Aytmatov: 'Sanatçı halkın, halk da sanatçının manevi temelini oluşturur'

Cengiz Aytmatov'un otobiyografik anılarından oluşan Çocukluğum adlı kitabı, Fatma Arıkan ve Serdar Arıkan'ın çevirileriyle Ketebe Yayınları tarafından yayımlandı.

Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

Bazı yazarların hayatları her ne kadar büyük trajedilerle, türlü acılarla dolu olsa da -yaşadıkları dönem ve elbette bölge itibarıyla- bunlar kişisel bir yerde kalabilirler. Bazıları da yine dönem ve bölge itibarıyla büyük toplumsal olaylarla iç içedirler. Örneğin İtalyan İç Savaşı çalışıyorsanız Calvino’ya, Hitler çalışıyorsanız Zweig’a, işgal İstanbul’unu çalışıyorsanız Kemal Tahir’e de bakmanız gerekir zira bu insanların hayatları ve yazdıkları, bizatihi içinde bulundukları, maruz kaldıkları şeyler tarafından şekillendirilmiştir.

İşte bu yazarlardan biri de Cengiz Aytmatov’dur ve evet, Aytmatov denince II. Dünya Savaşı ve Sovyetler Birliği tarihi akla gelir. Ve yine iddiam odur ki sadece Aytmatov’un hayatını ve eserlerini okuyarak bile bu iki mesele hakkında epey şey öğrenebilirsiniz.

Zaten Aytmatov da bu yüzden şöyle der:

“Sanatçı ve halk iki birleşik değerdir. Halk yetenekli insanlar olan sanatçıları yaratır ve yine halk kendi sanatçılarının yarattığı en iyi eserlerin değerini bilir ve korur. Burada bağlantı çift taraflıdır: Sanatçı halkın manevi temelini, halk da aynı şekilde sanatçının manevi temelini oluşturur.”

MASALLAR VE ŞAMANİZM ETKİSİ

Aytmatov 1928’de, yazın dağda, kışın ovada yaşayan yarı göçer bir toplulukta doğar. Hatırladığı ilk göçünü de 5-6 yaşlarında yapar. Hatta onu, mama sandalyesine benzeyen korumalı bir eyer üzerine oturturlar. Yani ilk atını bu yaşlarda sürer.

Büyükannesinden dinlediği masallar, göç esnasındaki karşılaşılan dar geçitlerde edilen Şamanist dualar onun düşün dünyasını şekillendiren temel şeyler olur. Hatta yine çocukken diş ağrısından kıvrandığı bir gün bir Şaman gelip onu bir çadıra sokar ve yaptığı büyü neticesinde diş ağrısını pat diye keser, sonra da yerdeki kıl kurtlarını gösterir. Aytmatov uzun müddet buna inanır ve diş ağrısının bu kurtlardan kaynaklandığını düşünür.

Aytmatov’un anne ve babası eğitimli insanlardır. Babası Törekul, Kırgız Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreter Yardımcılığı ve Tarım İşleri Halk Komiserliği yaparken, annesi Nagima ise Karakol Kantonu Komsomolu Başkanlığı’nı ve Müslüman Kadınları Özgürleştirme Hareketi ile Kırgızistan Kadın Hareketi’nin liderliğini sürdürür. Bu sebeple bir dönem bütün aile Moskova’ya giderler. Aytmatov da eğitimine orada devam ettiğinden Rusça öğrenir. Ne var ki Stalin’in 1937 yargılamaları onların ailesine de sıçrar ve Törekul, peşlerinden geleceğini söyleyerek, ailesini Şeker köyüne geri yollar ancak bu birbirlerini son görüşleri olur. (Törekul 1937’de tutuklanır. 1938’de 136 kişiyle beraber “halk düşmanlığından” kurşuna dizilir ama bu, aileden gizlenir. Aytmatov ailesi, 20 yıl boyunca Törekul’la iletişime geçmeye çalışır. 1950’lerde resmî bir mektupla Törekul’un infaz edildiği ama gıyabındaki mahkemede suçsuz bulunduğu söylenir. Ancak cesedi yoktur. 1991’de Sovyetler dağıldıktan sonra katliama şahit olan birinin tanıklığı üzerine toplu bir mezar bulunur. Açılan mezarda Törekul’un kemiklerinin yanında tutuklanma belgelerine de rastlanır. Bu olay tarihe Ata Beyit Katliamı olarak geçer.) 

II. DÜNYA SAVAŞI

Yine aynı yıllarda büyük amcası, küçük amcası ve eniştesi de hapishanelerde öldürülen Aytmatov, “halk düşmanı” bir aileye mensup olarak büyürken okur-yazarlığının karşılığını çok küçük yaşlarda görmeye başlar. Zehirli ot yediği için ölen bir atı soruşturan Rus yetkiliye durumu açıkladığı için bir parça koyun eti kazanır örneğin.

Yaşıtı pek çok çocuk gibi hızlıca olgunlaşmasına sebep olan en büyük şeyse II. Dünya Savaşı’dır. Sovyetler’in dört bir yanındaki erkekler peyderpey cepheye gönderilirken geride işgücü olarak sadece kadınlar ve çocuklar kalır.

Çocukluğum, Cengiz Aytmatov, Çevirenler: Fatma Arıkan, Serdan Arıkan, 224 s., Ketebe Yayınları, 2022

Aytmatov o sıralarda 14-15 yaşlarındadır. Önce kendi köylerine yaklaşık 5 km uzaklıktaki bir okulda öğretmenlik yapmaya başlar. Yazın hadi neysedir ama kışın geçmek zorunda kaldıkları çay çivi gibi soğuk olur. Aytmatov da yaşıtı olan bir başka öğretmenle beraber sırayla birbirlerinin sırtlarına binerler.

Daha sonra Köy Meclis Sekreterliği’ni üstlenir. Bütün Sovyetler’de olduğu gibi Şeker köyünde de tarım çok önemlidir. Zira üretilen her kap buğday, en az bir kurşun kadar değerlidir ve cephedeki babalarına, abilerine gitmektedir. Şartlar çok ağır olduğu için ciddi ciddi açlık çekerler. (Özellikle “Toprak Ana” romanında bu durumu çok etkileyici şekilde anlatır.)

Cepheden dönen sakat bir askerin sekreterliği devralmasıyla bu kez vergi tahsildarı olur. Kar kış demeden atına atlar, sorumlusu olduğu 700 haneyi tek tek gezerek para toplar, sonra da merkeze gidip bunları yetkililere verir. Ama dedik ya, savaş zamanı; her yer açlıkla kırıldığından hırsız, firari mahkûm ve asker kaçağı doludur ortalık. Bunlar da çoğunlukla dağlardaki mağaralarda yaşayıp eşkıyalık yaparak hayatta kalırlar. Bir gün bunlardan biri Aytmatov’un yolunu keser ama Aytmatov bir şekilde kaçar. Sonra da yanında büyük bir kılıç taşımaya başlar.

Ancak bu yaşananların hiçbiri onun postanedeki mektupları evlere ulaştırması kadar acı olmaz. Savaş esnasında neredeyse her evden bir kişi cephede ölür ve bu ölümler resmî mektuplarla bildirilir. Aytmatov bir ara sürekli, halkın “kara kâğıt” dediği ölüm haberlerini getirdiği için sevilmeyen, dahası korkulan birine dönüşür. Onun evlerine yaklaştığını gören bazı köylüler, “Buraya gelme!” diye bağırıp kapılarını kaparlar.

AYTMATOV 176 DİLDE

Savaş sonrasında veterinerlik okumak için merkeze gider Aytmatov ve onu bu konuda en çok destekleyen kişi halası olur. Aytmatov’un okuldan mezun olup devlette çalışacağını, dolayısıyla ailelerinin üzerindeki “halk düşmanı” damgasından kurtulacaklarını düşünür.

Bir gün hocaları bütün sınıfı toplayıp çarşıya pazara çıkarır, karşılaştıkları rastgele hayvanlardan öğrencilerini sınava tabi tutar. Aytmatov’a da bir eşek düşer ama şans bu ya, eşeğin sahibi köylüsü çıkar ve Aytmatov’un bir Rus’tan emir alıp eşeğinin sağına soluna bakmasını yadırgar, onunla alay eder.

Bir süre sonra Aytmatov köye, halasının yanına döndüğündeyse halası onu evden kovar. Merkezde serserilik yaptığını, kendisini kandırdığını ve köyde bir sürü eşek olduğunu, onlardan anlamak için okumaya gerek olmadığı söyler. Aytmatov ona işin aslını anlatmak için epey bir uğraşır.

Aytmatov eserlerini, içinde büyüdüğü toplumdan, çoğunca da yaşadığı olaylardan hareketle kaleme alır. Onun 176 dilde, dünyanın pek çok ülkesinde okunmasının en büyük sebeplerinden biri budur. O, anlattığı şeyi bilir, karakterlerini tanır, tariflediği coğrafyayı neredeyse ev ev, dağ dağ ziyaret etmiştir.

Ketebe Yayınları etiketiyle raflara giren Aytmatov’un “Çocukluğum” adlı anı kitabında bunlar gibi daha pek çok anı mevcut. Ayrıca, “Cemile”, “Selvi Boylum Al Yazmalım”, “Yüzyüze” gibi kitaplarının ona nasıl ilham olduğunu da anlatır.