Ateşkes oyalamacası, barış yalanı
İsrail’in resmî think-tank’i “İstihbarat Bakanlığı”nın hazırladığı rapor, açıkça, Gazze sorununu çözmenin mümkün tek yolunun Filistinlileri oradan sürmek olduğunu kayda geçiriyor. Tabiî yazılı belgede “toptan yok etme” denemediği için, çeşitli akıl yürütmelerin sonucunda tehcir seçeneğine varılıyor.
Değerli okurlar, size aşağıda sunacaklarımı daha önce yazdım. Geçen yılın 1 Kasım’ında. Hamas’ın ölümcül eyleminden (7 Ekim) yaklaşık üç hafta sonra. İsrail ordusu henüz sekiz bin Filistinli’yi öldürmüşken (artık kırk bini geçti). Peki şimdi neden tekrarlıyorum? Köşeyazarı müessesesi için küçük düşürücü bir girişim. Çünkü ifade ettiklerim -ve şimdi edeceklerim- benim muhteşem tesbit ve yorumlarım değil, çıplak gerçeğin fazla çıplak parçaları, yani Gazze’de hem yaşananı anlamamız hem de yaşanacak -ve yaşanamayacak- olanı öngörebilmemiz için gayet net, açık, anlaşılır veriler. Buna karşılık -ve isteyen herkesin erişebilir ve bunları sınayabilir konumda olmasına rağmen- nedense yaygın şekilde yok sayılıyorlar. Sadece konuyla ister istemez belirli mesafeden ve zaman zaman ilgilenen ortalama okur tarafından değil. Hadiseleri izleyen, bir kısmı bölgeyle ilgili her şeyi kendi kaynaklarından sınama şansı bulunan uzman kimseler tarafından bile. Gazze Soykırımı’nı kapsayan güncel gelişmeler paketinden politika çıkarmak isteyen siyasetçiler tarafından, zaten.
Böyle diyebiliyorum, çünkü aktardığım şeyler gözlemle toparlanmış olgular manzumesine dahi değil, basbayağı belgeye, kağıt üzerine harflerin yanyana dizilmesi sûretiyle oluşturulmuş kelimelerin meydana getirdiği cümlelere dayanıyor. Ve her gün yeniden kanıtlanıyorlar.
O halde niye yok sayılıyorlar?
Bir: Maksat muhabbet olsun. Vallahi böyle olduğu izlenimine kapılıyor insan bazen. Mevzu bereketli. Olur mu, olmaz mı, Hamas ne demiş, İsrail ne istiyor, Netanyahu ateşkesi nasıl baltalıyor, yoksa Sinvar mı engelliyor?.. böyle uzanıyor, ahkâm için münbit topraklar. (Yaşanan trajediyle, ağırlığını da hissederek uğraşan bir avuç meslektaşımı tenzih ederim.)
İki: İşin özü, yani soykırım ve etnik temizlik faaliyeti hiçbir engele takılmaksızın sürerken ateşkes ihtimalinin ortadan kalkmayışı birilerinin acayip işine geliyor. Başta, Tel Aviv’deki ırkçı katiller. Sınıfa dalmış, çocukları birer birer katlederken, kapıyı vuranlara, “Tamam, arka sırayı da halledeyim, geliyorum ders programı konuşmaya!” diye seslenir gibiler. Sonra Washington’daki, kendilerini soykırım destekçiliğine angaje etmiş ve sanki ezberden davranıyor görünen, ne yaptıklarını bilip bilmedikleri belirsiz zengin politikacı tayfası. Üçüncü olarak, nasıl bir yüz kızartıcı, pespaye hale düştüklerini yavaş yavaş idrak etmeye başlayan fakat en ufak telafi girişimi için bile kendileri açısından aşırı radikal bulunacak dönüşler yapmak gerekeceği için kıpırdayamayan Avrupa siyaset eliti. Dördüncü grup, neredeyse bütün bir Batı medyası -ki aralarında -angajmanlarına, kusurlarına rağmen- dünyada gazeteciliğin kalesi sayılabilecek gazeteler, haber kanalları şunlar bunlar da yeralıyor. İşin soykırım boyutlarına varmakta olduğu ortadayken gözü kapalı İsrail destekçiliğiyle güncel resmî siyasetin ihtiyaçlarına cevap verir, anti-semitist damgasından kendimizi sakınır, sonra bir şekilde toparlarız sandılar, ama gelinen aşamada öyle muazzam suçlara ortak olundu ki, varkalabilmeleri için onları ciddîye alması gereken doğru dürüst insanlar topluluğunun güvenini -kalanını- ezip geçtiler. Velhâsıl, ateşkes olabilir, en azından insanî felaket az buçuk önlenebilir havası yaratılması birçok güç odağının işine geliyor.
Üç: Birileri, sahiden güvenilir bir ateşkesle tekrar “barış” zamanına -aslında böyle bir zaman hiç olmadı- dönülebileceğine inanıyor veya böyle olmasını umuyor. Bu da anlaşılır şey. Kim istemez? Fakat bu iyi niyetli tutum, bir taraf için, hem de saldırgan taraf için kalıcı barışın asla seçenek olmadığı gerçeğini görmezden gelmeyi gerektiriyor. İsrail artık, aslında hiçbir zaman böyle bir seçeneğin sahiden varolmadığını açıkça ilan edebilecek cüret aşamasına geldi. Bu cüretin zemini, ABD’nin koşulsuz desteğidir. (ABD başkanlık seçimini Demokratların kazanması ve Kamala Harris’in başa geçmesi halinde olabilecek değişikliklere dair spekülasyonları şimdilik kenarda bırakalım. İsrail’in soykırım + etnik temizlik harekâtını durdurabilecek mümkün yegâne gelişme bu; fakat bunun da ABD içi koşullarını, böyle bir niyetin sahiden ortaya konup konmayacağını henüz bilemiyoruz.)
Sonuç olarak, ortada ateşkes, hattâ barış lafının dolaşması, anlaşılır şey. Fakat aşağıda -tekraren- aktaracaklarımdan haberdar kimselerin bunlara sürekli işaret ederek insanları uyarmayışı pek anlaşılır değil.
Sözünü ettiğim, geçen yılın Kasım’ında aktardığım belge, İsrail’in “İstihbarat Bakanlığı” adını taşıyan, ama devletin çok sayıdaki istihbarat örgütüyle doğrudan ilişkili olmayıp daha çok think-tank gibi çalışan kurumunca hazırlanmış bir rapordu.
Devleti yönetenlere tavsiye niteliğinde -ve muhtemelen bizde iktidara yeni gelenlerin önüne konan “dosya” benzeri işlev de gören- bu rapor, açıkça, Gazze sorununu çözmenin mümkün tek yolunun Filistinlileri oradan sürmek olduğunu kayda geçiriyor. Tabiî yazılı belgede “toptan yok etme” denemediği için, çeşitli akıl yürütmelerin sonucunda tehcir seçeneğine varılıyor.. Belgenin varlığından ilk olarak Ekim’in son haftasında İsrail ekonomi gazetesi Calcalist’te sözedilmişti. Tamamıysa ilk olarak 29 Ekim günü İsrail haber sitesi Local Call’da yayımlanmıştı. Bendeniz metin hakkındaki yazıyı bir gün sonra, Local Call için “ortak sitemiz” diyen +972 Magazine’den (Filistinli ve İsrailli gazetecilerin -muhalif, düzgün gazeteciler- birlikte çalıştığı bir yayın) okumuş ve burada aktarmıştım.
Şimdi bu belgede yeralan ve artık İsrail devletinin resmî görüşü+politikasını tarif ettiğinden şüphe duyamayacağımız tesbit ve önerileri -olabildiğince onların ağzından- kısaca tekrar aktarıyorum.
- Çözüm için Gazze’deki “sivillerin durumunda önemli değişiklik” zorunlu. Üç seçenek var: (1) Filistinliler Gazze’de kalır, burayı da Filistin Ulusal Yönetimi yönetir. (2) Filistinliler Gazze’de kalır, yeni bir yerel Arap yönetimi oluşur. (3) Gazze halkı Sina’ya (Mısır’a, çöle) sürülür.
- En mâkûlü üçüncü seçenek. Çünkü “İsrail için olumlu, uzun vadeli stratejik” getirileri var ve “uygulanabilir”. Yalnız bu, “uluslararası baskı karşısında siyasî kadronun kararlılığını” ve “ABD ile İsrail yanlısı başka ülkelerin desteğini almayı” gerektiriyor.
- İlk seçenek zayıf, çünkü Filistin toprakları iki parça (Gazze-Batı Şeria) ve biri ötekinin otoritesini tanımıyor. Ayrıca bu savaştan sonra bu ikisini de kapsıyan tek bir yapı tanınırsa bu Filistin ulusal hareketi için muazzam zafer gibi görülebilir. Bu yüzden ötesini isterler, İsrail için kalıcı güvence oluşmaz.
- Batı Şeria’daki Filistin Ulusal Yönetimi’nin iki toprak parçasını yönetmesi zaten güvence sağlamıyor, çünkü sonuçta onlar da İsrail’e düşman. Ayrıca, Mahmut Abbas (FKÖ) yönetimi zaten eriyor, Batı Şeria da Hamas’ın denetimine girecek. FKÖ yönetimini güçlendirip istikrar sağlamak “İsrail’in zararına”!
- Gazze’den Hamas’ı sürüp yerine FKÖ otoritesini tesis etmek istense bile haliyle savaş gerekecek ve “yaralı sivillerin fotoğraflarının” her tarafa yayılmasıyla İsrail aleyhinde bir hava doğacak. (Rapor yazarlarının bunu sorun sayması ne ilginç! Şu anda tam da bu oluyor. Buradan anladığımız, uluslararası kamuoyu nezdinde aleyhimizde hava oluşacaksa değecek bir şey için bunu göze alalım, deniyor.)
- Yeni yerel Arap yönetimi seçeneği de uygun değil. Çünkü hem yine uzun süreli şehir savaşı hem de “Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki gibi… İslâmcı olmayan bir siyasî önderlik” oluşana ve idareyi ele alana kadar İsrail ordusunun Gazze’ye hakim olması gerekecek; bu da tatsız manzaralar yaratabilir. Üstelik yeni yönetim oluşsa bile “bu yine Hamas destekçilerine dayanacak”. (Yani “Gazzeliler yola gelmez” diyorlar.)
Gördüğümüz gibi, raporda, her iki şıkta dönülüp dolaşılıp bugünkü vaziyete geri dönüleceği yargısına varılıyor. Devam:
- En garantili çözüm, tehcir. Gazze halkı Sina’da kurulacak çadırkentlere sürülsün, sonra Kuzey Sina’da yerleştirilecekleri yapılar inşa edilsin. Mısır’la İsrail arasında birkaç kilometrelik insansız alan bırakılsın. Tehcir edilen Gazzelilerin buraya girişi yasak olsun.
Gazze halkının ilk aşamadaki hedef bölge Kuzey Gazze’den güneye kaydırılması, ordu açısından sokak savaşını kolaylaştırmak için binaların bombalanması, mahallelerin yıkılması, giderek bütün Gazze’nin işgali, hâlihazırda başlamış, sürdürülen, izlediğimiz operasyon. Raporda, bunun halk oradayken Hamas’ı devirmeye çalışmaktan çok daha kısa süreceğine işaret ediliyor. Devam:
- Tehcir seçeneği ilk bakışta “uluslararası meşruiyet bakımından zorluk” taşıyor. Ama halk sürüldükten sonra yürütülecek savaşta sivil kayıplar çok daha az olur, bu da bu sakıncayı telafi eder. Kaldı ki, insanların savaş bölgelerinden uzaklaştırılması onların da lehinedir. (Aynen böyle diyorlar!)
- Ayrıca İsrail’in güvenliği için sorunlu saydığı bir şart, yani Filistinlilerin “ideolojik dönüşümü” (İsrail’e itaati kabullenmeleri), bu halk İsrail’den uzaklaştırıldığında sorun olmaktan çıkacaktır!
- Tehcirli çözüm, bölgede de İsrail lehine caydırıcılık sağlayacak, “Güney Lübnan'da benzer bir harekete kalkışmaması için Hizbullah’a güçlü mesaj gönderecektir”.
- Tehcirli çözüm, “kesin darbe” anlamına gelecektir.
- Tehcir edilecek nüfusu kabul edip mülteci statüsü verebilecek devletlerle temas edilmeli, bunun için diplomatik seferberlik yapılmalı. Etnik temizlik harekâtını parayla veya mülteci kabul ederek desteklemeleri için Mısır, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ve BAE’ye Washington’ın baskı yapması sağlanmalı. Batı’nın ekonomik desteğiyle Mısır ikna edilip onun da mülteci alsın diye Türkiye’ye baskı yapması sağlanmalı. Akdeniz ülkeleri Yunanistan, İspanya, Mağrip ülkeleri Fas, Libya, Tunus da mültecileri alabilir. Ayrıca Sina’ya asker yollayıp güvenliği sağlayabilirler. Mülteci politikası görece gevşek Kanada’ya da bir kısım Filistinli nüfus gönderilebilir.
- Etnik temizlik, büyük reklam ajanslarının Batı dünyasında yürüteceği kampanyalarla temize çıkarılmalı. Kampanyaların doğrudan İsrail yanlısı gözükmemelerine, yer yer İsrail’e yönelik eleştirel çizgiler taşımalarına dikkat edilmeli. Başka türlü seslenildiğinde asla kulak vermeyecek olan birilerine de hitap edilmeli. (Etnik temizlik harekâtının uzun vadede yaratabileceği tepkileri söndürmenin önemsendiğini görüyoruz raporda.)
İsrail’in resmî think-tank’i “İstihbarat Bakanlığı”nın hazırladığı rapor böyle. 2023 Ekim’inden bu yana Gazze’de yaşananlar, sahada bütünüyle burada önerilen politikanın izlendiğini ortaya koyuyor. Uluslararası kamuoyuna yönelik olarak ise İsrailli faşistlerin çok daha pervâsızca davranabildiğini görüyoruz. Zira onların özel gayretlerine gerek kalmadan, Batı muktedirleri kendilerini bir 21. yüzyıl soykırımını desteklemeye angaje ediverdi.
Bu raporu ilk defa aktardığım yazıyı şöyle bitirmiştim: “Eğer İsrail devletinin üst kademelerinde strateji, politika vs. konuşulurken seviye ve çerçeve buysa, yakın gelecekte bugünkünden de vahim olaylar yaşayacağız demektir.”
Gerisini, izninizle, size bırakıyorum.