Asla yalnız yürümeyeceksin: Arkeolojide taciz mağdurları

Hiçbir kariyer basamağı, hiçbir araştırma başkanlığı ve hiçbir statü tacize uğramış bir mağdurun kirpiğinden kıymetli değil. Yeni mağdurlar olmasın diye bu konuyu konuşmaya devam edeceğiz...

Google Haberlere Abone ol

Çiler Çilingiroğlu*

“Gecenin bir vakti kazı başkanı, kadın öğrencinin kaldığı odaya zorla girmeye çalıştı. Araya başka bir kadın arkadaşımız girdi ve hocayı uzaklaştırdı. Hoca, odasına girmek istediği arkadaşın uyandırılıp yanına gelmesini istedi. Öğrenci kendisini toparlamaya çalışırken ona ‘iç, açılırsın’ sözüyle ve sapkın bakışlarıyla içki içirmeye çalıştı. Daha sonra yanında bulunan başka bir hocayla beraber arkadaşımıza vücut hatlarından, güzelliğinden ve giyiminden bahsederek sözlü tacizde bulundular. Ertesi gün kazıyı terk etmek isteyen arkadaşlarımız ‘size hiçbir yerde referans olmayız, geleceğinizi bitiririz’ tarzında tehditlerle karşılaştılar.”

2016 yılının sonbaharıydı. Bir kadın öğrencim benimle bir şey konuşmak istediğini söyledi. Üniversitedeki odamdaydık, anlattıklarını dinledim. Yukarıda anlattığım hikâyeyi bana aktardı. Yükselen öfkemi bastırmaya ve sakin kalmaya çalışarak ayrıntıları dinledim. O güne kadar tacizle ilgili kendimin ve yakın arkadaşlarımın yaşadıklarına tanıktım, bu konuda ortalama bir bilincim vardı; ancak konu öğrenciler olunca ilk defa öfkemin ve tiksintimin katbekat arttığını hissettim. Birçok taciz olayında olduğu gibi, bu olayda da tacize uğrayan öğrenci şikâyette bulunamadı; çünkü kampüse döndüğünde aynı hocalar ona not vereceklerdi, mezun olamamaktan korktu. Ve hayatına psikolojik bir yıkımın yüküyle devam etmek zorunda kaldı. O hocalar doçent, profesör oldular. Hayatlarına olduğu gibi devam ediyorlar…

TACİZ NE ARKEOLOJİYE NE TÜRKİYE’YE ÖZGÜ

Geçtiğimiz aylarda arkeolojideki yerleşik taciz kültürü üzerine Stanford Üniversitesi öğretim üyesi Barbara Voss tarafından üç makale yayınlandı. Taciz ne arkeolojiye ne Türkiye’ye özgü. Küresel bir sorun ve akademide çok yaygın. Bu sorun karşısında iki farklı tutum alabiliriz. Birincisi “Ne yapalım, böyle gelmiş böyle gidecek” diyerek kayıtsız kalmak veya “Peki onun orada ne işi vardı?” tarzında mağduru suçlayıcı bahanelere sırtını yaslamak. İkincisi ise bu durumu değiştirmek için bir şeyler yapmak. Eyleme geçmek.

Ne yazık ki, biz görmezden geldiğimiz sürece ve susmaya devam ettikçe taciz kültürü yeni kuşaklara aktarılarak devam edecek ve etkin bir bilinç oluşmayacak. Bu konuda bir eylem planı geliştirmek ve tacizle mücadele etmek sorumluluğumuz. Arkeoloji ve öğrencilerimiz bundan daha iyisini hak ediyor. Onlara güvenli, huzurlu, eşit ve özgür çalışma ortamlarını sağlamak, arkeolojiyi 21. yüzyılın düşünce evrenine taşımak bizim görevimiz. Daha doğrusu tacizin karşısında durduğunu iddia eden herkesin görevi bu! Koşulsuz, şartsız, amasız.

ARKEOLOJİDE TACİZ ‘SALGINI’

Taciz, disiplinimizi temelden biçimlendirmiştir diyor Voss. Aktardığına göre, arkeolojide taciz kültürü yapısaldır ve en azından 1800’lü yıllardan bu yana arkeoloji pratiğine içkindir. 1970’lerden bu yana bu konuda bir bilinç oluşmaktadır. Taciz vakaları çoğu zaman güçlü pozisyonuna sırtını yaslayan üstler tarafından alt kademedeki kişilere doğru gerçekleşir. Voss, arkeolojide tacizin yoğunluğunu “salgın” sözcüğüyle tanımlar.
Neredeyse tabu niteliğinde olan bu konuyla nasıl baş edeceğiz? Voss şöyle basit ve somut önlemler öneriyor: İlk olarak mağdurlar dinlenmeli. Düzenli olarak anket çalışmaları yürütülmeli ve ekip dinamiklerindeki değişiklikler denetime tabi tutulmalı. İkinci olarak tacizi raporlamak cesaretlendirilmeli. Taciz, bütün kurumlar tarafından bir suistimal biçimi olarak tanımlanmalı. Ayrıca, taciz; intihal, veri çarpıtma, eski eser kaçakçılığı ve usulsüzlük gibi bilimsel suistimallerle birlikte arkeolojiye zarar veren bir davranış olarak tanınmalı. Taciz rapor edilen projeler kamu finansmanından yararlanamamalı. Bağımsız taciz raporlama birimleri kurulmalı ve arkeologların rahatça tacizi raporlamalarının önü açılmalı. Etkin, bağımsız soruşturma yürütülmeli. Açık ve şeffaf prosedürler oluşturarak kariyer kapılarını tutanların asimetrik güçlerini kötüye kullanımları engellenmeli. Arkeoloji eğitimi sırasında farkındalık yaratılmalı. Taciz gibi durumlara herkesin birlikte karşı çıkmasını sağlayacak çalışma ortamları yaratılmalı.

'BİR ŞEY YAPMALI'

Tahmin edeceğiniz gibi başta aktarılan olayı öğrenmek beni çok sarstı. Ateş düştüğü yeri yakıyor sanırım. “Bir şey yapmalı! Bir şey yapmalı!” Sürekli kafamda dolanan düşünce buydu.

Biz de konuyu açtığım meslektaşım Berkay Dinçer’le birlikte bu konuya dikkat çekmek için bir anket oluşturduk. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun çalışma koşullarıyla ilgili kriterlerini dikkate alarak arkeolojide öğrencilerin çalışma ortamını ve sorunlarını konu edinen bu anketi internet ortamında paylaştık. Kişiler gönüllülük esasıyla, kimlikleri gizli olarak, kendi rızalarıyla ve hiçbir yönlendirme olmadan bu anketi doldurdu. Elimizde 100’e yakın cevap toplandı. Bu çalışma bize durumun düşündüğümüzden yaygın olduğunu gösterdi.

Yaptığımız ankette arazi çalışmasında cinsiyetinden veya cinsel yöneliminden dolayı ayrımcılığa uğradığını söyleyenlerin oranı yüzde 62,6 gibi yüksek bir düzeydeydi. Arazi çalışmalarında kadın ve erkeklere eşit yükselme imkânları sağlandığını düşünenlerin oranı sadece yüzde 19. Çoğu cinsiyete göre iş bölümüne gidildiğini, kadınların dezavantajlı olduğunu, erkeklerin kayırıldığını düşünüyor.
Araştırma sırasında cinsel tacize maruz kaldınız mı?
Bu soruya “evet” diyenlerin oranı: Yüzde 42!
10 öğrenciden 4’ü.
10 öğrenciden 4’ü...

GERÇEKLE YÜZLEŞMEYE CESARETİNİZ VAR MI?

Sizce yenilir yutulur bir oran mı? Görmezden gelinebilir mi? Hasıraltı edilmeye devam edilsin mi? Öğrenci mi abartıyor? Yalan mı? İftira mı? Tüm bu olanlar sözüm ona “başarılı hocalara” dönük birer komplo mu? Benim sormak istediğim soru şu: Gerçekle yüzleşmeye cesaretiniz var mı? Siz ondan bahsedin.

SAYISAL VERİLER

Biraz daha sayısal veri verelim, her sayının bir insan olduğunu atlamadan.
Anketin sonucuna göre tacizcinin cinsiyeti yüzde 96,9 oranla erkek.
Olayların yüzde 18,8’inde fail araştırma başkanı, yüzde 21,9’unda ise arazi sorumlusu.

Aşağıda farklı taciz biçimleri var, belli başlıklar ön plana çıkıyor:

Cinsel ilişki teklifleri:  Yüzde 5,4
Cinsellik karşılığında vaatler: Yüzde 2,7
İstenmeyen temaslar (kıyafete, bedene, saça dokunma): Yüzde 18,9
Yolunu kesme, çimdikleme, sürtünme, dayanma, masaj yapma/yaptırma: Yüzde 9,5
Uygun durum harici sarılma, öpme: Yüzde 5,4
Telefon, e-posta, sosyal medya aracılığıyla rahatsız etme: Yüzde 8,1
Cinsel içerikli şakalar, işle ilgili konuları cinselliğe bağlama: Yüzde 12,2
Islık çalma, laf atma vb.: Yüzde 2,7
“Bebeğim”, “güzelim” vb. deme: Yüzde 9,5
Cinsel hayatla ilgili dedikodu yayma, iftira: Yüzde 25,7
Uygun durum harici hediye verme: Yüzde 1,4
Sürekli yanı başında bulunma: Yüzde 8,1
Mimik veya vücut diliyle cinsel çağrışım: Yüzde 6,8
Israrla bir yere davet etme: Yüzde 6,8
Gizlice fotoğraf çekilmesi: Yüzde 2,7
Rahatsız edici şekilde sürekli bakma, süzme: Yüzde 25,7
Diğer: Yüzde 1,4 

MAĞDURA TEHDİT

Arkeolog olup da bunlardan birini fail veya mağdur olarak yaşa(t)mayan yoktur kanımca. Aslında kime dokunsanız bir taciz hikâyesi anlatıveriyor. Ya kendisi yaşamış veya tanıklık etmiş. Mesela şöyle bir durumu birinci ağızdan dinledim. Kadın bir araştırma başkanı erkek öğrencilerine masaj yaptırıyor. Düzenli olarak… Erkek öğrenci, “hoca korkusundan” bir şey diyemiyor ve mecburen bu muameleye hiç istemeden katlanıyor.  

Peki ne oluyor bu sevimsiz durumlar yaşandıktan sonra? Tahmin edersiniz ki olayların yüzde 90’ında herhangi bir şikayet ortaya çıkmıyor. Şikayet olduğu durumda ise sonuç alınma oranı yüzde 5 gibi bir seviyede. Mağdurların konuyla ilgili tehdit edilerek olayın üzerinin örtülme oranı ise yüzde 48. Öğrencilerin yüzde 53’ü arkeolojik araştırmalarda cinsel tacizi önleyici hiçbir önlemin alınmadığını söylüyor. Hatta şöyle belirtelim, bu yaşananlar o kadar kanıksanmış durumda ki, “normal” olarak kabul görüyorlar. Hatta bunları sorun ederek adı “taciz” olarak konduğunda ve ifşa edilince sorunlu taraf mağdur oluyor.

FAİL VE MAĞDUR ARASINDAKİ GÜÇ İLİŞKİLERİNE DİKKAT

Mesela katıldığım bir kazıdaki erkek müze temsilcisi, hiç haber vermeden sürekli fotoğraflarımızı çekiyordu. Kadın öğrencilerimden biri açmada tam eğildiği anda arkasından gelerek habersizce fotoğrafını çektiğini söyledi. Bir diğeri çizim yapmak için ayağa kalkıp masaya eğildiği sırada fotoğrafının çekildiğini söyledi. Kişiyle aramıza mesafe koyduk, onunla baş başa kalmamak için çaba gösterdik; ama bu kişinin davranışını değiştiremedik. Bu kişi için fotoğraf çekmek bir “hobiydi”; belli ki “rıza” gibi bir kavramdan haberi yoktu. Bu davranış ona göre gayet normaldi. Öğrenciyken katıldığım başka bir kazıda bakanlık temsilcisi yanımdan geçerken belime sarılıyor, sırtıma hafifçe dokunuyordu. Tiksiniyordum. Ama onun güçlü pozisyonundan dolayı bir şikâyette bulunamadım. Aynı erkek aynı kazı sezonunda bir kadın meslektaşımın bacaklarını dikizledi. Bu kadın meslektaşım benim gibi pısırık değildi, kazı başkanına şikâyet etti ve mağdur kendisi olduğu halde neredeyse kendisi kazıdan atılacaktı!

Dahası da var! İşle ilgili yazıştığım bir müze çalışanı bir süre sonra bana göz kırpmalı emojili mesajlar atmaya başladı. Cevap vermedim. Olur da bu yaptığının uygunsuz olduğunu belirtsem “sadece arkadaşça” olduğunu söyleyerek işin içinden zaten kolayca çıkacaktı.

Örneklerin tümündeki fail ve mağdur arasındaki eşitsiz güç ilişkilerine dikkatinizi çekerim. Sonuç olarak: Taciz, yapanın yanına kalıyor.

KADININ BEYANI ESASTIR

Bütün bir sistem failin yanında hazır ola geçiyor. Mağdur suçlayıcılık had safhada. Bu yüzden mağdurlar ifşa sonrasında travmasına yeni travmalar ekliyor. Mağdurlar bu refleksi bile bile tacizcilerini ifşa ediyorlar, bir çeşit kamikaze eylemi. İşte o yüzden “kadının beyanı esastır” diyoruz. Bu arada üstün konumu gereği failin yanında konum alanlar ödüllendirilirken, mağdurlar acılarıyla baş başa kalıyor; yeni mağdurlar bu kayıtsızlık yüzünden hikâyelerini asla paylaşmıyorlar. Bu kısır döngü böylece sürüp gidiyor. Erkek egemen sistem yanına kattığı kadın iştirakçilerle birlikte bu çarkı hiç aksamadan işler kılıyor.

Hiçbir kariyer basamağı, hiçbir araştırma başkanlığı ve hiçbir statü tacize uğramış bir mağdurun kirpiğinden kıymetli değil. Kirpikleri yere düşmesin, asla yalnız yürümesinler, yeni mağdurlar olmasın diye bu konuyu konuşmaya devam edeceğiz…

*Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi