Asur İmparatorluğu'nda savaşın arkeolojik kanıtları

Asurlular, işgal etmeye hazırlandıkları bir şehre saldırmadan önce, şehirde yaşayanları dehşete düşürmek için üzerinde işkence motifleri bulunan tabletler hazırlayıp o şehirlere gönderiyorlardı.

Google Haberlere Abone ol

 

Haluk Sağlamtimur*

'Çatışma' veya 'savaş', bu kavramlar insanlık tarihi kadar eskidir. Prehistorik çatışmaları iyi organize olmayan kalabalıklar, yetersiz ve etkisiz mühimmatla birlikte değerlendirdiğimizde 'savaş' olarak tanımlamak zordur. Bunlar daha çok komşuları korkutup kaçırmak veya daha güçlü olduğunu göstermek adına teşebbüs edilmiş ve törensel niteliği ağır basan çatışmalardır. Sınıflı toplumlarda gördüğümüz sosyal ve ekonomik nedenler için yapılan savaşlara benzemezler. İlk savaş veya çatışmaların ne zaman, nerede veya ne için başladığını söylemek mümkün değildir. Ancak taş silahlar ve sopalarla yapılmış olan prehistorik çatışmaların daha sonra yapılacak olan sistematik ve örgütlü savaşların yanında masum kaldığını söyleyebiliriz.

KRALLIKLAR KURDURAN İMPARATORLUK

Erken dönemlerde görülen karmaşık olmayan toplumsal yapılanma, zamanla örgütlülük düzeyi yüksek siyasal otoriteden, hiyerarşik ve katmanlı, sınıflı toplumlara geçişle tamamlanmıştır. Bu tarihsel yolculuk kendi içerisinde çok sayıda bileşenden oluşmasına rağmen savaş ve çatışma kültürü bu döngünün önemli bir parçası olmuştur. Bu yazıda savaşın arkeolojik kanıtlarını Asur İmparatorluğu üzerinden anlatmaya çalışacağız. M.Ö. 1. binyıldaki Asur İmparatorluğu, oluşturduğu güçlü ordu yapılanması ile yaşadığı coğrafyada önemli bir emperyal güç haline gelmiştir.

Sami kökenli olan Asurlular, başlangıçta Kuzey Irak'ta, Dicle kıyısındaki Asur (Qal’at Şergat) şehri ve çevresinde yaşayan bir topluluk olarak varlığını sürdürmüştür. MÖ 2000 sonrası doğu-batı arası ticaretten faydalanarak, gelişmiş ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüşlerdir. Kısa sürede Yakındoğu’nun en büyük imparatorluklarından biri olan Asurlular, M.Ö. 2. binyılın başından itibaren özellikle Anadolu halkları ile kültürel ve ticari ilişkiler kurmuş, bu ilişkinin bir sonucu olarak Anadolu'ya yazıyı taşımışlardır. Asur ülkesi, önceleri Babil'e, M.Ö. 2. binyılın büyük bölümü boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da M.Ö. 14. yüzyılda bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat'a kadar topraklarını genişleterek bu coğrafyalara yerleşmişlerdir. Daha sonra Mezopotamya'da, Anadolu'nun güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye'nin kuzeyinde büyük güç kazanmıştır. Özellikle Yeni Asur olarak adlandırılan dönemde, çağın ve bölgenin en büyük gücü haline gelmişlerdir. Asur Devleti’ni zamanın en büyük imparatorluğu haline getiren en önemli etken, hiç şüphe yok ki, kurmuş oldukları askeri teşkilatları ve güçlü ordularıdır. Asur Devleti’nin yaşadığı coğrafyada merkezi bir güç olarak ortaya çıkması, bölgede beylik ve aşiret düzeyinde yaşayan halkların örgütlenmesi açısından itici bir güç olmuştur. Asur ordusunun yayılmacı ve acımasız tutumu, Doğu Anadolu coğrafyasında da çok sayıda küçük krallığın ve beyliğin kendi aralarında ittifaka gitmelerine, Uruadri/Nairi Beylikleri olarak bir araya geldikten sonra Urartu Krallığı gibi merkezi bir devletin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Asur’un çağdaşı ve ezeli düşmanı olan Urartu Krallığı, Asur krallarının baskısından kurtulmak için başkentlerini Van Gölü’nün doğusuna taşıdıktan sonra biraz nefes almıştır. Yüksek rakımlı ve yılın büyük bölümünde karlarla kaplı bu coğrafya Urartu Krallığını, Asur’un şiddetinden uzak tutmuştur.

Asur İmparatorluğu varlığını ordularının gücü üzerine inşa etmişti. Gelişmiş bir merkezi bürokrasi tarafından yönetilen Asur ülkesi eyaletlere ayrılmıştı. Bir valinin yönetimine bırakılmış her eyalet vergi ödemek ve orduya asker vermekle yükümlüydü. Asur Devleti, erkekler için askeri hizmeti zorunlu hale getiren tarihteki ilk imparatorluktur. Her genç erkeğin bir savaşçı olarak eğitilmesi ve savaşmaya hazır olması gerekiyordu. Bu sistemde askerler üç yıl süren mecburi askerlik yapmak zorundaydılar. Egemenlikleri altındaki coğrafi sınırlar büyüdükçe, Asur İmparatorluğu profesyonel askerlerden oluşan daimi bir ordu kurmak zorunda kaldı. Bu askerler kuşatma savaşı, savaş taktikleri ve göğüs göğüse dövüş konusunda eğitim alıyorlardı. Düşmanlarına hükmetmek için savaş arabaları, demir silahlar ve kuşatma ekipmanları kullandılar. Demir silahlar, düşmanlarının kullandığı bronzdan daha güçlüydü ve onlara ayrı bir avantaj sağlıyordu. Ordunun her zaman hazır, dinamik olması ve komşu kültürlere korku vermek adına her bahar bir savaş harekatı başlatması bir gelenek haline gelmişti. Bazı dönemlerde Asur ordusunun büyüklüğünün birkaç yüz bin asker olduğu tahmin ediliyor. Asurlu krallar bir “imparatorluk inşa etmek” adına korkunç bir ordu yaratıp orduyu genişletme için de kullandılar. Ordunun yarattığı korku, yeni fethedilen bölgelerdeki insanları hizaya getirmek için kullanıldı. Askerlerin sorunlu noktalara hızlı bir şekilde gitmesine yardımcı olmak için imparatorluk boyunca kaleler ve yollar inşa ettiler. Asurlular, kale ve şehirleri ele geçirmek için kuşatma araçları icat ettiler. Kapıları parçalamak için koçbaşları ve kale duvarlarının üzerinden geçmek için kuşatma kuleleri kullandılar.

KUŞATILAN ŞEHİRLERE İŞKENCE TABLETİ

Asurlular, işgal etmeye hazırlandıkları bir şehre saldırmadan önce, şehirde yaşayanları dehşete düşürmek için üzerinde işkence motifleri bulunan tabletler hazırlayıp o şehirlere gönderiyorlardı. Söz konusu tabletlerin üzerinde, göz oyma ve kazığa oturtma figürleri gibi değişik işkence  sahneleri betimlemişlerdi. Kazandıkları her zaferin ardından, ele geçirdikleri savaş tutsaklarına büyük işkenceler yapıyor, işgal ettikleri ülkelerdeki insanları ya öldürüyor ya da sürgüne gönderip, ülkeyi sistemli biçimde yakıp yıkıyorlardı. Ayrıca yazılı kaynaklardan öğrendiğimize göre, herhangi bir isyan her zaman kanlı bir şekilde hızla bastırılıyordu. Askeri seferlerin yer aldığı yıllıklar ve savaş sahnelerini gösteren kabartmalar, Asur ordusunun teslim olmayan düşmanlara karşı uyguladığı acımasız cezalandırma yöntemleri konusunda net bilgiler vermektedir. Kayıtlarındaki şiddet sahneleri kabartma olarak Asur saraylarının duvarlarını süslemiştir. Bu savaşlara dair çok sayıda belgeden bir kaç örnek vermek gerekirse, bunlardan biri M.Ö. 883-859 yılları arasında hüküm süren II. Ashurnasirpal’a aittir;

"Bize teslim olmayan şehirleri işgal ettim. Şehirde yaşayanların diri diri derilerini yüzdürerek şehrin duvarlarına astım. Ergen erkek ve kızlarını yaktım. Kestiğim kafalarla şehrin önüne sütun yaptırdım."

'YIKTIRDIM, YIKINTILARI ATEŞE VERDİM'

III. Salmanassar’ın yıllıklarında ise Geç Hitit krallıklarının oluşturduğu bir koalisyonla savaştığını, onları yenilgiye uğrattığını ve onlardan haraç aldığını anlatır ve şöyle der:

“Gurgum’dan ayrılarak Sam’al’lı Haianu’nun tahkimli kenti Lutibu kentine ulaştım. Sam’al’lı Haianu, Patina’lı Sapalulme, Bit-Adini’li adam Ahuni ve Karkamış’lı Sangara birbirlerine güvendiler ve savaşa hazırlandılar. Onlar bana savaş açtılar. Efendim Asur’un verdiği sözle benden önce giden korkunç silahlarım ve kutsanmış yüce gücümle onlarla savaştım ve onları yendim. Savaşçılarını kılıçla yere serdim, yağmur gibi üzerlerine yağdım Tanrı Adad gibi, vücutlarını hendeklere yığdım, büyük ovayı savaşçıların cesetleriyle doldurdum ve kanlarıyla dağları kırmızı yün gibi kırmızıya boyadım. Onlardan sayısız savaş arabası ve koşumlu atlar aldım. Kentin önüne başlardan oluşan bir kule diktirdim ve kentlerini yaktım, yıktım ve yok ettim.”

Asur kralı Sanherib ise Babil'i istila ettiğinde Babil ülkesini adeta   haritadan silmiştir. Geride bıraktığı şey yıkıntıdan başka bir şey değildir. Bu olay yazılı kaynaklarda şöyle anlatılmaktadır:

"Kentin dış duvarlarını ve evlerini temellerinden zirvesine kadar yıktırdım, yıkıntıları ateşe verdirdim. Şehrin ortasından geçmekte olan su kanallarını kazdırarak kullanılmaz hale getirdim, şehrin tamamını su altında bıraktım. Yıllar sonra o şehre gelenlerin görmemesi için tapınakları ve tanrı heykellerini tahrip ettirdim”.

Asur ordusu şehirden çekilirken, geride sularla kaplı, çamur içinde bir şehir bırakmıştı. Ayrıca Kral Sanherib, bu askeri başarılarını Ninive Sarayı’nın duvarlarına kabartma olarak yaptırmıştı. Bu kabartmalarda işlenen konular arasında ise kafa kesme, deri yüzme ve kazığa oturtma sahneleri bulunmaktadır. Asurbanipal ise uzun süren kuşatmalardan sonra düşmanlarını yendiği bir savaştan sonra düzenlenen geçit töreninde, kendisini taşıyacak arabayı; esir aldığı 4 krala çektirtmiştir.

Asur askeri sistemi, eski dünyadaki en gelişmiş, en büyük ve en iyi organize edilmiş askeri sistemdir. Acımasız hükümdarların emrindeki Asur ordusu, imparatorluğun korunması adına bölgede yaşayan komşu ve çağdaş kültürler açısından her zaman büyük bir tehdit olmuştur. Ancak Basra Körfezi'nden Anadolu’ya, Suriye ve Mısır'a kadar uzanan imparatorluk yönetilemeyecek kadar genişledi. Bu büyük imparatorluk coğrafyası sonunda kontrolden çıktı. Asur askerlerinin zulmü, orduyu zayıflatarak imparatorluk genelinde isyanlara ve iç çatışmalara sebep oldu. Babilliler, Medlerle birleşip M.Ö. 612 yılında, Asurları devirerek hükümdarlıklarına son verdiler. İmparatorluğun yıkılmasından sonra bazı Asurlu gruplar kuzeye, Harran ve çevresine çekilerek bu bölgede yaşamaya devam ettiler. Yakındoğu’da yaşayan günümüz halklarından Asurilerin atalarının Asurlular oldukları bilinmektedir.

* Doç. Dr. / Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü

 

Etiketler Asur Babil Medler