. Afet ve acil durum planlarındaki boşluklar, kurumlar arası yardımlaşma kapasitesi, tatbikatlar gibi konular kış aylarında tamamlanır ve yangın mevsiminde yüksek acil durum ilan edilirdi. Kara ve hava müdahalesinin entegrasyonu, kontrollü karşı yangın, enerji yönetimi, gönüllü desteği, meteoroloji ile anlık koordinasyon, orman canlılarının tahliyesi, endemik türlerin korunması gibi konuları çözümleyecek bir kriz yönetim merkezi tüm ipleri ele alırdı.
Afetlerle bir yönetim sistemi bakış açısıyla baş edilebilir. Oluşmaları ve verecekleri zarar önlenebilir yahut azaltılabilir. Başat mesele orman yangınlarına müdahale edecek uçağımızın olmaması değildir. Yaşadığımız şey en sade tanımıyla, politik tercihler ve uygulamalar sonucu oluşan büyük bir yönetim krizidir. Bu yönetim krizi uzun süredir pek çok alanda yaşanıyor. Öyle ya da böyle Cumhuriyet tarihi boyunca bir gelenek oluşturmuş her alan, her kurum tarumar edildi. Dillerden düşürülmeyen doğa sevgisi, vatan toprağı gibi kavramlara rağmen suyumuz, havamız, toprağımız güdük siyasi çıkarlar ve köksüz politikalara kurban edildi. İklim politikalarına ‘’kalkınma’’ saikiyle kulaklar tıkandı. Planlama anlayışının fıtrata ters geldiği ortaya çıktı. Bürokrasi de işini bilen bürokratlar mumla aranır oldu. Liyakat sözlüklerde kalmış eski bir kelime artık. Görünen o ki orman yangını krizi de yönetilemiyor ve savuşturuluyor. Gelişine yönetim anlayışı burada da devreye girdi. Halkları birbirine düşürecek denli hassas noktalar kaşındı. Siyah ve beyaz keskinliğinde tüm ‘’bizden olmayanlar’’ hakir görülüp, gerektiğinde hain ilan edildi. Bir yönetim biçimi olarak ‘’gelişine yönetim’’ alevler parlarken hayatlarımızı biraz daha kararttı.
Muhalefetin ve yerel yönetimlerin durumunun da daha parlak olmadığı, bu yönetim krizini aşacak kapsamlı politikaları olmadığı ortada. Yukarıda da değindiğim gibi bu tür durumda sivil alanda biriken enerjinin ya da tepkinin, teknik konulara fazlasıyla yoğunlaşması sonuç alıcı olamıyor maalesef. Havai fişek fabrikası patlıyor insanlar bir anda patlayıcı maddelerin doğasını konuşmaya başlıyor. Depremler sonrasında herkes fay hattının yerini, nasıl kırıldığını, ne kadar enerji biriktiğini sorguluyor. Böyle onlarca örnek yaşadık, yaşayacağız. Yanlış anlaşılmasın akut dönemde sorunun çözümü için uçak lazımsa uçak talep etmek gerek elbet. Buna karşın talepler çok daha sade olmalı, bu sadeliğin altını uzmanlık alanlarının meselesi olan konularla doldurmaya uğraşmamalı. Orman yanıyorsa talep nettir. Birincisi insan kaynaklı olanları engelle, ikincisi yayılmadan söndür. Müsilaj tüm denizleri kapsıyorsa, tek talep denizleri kirletme olmalıdır. İstemiyorsam dağıma altın madeni kurma. Depreme karşı yapıları güçlendir. Bunların nasıl yapılacağı sıradan yurttaşın sorunu değil, yönetimi bir sistem çerçevesinde sürdürecek iktidarların meselesidir.
Ez cümle, sorunun adını doğru koyup taleplerimizi hak temelinde geliştirmediğimiz sürece arsa teslimi bir ülke kalacak bizlere.
*Kimya Müh. MSc
*Yangın Güvenliği Yüksek Lisansı – MÜ, 1994
*Afet ve Acil Durum Yönetimi Yüksek Lisansı -İTU& Oklahama State Unv. 2002
*Risk Assessment in Emergency Management Planning Sertifikası – Oklahoma State Unv. – 2002