YAZARLAR

Asırlık ‘TC vatandaşı eşittir’ mavalı

Cumhuriyet, tek kimliklidir. Cumhuriyet vatandaşının resmi kimliği: Milleten Türk ve dinen Sünni İslam’dır. Ekonomi politiği de milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanın demografik ve iktisadi yapıdan tasfiyesidir

Cumhuriyet’in asırlık tarihini tamamlamasının son aylarındayız. Cumhuriyet’le yaşıt resmen ‘TC vatandaşları eşittir’ ve ‘Türk, etnik değil kültürel kimliktir’ tezi, doğru değildir.

TC vatandaşı eşit mi? 1923 ve ‘devrimler’ hatırlatmasıyla, ‘eşittir’ denecektir. ‘Devrimler’i tırnak içine aldım; dünya devrimlerine pek benzemeyen tanımlamadır. Şapka giymek niye devrim olsun ki.

Türk kimdir? ‘Üst kimlik’ denecektir. Kemal Karpat, Osmanlı 1914 nüfus çalışmasında, kimliğin tarihini Abdülhamid son on yılına kadar götürür. Ve bildik ezber: “Vatandaş olan herkes, Türk’tür.” Türk’ün bir etnik unsur olmadığı üzerine yemin billah anlatıma devam edilir, kültürel kimlik olduğu vurgulanır.

Elbette 1924 Anayasası da hatırlanacaktır. “Türkiye’de din ve ırk ayırt etmeksizin vatandaşlık bakımından herkese ‘Türk’ denir” (madde 88).  Buradaki ‘Türk’ün, Cumhuriyet vatandaşı adı ve kültürel tanım olduğu, etnik unsuru içermediği iddia edilecektir. İddiadır; çünkü maddeden ötesine ve Cumhuriyet tarihine (örneğin, Dersim’e) bakılmadan tekrar edilip durulacaktır.

Hadi söylenenler doğruysa, anayasanın kabulünden 17 gün önce 3 Nisan 1924 tarihli kanunda resmen neden ayrımcılık yapılmıştır? Devletin vatandaşıyla borç-alacak mahsuplaşmasıyla ilgili 459 sayılı kanunun gizli celse müzakeresinde, tekalif-i harbiye ve milliye mazbatalarının vatandaşlardan Ermenilerle Rumlara ödenmemesi ve diğerlerine ödenmesi kararlaştırılmıştır.(1)

Son günlerin tartışmasından bir Suriyeli, bir Afgan, bir Suudi Arabistanlı veya bir Papua Yeni Gineli verdiği 400 bin dolar karşılığında vatandaşlığı aldığında, ‘Türk mü?’ oldu. Öncesinde belirlenen maliyetse 250 bin dolardı.

Cumhuriyet, tek kimliklidir.

Cumhuriyet vatandaşının resmi kimliği: Milleten Türk ve dinen Sünni İslam’dır.

Ekonomi politiği de milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanın demografik ve iktisadi yapıdan tasfiyesidir. Bunun icrasıyla demografik yapı temizlendi; 1915’lerde bugünkü TC sınırları dahlinde yüzde 20’lerdeki Hıristiyan ve Musevi nüfus payı, bir asır sonrasında binde 1’lerde. Eşitlik, bu mu?

Temizlik hiç bitmedi: Türk ve Kürt Alevi-Kızılbaşların Sünni İslamlaştırılmasında geçmiş (Dersim’den Maraş’a, Çorum’a, Gazi’ye) kırımların yerini, teşvik ve saire her türlü piyasa imkânı aldı.

2015 Dolmabahçe Müzakere Masasını deviren AKP iktidarı, çalıştaylara ve kentlerde cemevlerinin varlığına rağmen yasal bir adım atmadı.

TC vatandaşı bir Türk’le, bir Ermeni, bir Rum, bir Yahudi, bir Kürt, bir Süryani (milleten) eşit mi?

TC vatandaşı bir Sünni İslam’la, bir Hıristiyan, bir Musevi, bir Ezidi, bir Alevi-Kızılbaş (dinen) eşit mi?

Elbette eşitsizliğin mağdurları Kürtlerin, Alevi-Kızılbaşların ve diğerlerinin talebi: Eşitlik!

Milleten Türk’ün ve dinen Sünni İslam’ın ikisi de egemenliğin (ve resmî ideolojinin) unsurudur. Birlikte var olduğu için ‘Sünni İslam mağduriyeti’ temelden yanlıştır. O zaman ‘Türk’ün mağduriyeti’nden de bahsetmeliyiz. Nitekim, Nihal Atsız’a göre Türkler mağdurdu.

Devrimci hareketleri/solu tırpanlayan 12 Eylül’ün mahsulü Fethullah ve AKP, Sünni İslam mağduriyetinin ekmeğiyle büyüdü; koltuk paylaşımında birbirine düştüler ve boşluğu MHP’nin doldurması tesadüf değildir!

Tekrarlıyorum: TC vatandaşı milleten ve dinen eşit mi?

Eşitse, hala ‘kurtuluş ve kuruluş’ yıllarının politiği, ‘beka’, ‘iç düşman’ ve benzeri söylem neden dillerdedir? Cumhuriyet’in 100’üncü yılına aylar kaldı; fakat dil değişmedi. 11 vilayetteki deprem bile böylesi alana çekildi ve 14 Mayıs 2023 seçiminin de temel politik malzemesiydi: Beka…

Bu temelde ‘Türk milliyetçiliğin yükseldiği’ yorumları yapıldı. Aslında ‘yerli ve milli ırkçılıktı’ yükselen.

‘ŞARK ISLAHAT’TAN İSKÂNA

İskân, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras, demografik yapıda merkezi iktidarın hedef bildiği dini ve millî unsurların tasfiyesinin/temizlenmesinin politikasıydı. İskân, hangi milletten insanların nereye yerleştirileceği ve kaydının ne olacağıyla bütünlüklü yapısal bir devlet faaliyetiydi!

Amaçsa Türkleştirme ve Sünni-İslamlaştırmaydı. İskân, salt nüfus hareketlerinden ibaret olmayıp, ev, tarla bağ-bahçe ve arazi gibi mülklerin transferini de içeriyordu. 1920’lerde ve sonrasında Türkleştirmenin politiğiydi. Biri 1926’de ve diğeri 1934’te olmak üzere iki kanun hazırlandı.

1925’te Kürtlere ne yapılacağına dair 28 maddelik Şark Islahat Planı(2) sonrasında iskân politikası bir kanunla belirlendi. 30 Mayıs 1926 tarihli İskân Kanunu(3) gerekçesindeki amaç, ‘memleketin [Türk] ırkı birliğini’ sağlamaktı. ‘Irkı birlik’ için yapılacaklar şöyle sıralandı: Dâhildeki seyyar aşiretlerle göçebeleri yerleşik hale getirmek, dağınık köyleri birleştirmek ve şüphelileri sınırdan uzaklaştırmaktı (madde 3). Diğer maddelerde de Türkiye’ye gelenlerin ve TC vatandaşı Çingenelerin iskânı, bunlara Hazine’ye ait olanların yanı sıra Rumlarla Ermenilerden metrûk gayrimenkullerin verilmesi gibi hükümler yer aldı.

Kanun icrasından hedeflenen sağlanamamış olmalı ki 1932’de yeni kanun hazırlığına başlandı. Bunun sonucu olarak 14.6.1934 tarihli İskân Kanunu hazırlandı.(4) Gerekçesindeki amaç, ‘dil, ekin [kültür], kan birliği’ydi. Bizzat devlet, Türkiye’nin ırki, dini ve anadil haritasını çizdi. 52 maddelik kanunda, TC vatandaşının ‘Türk’ ve ‘gayri Türk’ tanımı da yapıldı. Kanunda adı yazılan milletse Çingene’ydi (madde 4 ve 9).

Kanunla iskân icrasının (yani demografik yapının tasfiyesinin) en kanlı pratiği Dersim’de yaşandı. Dersim’den önceki hedefse Sasun’du.

İki önemli çalışma: İsmail Beşikci, Kürtlerin Mecburi İskânı (İsmail Beşikci Vakfı Yayınları, İsanbul-2013) ve Mehmet Bayrak, Kürtlere Vurulan Kelepçe, Şark Islahat Planı (Öz-Ge Yayınları, Ankara-2009).

1930’larda Türkçülüğün ideolojik çalışmasında da yoğunlaşılmıştı. Dünya tarihini ve dilini, Türklük ve Türkçe merkezli analiz eden Türk Tarih ve Güneş-Dil tezlerinin keşfedildiği yıllarda 2510 sayılı kanun, detaylı bir Türkleştirme yani milleten ve dinen tekçi kimliği egemen kılma projesiydi.

İsmail Beşikci hocamız, yıllarca kimsenin dönüp bakmadığı kanunu 42 yıl sonra 1976’da bugünden 47 yıl önce inceledi ve yazdı: Kürtlerin Mecburi İskânı. ‘1. Baskıya Önsöz’den aktarıyorum:

“Fakat Kemalist ideolojinin, yani resmî ideolojinin etkisi ile olgulardan çok önemli biri, Kürt ulusu olgusu ısrarla ve bilinçle tahlillerin ve araştırmaların dışında tutulmuştur. Bu, Türkiye’de yaşayan herkesi Türk sayan bir anlayıştır. Biz ise resmî ideolojiye, yani Kemalizm’e hiçbir zaman itibar etmedik. […] Bu araştırmada kullanılmış kaynaklar, bilinmeyen, ulaşılmayan kaynaklar değildir. Yalnız, Kemalist ideoloji dolayısıyla daima gözden uzak tutulmuş, dikkate alınmamış kaynaklardır.”(5)

AMAÇ: ASİMİLASYON VE MEDENİLEŞTİRME

Kanun tasarısını imzalayıp, 2 Mayıs 1932’de Meclis’e gönderen Başbakan İsmet [İnönü] yerine vekili Dr. Refik’ti [Saydam]. Dr. Refik, hükümette Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekiliydi/Bakanıydı. Dr. Refik, İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçildikten sonra 25 Ocak 1939’da başbakan oldu, 9 Temmuz 1942’ye kadar.

Gerekçede iskânın tarihi 1920’lere kadar olan dönem, 1923-1932 yılları ve 1930’lar analiz edildi. 1932’den itibaren yapılacaklar hakkındaki değerlendirmeyi maddeler halinde özetliyorum:

1- İskânda temel amaç, Türk millî hars [kültür] birliğidir.

2- Kanunla, ‘millî nüfus siyasetinin’ gereği yerine getirilecek ve millî bünyedeki mahzurlu unsurlar imha edilecektir.

3- Kanunla, Türkiye 4 iskân bölgesine ayrılacaktır [teklif 3 bölge olarak hazırlandı ve öyle kanunlaştı, madde 2].

4- İskân, harici ve dâhili olarak iki aşamada yapılacaktır.

5- Dâhili iskânın amacı ‘temsîl ve temdin’dir [yani asimilasyon ve medenileştirme, diğer bir deyişle asimilasyonla medenileştirmedir].

6- Dâhili iskândan kasıt, Çingene, göçebe, yörük ve aşiretlerin [Kürtlerin] iskânıdır.

7- Hükümet, aşiretlik yapısını kaldırmak için gerekeni yapacaktır.

8- Dâhilde ana dili Türkçe olmayanların nüfus yoğunluğunun yasaklanmasına ve mevcutlarının dağıtılmasına ilişkin tedbirler alınacaktır.

9- Harici iskândan kasıt, dışarıdan gelecek muhacirlerdir.

10- Ecnebi nüfus iskânı nüfus toplamının yüzde 10’unu geçmeyecektir [buradan ecnebiden kasıt, ‘milli olmayan’ yani TC vatandaşı Hıristiyan (ve Musevi) olanlardır.]

Dr. Refik, tasarı gerekçesinde 1920’ye kadarki muhacir ve mültecilerin iskânında Türkleştirmenin gereğinin yapılamadığı tespitini yaptıktan sonra, Cumhuriyetle birlikte 1932’ye kadarsa, muhacirlerin ve mübadillerin Türkleştirme siyasetine göre iskân edilip, metrûk gayrimenkulün dağıtıldığını ve kayıt işlemlerinin yapıldığını ifade etti ve devamının da Türkleştirme olacağını vurguladı.

Gerekçede ifade edilen ‘temsîl ve temdîni’ ilk kullanan Dahiliye Vekili/İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’dır. Bakanlığın 1930 bütçesi hakkında konuşurken, mübadeleye ve iskâna değinen Şükrü Kaya, “[…] hedefi teşkil eden iskân kısmına ve iskân edilenlerin temdîn ve temsîline ve onları müstahsil mevkie koyacak arazi iştirasına alâtı edevat tedarikine münhasır olacaktır” diye konuştu.(6) Şükrü Kaya’nın bu ifadesi, iki yıl sonra bakanı olduğu hükümetin kanun gerekçesinde aynen yer aldı.

‘TÜRK IRKINDAN OLAN-OLMAYAN’

Elbette 1934’ün öncesi vardı. Cumhuriyet ilan edildiği yıl itibariyle, gayri Türk ve gayri İslam milletlerinden Ermeniler ve Rumlar Anadolu’dan temizlenmişti. Temizliğin tarihi Abdülhamid’e kadar gidiyor. İttihatçıların derinleştirdiği programa, 1920’lerde de devam edildi. Demografik yapının temizlenmesinin devamı olarak malın-mülkün transferiyle tapulamasının kanuni düzenlemesi de yapıldı.

1920’ler bir diğer yandan da gayri Türk ve İslam milletlerine yönelik neler yapılacağının hazırlık yıllarıydı.

Dini cepheleşmeyle Hıristiyanların tasfiyesinde oluşturulan ‘İslam ümmetindeniz/milletindeniz’ saflaşmasını, gayri Türk ve İslam milletlerinin (örneğin Kürtlerin) asimilasyonunda sağlamak pek de kolay olmuyordu. Çünkü hedeflenen, Hıristiyan milletlerin tasfiyesinde ya da Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında, yedeklenen milletlerin Türkleştirilmesiydi. Kürtler özelinde 1920’lerden bugüne geçen on yılları hatırlamak yeterlidir.

2510 sayılı kanunun TC vatandaşına bakışı şuydu:

1- Türk ırkından (madde 7, 12 ve 13),

2- Türk kültürüne bağlı [Sünni İslâm](7) (madde 10, 11), 

3- Anadili Türkçe (madde 11),

4- Soyca Türk (madde 12) olan-olmayana göre iskânda neler yapılacağı belirlendi.

1934’e kadar kapalı çalışmaların açıkça sürdürüleceği kanunla ilan edildi. TC vatandaşı sınıflandırılmış, resmen eşit olmadığı ve de bundan sonra da olmayacağı beyan edilmiştir.

Fotoğraf arkası notu: 937, Pokir Vankta Kürt ve Ermeniler (Foto: Hasan Saltık Arşivi). 

Öz TC vatandaşı, Türk ırkından, Türk kültürüne bağlı, anadili Türkçe ve soyca Türk olandı. Gerekçesinde belirtildiği gibi asimile edilecek ve medenileştirilecek olanlar, ‘öz TC vatandaşı’ gayrısı yani gayri Türk milletlerdi.

Bu halde, TC vatandaşları nasıl eşit olurdu? Ya da her TC vatandaşının can ve mal güvenliğinden nasıl bahsedebiliriz?

Ayrıca kanunun 2’nci maddesiyle de Türkiye haritası Türklerin yoğunlaştırılacağı (1 numaralı mıntıkalar), asimile edileceklerin iskân edileceği (2 numaralı mıntıkalar) ve yasak (3 numaralı mıntıkalar) bölgeler olarak üçe bölündü. Her bir mıntıkayla ilgili, demografik yapı çalışması yapılmıştır. Buna göre muhacirin ve asimile edileceklerin nereye iskân edileceğiyle, insandan temizlenecek bölgeler belirlenmiştir.

Dersim özelinde Dersimlilerden temizlenecek üç (1 no’lu, 2 no’lu ve 3 no’lu) yasak bölge ilan edildi ve 1938, 10 Ağustos’ta harekâta başlandı.

2006’DA GÜNCELLENDİ

2510 sayılı kanunda çoğu 1934-1947 yılları arasında (11 kez) olmak üzere birçok kez değişiklik yapıldı. En son 19 Eylül 2006 tarih ve 5543 sayılı İskân Kanunu’yla, 1930 model kanun güncellendi.(8)

Tasarının müzakeresinde AKP adına Recep Yıldırım konuştu: 1913-2006 döneminde iskânla ilgili 53 kanun ve bir nizamname uygulanmıştır. 441 bin 671 aile ve yaklaşık 1,7 milyon göçmen Türkiye’ye kabul edilmiştir. Dâhilde 2100 göçebe aile yerleşik düzene geçmiş, 30 bin ailenin yeri kamulaştırılmış ve kırsalda 17 bin aileye de konut kredisi ödenmiştir.(9)

CHP grubu adına konuşansa Kemal Kılıçdaroğlu’ydu: İçişleri Bakanlığı’na göre, 1990’larda 3688 köy ve mezradan toplam 353 bin kişi boşaltıldı. Bunlardan 1500 kişi AİHM’e başvurdu, 24 dava sonuçlandı ve Türkiye 4,8 milyon Yeni TL ödemeye mahkûm edildi. Köy ve mezrasından boşaltılanların tümünün AHİM’e gitmesi halinde toplam tazminat, 14 milyarı aşacaktır. Bunun üzerine Köye Dönüş Yasası yapıldı ve ardından bu tasarı gündeme geldi.(10)

Müzakere sonunda kabul edilen kanun, üçü geçici 53 maddeydi. 2510 sayılı kanun ek ve değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kaldırıldı (madde 48). 1934’teki kanunda hedef gösterilen Çingene’den 2006’da bahsedilmedi.

Kanun dilinde 1934’teki gibi ‘Türk ırkı’ ve ‘anadili Türkçe’ olan gibi tanımlamalara yer verilmezse de ‘Türk’ vurgusu vardır. Bu, Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı” olandır (madde 3-7). Göçmen, Türkiye’ye gelenlerden “Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olandır” (madde 3/d). Ve bunun tayin ve tespitini yapacak olan da Bakanlar Kurulu’dur (madde 7). Yani Türkiye’ye kabul edilecekler, TC vatandaşı Kürt, Arap milletlerin soyundan değil, “Türk soyundan” olanlardır. Kanuni bu ayrımcı bakıştan dolayı, Türkiye’deki Suriyelilere veya bir başka ülkeden gelenlere ‘göçmen’ denmiyor.

Sonuç olarak Cumhuriyet vatandaşının bir asrı geride kaldı, huzura erdi mi?

TC vatandaşının mağduru milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanların yani Kürtlerin, Alevi-Kızılbaşların ve diğerlerin asırlık talebi: Anayasal eşitliktir!

NOTLAR:

(1) 3 Nisan 1340 (1924) tarih ve 459 no’lu ‘1324 (1908) Temmuzundan 1339 (1923) Senesi Gayesine Kadar Bilcümle Matlubat ve Düyunu Hazinenin Sureti Mahsubuna Dair Kanun, DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 5, 2. baskı, Ankara-1948, sf. 382-384; TBMM ZC, devre: II cilt: 8 ve 8/1, 3.4.1924, s. 248-265; TBMM GCZ, cilt: 4, 3.4.1924, s. 428-431.

(2) Mehmet Bayrak, Kürtlere Vurulan Kelepçe, Şark Islahat Planı, Öz-Ge Yayınları, Ankara-2009.

(3) 30 Mayıs 1926 tarih ve 885 no’lu İskân Kanunu, TBMM ZC, devre: II, cilt: 25, 26 ve 30 Mayıs 1926, s. 522 ve 649-653, 30 Mayıs tarihli zaptın sonunda 214 no’lu rapor.

(4) 14.6.1934 tarih ve 2510 sayılı İskân Kanunu, Resmî Gazete, 21.6.1934, sayı: 2733, s. 4003-4009; TBMM ZC, devre: IV, cilt: 23, 7 ve 14 Haziran 1934, s. 67-77 ve 140-166 ile 7 Haziran tarihli zaptın sonunda 189 no’lu rapor.

(5) İsmail Beşikci, Kürtlerin Mecburi İskânı, İsmail Beşikci Vakfı Yayınları, İsanbul-2013, s. 13-14.

(6) TBMM ZC, devre: III, cilt: 19, 19.5.1930, s. 139.

(7) 13.11.1933 tarih ve 15316 sayılı kararname, BCA-F: 30.18.1.2/K: 41, D: 82, S: 14; Dahiliye Vekâleti Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü Şube II’nin (4 ve 16.12.1933 tarihli) tamimi, s. 86-89; Dahiliye Vekilliği Nüfus Umum Müdürlüğü, Geçen Dört Yılda Yapılan ve Gelecek Dört Yıl İçinde Yapılacak İşler Hülâsası, Ankara-1935, s. 73; Dahiliye Vekâleti’nin (5.8.1937 ve 9865 sayılı) tamimi, Resmî Gazete, 15.12.1937, sayı: 3783, s. 9069-9083.

(8) 19 Eylül 2006 tarih ve 5543 sayılı İskân Kanunu, Resmî Gazete, sayı: 26301, 26 Eylül 2006.

(9) TBMM ZC, dönem: 22, yıl: 4, cilt: 128, 19 Eylül 2006, s. 88.

(10) TBMM ZC, dönem: 22, yıl: 4, cilt: 128, 19 Eylül 2006, s. 92.


Nevzat Onaran Kimdir?

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. Bir süre muhasebecilik yaptı ve ardından ekonomi muhabiri olarak Özgür Gündem, Evrensel dâhil birçok gazete ve dergide çalıştı. Yakın dönem okumalarını Türk milliyetçiliğinin ekonomi politiğinin analizinde yoğunlaştırdı. 1915-1940 dönemini inceleyen dört kitabı yayımlandı.