Arsen Everekliyan'ın dünya yarası kasabası

Arsen Everekliyan'ın şiirleri 'kasaba hüznümü dayadığım kanlı duvar' yayımlandı. Everekliyan için kitaba giren şiirlerinde geçmiş ve bugünün dünyası karşısında öfkeyle karışık çığlık atıyor denebilir.

Google Haberlere Abone ol

Musa Yazıcı

Su içmeyecektir artık taşra
doğurmayacaktır da
yalnızca haykıracaktır
Ahmet Oktay

Marc Auge 'Unutma Biçimleri'nde “Fırınlarda yakılmaktan ya da kamplardaki dehşetten kurtulanların anımsama görevine davet edilmelerine ihtiyaç yoktur” diye belirtir. Burada üstünde durulması gereken Jean Amery’nin demesiyle “kalpleri güçlendiren ama sinirleri zayıflatan o olaylar” karşısında ya da sonrasında gidenlerin bırakmak zorunda kaldığı şehirlerde, kasabalarda, köylerde ve mekânlarda yaşamını sürdürenlerin, yeni yaşamaya başlayanların geride bırakılmak zorunda kalınan mekân ve nesnelerle komşu olacak, hatta onların içinde yaşayacak olanların ne duyup hissedeceği kadar tarihte olup bitenlerden bir biçimde yazı, söz ya da mekânlar üstünden haberdar olanların ne yapacağıdır. Başka bir deyişle bizden önce ve bizimle bir zaman yaşamış olan insan ya da değil ahalilerin sürülme, yerinden edilme, ölme ve öldürmeyle sonuçlanan trajedisi karşısında yaşamanın nasıl sürdürüleceğidir.

Nazım Hikmet’in 'Şeyh Bedrettin Destanı', Hilmi Yavuz’un 'Bedreddin Üzerine Şiirler', 'Doğu Şiirleri' gibi kitaplara bakarak bu temeldeki bir geçmişin en azından bir trajedi ilgisine yol açacağı hemen söylenebilir. Hatta bu alandaki çoğu roman ve öyküde de bu trajedi ilgisi başat öğedir. Ama trajedinin büyük bölümü hala sözde saklıdır ve yazıya geçirilememiştir.

Bunun uzun sürmesi hatta hiç bitmemesinin mümkün bir geçmiş tartışmasına yol açması beklenebilir. Geçmişle çocukluğun haberi oldukları, duydukları dışında ses, söz, yazı, mekân ve nesneler üstünden ancak ilişki kurulabilir. Yaşamakta olduğumuz ev, bahçesindeki ağaçlar, her gün gidip geldiğimiz sokaklar, mekân ve nesnelerin ne tür duygu ve düşüncelere yol açacağı ve bize ne yapacağı, yani bundan sonra yaşamanın anlamı da entelektüelin ve edebiyatın konularından biridir. Bunun hatırlama, bilme, öğrenme karşısında acıyla ve çaresizce, hüzünden çok kederle yaşanacak bir hayat olduğu söylenebilir. Bunun baştan Ahmet Oktay’ın belirttiği türden çoksesli bir söylemi ve anti-otoriter bir tavrı ihtiyaç kabul edeceği ise baştan bellidir. Buradaki çokseslilik de doğrudan ötekini hayata dâhil etmeye ve onunla yaşamayı baştan benimsemekle ilgilidir.

Ne var ki başka ötekiler gelmiş, üretilmiş, bulunmuş ya da icat edilmiş ise de ölenlerin ve gidenlerin belki birkaç şehir dışında Anadolu’da mekân, nesne ve diktiği ağaçlardan başka bir şey kalmamıştır, kurtarılamamıştır. Bu yüzden herhangi bir insanın, entelektüelin ya da edebiyatçının söz ve yazı kadar nesnelere yönelmesi ve bunlar üstünden şiirini, yazısını yazması gerekir ya da beklenebilir.

kasaba hüznümü dayadığım kanlı duvar, Arsen Everekliyan, 2021.

Geçmişte Ermeni, Rum ve Türklerin yaşadığı Everek (Kayseri, Develi) kasabasından işçi Arsen Everekliyan'ın, çocukluğunda duydukları, geçmişten kalmış mekânlar, kullanılabilen nesneler ve hikâye haline gelmiş olaylar üzerinden kurmaya çalıştığı ilişkinin bir sonucu olarak çoğunlukla öfkenin, itirazın ve kederin öncelendiği şiirler toplamı 'Kasaba Hüznümü Dayadığım Kanlı Duvar' (Kendi yayını, Nisan 2021), bunun yeni ve daha içeriden örneklerinden biri olarak kabul edilebilir.

Aslına bakılırsa Arsen Everekliyan için kitaba giren şiirlerinde geçmiş ve bugünün dünyası karşısında neredeyse John Holloway’ın belirttiği türden öfkeyle karışık çığlık atıyor da denebilir. Bu, geçmişi öğrenmiş olmak kadar bunun karşısında öfkelenmek ve bağırıp çağırmak dışında pek bir şey yapılamadığını ısrarla vurgulama ihtiyacı duyan bir çığlık olduğu gibi, bir yandan da “onlar gitti, biz niye hala buradayız ve nasıl yaşıyoruz?” sorusuna çaresizce aranan ve verilen yanıtların doğurduğu trajik bir şiirdir. Kasabayı hüzünden çok kederini dayadığı 'kanlı duvar' yapan da aynı trajedidir. Okur daha kitabın girişinde şu arka arkaya gelen dizelerden bu konuda muhakkak bir düşünce sahibi olmakta zorlanmayacaktır:

“kasaba çocukluğuma açılan kapı
kasaba nefretle büyüyen çocuk
kasaba göğe kaçırdığım ilk uçurtmam
kasaba zincire vurulmuş köpek
kasaba kuyruğu kesilmiş kedi
kasaba sürgün kuşların yuvası
kasaba kendimi aradığım anlam
kasaba içinde kaybolduğum hatıra
kasaba dünya yarası
kasaba yıkılan taş evlerin öyküsü
kasaba usta ellerin ağıdı
kasaba duduk sesi davul sesi
kasaba venk'in suyu keşiş’in havuzu
kasaba ilibe yolu haç dağ’ı
kasaba yoğurt pazarı aşağı everek
kasaba fenese aygösten
kasaba dünyanın ta kendisi
kasaba yakılan tarih demek”

Arsen Everekliyan, bu tartışmayı insan merkezlilikle sınırlamıyor ya da insan merkezliliğinin şiirini belirmesine izin vermiyor; insan olmayan canlılara doğru genişletiyor. Bu genişleme aynı zamanda bugüne dönük bir tartışmanın imkânı haline geliyor. Bugüne gelindiğinde ise sanayide demir işçisi olan Arsen Everekliyan, doğal olarak bireyliğini önceleyerek işçi sorunlarını da tartışma konusu ederken bu kez karşısına aldığı ise şehirsiz şehir Kayseri’dir. Arsen Everekliyan’ın burada kendine dönük saptaması ise yeterince acı verici ve vahimdir.

“etimi fabrika kapısına astım”

Arsen Everekliyan’ın 'kasaba hüznümü dayadığım kanlı duvar'ında belirginleşen olgulardan biri de, sorun ettiği izlekler çerçevesinde özellikle Ahmet Oktay ve Ahmet Erhan’ın şiiriyle kurduğu etkilenmeyi sorun etmeyen, çoğu zaman kederli bulunabilecek ilişkidir. Söz konusu ilişkinin etki boyutu bir yana, asıl ortaya çıkardığı Ahmet Oktay’ın çok sesli ve anti-otoriter söylemi ile kurulmaya çalışılan ve olumlanması mümkün bir suçluluk duygusuna ve itirafa kadar varmasıdır. Hatta burada öne çıkan Ahmet Oktay’ın şu dizesiyle belki açıklanabilir:

“iyi anımsayın ey tanıklar (…) Çünkü her tanık suçlu olacak”

 Yazılan şiir baştan beri Ahmet Oktay gibi birkaç örnek dışında insan merkezli olduğu kadar ulusçu özellikler gösterdi ve bunda diretti, ötekiyle ve onun trajedileriyle ilişkisini hep sınırlı tuttu. Bunun tekten örnekler dışında bugün de pek değiştiğini iddia edemeyiz. Arsen Everekliyan’ın 'kasaba hüznümü dayadığım kanlı duvar'ı sözünü ettiğimiz tekten örnekler içinde değerlendirilebilir.

Arsen Everekliyan “dünya yarası” dediği kasaba ile dünya arasında geçen hayatı ve şiiri geçmişteki ve bugündeki insanların, insan olmayan canlıların trajedisine daha fazla yönelecek gibi duruyor.