Avukat Demir: Demirtaş ve Kavala’nın durumu aynı, intikam alınıyor
Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi Koordinatörü Av. Ercan Demir, Demirtaş ve Kavala’nın tutukluluklarında bir tür kin ve intikamın hayata geçirildiğini söyledi.
İZMİR - Türkiye belki de tarihinin en önemli seçimlerinden birine gidiyor. Önümüzdeki mayıs ayında yapılması konuşulan cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçim sonuçları aynı zamanda Gezi, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın yargılandığı sembol davaları da etkileyecek.
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu üyesi ve İnsan Hakları Merkezi Koordinatörü Avukat Ercan Demir ile yargının siyasallaşmasını ve insan hakları ihlallerini konuştuk. İş insanı Osman Kavala davasını bir tür kin ve intikamın hayata geçirilme davası olarak gördüğünü ifade eden Demir, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın durumunun da aynı olduğunu söyledi.
‘ORTADA HUKUKEN DEĞERLENDİRİLEBİLECEK BİRŞEY YOK’
Osman Kavala’nın Gezi sürecindeki tutumu ve yaklaşımına karşılık bir intikam alma süreci başlatıldığını belirten Demir, “Kavala yönünden tamamen politik bir durum var. Biz hukukçuyuz. Kavala davasını hukuki yönden değerlendirmek istersek ortada hukuken değerlendirilebilecek bir şey yok” dedi: “Osman Kavala ile ilgili AİHM’nin ihlal kararı var. İhlal kararından sonra serbest bırakma kararı verildi. Fakat cezaevinin kapısına ulaşamadan başka bir soruşturmadan tekrar tutuklama kararı verildi. Hükümet ve Adalet Bakanlığı, Kavala’nın ihlal kararı verilen dosyadan serbest bırakıldığı ancak başka bir dosyadan tutuklu olduğu savunmasını yapıyor. Hukuk cephesinde ülkenin itibarını da son derece düşüren, basit bir hukuk oyunu sergileniyor. Buna karşılık AİHM ihlalin devam ettiği yönünde karar aldı ve dosya tekrar Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne gitti. Bakanlar Komitesi’nde Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden ihraç prosedürünün uygulanması ile ilgili bir aşama yaşanıyor.”
'AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR KOMİTESİ DE SİYASİ DAVRANIYOR'
Bakanlar Komitesi’nin de politik bir karar ve yaklaşım sergilediğini savunan Demir, şöyle devam etti: “Bakanlar Komitesi Türkiye’nin ihracı yönündeki prosedürü başlatmasını, Türkiye’nin iç siyasetinde, Hükümet tarafından bir siyasi malzeme olarak kullanılacağını düşünüyor. Bunun bir siyasi malzeme olarak kullanılmaması için o aşamayı ilerletmiyorlar. Onlar da siyasi davranıyor. Türkiye’nin iç siyasetinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bunu bir tür propaganda malzemesi olarak kullanabileceğini düşünüyorlar. O nedenle ihlal kararının verilmesi ile birlikte gerçekleşen Bakanlar Komitesi süreci, olduğu yerde duruyor. Sonuç olarak AİHM tarafından verilmiş bir karar var ve bu kararın yerine getirilmesi gerekiyor. Hükümetin 'bu kararın gereğini yerine getirdik' şeklindeki savunması AİHM tarafından kabul edilmedi ve ihlalin devam ettiği yönünde karar alındı. Dolayısıyla Osman Kavala yönünden AİHM kararlarına uymak gibi bir yükümlülüğümüz olduğu için tutukluluk haline son verilmesi gerekiyor. Ama verilmiyor. Bu anlattıklarımdan da anlaşılacağı gibi Kavala davası tamamen hukuki değil siyasal bir süreç.”
‘GEZİ’NİN RÖVANŞI ALINIYOR’
Taksim Dayanışması üyelerinin tutuklanmasına bakıldığında ortada bir hukukçunun diğer bir hukukçuyu ikna etmesini gerektirecek bir durumun olmadığını ifade eden Demir, “Bu arkadaşların karar ile birlikte tutuklanmaları hukuken anlaşılabilir bir husus değil ama Can Atalay ve diğer arkadaşlar bakımından değerlendirdiğimizde Gezi'nin hesabı soruluyor, rövanşı alınıyor. Ama burada da şöyle saçma bir durum var; Gezi'nin bu arkadaşların önderliği ve bunların ürettiği yoldan başlayıp orayla sonuçlanan bir yanı yok. Gezi neredeyse 1-1,5 ay devam eden eylemlerle bütün Türkiye’de yaşandı. Bütün Türkiye’de yaşanan bu eylemlilik sürecini bu arkadaşların bizatihi yönetmedikleri bariz bir şekilde ortadadır” diye konuştu.
Sembolik olarak seçilen Taksim Dayanışması üyelerine bedel ödettirilmeye çalışıldığını vurgulayan Demir, sözlerini şöyle sürdürdü: "Burada belli bir kesimden, kendilerince kalkışma olarak niteledikleri ve bir daha asla karşılaşmak istemedikleri bir süreci Can Atalaylar nezdinde mahkûm etmek, bunun toplumsal kesimlere mesajını vermek ve bunu bedelsiz, cezasız bırakmamak istiyorlar. Yargı artık dolaylı olarak değil doğrudan bir şekilde güdümlü hareket etme noktasında. Dünyada yargının bu noktaya geldiği örnekler çok az görülür diye düşünüyorum. Maalesef Türkiye bunu geçmişte de belli ölçüde yaşadı ama şimdi de belli hesaplaşmalar için bazı insanlar ağır bedeller ödüyor. İnsanların kişisel olarak ödedikleri bedellerin ne anlama geldiği konusunda kimse empati kurmuyor. Ben gittim kendileri ile görüştüm, kimse bir mağduriyet bir kırgınlık, bir teslimiyet içerisinde değil. Herkes sürecin ne olduğunu kavramış durumda. Ama bu onların ağır bir ihlal ve mağduriyet yaşadığı gerçeğini değiştirmiyor. Umarım Yargıtay hukukun gereğini yapar. Hukukun gereğini yapmazsa uluslararası hukuk alanında bu sonuçlanır ve o noktaya gelmesi de bu arkadaşlarımızın çok daha ağır bir mağduriyet yaşamasına sebep olur. Umarım o noktaya gelmeden çözülür."
‘DENİZ POYRAZ DAVASI’NDA ETKİN SORUŞTURMA YAPILMADI’
HDP İzmir İl Binası'nda Deniz Poyraz'ı katleden Onur Gencer’in, indirimsiz olarak ‘tasarlayarak kasten öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasına da değinen Ercan Demir, bu davada problemin cezanın daha yüksek ya da daha düşük olması olmadığını, problemin cinayetin perde arkasını aralayacak etkin bir soruşturma yapılmamış olmasından kaynaklandığını söyledi: “Soruşturma aşamasında eylemi gerçekleştiren tetikçinin kendi başına bu eylemi gerçekleştirip gerçekleştirmediği konusunda yeterli bir araştırma yapılmadı. Hem Deniz Poyraz’ın ailesini hem de kamuoyunu tatmin edecek bir soruşturma sürecinin yaşanmadığı açık. Zaten son derece süratli açılmış ve sonuçlandırılmış bir dava süreci yaşandı. Şimdi toplum bu kişinin kendi başına gelip bu eylemi gerçekleştirme olasılığını neredeyse olanaksız gibi görecekleri için- hem siyasi partinin yetkilileri hem de kamuoyu ve aile- bunun gerçekten arka planının ne olduğunu, bu suçun iştirakçilerinin, yardımcılarının, azmettiricilerinin kimler olduğu konusunda etkin bir soruşturma yapılmasını ister. Etkin soruşturma, gerçeğin ortaya çıkarılması ve kamuoyu vicdanının tatmin edilmesi için yapılır.”
Kovuşturma sürecinde etkin bir soruşturma yapılmazken, yargılama sürecinde de etkin bir soruşturma için cinayetin arka planının ortaya çıkarılması yönünde avukatların taleplerinin kabul edilmediğini vurgulayan TBB Yönetim Kurulu üyesi Demir, “Deniz Poyraz davasında mahkeme ilk olarak etkin bir kovuşturma yapılmadan kararını verdi. İkinci olarak aleni bir duruşma yapılmadı. Teorik olarak aleni – kısıtlama yok – ama pratik olarak değil. Üçüncü olarak Deniz Poyraz’ın yakınları ve olayın mağduru olan partinin tüzel kişiliği ve yöneticileri uğradıkları bu olaydan dolayı kendilerini avukatlara etkin bir şekilde temsil ettirme imkânı bulamadılar. Bunlar adil yargılanma sürecinin olmadığını ortaya çıkarıyor” dedi.
‘DEMİRTAŞ’IN DURUMU DA OSMAN KAVALA İLE AYNI’
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın durumunun da Osman Kavala ile aynı olduğunu belirten Demir, şöyle devam etti: “Selahattin Demirtaş’ın da tutuklu yargılanması konusunda ihlal kararı var. Bu ihlal tespitine yönelik karar yerine getirilmedi. Onun için de aynı hukuk oyunları, usul oyunları yapıldı. Dolayısı ile Demirtaş yönünden de hem adil yargılanma hakkı, tutuklama tedbirinin ölçülü olmaması, siyasi hakları pratik olarak kısıtlama getirilmeye yönelik ihlal tespitlerine yönelik karar gereği yerine getirilmediği için o da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi aşamasına doğru gidiyor. Onun süreci de aynı.
Demirtaş’ın AİHM kararına rağmen tutukluluk halinin sürdürülmesi hem bireysel bir hak ihlali bakımından, hem de siyasi hakların kullanılması ve siyaseten bir müdahale olması bakımından vahim bir durum. Bu vahim durumun şu anki siyasal konjonktürle çözülüp çözülemeyeceğini de bilmiyorum. Buna hukuken bir çözüm getiremiyorum. Bu açıkça bir siyasi faaliyetin yargı eliyle engellemesidir."
'HDP'YE HAZİNE YARDIMI BLOKESİYLE İLGİLİ RAPORUAÇIKLAYACAĞIZ'
HDP’nin hazine yardımı hesabına geçici tedbir konmasının hukuki alt yapısının olmadığı yönünde görüş sahibi olduklarını ifade eden Ercan Demir, “Seçim arifesinde bir siyasi partinin hazine yardımına ilişkin hesaplarına bloke konulmasının hukuken kabul edilebilir bir yanı yoktur. Bu kararın seçim arifesinde verilmesi Anayasa Mahkemesi’nin, hukuka, yargıya olan güveni büyük ölçüde sarstığı açık. Bu konuda hazırladığımız bir raporu kısa zamanda kamuoyuna sunacağız” dedi.
‘HASTA TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLERİN DURUMU VAHİM’
TBB İnsan Hakları Merkezi Koordinatörü Demir, Türkiye’de çok ciddi hasta tutuklu ve hükümlü sorunu olduğuna da değindi ve şunları söyledi: “Cezaevlerinden İnsan Hakları Merkezi’ne çok başvuru geliyor. Sayısı hiç azımsanmayacak düzeyde hasta tutuklu ve hükümlüler var. Ne yazık ki bizim infaz sistemini hukuki pratiği içerisinde raporlanması gerekiyor. Bunun raporlanması objektif kriterlere göre yapılmıyor. Yapılmadığı için de ne yazık ki bazı hasta tutuklu ve hükümlülerin cezaevinde yaşamını yitirmesi gibi bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. En son bir emekli generalin cezaevinde yaşamını yitirmesi oldukça vahim bir durum. Cezaevlerinde bugün yaşanan en büyük sorun tutuklu ve hükümlülerin, özellikle hasta tutuklu ve hükümlülerin vahim durumu. Daha yeni doğum yapmış olanların çocukları ile birlikte cezaevinde cezalarının infaz edilmesi ile ilgili ciddi bir sıkıntı var. Cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetine ulaşmada ve infaz ile ilgili sorunları var. Bunların çözülmesi ile ilgili çalışmalar yapıyoruz.”