AYM’nin iş yükü: Baraj kapağına basınç var
Anayasa Mahkemesi’nin iş yükünden en tepedeki isim, Zühtü Aslan da şikayetçi. Bu yükün nedenini anlatan hukukçulara göre kısa vadede sorunun çözümü yok, yapısal dönüşüm şart.
ANKARA - Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan bireysel başvuru sayısındaki inanılmaz artış Yüksek Mahkeme’nin de ana gündem maddesi. Geçtiğimiz günlerde kutlanan 60. Yıl etkinliğinde konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan, önlerinde 95 bin civarında başvuru bulunduğunu söyledi. 47 ülkeden başvuru alan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) önünde bu kadar başvuru olmadığını söyleyen Aslan, “Bu başvuru yönetilebilir olmanın çok ötesine geçti, buna acilen müdahale edilmesi gerekiyor" dedi. Peki AYM’nin iş yükünün artmasının altında ne yatıyor?
Anayasa hukukçuları ve avukatlara göre AYM’nin iş yükü, yargı alanındaki genel sorunun sadece bir parçası. Birden fazla soruna dikkat çeken hukukçular, kısa vadede çözümün mümkün olmadığını vurgulayarak yerel mahkemelerin tutumuna ve “toplumun hukuki tatminsizliğine” dikkat çekiyor.
2022’DE AYM’YE YÜZ BİN BİREYSEL BAŞVURU BEKLENİYOR
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının verildiği 2012 yılından 2021 yılının sonuna kadar toplam 361 bin 159 başvuru yapıldı. 2022 yılının ilk üç ayında ise AYM’ye 31 bin 599 bireysel başvuru yapıldı, toplam sayı 392 bin 758 oldu. 2022 yılının ilk çeyreğinde bir önceki yılın toplam başvuru sayısının yarısına erişildi ve bu yıl içindeki toplam başvuru sayısının 100 binin üzerinde olması bekleniyor.
AYM on yılda toplam 311 bin 97 dosyayı sonuçlandırırken hala önünde yüz bine yakın dosya derdest şekilde incelenmeyi bekliyor. Öte yandan bu süreçte AYM’nin görüştüğü toplam başvuruların yüzde 86’sı, yani 267 bin 610’unun “kabul edilemez” bulunarak reddedilmesi de dikkat çekiyor.
'BİR DE AYM'DE DENEYELİM’
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Anayasa Hukukçusu Doç. Dr. Ersoy Kontacı’ya göre Anayasa Mahkemesi’nin üzerindeki iş yükü, Türkiye’deki yargının sorunlarının bir yansıması. İnsanların, özellikle temel haklarına ilişkin meselelerde derece mahkemelerinin yeterince çözüme ulaştırmadığını, bir “yargısal tatminsizlik” durumunun söz konusu olduğunu söyleyen Kontacı, konu ne olursa olsun Anayasa Mahkemesi’ne başvurma yolunun seçildiğini vurguladı.
AYM’nin bir tür temyiz mahkemesi olarak görüldüğünü, “Yargıtay’da denedik olmadı, bir de AYM’de deneyelim” denildiğini belirten Doç. Dr. Kontacı’ya göre bu süreçte avukatlar da ciddi bir baskıyla karşılaşıyor ve AYM’de yığılma açığa çıkıyor.
İnsanların adli ya da idari ilk derece yargıda haklarına kavuştuklarını ya da haklarının korunduğuna ikna oldukları bir durumda AYM ya da AİHM gibi istisnai hak arama yollarına daha az başvuracaklarını belirten Kontacı, “AYM Türkiye’de temel hakların korunmasındaki tek organ gibi görünüyor. İdeal olan ve sistemin öngördüğü şey, bütün temel haklarımızın sistemdeki bütün yargı organları, hatta ihlallere sebep olması muhtemel idari organlar tarafından korunması. İnsanlar tatminsizliğin sonucu olarak haklı veya haksız Anayasa Mahkemesi’ne yığılıyorlar. Buradaki sorun daha yapısal bir sorun” dedi.
‘SORUN AYM’NİN İŞ YÜKÜ DEĞİL, İŞ YÜKÜ GENEL SORUNUN GÖSTERGESİ’
Anayasa Hukukçusu Ersoy Kontacı’ya göre bu alandaki 'reform' çabalarına rağmen atılan adımlar sonuç doğurmuyor: "Türkiye’de açılan davalar beş yıldan önce karara bağlanmıyor. 'Tutukluluk' gibi ceza muhakemesinin en ağır tedbirine yönelik itirazların AYM’nin önüne gelmemesi için bunlara yönelik itiraz mekanizmalarının etkili bir şekilde işlemesi gerekiyor. AYM’deki iş yükü aslında genel sorunun göstergelerinden biri. 'AYM’ye bireysel başvuruyu azaltmak için başvuruyu zorlaştıralım' gibi bir öneri de çözüm değil."
‘EN İYİ YÜKSEK MAHKEME, CANI SIKILAN HAKİMLERDEN OLUŞAN MAHKEMEDİR’
Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ece Göztepe’ye göre ise Anayasa Mahkemesi’nin iş yükünün azaltılmasının basit bir çözümü bulunmuyor. “Şu anda baraj kapağına acayip bir basınç var, bu baraj kapağına gelen suyu kesmek lazım” diyen Göztepe, “En iyi yüksek mahkeme işsiz kalmış ve canı sıkılan hakimlerden oluşan mahkemedir” dedi.
Mart ayı başında AYM’nin düzenlediği, “Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuruda İş Yükü ve Çözüm Önerileri” başlıklı konferansta konuşmacı olan Prof. Dr. Göztepe, burada “Federal Alman Anayasa Mahkemesi’ne (FAYM) Bireysel Başvuruda İş Yükü ve Alınan Önlemler” başlıklı bir konuşma yaptı. Konuşmasını makaleye de dönüştüren Göztepe Almanya ile Türkiye yüksek yargı örneklerini karşılaştırdı.
Prof. Dr. Ece Göztepe’nin çalışmasına göre Almanya’da temyiz mercilerinden FAYM’ye taşınan anayasa şikâyeti başvuruları yıllara göre değişmekle birlikte maksimum yüzde 5 olurken kısa bir süre sonra bu oran yüzde 2 sınırına geri çekildi. Türkiye’de ise Yargıtay ve Danıştay’da sonuçlanmış temyiz kararlarının AYM’ye taşınma oranının yüzde 10 seviyelerinde olduğuna dikkat çeken Göztepe, bu durumun AYM’nin iş yükünü arttırdığına dikkat çekerek, “Bu derece mahkemelerine çok dava açıldığı, yüksek yargı kararlarının tatmin edici olmadığı ve son çare olarak Anayasa Mahkemesi’ne gidildiğini gösteriyor” dedi.
‘DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİNİN TESİSİ GEREKİYOR’
Bireysel başvuru sisteminden vazgeçilemeyeceğini, bunun “kırmızı çizgi” olduğunu belirten Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Göztepe’, “AYM’nin iş yükünün hafiflemesi için ne olmalı” sorusunun kolay bir cevabının olmadığı görüşünde: “Bireysel başvuru” dersinin açılması, anlatılması ve neyin başvuru konusu olup olmayacağının hukuk öğrencilerine iyi bir şekilde öğretilmesi uzun vadeli uygulanabilecek bir yöntem. AYM’ye yapılan kamu davası başvurularının azaltılması için kamu güçlerinin hak ihlali yapmaması gerekiyor. Burada en başta yasama ve yürütme organına görev düşüyor. Demokratik hukuk devletinin tesisi gerekiyor.
‘DOSYALARIN YARISI MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKINA İLİŞKİN BAŞVURULAR’
Batman Barosu Başkanı Erkan Şenses’e göre de Anayasa Mahkemesi’nin önünde bekleyen yüz bine yakın dosyanın yüzde ellisi “makul sürede yargılanma hakkına” ilişkin bireysel başvurulardan oluşuyor. Türkiye’deki ilk derece mahkemelerinin uzun yıllar süren yargılamalar yaptığını, bu hakkının ihlal edildiğini belirten çok sayıda kişinin AYM’ye bireysel başvuruda bulunduğunu ve iş yükünün yoğunlaştığını belirten Şenses’e göre Adalet Bakanlığı’nın ilk derece mahkemeler için getirdiği “Hedef süre” kriterine de tam anlamıyla uyulamıyor.
Cumhurbaşkanlığı tarafından geçtiğimiz yıl açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı kapsamında, makul süre başvurularının AYM’den alınıp Adalet Bakanlığı bünyesindeki komisyona devredilmesinin öngörüldüğünü, geçen sürede buna dönük kanuni değişiklik yapılmadığı için AYM’ye başvuruların devam ettiğini hatırlatan Şenses, “Bakanlık bünyesindeki bu komisyona başvurular yapılırsa AYM’nin iş yükü azalır” dedi.
Şenses’in önerilerinden bir diğeri de Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) atacağı adıma dair oldu. Buna göre HSK tercih kriterini değiştirir, “dosyayı makul süre içerisinde bitiren hakimlerin terfisinde bu durum etkili olur” derse yargılamalar daha hızlı yapılıp, AYM’ye makul süre başvurusu yapılmasının önüne geçilebilir.
‘ÇELİŞKİLER GİDERİLMEDİKTEN SONRA AYM’NİN İŞ YÜKÜNÜ AZALTMA İHTİMALİ SIFIR’
İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Başkanı Öztürk Türkdoğan ise hem AİHM hem de AYM’nin çeşitli olaylara ilişkin belirledikleri temel ilkelere yerel mahkemelerin uymamasının temel sorun olduğunu vurguladı. 2006 yılında Niğde’de bir sendikacının adliye önünde basın açıklaması yaptığı gerekçesiyle idari para cezasına çarptırıldığını, AİHM’e gittiklerini ve ihlal kararı verildiğini belirten Türkdoğan, bu örnek üzerinden yaşanan süreci anlattı:
"AİHM’in kararını Adalet Bakanlığı’na gönderdik. Polisin keyfi kararıyla sık karşılaşıldığını ve HSK’nin ilke belirlemesini talep ettik. Bakanlık olumsuz yanıt verdi. Aynı sendikacı 10 yıl sonra aynı adliye önünde açıklama yaptı ve yine polis idari para cezası kesti. İtirazlarımızın sonuçsuz kalmasının ardından Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak ihlal kararını aldık. Bu çelişkiler giderilmedikten sonra Anayasa Mahkemesi’nin iş yükünün azalma ihtimali sıfır. Çünkü AYM’nin Resmî Gazete’de yayımladığı kararlarda belirttiği ilkelere uyulmadığı sürece iş yükü bitmez."
"Bu uyumu sağlayacak da Adalet Bakanlığı ve HSK’dir. Bunlar üzerlerine düşeni yaparlarsa AYM’nin iş yükü azalır” diyen Öztürk Türkdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “’Türkiye’de ihlale maruz kalan kendisi adına bireysel başvuracak, kendisiyle ilgili bir karar çıkarsa uygularız’ kültürü oluşturdular. Aynı konuda verilmiş bir başka kişiyle ilgili ihlal kararındaki ilkeyi uygulamıyorlar. Bu da hukuk devleti olunmadığının kanıtıdır. Kamu idaresi hukuka, yüksek mahkeme kararına saygı duyuyorsa orada hukuk devleti vardır, saygı duymuyorsa yoktur.”
‘DURUM ÇOK DAHA VAHİM’
Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Anayasa Hukukçusu Doç. Dr. Ozan Ergül, Anayasa Mahkemesi Başkanı Aslan’ın, daha önceki yıllarda yaptığı açılış konuşmalarında da yargı organına çağrıda bulunduğunu hatırlattı.
Anayasa Mahkemesi kurulduğu günden bu yana toplam başvuruların yüzde 86’sı yani 267 bin 610 bireysel başvuruyu “kabul edilemez” olarak nitelendirdi ve reddetti. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru incelemelerinde çeşitli kademeler mevcut. Ön büroda şekil eksiklikleri ve 30 günlük süre kontrolü yapılırken, buradan sonra başvurular raportöre havale ediliyor. Raportörün “kabul edilebilir” ya da “kabul edilemez” yönünde rapor sunmasının ardından iki AYM üyesinden oluşan komisyon başvuruları değerlendiriyor. Bu komisyon üyeleri oy birliğiyle “kabul edilemez” kararı verirse bu nihai bir karar olarak gerekçe yazılmadan ilgilisine tebliğ ediliyor. “Kabul edilemezlik” kararı bu komisyondan sonraki aşamalarda da verilebiliyor.
Bu kadar bireysel başvuru arasında “hak ihlali olduğu rahatlıkla söylenebilecek” başvuruların da reddedildiği yönünde kendisinde bir kanaatin oluştuğunu söyleyen Ergül, reddedilen bazı başvuruları incelediğini vurgulayarak, “Durumun çok daha vahim olduğunu, çok daha fazla hak ihlali olduğunu, o başvurulardan çok daha fazla hak ihlali kararı çıkması gerektiğini düşünüyorum. Gördüğüm örnekler bunu bana gösteriyor. Çok çarpıcı üç beş örnek bana bunu söyletiyor. Bir de bilmediklerimiz neler var” dedi.
‘AVUKATLARI PEK DE PARLAK GÜNLER BEKLEMİYOR’
Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Revşan Deniz Çobanoğlu’na göre Anayasa Mahkemesi’nin iş yükü, mahkemenin başvuruları daha katı incelemesine, daha şekilci ele almasına neden oluyor ve hak ihlallerinin esastan incelenmesini zorlaştırıyor.
Bu durumun sonucu olarak, bireysel başvuruların ağırlıklı olarak avukatlarla temsil edildiği düşünüldüğünde, “Avukatlar mı bu işi bilmiyor” tartışmasını beraberinde getirdiğini hatırlatan Çobanoğlu, “Elbette usul esastan önce gelir ancak hak mahkemelerinin filtraj (eleme) incelemesini katı şekil şartlarına bağlaması ve uygulaması hak ihlalleri önünde bariyer oluşturabiliyor” dedi.
AİHM’in 2014 tüzük değişikliği ile başvuruda eksiklik bildiriminin kaldırılması ve önemsiz zarar kriteri ile birlikte başvuruların incelenmesi için asgari bir öneme sahip olması gerekliliğini getirdiğini hatırlatan Çobanoğlu, “Anayasa Mahkemesi başvuruları için de başvuru süresinin uzatılması ile birlikte eksiklik bildirimi uygulamasının kaldırılabileceği, anayasal ve kişisel önem kriterinin daha katı ve yaygın uygulanacağını öngörmek mümkün. Bu çerçevede avukatları pek de parlak günler beklemiyor” diye konuştu. Çobanoğlu AYM’deki iş yükünün avukatlara etkisini şu sözlerle anlattı: İş yükü sorunu yargı bağımsızlığından, hukuk devleti ilkesinden bağımsız düşünülemez. Bu çerçevede bireysel başvurunun objektif etkisinin arttırılması, pilot karar usulü, başvuruların incelenmesinde öncelik politikasının belirlenmesi ile birlikte aşılacağını düşünüyorum. Sonuç olarak iş yükü sorununun avukatların hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim hakkı önünde engel teşkil etmemesi gerekir. Bunu sadece avukatlara mal etmek, hakkaniyetli bir değerlendirme olmayacaktır.”