Asgari ücretin artması tek başına yeterli olmaz

Artan hammadde ve ara mal maliyetleri yüzde 30-40’lık bir asgari ücret artışı ile birleştiğinde enflasyon çok yüksek noktalara çıkabilir, zammın getirilerini çok kısa bir sürede geri çekebilir.

Google Haberlere Abone ol

Cem Oyvat* 

Dolar/TL kurunun artmaya devam ettiği, 2022 enflasyonunun ne olacağı belirsiz olan bugünlerde asgari ücret zammı konuşuluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “asgari ücrete bugüne kadar olmuşun çok çok fevkinde bir artış” yapacaklarını iddia etti. Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun yaptığı anketlere göre de işverenler ortalama 3 bin 924 TL’lik, çalışanlar ise 4 bin 368 TL’lik bir asgari ücret tavsiye ediyorlar. Açıkçası ücretlilerin son dönemde artan enflasyon karşısında ezildiğini ve gelmekte olan seçimleri hesaba katarsak asgari ücret, belki DİSK’in istediği gibi 5 bin 200 TL’ye çıkmasa da daha önceki dönemlere kıyasla (en azından nominal olarak) daha yüksek bir oranda artabilir.

Aslına bakarsanız anlamlı bir asgari ücret zammı gerekiyor da. Çünkü ekonomik kriz, uzun süredir gelir dağılımındaki bozulma nedeniyle sermayeden çok emek kesiminin krizi olarak devam ediyor. 2016 Ç3’te yüzde 33,1 olan işgücü ödemelerinin GSYH içindeki payı, 2019 Ç3’te yüzde 31,4’e kadar gerilemişti. Pandemi döneminde ise ücret payı 3,5 puan daha gerileyerek 2021 Ç3’te yüzde 28,0 oldu (**).  Kuşkusuz bunda emek hareketlerinin OHAL döneminde zayıflatılmasının üzerine gelen yüksek enflasyon ve işsizliğin büyük payı var. Zira emeğin pazarlık gücünün zayıfladığı bu dönemde artan enflasyon, reel ücretleri ciddi şekilde baskılıyor. Dahası Dolar ve Euro’daki son iki yıldaki yüzde 140’lık artış, tasarrufları çok sınırlı olan yoksul kesimden ziyade, parasını Dolar ve Euro’da tutabilen daha varlıklı kesimin servetini büyütüyor. 

Son dönemdeki ekonomik krizin, en azından son kur şokuna kadar, büyük ölçüde emek kesiminin krizi olduğu TÜİK-TCMB’nin güven endekslerinde de ortaya çıkıyor. Reel kesim yöneticilerinin cevaplarına dayanan “reel kesim güven endeksi” 16 aydır ortalama düzey olan 100’ün üzerinde seyrediyor. Hatta reel kesim güven endeksinin ortalaması, 2021’de 110.3 ile son 10 yılın en üst düzeyine çıktı (en yüksek seviye=200). Oysa genel halk kitlelerinin cevaplarına dayanan tüketici güven endeksi, 2018 krizi öncesi 90.0 civarındayken, kriz sonrası 80,0 seviyelerine indi. Tüketici güven endeksi, en son Kasım 2021’de 71,1 olarak açıklandı. Bütün bu göstergeler, bozulan gelir dağılımını düzeltmek için adımlar atılmasının elzem olduğunu işaret ediyor.

ÜCRETLERİN 'ASGARİ'DE BULUŞMASI

Lakin yapılacak bir asgari ücret zammı tek başına bu eşitsizlikleri kapatmak için yeterli olmaz. Bunun birkaç nedeni var… Birincisi, Türkiye’de maaşlar asgari ücret seviyesine gelmiş, asgari ücrete yakınsamış, “asgari ücretleşmiş” durumda. Mesela Bloomberg HT’den Tahsin Akça’nın haberine göre net asgari ücretin 4 bin TL’ye çıkması halinde 315 bin kamu işçisinin maaşı asgari ücretin altında kalıyor (yani asgari ücrete denk geliyor). Dahası ortalama net ücret, tekstil işçileri için 4 bin 300 TL, metal işçileri için 4 bin 800 TL. Yani asgari ücretin 4 bin TL’ye çıkması halinde bu sektörlerdeki ortalama ücret asgari ücrete oldukça yaklaşacak. Ayrıca DİSK-AR’ın Asgari Ücret Gerçeği Araştırması’na göre, 2020 yılında özel sektördeki işçilerin yüzde 64,2’si, toplamda ise işçilerin yüzde 48,8’i asgari ücretin yüzde 10 fazlası veya altında kazanıyordu.

Bu nedenle asgari ücret zammının yanında; bir yandan kamu çalışanlarının ücretlerinin anlamlı bir oranda artması, diğer yandan emek hareketleri üzerindeki baskıların (grev ertelemelerinin vs.) azaltılması ve sendikal hareketleri güçlendirecek yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Tabii ikinci söylediğimizin gerçekleşebilmesi, maalesef daha demokrat bir iktidara geçişle mümkün olabilecek.

İkincisi, kur şoklarının yarattığı belirsiz ortamda, enflasyonun ne oranda artabileceğini öngörebilmek kolay değil. Çok yüksek seviyelere çıkabilecek bir enflasyon, asgari ücretin getirilerini çok hızlı bir şekilde aşağı çekebilir. Bu nedenle asgari ücretin çok kısa bir sürede, mesela 3 ay içinde yeniden düzenlenmesi gerekli olabilir. Üçüncüsü, hükümetin yüksek enflasyonu aşağı çekebilmesi için asgari ücret artışlarını daha sıkı bir para politikasıyla desteklemesi gerekiyor. Yoksa kur şoku nedeniyle artan hammadde ve ara mal maliyetleri yüzde 30-40’lık bir asgari ücret artışı ile birleştiğinde, enflasyon çok yüksek noktalara çıkabilir, asgari ücret zammının getirilerini çok kısa bir sürede geriye çekebilir.

Son olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin asgari ücret artışının işçi ve işveren sendikalarını tatmin edecek bir vergi indirimi ile desteklenebileceğini söylüyor. Asgari ücret üzerindeki vergilerin indirilmesi önemli. Ama devletin buradaki gelir kaybını (şimdi veya gelecekte) tüketim malları üzerinden alacağı ek vergilerden karşılaması, yine halkın üzerine yük bineceği anlamına geliyor. Dolayısıyla bir taraftan asgari ücret üzerindeki vergiler azaltılırken, diğer yandan üst gelir gruplarının ödeyeceği gelir ve servet vergileri arttırılmalı. Vergi sistemi daha progresif hale getirilmeli.

Asgari ücret zammının önümüzdeki hafta içinde belirlenmesi bekleniyor. AKP, iktidarı boyunca seçmen kitlesini tutabilmek için asgari ücretin kişi başına düşen gelire olan oranını yüzde 50-60 banında tuttu. Hatta AKP’nin iktidara geldiği 2002’e göre bu oran az da olsa arttı. Fakat aynı dönemde emeğin gelirden aldığı pay, eğitimli ve eğitimsiz çalışanlar arasındaki maaş farkları düştü. Yani bir taraftan emeğin gelirden aldığı pay erirken diğer yandan emekçilerin kendi içindeki eşitsizliklerin azaldığı bir dönem yaşadık. Gerek seçimlerin yaklaşması gerekse emek kesimini ilgilendiren gıda enflasyonunun zaten yüzde 27’ye gelmesi, geçmiş deneyimlere bakarak bize iktidarın net asgari ücreti yüzde 30-40 bandında arttırabileceğini söylüyor. Fakat yukarıda tartıştığımız nedenlerle, bu asgari ücret zammının eşitsizlikleri azaltma anlamında tek başına yeterli olmayacağı görünüyor.

*Greenwich Üniversitesi, Ekonomi ve Uluslararası İşletmecilik Bölümü Öğretim Üyesi

(**) TÜİK’in milli gelir hesaplarına dayalı (mevsimsellikten arındırılmış verilere göre) kendi hesaplamalarım. Aslında ücretli emeğin ağırlığı artarken, kendi hesabına çalışanların emek içindeki payının düştüğünü hesaba katarsak, ücret payındaki düşüş bundan da kötü. Çünkü işgücü ödemeleri kendi hesabına çalışanları kapsamıyor. ILO'nun metodolojisini kullanarak, kendi hesabına çalışan ve ücret gelirlerinin oranını ILO'nun bahsettiği üç ayrı varsayıma göre alarak yaptığım hesaplamalara göre, emeğin gelir içindeki payı, 5 yıl önceye göre 6,9-8,6 puan arasında, 2 yıl önceye göre ise 4,5-5,5 puan arasında erimiş.