YAZARLAR

Artık önümüzdeki masalara bakıcaz

O salona demokrasinin yeniden ve eskisinden daha güçlü inşa edilmesi umuduyla gidenlerin görmekten hoşnut olacağı bir manzaranın içinden tarihi ana tanık olundu.

Beş benzemez “küçümsemesiyle” iktidarın diline doladığı 6 parti mutabakatı nihayet görücüye çıktı. Yarının Türkiye’sine dair devlet mimarisi inşa etmek söylemiyle yola çıkılmıştı.  Mutabakat metni kitapçığı, demokrasi ve güçlendirilmiş parlamenter sistem hedefine ulaşmak yönünde, masa başında yazılabilecek ideal beklentileri içeriyor, büyük ölçüde. Yani beş benzemez olmanın ilk bakışta yüklenen olumsuz mesajını avantaja çevirmek şansı kağıt üzerinde ve masa başında yakalanmış oldu. Kimlik siyasetiyle kutuplaşmış olmanın, her an çatışmaya hazır karşı cephelerde yer alma halinin verdiği bezginlik ve siyasete güvensizlik hakim toplumda. Birbirinden farklı partilerin bir araya gelişi ve ilkeler üzerinde mutabakata varışı, kimlik siyasetinden ve siyasal çatışma dilinden bunalmış toplum üzerinde nasıl bir etki yaratacak sorusu hâlâ cevaplanmış değil. Bunu zaman gösterecek ama teorik olarak benzeşmezlik hali ile birlikte temel ilkelerde sağlanan uzlaşı iyiye işaret. Ki iktidar da kamplaştırma politikasının artık siyasi getirisi kalmayacağı endişesi ile en çok bu özelliği vurgulayarak ‘saldırıyor’.

Salondan edindiğim izlenim ise hiyerarşik sıralamanın oldukça sınırlı tutulmasıydı. Evet, 6 parti uzlaştıklarını topluma bir gövde gösterisiyle sunmayı seçmişti. Ancak partililerle sivil toplum gönüllüleri hayli iç içe dağılmış olarak oturuyordu ve bu oturma düzeni de baştan belirlenmiş, sandalyelere isimler yerleştirilmişti. Düzenli bir karma görünüm uzun zamandır hasret kalınan demokratik toplumu işaret etmek için özellikle kurgulanmış ve çok kişiyi de memnun etmiş gibiydi. Gönüllü sivil toplum örgütleri kadar kanunla kurulmuş sivil toplum kuruluşları, sendikalar, gazeteciler, yazarlar belirgin bir ayrıma tabi tutulmadan salona yayılmış görünüyordu. Ki 6 partinin liderleri ve sunum yapan genel başkan yardımcıları arasındaki hem sunum sırası hem oturuş düzenindeki alfabetik sıralamayla verilen eşitlikçi görünüme uygundu. O salona demokrasinin yeniden ve eskisinden daha güçlü inşa edilmesi umuduyla gidenlerin görmekten hoşnut olacağı bir manzaranın içinden tarihi ana tanık olundu.

Seçtiğim başlıkla artık önümüzdeki masalara bakma gereği nispeten olumsuz bir mesaj verse de gerek gövde gösterisi olan sunum ve imza töreni gerekse uzlaşma metni hayal kırıklığı yaratmadı diyebilirim. Mutabakat masası hakkındaki ilk bilgilerin basına yansıdığı 5 Ekim 2021 tarihinden bu yana en çok konuşulan ve tepki çeken özelliği ile o masada erkek erkeğe dar alanda paslaşma durumu (masadakiler tepişme dese de) tabi ki sunumlar sürerken salonda da benzer şekilde tecessüm etti. Ancak içerik hakkında olumsuz tepki hissedilmedi. Teorik olarak masa başında yazılmış, eşitlikçi ve demokratik devlet ve toplum düzeni planlanmış.  İmza edilerek topluma taahhüt edilen teorik doğruların hayata nasıl yansıyacağı önemli bundan böyle. Örneğin seçime kadar kurulacak ekonomi başta olmak üzere farklı masalar dile getiriliyor parti yöneticileri tarafından ve takip edecek masalarda cinsiyet eşitliğini görmek çok önemli. Masada kadın varlığı kadar çıkacak metinlerin kadın eşitlik perspektifini içermesi de beklenecek elbette.

Biraz da salonun nabzından söz etmek yerinde olur. Partilerin hukuk işlerinden sorumlu genel başkan yardımcılarının sunduğu metinde bazı bölümlerin aldığı yüksek alkış, orada bulunanların en çok hangi konularda deyim yerindeyse susuzluk çektiğini işaret ediyordu. Örneğin hak özgürlükler bölümünde kadın hakları başlığı alkış sıralamasında açık ara öne geçti. Güçlendirilmiş parlamenter sistem üzerinde uzlaşan partiler bu yüksek alkışı, beğeniyi Eşitlik İçin Kadın Platformu’na borçlu olduklarını bilmeliler. 5 Ekim'den bu yana gerçekleştirilen görüşmelerle mutabakat masasındaki müzakereci ekip EŞİK gönüllüleri tarafından tam anlamıyla baskıya tabi tutuldu. Toplumun kadın yarısı adına yapılan zorlayıcı toplantılar sonucunda, haklar bahsinin bu ilk mutabakatta yer alması gerektiğine ikna edildi müzakereciler. Zira görüşmelerin başlangıcında ağız birliği etmiş gibi her genel başkan yardımcısı, kadın haklarının ve genel olarak haklar ve özgürlükler bahsinin sonraki çalışmaların konusu olduğunu dile getiriyordu. Gerek masadaki parti yöneticileri, gerek parti liderleri ve gerekse partilerin kadın birimleri ile sürekli diyalog halinde ve çoğu zaman yüz yüze görüşmeler gerçekleştirilerek, bilinçli bir şekilde dozu arttırılan baskı sayesinde eklendi o bölüm ve en çok beğeniyi aldı çünkü toplumun ihtiyaç duyduğu hayatın içinde hissettiği ihtiyaçlar var orada. Sistem inşa edilirken insanı görmelerini, kadın eşitlik talebini metne yerleştirmelerini sağlayan EŞİK gönüllüleri oldu ki toplantıda alınan alkışlar, partiler ne kadar teşekkür etse az dedirtti.

Neo-liberal lobicilik yöntemlerinden farklı olmak zorunda feminist lobicilik çalışmaları. Çünkü bir sektörün rant hesabını değil insanlık bilincinin eşitlik yönünde evrilmesine duyulan ihtiyacı siyasi akıl düzeyinde kararlara yansıtmak için yapılıyor. Mevcut siyasi aklın, o müesses nizamın eril zihniyetini eşitlikçi dönüşüme tabi tutmak kolay değil ve zaman dar üstelik. Böyle olunca bilinen yöntemlerle talepte bulunmak değil kadınların lobicilik usulleri. Görüşme masalarından vekillerle, parti genel başkan yardımcılarıyla eşit düzlemden müzakere becerisi gerekiyor. Üstelik sürekli “başkanım ya da sayın vekilim” pohpohlamalarına alışkın o erkek egolar, eşit düzlemden sadece beyli, hanımlı hitap edilişini bile saygısızlık sayarken müzakerecilerle müzakereye oturmadan zihniyet dönüşümü, kendiliğinden gerçekleşmez. Bilindik görüşmelerden farklı tutum izlenmesiyle elbette bu görüşmelerde sıklıkla tansiyon yükseldi, gerilim yaşandı. Sonra hoş sohbete dönüldü derken inişli çıkışlı toplantı süreçlerinin semeresi EŞİK Platformunun kamuoyuna açıklayıp tüm siyasi partilere sunduğu 5 acil talebi, sunumu yapılan metnin sadece kadın hakları bölümüne değil geneline yayılmış, serpiştirilmiş olarak karşımıza çıktı. Feminist lobicilik yönteminin mutlaka içermesi gereken müzakere usulünden söz etmişken yasama bölümünde dile getirilen bazı açıklamaların ne kadar yetersiz ve demokratik gelişim sürecinin ne kadar gerisinde kalmış olduğunu da üzülerek gördüğümü belirteyim.

‘Yasa yapım sürecinde sivil toplumda görüş alınacağı’ belirtildi sunumda. İşte bu olmadı. Demokrasi tarihinin gelişim süreci açısından çok geri bir ifade ile demokratik yasa yapım yöntemi işaret edilemez. Artık uzun zamandır yasa yapım usulünün demokratik sayılması için çoğulcu, kapsayıcı ve katılımcı süreçlerin aynı zamanda müzakere ile yürütülmesi gerekiyor. Sadece görüş vermek sivil toplumu da konunun tüm taraflarını da yasa yapım sürecine dahil etmiş olmak anlamına gelmiyor. Düzeltilmesi gereken önemli  hatalardan birisini de işaret ettikten sonra şimdi bunların uygulanmasını sağlayacak yol haritası, yol haritasının hazırlanması aşamasında kurulacak muhtemel masalarla takipte olunacak,  siyaset üzerinde kadın baskısı sürdürülecek notunu ekleyeyim. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. İstanbul Sözleşmesine yeniden taraf olmak yönünde açık beyan bulunmayışı tabii ki metnin ve sunumun en çok eleştirilen kısmı ancak kadına yönelik şiddetle mücadele alanında uluslararası anlaşma ve sözleşmeler doğrultusunda hareket edileceğinin belirtilmesi de önemli. Biraz da bu yüzden önümüzdeki masalara bakıcaz.

Ve bir de 7 partinin kurduğu 3’üncü ittifak masası nedeniyle seçtim başlığı ve önümüzdeki günlerde biraz da o deklarasyonu didiklemek gerekecek.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.