Ayılar kış uykusundan elbet uyanır
Ünü dünyaya yayılan, birkaç kuşağı etkilemiş Ayı Olmayan Ayı’nın mücadelesi bizlerin mücadelesine bir hayli benziyor. Kendinden farklı olanı kabul etmeyen düzen ile bireyi istediği gibi şekillendiren sistem arasında bitmez tükenmez bir mücadele bu.
Kim olduğunu bilsen bile, seni kendi istediği gibi olmaya zorlayan sisteme dair müthiş bir öykü vardır. Amerika’da ilk kez 1946 yılında yayımlanan, Frank Tashlin’in yazdığı Ayı Olmayan Ayı çocuk edebiyatının unutulmaz kitaplarından. Çocuk edebiyatında efsanevi, yetişkin dünyasında ise sapasağlam bir yeri var. Frank Tashlin çocuklara gelecekte karşılaşacakları kimlik mücadelesini bir ayı üzerinden anlatıyor. Yetişkinlere ise yarattıkları besili sömürü düzenini ve bu düzenin dayattığı tektipleşmeyi, otoritenin makbul vatandaş yaratma arzusunu yüzlerine çarparcasına gösteriyor.
Frank Tashlin Ayı Olmayan Ayı’yla zaman içinde başkalarına da ilham oldu. 1976 yılında İsviçreli yazar Jörg Steiner ‘Ayı Kalmak İsteyen Ayı’ olarak Türkçeye çevirebileceğimiz öyküsüyle kült kitabın fikrini bambaşka bir yönden ele aldı. Belçikalı Nils Verresen adlı şarkıcı ise müzik hayatında Ayı Olmayan Ayı lakabını kullanıyor, albümlerini bu adla yapıyor.
Gelelim ünü dünyaya yayılan, birkaç kuşağı etkilemiş Ayı Olmayan Ayı’ya… Hikâye Ayı’nın güneye doğru uçan kaz sürüsünü görmesiyle başlıyor. Ardından sararan yapraklar dökülüyor. Ayı kış uykusuna yatma vaktinin geldiğini anlayıp bir mağarada gözünü kapatıyor. Buraya kadar her şey bildiğimiz doğa döngüsü içinde gerçekleşiyor. Bu gidişata müdahale edenin kim olduğunu tahmin etmek zor değil. Evet, insan tüm pervasızlığıyla hikâyeye dahil oluyor. Ayı uyurken ellerinde çizim planları ve ölçüm aletleri sayısız adam peyda oluyor, devasa bir bina yapana kadar çalışıyorlar. Mağaranın tam üzerinde bir fabrika kurulması fazla zaman almıyor. Doğa da bildiği yolda ilerliyor, bahar geliyor. Ayı uyandığında ormanı, çiçeği, çimeni olmayan bir yerle karşılaşıyor. Mağaradan çıkar çıkmaz kendini fabrikada bulan Ayı, etrafına bakınırken ustabaşı tarafından azarlanıp mesai saati boş gezmekle suçlanıyor. Fabrikada çalışmadığını ve bir ayı olduğunu söylese de ustabaşını bir türlü inandıramıyor. Genel müdüre çıkarılıyor ama ona da ayı olduğunu kabul ettiremiyor. “İyi bir tıraşa ihtiyacı olan, kürk palto giymiş budala adamın teki” olduğunu söylüyor Genel Müdür. Bu tanımlama kitap boyunca karşımıza çıkıyor. Hikâyenin bu noktasında Frank Tashlin, otoritenin baskıcı yönünün altını çiziyor. Herkes Ayı’yı budala bir adam olduğuna inandırmaya çalışıyor. Başkan yardımcıları, başkan... Başkan bir de argüman sunuyor: Bir ayı ancak hayvanat bahçesinde olabilir. Hayvanat bahçesine ve sirke götürülen Ayı, kendileri gibi kafesler ardında olmayan ya da bisiklete binmeyen ayılar tarafından dışlanıyor. Onlar da bu Ayı’nın ayı olmadığı iddia ediyor. Frank Tashlin kendimize benzemeyeni nasıl bir çırpıda kenara ittiğimizi ustalıkla veriyor.
Sonunda fabrikaya götürülen Ayı haftalarca çalışıyor. Derken bir gün fabrika kapanıyor. Bu süreçte ayının ne olduğuyla ilgili en güzel cevabı yine Ayı’nın kendisi verecek. Sonu açıkça yazmayayım ama bir ipucu vereyim. “O, ne budala bir adamdı ne de budala bir ayı.”
Frank Tashlin’in bu öyküyü İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yazdığını hesaba katarsak, Ayı’nın işgale, bireyin yabancılaşmasına, yurtsuzluğa dair zamanının tüm acılarını çeken bir öykü karakteri olduğunu görürüz. Gelin görün ki, kendinden farklı olanı kabul etmeyen düzen ile bireyi istediği gibi şekillendiren sistem arasında sıkışan Ayı’nın mücadelesi devam edecek gibi görünüyor.
Hamiş: Ayı Olmayan Ayı’nın altyazısız çizgi filmi bu linkten ya da şu linkten izlenebilir. Kitabın Storytel’de sesli kitabının olduğunu da söyleyeyim.