YAZARLAR

Aşkta ‘çocuk ölümleri’ çoktur

Fransız yazar Andre Maurois, “Aşk ulusunda çocuk ölümlerinin oranı yüksektir” diyerek sevgililerin gereken “bakımı” göstermemesi halinde aşkın kısa süreceğine dikkat çeker. Yakında kaybettiğimiz felsefeci Afşar Timuçin de, “Yazık edilmiş nice aşklar vardır” demiştir. Günümüzde aşk adı altında çok kısa süren ilişkiler de söz konusudur ama biz gelin işin özüne inmeye çalışalım…

Bu hafta sonuna yine “aşk”la başlayalım. Fransız yazar Andre Maurois’nın “Yaşama Sanatı” adlı eserinde “Sevmek Sanatı” başlıklı bir bölüm de var. Andre Maurois’nın (Andre Mova diye okunuyor) görüşlerinden önce kendisini tanıyalım.

Fransız roman ve hikaye yazarı, tarihçi Andre Maurois, 1885 – 1967 yılları arasında yaşadı. Edebiyat fakültesi mezunuydu, babası ise bir sanayiciydi. Bir süre babasının fabrikasında çalıştıktan sonra edebiyatla uğraştı.

Birinci Dünya Savaşı sırasında (1914-1918) İngiliz kuvvetlerinde irtibat subaylığı yaptı. Sözünü ettiğimiz Yaşama Sanatı adlı kitabını da 1939 yılında yazdı. İkinci Dünya Savaşı sırasında da (1939-1945) yine İngiliz ordusunda “Fransız gözlemci subay” olarak çalıştı.

Nazilerin Fransa’yı işgali üzerine Charles de Gaulle’ün “Özgür Fransız Ordusu”na katıldı. Savaş sonrası bir süreliğine Güney Amerika’ya gitti. Karısı yanında yoktu. Andre Maurois, orada eserlerini İspanyolcaya çeviren Maria Dolares isimli bir kadına aşık oldu.

Bu genç kadınla ilişkisi kısa sürdü ama bu sürede sevgilisine 54 mektup ve 11 şiir yazdı. Yıl 1949’du. Andre Maurois, iki evlilik yaptı, ilki Jean Wanda ile 1912-1924 yılları arasında gerçekleşti, ikinci evliliği ise Simone de Callevet ile 1926 yılında başlayıp 1967 yılına kadar sürdü. Fransız yazar Maurois, 1967 yılında 82 yaşında iken yaşama veda etti…

HAYRANLIĞA DAYANAN AŞK

Şimdi gelelim, Andre Maurois’ın aşkla ilgili görüşlerine.. Yazar diyor ki, “hayranlığa dayanan aşk hiç kuşkusuz en büyük zevki veren aşktır… Güleryüz, sabır ve özellikle yaşamı iyi tarafından görme alışkanlığı, bir çiftin mutluluğunda büyük rol oynayan erdemlerdir”.

Her aşkın temelinde hayranlıktan kaynaklanan bir sarsıntı ya da cinsel isteğin olabileceğine değinen yazar, aşk ilişkisinin beslenmemesi halinde sönümlenebileceğine de dikkat çeker. Andre Maurois, şöyle devam ediyor:

“Bir ateş, beslenmezse yanmaz ve bu doğmakta olan ateş, pek de hafif olsa bir umut soluğu ile üflenmedikçe, canlandırılmadıkça sönmeye hazır ateştir. Keza bir bakış, hafif bir el sıkış, biraz acele verilmiş bu cevap sevgiliyi hemen mutlandırıverir.

Bu belirtiler apaçık ve devamlı olduğu zaman karşılıklı bir aşk doğabilir ki, bunun kadar güzel bir şey yoktur, fakat bazen de güvenlik duygusu ve karşısındakinden emin olma bu aşkı öldürür”.

AŞKTA 'ÇOCUK ÖLÜMLERİ'

Yazar Maurois, aşkın beslenmesine vurgu yaparak “Aşk ulusunda çocuk ölümlerinin oranı yüksektir; onları yetiştirmek sürekli bakım ister” diye yazar. Kısa bir süre önce kaybettiğimiz felsefeci Afşar Timuçin de; “Yazık edilmiş nice aşklar vardır” diyordu.   

Andre Maurois, aşkın sürekliliğini şu sözlerle dile getiriyor: “Aşkta deha, çifte sürekli bir yeniliği kurtarmaktan ibarettir. Gerçekten seven biri, her gün, tıpkı bir köy papazının her akşam bahçesinin dar yollarında gezinmekten zevk alışı gibi sevdiğinin düşüncelerinde dolaşmaktan zevk alır”.

Doğa ve müziğin aşkta birlikteliği güçlendireceğini belirten Andre Maurois, ortak bir kültüre ve ortak bir inanca sahip olmanın da sevgide çok önemli bir bağlılık oluşturduğuna vurgu yapar.

Fransız yazar, aşıklara da öğütlerde bulunur. Der ki; “Akıllı aşıklar, eşlerinin doğal halde kalmalarını sağlayabilen aşıklardır. Bir kadına yeni bir şekil vermeye kalkışan, ona kendi zevklerini, fikirlerini zorla kabul ettiren erkekler vardır. Ne çılgınlık! Eğer bu kadın, sevebileceğiniz birinden çok başkaysa, sevmeyelim onu. Fakat madem ki seçmişiz, o halde bırakalım istediği gibi gelişsin”.

Maurois, yine erkeklere şöyle bir öğütte bulunur: “Sevdiğiniz kadınla bir anlaşmazlığa düştüğünüzde ona asla mantıkla değil sevecenlikle, sessizlikle ve sabırla yaklaşınız”.

Burada gazeteci Mehmet Yılmaz’ın 18 Ağustos 2012 tarihinde Milliyet’te çıkan bir yazısına atıf yapmak istiyorum. Mehmet Yılmaz, kadın-erkek ilişkilerine dair yazdığı kimi yazılar için yine ünlü bir gazeteci olan Refik Erduran’ın kendisine gönderdiği bir nottan söz eder. Erduran, diyor ki;

“Kadın-erkek ilişkilerini mantıkla inceleyip, akılcı sonuçlara varmaya çalışıyorsunuz. Umutsuz çaba. Kadınlarla uyum sağlamanın tek gerçekçi yolu, kavşaklarda mantık dışına kaymaya onlar kadar rıza göstermek, haklı çıkmaya boşverip onlarla yine onların duygu girdaplarında dans etmek, bir anlamda haspalara teslim olmaktır.. Değer mi? Değer”.

SEVGİNİN SÜREKLİLİĞİ

Kuşkusuz Fransız yazarın bu görüşleri, taa 1930’lu, 1940’lı yıllara ait. Günümüzde aşk adına öyle ilişkiler yaşanıyor ki, kısa ve son derece hazza dönük, cinsel güdüleri ön plana alan, daldan dala konan, uçarı ilişkiler…

Çabuk yeme-içmeye dayanan “Fast food ilişkiler” de denebilir. Tabii ki içinde bulunduğumuz kapitalist sistem, bu tür hazza dayalı, çıkarcı, her alanda olduğu gibi bu alanda da “tüket-at” şeklindeki günü birlik ilişkilerin ortamını yaratıyor diyebiliriz.

Biz yine insani olan, olması gereken sevgi ilişkisine dönük yazarımızın görüşleriyle yazımızı noktalayalım. Andre Maurois, sevgililerin birbirini bıktırmamasını, daha doğrusu aşkın sürekliliğini sağlayan kuralları şöyle özetliyor:

  1. İlk karşılaşmada gösterilmiş nezaketi göstermeye devam etmek,
  2. Her durumda kendi kendisiyle alay etmeyi bilecek bir şakacılıktan ayrılmamak, anlaşmazlıkların çoğunun hiçliğini görebilmek ve o kırgınlık süreçlerine aşırı bir önem vermemek,
  3. Akla yakın sınırlar içinde kıskançlığı sürdürmek, yani her ikisi de kırıcı olabilecek aşırı hoşgörüden de, güvensizlikten de kaçınmak,
  4. Zaman, zaman ayrılıklarla yeni kristalleştirmeye imkan sağlamak ancak bu ayrılıkların da kısa olması ve mektuplarla bağlantının sürdürülmesi koşuluyla,
  5. Nihayet en son ve en gizli kural da, romantik kalmaktır. Sevgiliyi “nasıl olsa elde ettim” diye düşünmemek, mümkün olan her zaman kur yapabilmek, sevgiyi beslemek…   

Atilla Özsever Kimdir?

1967 yılında Kara Harp Okulu’nu bitirdi. 12 Mart (1971) döneminde piyade üsteğmeni iken siyasi görüşleri nedeniyle ordudan çıkarıldı. 2.5 yıl cezaevinde kaldı. Daha sonra iktisat öğrenimi gördü, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı, doktorasını İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tamamladı. 1974 – 2002 yılları arasında gazetecilik yaptı. 2003- 2011 yılları arasında da Maltepe Üniversitesi’nde kadrolu öğretim üyeliği görevinde bulundu. 2011 yılından itibaren de çeşitli üniversitelerde çalışma ekonomisi ve medya alanında dışarıdan dersler veriyor. “Tekelci Medyada Örgütsüz Gazeteci” ve “Mesele Teslim Olmamakta” isimli iki kitabı ile çeşitli kitap ve dergilerde yer alan makaleleri bulunuyor.