YAZARLAR

Aşağı bak komutunun kısa tarihi

Yeni bir komut değil bu. Altı yıl önce, 8 Ağustos 2015’te bir video yayıldı Hakkari’den. Küçük bir farkla aynı komut vardı, daha açık sözlü bir komuttu üstelik: “Bakma lan bana! Herkes yere baksın.” Olay, 5 Ağustos’ta meydana gelmişti Nedim Türfent’in haberine göre. Hani şimdi hapiste olan gazetecilerden.

ÖN-NOT

Bu ön-notun aşağısındaki yazı, “Aşağıya bakmayacağız” sloganı sosyal medyada yayılmaya başladıktan sonra ne olup bittiğine bakılarak yazılmıştı. Gece yarısı yayına girdi. O saate kadar (biri bir TV kanalına ait olmak üzere) yayılan videolara bakınca polisin öğrencilere müdahalesinin başlarında, “Terbiyesiz” lafının ardından “Aşağıya bak, aşağıya bak” dediği duyuluyordu. Bu sabah emniyet bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Aşağıya bak” lafının “Yalan” olduğu, lafın aslının “Aşağıdan” olduğu belirtiliyordu. Gerçekten de bu bilgiden sonra dönülüp videolar izlenince “açıklama”nın doğruya daha yakın olduğu izlenimi oluştu bende. “Aşağı in” lafıyla beraber düşünüldüğünde “Aşağı bak” yerine “Aşağıdan” demiş olunması çok daha kuvvetli bir ihtimal. Emniyetin açıklamayı olaydan neredeyse yarım gün sonra yapmasının sebebi, anlaşıldığı kadarıyla, (kendi çektikleri dahil) videoları etraflıca izleyip neyin ne olduğuna karar vermesi olmalı; yüksek imkanlarına rağmen kolay karar verememiş olmalı ki açıklama bu kadar geç geldi.
Her halükarda, Kapıldığım bir algı yanılmasını yaymaya katkım olduğu için özür borcum var. Özür dilerim.

Fakat, yazıyı değiştirmeyeceğim, iki ek soru grubu yazacağım buraya sadece; ilki: Emniyet kamuoyunu aydınlatmaya girişmişse devamını getirmeli değil mi, mesela çatılardaki silahlı nişancılara niye ihtiyaç duyulduğu, öğrencilere “Terbiyesiz” diyenin görevinin ne olduğu, müdahalelerin niye daima böyle hoyrat ve orantısız olduğu, daha önce öğrenci evlerinin niye gece yarıları basıldığı, o baskınlara niye tam teçhizatlı çatışmaya hazır personelle gidildiği, kapıların niye kırıldığı, duvarların niye yıkıldığı…
İkinci soru da şu: Bütün olan bitenler içinde niye sadece “Aşağıya bak” lafı hakkında (bu kadar geç ama) bu kadar heyecanla açıklama yapıldığı. Heyecanla diyorum, çünkü “Yanlış anlamışsınız, öyle demiyor böyle diyor” demekle yetinmiyor, kaligrafik imkanlar eşliğinde, “Yalan” olduğunu söylüyor. Devletin merkezi ve en güçlü kuruluşlarından birinin “yalan” ile “yanlış” arasındaki farkı bilmeyeceğini düşünemeyiz. Yapılan işlemler, müdahaleler, operasyonlar hakkında anlaşılır, görüntülerle destekli bilgiler vermesine alışık olmadığımız bir kurumun bu noktaya bu kadar özen göstermesi, “Aşağıya bak” lafının olan biteni anlamak için bizi götürdüğü hafızayla ilgili. Polis ister “Aşağıya bak” değil de “Aşağıya in” demiş olsa bile Boğaziçi meselesinde ortaya çıkan manzaralar, içişleri bakanlığından valiliğe, rektörlükten siyasi-idari otoritelere kadar yürütülen kampanyada şahit olduğumuz hukuksuzluk, yazıda dile getirmeye çalıştığım “yöntem transferi” fikrinden vaz geçmemi gerektirmiyor. Çünkü aynı emniyet, Hakkari’deki video için bir açıklama yapmadı mesela, o videoda konuşan görevlinin ve insanları kelepçeleyerek yere yatıran yardımcılarının hukuki bir yaptırıma uğradıklarını duymadık. Bildiğimiz şey hukuki yaptırımın yere yatırılanlar hakkında yapıldığı, birinin 28 yıl hapis cezası aldığı ve olayı haberleştiren gazeteci Nedim Türfent’in (doğrudan o olayla bağlantılı görünen sebeplerle olmasa bile) hapiste olması. Hasılı kelam, Emniyet’in düzeltmesine rağmen, Kürtler için daim tutulan olağanüstü hal dönemlerinde denenmiş, tepki görmemiş ya da cılız tepki görmüş, anti-hukuk uygulamalarının şimdi bütün Türkiye için cari kılınmak istenen olağanüstü hal döneminde temel tecrübe olarak kullanıldığı düşüncem baki. Üstelik ikinci video hatalı algılanmışsa bile ilk video olduğu gibi duruyor ve “baş eğdirme”nin kısa tarihinde temelde bir şey değişmiş olmuyor.
Yazımı kaldırmak ya da değiştirmek yerine böyle bir not koymamın bir sebebi bu kanaatim, diğeri de madem bir hatalı algıya kapıldım, onu gizlemek yerine “hata” olarak muhafaza etmek.

Ruhu şad olsun, Sabahattin Ali’nin “Başın öne eğilmesin” dizesi hâlâ çok güzel, hep güzel kalacak.


Boğaziçi Üniversitesi etrafındayız. Polis, öğrencileri izliyor. Kimin söylediği belli olmayan bir “Terbiyesizler” lafı duyuluyor, sonra yetkili biri atılıyor ortaya: “Aşağı bak. Aşağı bak. Toplu gitmek yok.” Sonra komutunu veriyor, “Gel buraya! Gel buraya!” ve polis memurları gelip öğrencileri yaka paça alıyor.

Sahnedeki replik tuhaf değil mi? “Aşağı bak!” Ne bu? Bir komut, tamam ama niye “aşağı” bakılacak? Aşağı neresi?

Yabancı değil bu söz, bir yerden kulağımıza çalınmış olmalı. Aşağı, yürüyen biri için olacak en aşağı yer, yer. Ayaklarını bastığı yer. Kaldırma kafanı diyor yani, yere bak. Etrafa bakma. Bana bakma. Başkasına bakma. Yere bak. Bu komut, iradesizleştirme komutu, seslendiği kişiyi sadece kendi olduğu yere kapatma komutu.

Yeni bir komut değil bu. Altı yıl önce, 8 Ağustos 2015’te bir video yayıldı Hakkari’den. Küçük bir farkla aynı komut vardı, daha açık sözlü bir komuttu üstelik: “Bakma lan bana! Herkes yere baksın.”

Olay, 5 Ağustos’ta meydana gelmişti Nedim Türfent’in haberine göre. Hani şimdi hapiste olan gazetecilerden. Haber yaptığı için. O videoda komutu veren yetkili bir güvenlik görevlisiydi. Yer bir inşaat şantiyesiydi, 50 kadar Kürt işçiyi kelepçeleyip yere yatırmış, tepelerinde bas bas bağırıyordu. Yerdeki kişilerin sağa sola ve kendisine bakmasını istemiyordu. Diyordu ki:

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gücünü göreceksiniz. HEPİNİZİ TANIYORUM BEN. Kim ki hainlik yapıyor, kim ki ihanet ediyor, karşılığını görecek. Görecek karşılığını. Ne yaptı lan size bu devlet? Ne yaptı devlet size. Hepiniz, hepiniz, karşılığını göreceksiniz. TÜRK’ÜN GÜCÜNÜ GÖRECEKSİNİZ. Tamam mı? BAKMA LAN BANA. Herkes yere baksın.”

Yüzünü göremiyorduk. Yüzü kadrajın dışındaydı. Eli kadrajdaydı ve öfkeyle sallanıyordu. Kamera yerdekileri ve yatıranları gösteriyordu. Otomatik silahlı, maskeli adamlar. Zırhlı, zırhsız araçlar. Yerdekilerin başları üstünde geziyorlardı. Yüzlerini göremiyorduk. Yüz yoktu hiç. Ne yakalananların ne yakalayanların yüzünü göremiyorduk. Yüzsüz olup bitiyordu her şey. Video için soruşturma açıldı tabii, ama devamında anti hukuk işledi: Bu işkence sahnesini kuranlara bir şey olmadı. Yerde en az 52 kişi vardı. 46’sı hemen bırakıldı, altı kişi adliyeye yollandı. Dördü tutuklandı. Yargılama sonunda ikisine 28 yıl hapis cezası verildi. Haberi yapan Nedim Türfent tutuklu, doğrudan o haberi yaptı diye değil, gazeteci diye.

Kürt’ün başını eğmek için kullanılan yöntemler şimdi her başı eğdirmek için işe koşulmuş durumda. Bu yöntemlerin kendisine karşı çıkmayıp sadece uygulanacak kişilere göre tutum alanların üretebileceği bir muhalefet de çare de yok, o yüzden dün “muhalefet”ten sadece üç milletvekili emniyet’te öğrencilerin yanında olmaya koştu. HDP’nin (en az yedi) milletvekili ile öğrencilerin yanında durma gayreti ise “yere baktırma”nın soykütüğünde kayıtlı bir tutumdu zaten: Onlar, Hakkari’deki “Herkes yere baksın” komutundan Boğaziçi’ndeki “Aşağı bak” komutuna giden yoldan geliyor zaten. Kürt belediyelerine atanan kayyımla Boğaziçi’ne atanan kayyım arasındaki bağı iyi biliyorlar. Çatılardaki keskin nişancıları iyi tanıyorlar. Nedim Türfent’in niçin hapiste olduğundan haberdarlar.