Avrupa’nın merhameti yalnızca beyazları kapsıyor

Çatışmadan kaçan insanları ‘hak eden’ ve ‘hak etmeyen’ diyerek ayırmak ahlak dışıdır.

Google Haberlere Abone ol

Daniel Howden

Avrupa’nın mültecilere dair tepkisinin iki yüzünü nasıl değerlendirmeliyiz? Avrupa Birliği’nin Ukrayna’dan kaçan yaklaşık iki milyon mülteciyi ağırladığı haftada, Avrupa sınırındaki bir çite tırmandığı için hırpalanan genç bir Afrikalının çarpıcı görüntülerini de izlememiz gerekir mi? Evet, tam da böyle yapmalıyız.

Avrupa, mültecilere ilişkin merhamet duygusunu yeniden keşfederken, bu videoyu yeniden ve yeniden izlememiz gerek. Video, yırtık pırtık giysiler içindeki savunmasız bir gencin altı metrelik bir çiti gizlice aşmasını gösteriyor. Çitin altında, altı yedi tane İspanyol sınır polisi, miğferli, vücut zırhlı ve coplu bir halde onu bekliyor. İlk darbe daha ayağı yere değmeden önce vuruluyor. Üniforma giymiş beyazların oluşturduğu bir güruhun siyah bir adamı acımasızca dövdüğünü sergileyen görüntüler daha da rahatsız edici, zira fazlasıyla tanıdıklar.

AVRUPA’NIN İKİ YÜZLÜ TAVRI

Avrupa Birliği'nin Afrika kıtasındaki iki küçük toprağından biri olan İspanya’ya ait Melilla bölgesi, uzun zamandan beridir Avrupa kalesinin en güçlü süzgeçlerinden biri niteliğinde. Melilla’nın çitlerle çevrili golf sahaları, kumarhaneler ve yolsuzluklardan müteşekkil cenneti de daha önce bu görüntülere sahne olmuştu. Fakat özellikle de şimdi onlara bakmak ve uzun uzadıya düşünmek önem taşıyor. Avrupa’nın dört bir yanında yaşayan bir nesil, son günleri daha büyük bir savaş patlak verirse nereye gideceklerini ve yanlarına neler alacaklarını düşünerek geçirdi. Suriye’de süren savaşı ya da Afganistan’ın çöküşünü görmezden gelmemizi sağlayan uzaklık ve ötekilik duyguları, Ukrayna’da hissedilmedi.

Ukrayna’da yaşanan savaşın Avrupa’nın merhamet duygusunu yeniden keşfetmesine neden olmasının bazı zorlayıcı sebepleri var. Ukrayna’ya gönüllü olarak giden bir İngiliz gazisinin de söylediği üzere “Bu bir siyah-beyaz savaşı” ya da diğerlerinin de ifade ettiği gibi, Ukrayna, kapı komşumuz. Kültürle ve tabii ki ırkla ilgili meseleler söz konusu.

Ukrayna’daki savaş, en basit mülteci tarifine uyan sığınmacılar yaratıyor. Şu ana dek, televizyonlarda çoğunluğu kadınlar ve çocuklardan oluşan kalabalıkların tek bir sınırı geçtikleri görülüyor. Avrupa’ya sığınma imkânının ciddi bir tehdit altında olduğu, hayatların kaybedildiği ve sınırlarda duvarların yükseldiği karanlık ve ayrıştırıcı bir dönemin ardından ortaya çıkan şefkat dalgası yükseliyor ve bu durum memnuniyetle karşılanıyor. Ne var ki basite indirgeme ve ayrıştırma yaklaşımları hoş görünmüyor. Ukraynalı sığınmacılar, Suriyelilerin, Afganların ve Iraklıların girişini engellemek amacıyla sınırının Belarus hattı boyunca bir duvar inşa etmekle meşgul olan Polonya’ya geçiyorlar.

Ukrayna’da yaşayan ve Rus saldırılarından kaçan Avrupalı olmayan mülteciler, yüz kızartıcı düzeyde bir ayrımcılıkla karşı karşıya kalıyorlar. Bu duruma ilişkin haberler küçük ayrıntılar, bağlam ve denge unsurları gözetilerek sunulmalı. ‘Irkçılık’ diye sunulan her şey bu kadar basit biçimde tarif edilmemeli. Bununla birlikte, beyaz bir tene sahip olmayan insanların tahliye trenlerini kullanmalarının engellendiğini, tecrit edildiklerini ve sınır kapılarında günlerce bekletildiklerini kanıtlayan olaylar söz konusu.

NESNELEŞTİRİLEN VE ŞANTAJ ARACI OLARAK KULLANILAN İNSANLAR

Ukraynalılara kucak açmanın ve siyah ya da kahverengi mültecilere karşı Avrupa’yı korumanın bir arada var olabileceğini ve var olması gerektiğini düşünenler olacaktır. Yanılıyorlar ve bu yanılgı yalnızca bariz bir ahlaki düzeyde de değil. Avrupa’daki pek çok yorumcu bir süredir ‘hak eden ve hak etmeyen mülteciler’ diyerek ayrım yapma tuzağına düşmüş durumda. Ukraynalılara düzdükleri haklı övgüler, ‘cesaret’ ve ‘mücadele ruhu’ gibi sözde ender rastlanan niteliklere atıfta bulunuyor. Bunlar, yakın zamanda aynı sınırların bir kısmında ve Suriye örneğinde aynı saldırganla mücadele ettikten sonra gaddarca karşılanan Suriyeli, Afgan ve diğer insanların işittiği ve anladığı hakaretler.

Ukrayna’daki bazı sınır kapılarında siyah mültecilerin diğerlerinden ayrılması ve kimin AB’de kalacağı hususunda sergilenen çifte standart, Putin’e ve diğer kötü niyetli aktörlere AB’yi istikrarsız hale getirmek için bir kılavuz sunuyor. Polonya ve Brüksel’in, sayıları birkaç bini bulan Iraklı, Afgan ve Suriyelinin Belarus üzerinden kendi ülkelerine gelme ihtimalini göz önünde bulunduran ağlamaklı panik havası, göze çarpan ve istismara açık bir zafiyet hali ortaya koyuyor.

Moskova ve Minsk’ten Ankara’ya varıncaya kadar yerel yetkililer, sığınmacıların AB genelinde yerleştirilmesi hususunda fikir birliğine varmaktansa Avrupa’ya şantaj yapmayı tercih edebileceklerinin farkındalar. Türkiye ve Libya ile sığınmacı ve göçmenleri kendi ülkelerinde tutmaları doğrultusunda varılan anlaşmalar savunmasız insanları bir nesne haline getirdi ve sınır bölgelerimizi umutsuz ve kanunsuz alanlar haline getirdi. Bunlar, Avrupa’nın destekleyemeyeceği mültecilere haksız biçimde yüklenen ve yalanlara sığınarak müdafaa edilen politik tercihler. Bunlar, Ürdün ya da Türkiye tarafından savunulabilecek olsa da gittikçe yaşlanan Avrupa tarafından savunulduğunda bir anlamı olmayan gerekçeler.

IRKÇILIĞIN BİTMEK BİLMEYEN BAHANELERİ

Aynı esnada, Ukraynalıların çektiği acılara verilen yanıt, maliyet ve alana dair daha önce öne sürülen gerekçeleri geçersiz kılıyor. Küresel Kalkınma Merkezi’nin aktardığı kadarıyla, Ukraynalı mültecilere yardım faaliyetleri daha ilk yılında 30 milyar euro'ya mal olacak. UNHCR (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği), en az 4 milyon sığınmacının zorla yerinden edileceğini tahmin ediyor ve ne mutlu ki, bu maliyet hakkında neredeyse hiçbir sızlanma işitmiyoruz.

Kale savunmasını sıkılaştırmak ve Avrupa’nın Ukraynalılara kucak açtığı için dolu olduğunu iddia etmek bazılarına cazip görünecektir. Sığınmacılara kucak açmakta ve destek vermekte haklı olduğumuz bu krizin ortaya çıkışı, 2015 yılından beridir sürdürülen hataları yeniden gözden geçirmek için bir fırsat sunuyor. Sığınmacıların nesneleştirilmesi, 2020’de Ege Denizi'nde verilen askeri tepkilerle tüm dünyaya gösterdiğimiz kırılganlık ve 2021’de Belarus’la yaşanan açmazlar, AB hükümetlerinin “hibrit savaş” dedikleri olgunun daha fazlasını bünyesinde barındırıyor.

Bugünkü gerçek savaş, Avrupa’nın varlıklı ve küçülen kalesini savunmak amacıyla ortaya attığı bahane balonlarını da patlatıyor. Geriye ırkçılık kalıyor. Devasa bir çitin dibinde paramparça giysiler içindeki o genç adamı bekleyen şey işte buydu. Ve açık biçimde ırkçılık yapan bir Avrupa, Ukrayna’daki savaşta sahip olduğumuz değerler bağlamında tehlike altında olduğunu öne sürdüğümüz şeylerin büyük bir kısmını darmadağın ediyor.


Yazının orijinali The Guardian sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)

 

Etiketler Rusya Ukrayna Avrupa