Avukat karteli; omurga ve şampanya

Seçimin ardından Durakoğlu'nun da eşlik ettiği "Mustafa Kemal'in askerleriyiz!" sloganı tartışma konusu oldu. İfadeden ziyade eleştirdiğimiz, baronun politikliğinin "bu minvalde" kalmasıydı.

Google Haberlere Abone ol

Utku Can Akyol*

Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu'nun (Önce İlke ÇAG) da yakalandığı "Sen de biraz abartmıyor musun?" sendromu belirtilerini Durakoğlu'nun "İşçi avukat tabiri hoş bir tabir değil." ve çoklu baro tasarısı meclisten geçmeden önceki dönemde İstanbul Barosu önündeki konuşmasında dile getirdiği "Evet, yapabilirler. İkinci bir baro kurabilirler." söylemleriyle göstermişti. Eleştiriler Önce İlkçe ÇAG'ın bu sendromundan başlamış, neredeyse yapılan her mali işlemin bir "ticari sırdır, söylemeyiz" vakasına dönüşmesine, baro bütçesinin futbol turnuvalarında harcanmasından, Av. Erdost Balcı'nın gündeme getirdiği Balmumcu'daki gece kulübünün şaşırtıcı kira bedeline kadar uzanmıştı.

Divan seçimini kaybeden Önce İlke ÇAG'ın ibra edilmesi tartışması ve genel kurulun ilk günü yaşananların özeti için;  

Seçimin ardından Avukat Hakları Grubu'nun paylaştığı görsel, katılımın baro levhasına kayıt sırasına göre sıralandığı ilk sandıklarda daha fazla oyun kullanıldığı ve Önce İlke ÇAG'ın galibiyetini bu sandıklarda yakaladığı büyük farklarla perçinlediğini gösterdi. Bariz bir diğer çıkarım ise genç avukatların umutsuzluğuydu. Nihayet, önceki yazılarımızda değindiğimiz uzun ve hukuksuz “izin alınamamalar” silsilesinin ardından, 16-17 Ekim tarihlerinde İstanbul Barosu Genel Kurulu toplandı ve Av. Mehmet Durakoğlu önderliğindeki Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu tekrar yönetime seçildi.

Yaşları bakımından genç-erişkin avukatlarda Hasan Kılıç'ın önderliğindeki Önce İlke Yükseliş Hareketi, daha genç sicillerde ise Avukat Hakları'nın bariz üstünlüğüyle sonuçlandı.

Ulusalcılığa yakın bir kanadın Önce İlke ön ismiyle bünyesinden ayrıldığı, 1974'te kurulan ilk grup olan Çağdaş Avukatlar Grubu, bir önceki seçimde Av. Hasan Kılıç'ın liderliğinde kurulan Önce İlke ÇAG Yükseliş Hareketi lehine aday göstermemişti. 2002'deki ayrılıktan sonra seçimlere istikrarla katılmayan ve belirli bir politika tutturamayan ÇAG, Av. Ata Yazıcıoğlu önderliğinde Özgürlükçü Demokrat Avukatlar'la  (ÖDAV) orta grubu oluşturdu. ÇAG, geç kalındığı fikrinde olduğumuz çalışmasına işçi avukatların sorunlarıyla ağırlık verirken, ÖDAV'ın Av. Eren Keskin'in ardından liderliğini üstlenen Av. Sezin Uçar, en genç ve tek kadın adaydı.

ÇAG, eğer bir önceki seçim gibi Önce İlke ÇAG Yükseliş'i destekleyeceğini açıklasa, oylarının bir bölümü ÖDAV'a yönelecek olmakla birlikte, Av. Hasan Kılıç bu kez ipi önde göğüsleyebilirdi. Fakat ÇAG'ın ayrılığıyla oylarında azalma görülen Yükseliş Hareketi yanına Avukat Hakları Grubu'nu da alarak bir yıl sonra tekrarlanacak seçimde de rekabetin içinde olacağını gösterdi.

Avukat Hakları Grubu'nun sosyal medyayı kullanmaktaki kabiliyeti yadsınamaz. Her seçim dönemi baroya kaydolan genç avukatların ivmesi ve AHG'nin farklı yetenekleriyle bir gün muhakkak kazanacaklarını söylemek zor olmamalı.

AVUKAT KARTELİ

Avukat Hakları Merkezi'nin kurucu başkanı Av. Ömer Kavili'nin liderliğinde 2016 seçimlerinden önce kurulan Avukat Hakları Grubu Av. Gökhan Ahi başkanlığında fikren farklılaştı ve yeni bir çehreye büründü. Henüz üç seçime giren ve oylarını 2018 seçimlerine nazaran yüzde 141 oranında artıran grup, Av. Erdost Balcı ve Av. Yankı Büyüksezer'in liderliğindeki genç aktivizm ve sosyal yeteneğiyle yükseldi. Fakat gruba yönelen ve benim de fikren içinde bulunduğum en büyük eleştiri ise "avukatlığın şirketleşmesi" konusuna yakınlığı ve "liberal apolitikliği."

Nasıl ki her seçim dönemi bünyesine İzmir Barosu kadar yeni avukat katılan İstanbul Barosu bu durumun yegâne sorumlusu tutulamayacaksa, ruhsatını yeni alan meslektaşlara kimse "Neden böyle bir durumda avukat olmayı tercih ettin?" sorusunu soramamalı.

Peki ya zaten fiilen "şirketleşmiş" veya şirketleşme hevesinde olan ve pastadan en büyük dilimleri alan bürolar? Bir de bunların yavruları olarak, bir "çağrı merkezi" gibi çalışan, neredeyse avukatsız "tahsil büroları"? Bu halde dahi bağsız çalışmayı hayal olarak gören genç avukatlar, şirketleşmenin yasallaşmasıyla ne olacak? Yalnızca dilekçe yazan ve hiç göremedikleri patron avukatların, evvelini ve sonucunu kestiremedikleri duruşmalarına giren hukuk teknikerlerine mi dönüşecekler? Zaten dönüşmedik mi? Neyin şirketleşmesi? Kimin daha çok zenginleşmesi? Ne için?

Peki ya adliyelerde ve polis merkezlerinde yaşadığımız hor görülmenin, ötekileşme ve değersizleşmenin sorumlusu iktidarın düşmancıl politikası değil de nedir? Fikrimce Avukat Hakları Grubu bu konularda kendini daha net konumlandırsaydı ve yine kendi ezber bozan stiliyle, "gerektiği kadar" politik olabilseydi, Önce İlke ÇAG Yükseliş'i de geçecek ve belki daha büyük bir sürprize imza atacaktı.

Bu benzetmeden, yalnızca şirketleşmeyi savunan "karteller" değil, Baro Disiplin Kurulu'ndan patron aleyhine karar çıkardığını göremediğimiz Önce İlke ÇAG da ari değildir.

OMURGA VE ŞAMPANYA

Seçimin ardından Durakoğlu'nun da eşlik ettiği "Mustafa Kemal'in askerleriyiz!" sloganı tartışma konusu oldu. İfadeden ziyade eleştirdiğimiz, baronun politikliğinin "bu minvalde" kalmasıydı. Hiçbir meslektaşımın karşıt görüşte olduğunu sanmıyorum ki zaten baronun yarısından çok daha fazlası Atatürkçüyken ve iktidar zaten İstanbul Barosu'nu bölme hedefini gerçekleştirmişken, "zaferi" bu tavırla kutlamak oldukça yersizdi. Kime karşı, Mustafa Kemal'in askerlerisiniz? Önce İlke Yükseliş'e, Avukat Hakları'na, ÇAG'a karşı mı? Yoksa BAK'a, ÖDAV'a, hatta İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu'na (İMAG) mı? Baroda, böyle bir sorun var mı? Kime barikat, neye barikat?

"..İstanbul Barosu'nda yönetimde olabilmek için omurga gerekir. Bu omurgaya sahip olduğumuz için kazandık. Onun için biz şimdi burada Mustafa Kemal'dan bahsediyoruz. Onun için kalenin hala burada dimdik durduğundan bahsediyoruz. Bu kaleyi asla ama asla teslim etmeyeceğiz. "

Yani Durakoğlu, Önce İlke ÇAG dışında hiçbir grubun ya da başkan adayının AKP iktidarı karşısında kendileri gibi duruş sergileyemeyeceğini, "En Atatürkçü'nün kendileri olduğunu" ve bu böyle olduğu için uzun yıllar daha burada kalacaklarını söylemek istedi. "Bizden başka kimse, böyle sağlam bir omurgaya sahip olamaz, boyun eğer, dağılır." Durakoğlu seçimden sonra verdiği röportajlarda ise bunun kendi omurgalarına bir övgü olduğunu ve kimseyi kastetmediğini söyleyerek gerekçelendirdi.

Av. Hasan Kılıç'ın genel kurul konuşmasından; "... Ben gidersem devlet çöker diyenler gibi ben gidersem baro bölünür diyenler ... unuttunuz belki; baro bölündü. Hem de sizin zamanınızda. "

Avukatlar Hakları adına, Av. Yankı Büyüksezer'in konuşmasından; "... ama insan adeta mezarlığa dönmüş bir kurumdan geçerken en fazla ıslık çalabiliyor. Şimdi de cam fanusun içinde çığlıklar, yardım çığlıkları diye bağırıyoruz sesimizi kimse duymuyor."

Az önce de alıntıladığımız, kim veya kimlerin yönettiği belirlenemeyen "İstanbul Barosu Gündemi"

(BaroSecim21) adlı twitter hesabından yapılan paylaşımda ise Önce İlke ÇAG'ın seçim zaferini kutladığı bir yemekten fotoğraflar paylaşıldı.

Üyelerce masrafların Önce İlke ÇAG tarafından karşılandığı ve bu eğlencenin grubun kendi içinde organize ettiği bir yemekten ibaret olduğu ifade edildi. Fakat organizasyonun gerçekleştiği Baro Bahçe'nin kira bedelinin de grup ödenip ödenmediğine dair net bir cevap verilmedi. Bağımsız Avukatlar harcamalarla ilgili barodan bilgi talep etti.

Hazırladığı seçim videosunda, heyecanlı olduğu ses tonu ve jestlerinden anlaşılan genç bir meslektaşımızın ağzından; "İçimizdeki çürükleri ayıracağız." ifadesini kullanan Önce İlke ÇAG, paylaşımı kısa bir süre içerisinde kaldırdı.

Şimdi yine "Sen de biraz abartmıyor musun?" sendromundan muzdarip, "Eğlenmesinler mi?" ya da "Kendileri ödedikleri sürece eğlenseler kime ne?" diye soracak meslektaşlarıma hitaben; (Önce İlke ÇAG'ın İstanbul Barosu'nu güler yüzlü ve kapalı bir zümreyle yönettiği eleştirisinde defaten bulunduğumuzu belirtmekle) aklıma ilk gelen, neden böyle bir "kutlama" yapmak yerine diğer grupların temsilcileriyle genel kurulda kabul edilen taleplerle ilgili bir çalıştay düzenlenmediği, adayların, genç avukatların bir araya gelmediği, konuşmak ve tartışmak yerine neden eğlenildiği. Her seçim sonunda eleştirileri değerlendireceğini ve artık hep birlikte çalışacaklarını dile getiren yönetim, evvela zaferi kutlamayı düşünmüş olmalı.

Bizler ise başarısız, dayak (seçim kaybetme) arsızı, masum eğlencelere öfkelenecek kadar haris ve kötü giyinen avukatlar olarak, elbette affınıza sığınarak, derhal çalışmaya başlanmasını isterdik. Ancak siz yine de bazen, kutlamalarınıza bizi de çağırın. Söz veriyoruz, az içeceğiz.

Türkiye'de bir gelenek olarak; ibra etmek: 

Önemli not: Genel kurul konuşmalarında ve evvelinde bütçe sorununa en çok eğilen, fakat mevcut yönetimin ibra oylamasına neden blok halinde katılmadıklarına bir türlü anlam veremediğim Avukat Hakları Grubu lideri Sayın Gökhan Ahi, lütfen beni de şahsi telefonumdan arayarak bilgilendirme yapın(!)

*Avukat