Ayşe Keşir neden EŞİK karşıtı açıklama yaptı?
Eşitlik karşıtı hiçbir politikanın kalıcı olacağı düşünülemez. Şimdi kamu gücüyle, kamu kaynaklarıyla beslenenlerin çıkardığı yüksek sese kulak asmak yerine bir avuç kadının çıkardığı sesin iktidarı ne denli ürküttüğünü görmek ve ibret/ilham almak gerekir.
Kadınlar Meclis'te sloganıyla 3 Ekim Salı günü siyasetin donuk yüzünü renkleriyle, sözleriyle canlandıran Eşik-Eşitlik İçin Kadın Platformu bileşeni örgüt temsilcileri, ülke gündemi gibi AKP gündemini de etkilemiş görünüyor. İktidarın yeni Anayasa ve Aile Hukukunu sil baştan yazma girişimlerine karşı itiraz kararlılığı, kadınlar tarafından Meclis Kürsüsünde dile getirildi. Ve AKP de duydu. AKP Kadın Kolları Başkanı ve Milletvekili Ayşe Keşir’in, kadın hakları savunucularının sözlerine cevap yetiştirmek zorunluluğu hissetmesi ülke siyasetinde önemli bir gelişme. Çünkü uzun zamandır kadın hareketini görmezden gelen iktidarın, bu defa tutum değiştirmesi, ülkenin en güçlü muhalefetinin kadın hareketi olduğu gerçeğini kabul etmek zorunda kaldığını gösteriyor. Başlıktaki soruya verilecek ilk cevap, Meclis'teki kadın varlığı ve sözü AKP’nin hayli canını yaktığı için sessiz kalamadığı yönünde olmalı. Kadınların vurduğu yerden ses geldi.
Ayşe Keşir’in partisi tarafından cevap vermekle görevlendirildiğine şüphe yok. Çünkü bilindiği üzere AKP Milletvekilleri ve hatta teşkilat mensupları, yönetimden icazet veya talimat almadığı takdirde konuş(a)maz. Talimatın Ayşe Keşir’e verilmesi de şaşırtıcı değil. Açıklamayı Kadın Kolları adına yapmasının ötesinde bir görevlendirilme zorunluluğundan söz ediyorum. ‘Neyleyim ki sapı bendendir’ demeye bile artık lüzum kalmayacak derecede açık bir şeklide nafile biraderlik sözleşmesine adanmış kadın politikacılardan sayılır. Siyasi kariyerinin milletvekili olmak dışındaki son basamağı olan Genel Merkez Kadın Kolları Başkanlığındaki ilk icraatlarından birisi “fahişeler” davasını uyutmak olmuş bir isim zira. Hatırlatmak gerekirse Abdurrahman Dilipak, İstanbul Sözleşmesi’ni savunan AKP’li, KADEM’li ve tabii ki tüm kadınları hedef alan, fahişeler ithamında bulunmuştu. O dönem AKP Kadın Kolları yönetimi hakaret davası açmış, yargı yolunu seçmişti. Ancak dava sürerken kongre yapılmış yönetim değişip Ayşe Keşir başkan olunca davanın gidişatı da değişmişti. Hatta tüm kadınlar adına davaya müdahil olmak isteyen feminist avukatlar mahkeme önünde Dilipak avukatlarından çok AKP avukatları tarafından susturulmaya çalışılmıştı. Pandemi sürecindeki duruşmada "İstanbul Sözleşmesi Yaşatır" yazılı maskelerinin AKP avukatlarınca mahkeme tarafından zorla çıkarttırılmasını istetecek kadar büyük bir politika değişimi Ayşe Keşir’in başkanlığı almasıyla ilişkili görüldü, o tarihlerde. Sonra davadan ses çıkmaz oldu. Dilipak gazetesinden ayrıldı ve -fahişeleri bu pis dilden tenzih ederek- dava açacak kadar öfkelendiren fahişe ithamı AKP Kadın kolları tarafından sessizce yutkunuldu. Son makamındaki ilk icraatının, kadın karşıtı bir söylemi hukuki töhmetten kurtarmak olduğunu hatırladık herhalde. Talimatla gerçekleştirdiğini tahmin ettiğim açıklamayı neden bu kadar kadın hareketi karşıtı, hedef göstermeli perdeden yaptığı sorusunun cevabı sayılır bu icraat.
Ancak bu kadarla bitseydi keşke Ayşe Keşir’in tanıtımı. Kendileri BoşanMA komisyonu ile boşanma karşıtı rapora imza atan vekildir de aynı zamanda. 2016 yılında Boşanma Olaylarının Araştırılması, ifadesiyle başlayıp uzayıp giden adıyla; kadın haklarını güvence altına alan tüm düzenlemeleri değiştirme hedefi içeren raporuyla; kadın gündeminde önemli yer tutan bir komisyonun başkanıydı. Şimdi boşanmaların kolaylaştırılması iddiasıyla aile hukukunun sil baştan yazılmasını desteklemek için EŞİK’i hedef gösteren açıklaması çelişkili gibi görünüyor değil mi? Ama hiçbir çelişki yok. Hedef aynı, yöntem aynı. Şimdi erkeklerin boşanmasını kolaylaştırmak istiyorlar. Komisyonda ise kadınların boşanmasını engellemek istiyorlardı. Bu nedenle yıllardır kısaca BoşanMA olarak yazıyorum bu komisyonun ismini. Bugün Aile Hukukunu sil baştan yazmak hedefiyle laik Medeni Kanun yerine dini hüküm olarak sunulacak ataerkil yorumları yerleştirmek isteyenlere hizmette sınır yok. Üstelik o komisyon raporunda sorun öbeği olarak gösterilen tüm kadın kazanımları bugün seçim meydanlarından bakanların beyanlarına ve yasa tasarısı hazırlıklarına kadar her yerde geçer akçe olan AKP politikası halinde. Nafile biraderlik sözleşmesinin adanmış ya da atanmış savunucuları az değil malum. Gerektiğinde her türlü kadın karşıtı söylemi kadın ağızlarından duymak şaşırtmıyor bu nedenle.
KADIN HAKLARI HİÇBİR İDEOLOJİNİN APARATI DEĞİLDİR, OLAMAZ
— Ayşe Keşir 🇹🇷🇹🇷🇹🇷 (@aysekesir) October 3, 2023
Bugün kadın temsil oranının Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesinde olduğu Gazi Meclisimizde kadın hakları savunucusu olduğunu ifade eden bir grup, açıklama yapmış. Anayasaya “Kadın-erkek eşittir.” hükmünü ekleyen,… pic.twitter.com/iAOapv9STV
Ayşe Keşir, basın açıklamasının başlığını aynaya bakarak okumalı bence. Kadın hakları hiçbir ideolojinin aparatı değildir evet ama yazık ki kendilerini aparat olarak sunan kullanışlı bireyler görülebiliyor. Ayşe Keşir, kadın söylemine karşı yaptığı savunma açıklamasında “Anayasaya 'Kadın-erkek eşittir.' hükmünü ekleyen, Medeni Kanun’da eşlerin eşitliğine vurgu yapan, 'eşit işe eşit ücret' ilkesini kanunlaştıran” olarak partisini işaret etse de kendisi de çok net olarak biliyor ki AKP iktidarının ilk yıllarında ortaklaşma becerisi gösteren kadın örgütlerinin yürüttüğü eşitlik mücadelesi sayesinde gerçekleşti. Çok iyi biliyor çünkü o yıllarda AKP vekili değil ama ortak mücadeleye, kampanyalara katılan Başkent Kadın Platformunun üyesiydi. Köprülerin altından çok su akması yaşanmış olan gerçekliği değiştirmiyor. Fakat insanlar, ortak mücadele yürüttüğü -ya da bizlerin safdillikle öyle sandığı- yol arkadaşlarını, kadın düşmanlarına hedef gösterecek kadar değişebiliyor. “Anayasa’da aile kurumuna yönelik düzenleme çalışmasına LGBT penceresinden bakarak zihninizde kurduğunuz sefil kurgularınızla sizi baş başa bırakıyorum.” Böyle buyurmuş sayın vekil. Sefil kurgu olan eşitsiz toplumsal cinsiyet politikası, eşitlik ise insani olan demek gerekiyor. Kurgulanmış toplumsal cinsiyet rollerini, iktidarın sosyal mühendislik politikası haline getirmesi, tüm insanların doğuştan eşit haklara sahip olduğu gerçeğini değiştirmez. Sadece bu politikayı benimseyenleri kölelik düzenini savunan insanlara dönüştürür. Bin yıllardır var olan LGBTİ+ realitesini görmezden gelme yönündeki faşizan tutum, kölelik/cariyelik düzenini canlandırmaktan başka bir emele hizmet etmez. LGBTİ+ karşıtı siyasi söylemin, evlilik yasağı gibi ifadelerle Anayasaya girmesi, heteroseksüel olmayanları şiddetin açık hedefi haline getirir ve yasalar mağdurları, cinsiyet temelli şiddete karşı korumaz olur. Uygulamada mevcut durum da aşağı yukarı böyle olsa bile Anayasada yer alması, insan haklarından soyutlanmış kölelerin varlığını ilan anlamına gelecektir. Ve bunları da yerli-milli adıyla ataerkil din yorumlarına dayandırıyorlar ya sormak istiyorum: Allah’ın insan olarak yarattığını insan haklarından soyutlamak sizin ne haddinize? Derdiniz din ise buyurun buradan cevap verin.
Komisyon raporuna, AKP ve Cumhur İttifakı'nın MHP dahil küçük ortaklarına, eşitlik karşıtı meşum planları için söylenecek daha çok söz var ancak bunları daha çok konuşacağımız belli olduğuna göre başka yazılara erteleyebiliriz, ki geçmiş yazılarımda da her birine sıklıkla değinmiştim. Cinsiyet temelli şiddetten siyasal haklara, her bir konu toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine dahil. Eşitlik karşıtı hiçbir politikanın kalıcı olacağı düşünülemez. Şimdi kamu gücüyle, kamu kaynaklarıyla beslenenlerin çıkardığı yüksek sese kulak asmak yerine bir avuç kadının çıkardığı sesin iktidarı ne denli ürküttüğünü görmek ve ibret/ilham almak gerekir.
Berrin Sönmez Kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.
İstifa etmek yerine cambaza baktıranlar 15 Kasım 2024
Kadın ve çocuk cinayetlerinde cezasızlık olgusunun payı 08 Kasım 2024
Kent uzlaşısına kayyım atandı 01 Kasım 2024
Meclis etki ajanlığı teklifini reddetmeli çünkü… 29 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI