YAZARLAR

Azer Bülbül, Heijan ve Muti’yle düet yapsa nasıl olurdu?

Azer Bülbül, 80’lerde titrek sesi, karanlık dünyası ve geldiği sokakları anlatmasıyla özellikle gettolarda kendine has bir dinleyici kitlesi yarattı. Bugün Heijan ve Muti’yle düet yapabilseydi eminim asla titremezdi!

Yoksulsanız potansiyel suçlusunuzdur. Ana akım medyada büyük puntolarla adınız ifşa edilir ve ülkenin bütün sorunlarının tek muhatabı kabul edilirsiniz.

Heijan ve Muti’nin birlikte seslendirdiği "Hokkabazlar" şarkısının klibi, kriminalize edilmiş gençlerin haber bültenlerinde iğdiş edilmesiyle başlar. Muti, "Sokaktan geldiğimiz için bu kadar üstümüze gelmeleri…" der. Şarkı akar… Şimdi sıra onlardadır: Haysiyetlerini geri almak için en iyi bildikleri sokaklarda vitesi yükseltirler.

TEKTİPLEŞMİŞ KÜLTÜR ORTAMI

Heijan ve Muti neden tehlikeli oldu? (1) Çünkü sistemin tüm dayatmalarına rağmen kendi sokaklarından çıktılar.

Peki bu çıkış ne anlama geliyor?

Neoliberal düzen, yoksullara bir alan çizmiş ve ötesine geçmeye teşebbüs ettikleri anda yine kendi koyduğu kurallarla müdahale etmeye programlanmıştı. Kentlerde büyük bir uçurum yaratılmıştı; ya yoksul ve suçlu olacaktın ya da zengin ve haklı… Ama hesaba katılamayan bir şey vardı: Sanat…

80’li yıllardan itibaren katman katman yükselen kent yoksulluğu, modern şehirlerin karmaşık yapısı içinde önemli bir sosyal sorun olarak öne çıkar. Bu olgunun en belirgin tezahürlerinden biri, kültürel buluşma mekanlarının da sınıfsal ayrışmaya uğramasıdır. 90’lı yıllarda ekonomik krizlerle, 2000’li yıllarda otoriter rejim ve ona eşlik eden toplumsal kutuplaşmayla perçinlenen derin yoksulluk ve toplumsal dönüşüm, kültür dünyasında da her geçen gün kalınlaşan sınırlar yarattı. Kültürel buluşma mekanları, bu derin sınıfsal çelişkiden nasibini aldı, toplumun tüm bileşenlerinin karşılaşma mekanları olmaktan uzaklaşarak homojenleşti. Aynı olanların aynılarla buluştuğu ve sanatsal kısırlaşmanın yeni bir kabul olarak görüldüğü alanlara dönüştü. Bu mekanlarda toplumsal yaşamın bir parçası olan farklı kimlik ve sınıftan insanların varlığı önce kısıtlandı, ardından yok sayıldı ve düzenin dayattığı tektipleşmiş bir kültür ortamı, ona uyarlı bir “sanat” ortaya çıktı.

Bu tektipleştirilmiş sanatın karşısına biçimini Batı’dan, özünü bu topraklardan alan arabesk rap çıktı. Özellikle yoksul mahallelerde vücut bulan arabesk rap, teknolojinin de imkanlarıyla günden güne yayıldı. Hepimizin gizli saklı dinlediği bir türe dönüştü ve sistem içinde bir yarık açtı.

KİRLİ FAKAT GERÇEK: ARABESK

“Arabesk” kavramını akademik alanda konu edinen ilk isim olan Prof. Dr. Meral Özbek’e göre arabesk müzik, sadece bir müzik türü değil, aynı zamanda geniş bir toplumsal ve kültürel olguya işaret eder. Özbek’e göre arabesk, Türkiye’deki toplumsal ve ekonomik değişimlerin bir yansımasıdır. Kapitalizmin gelişim süreciyle ve sonrasında kentsel dönüşüm, göç ve ekonomik krizler gibi faktörlerle şekillenen bir kültürel ifade biçimidir.

Arabesk, 80’li yıllardan bugüne genellikle yoksulların sesini duyurduğu, yaşadıkları zorlukları ve duygusal durumları ifade ettiği bir tür oldu. Meral Özbek, arabeskin bu yönünün, göçmen işçiler ve düşük gelirli kesimler için bir kimlik ve aidiyet duygusu oluşturduğunu vurgular.

Tüm bu kavramları göz önünde bulundurduğumuzda arabesk müziğin estetik olarak da kendine özgü bir dil geliştirdiğini ve günümüz şartlarında form değiştirdiğini söyleyebiliriz. Ağdalı sözleri, melankolik temaları ve hüzünlü melodileriyle bildiğimiz arabesk, 90’lı yılların sonuyla birlikte popüler müzikle etkileşim içerisinde oldu.

AZER BÜLBÜL HAYALETİ!

1980’lerde Almanya’da, ardından Türkiye’de tanınan Azer Bülbül, popüler müzikle arabeskin kesiştiği noktada dikkat çeken isimlerin başında anılabilir. Titrek sesi, karanlık dünyası ve geldiği sokakları anlatmasıyla özellikle gettolarda kendine has bir dinleyici kitlesi yarattı. Sisteme karşı talepkâr olmaması, kitleleri harekete geçirmekten uzak isyanı ve bireysel noktada kalan sanatsal tavrı Bülbül’ü, ana akım sermaye gruplarının gözdesi yaptı. Azer Bülbül hem popüler hem de çok satandı! Sermaye, etki alanını genişletecek ve yoksul mahallelere girecek bir aralık bulmuştu ve Azer Bülbül bu noktada çok işlevseldi.

Merdivenaltı üretimhanelerde, dokuma tezgahlarında, fabrikalarda, gece vardiyalarında en çok dinlenen sanatçılardan olan Bülbül, hep mahzun hep gariban haliyle, hep titreyen hep korkan bakışlarıyla büyük televizyon kanallarında boy boy poz veriyordu ve görünmeyenlerin “sesi” oluyordu. Bir motif, popüler dünyanın içinde yalnızca bir meta olduğundan habersizdi. Tıpkı şarkılarındaki gibi, henüz 44 yaşındayken ve tüm ışığı sönmüşken, Antalya’da ucuz bir otel odasında hayatını kaybetti.

Fakat arkasında bir hayalet bırakmıştı Azer Bülbül. O’nu dinleyenlerin çocukları büyümüş, yoksul mahalleler daha da yoksullaşmış, görünmeyenler artık hepten yok sayılmaya başlamıştı.

Sürecin yarattığı gerilim ve günümüz dünyasındaki çelişkilerle birlikte, arabesk form değiştirdi ve arabesk rap toplumsal hattan aldığı güçle dalga dalga yayılmaya başladı. İlk zamanlarında hor görülen, ardından sınıfsal bariyerleri yıkarak elitlerin de utana sıkıla dinlediği bir türe dönüşen arabesk rap sadece bir müzik türü değil, yeni bir toplumsal fenomen oldu.

Heijan ve Muti bu türün önemli temsilcilerinden. İkili, mahallelerinde dolaşan Azer Bülbül hayaletinden ilham alarak ve eksik bıraktığı noktaları iyi analiz ederek kendi gerçekliklerini inşa ettiler. Onları kriminalize eden asıl meseleyi -her ne kadar söylem boyutunda eksikleri olsa da- hedef almaktan geri durmadılar, bir gece karakolluk olmaktan da korkmadılar!

Bugün Azer Bülbül, Heijan ve Muti’yle düet yapabilseydi eminim asla titremezdi!

Havadisler

2019 yılında yayınlanan 'Eve Dönmeyen Hayvan' kitabıyla Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü kazanan Murat Çelik’in ilk romanı, 'Bazı Günlerin Sonu' önümüzdeki günlerde Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlanacak. Aynı zamanda şair olan Çelik’in bu çok odalı romanını yayınlanmadan önce okuma fırsatım oldu. Sahici bir sarsıntı için meraklısı şimdiden not etsin.

Aras Yayınları’nda uzun yıllar emek vermiş, Türkiye düşünce dünyası için kıymetli yazılar kaleme almış gerçek bir emekçi olan Rober Koptaş’ın ilk romanı yakında İletişim Yayınları tarafından yayınlanacak. Koptaş, ne yazsa merak ederim, ilk romanı da şimdiden kitaplığımda kendine yer açtı.

Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü…

Çocukların, oyuncaklardan önce bombalarla tanışmadığı, metroda gözü dönmüş bir cani tarafından darp edilmediği ve üretim tezgahlarında emeklerinin sömürülmediği bir pazar sabahı diliyorum.


Dipnot:

Aralarında Heijan ve Muti’nin de olduğu birçok rap sanatçısı, “organize suç örgütü” adına müzik yapma iddiasıyla gözaltına alınmış ve ardından serbest bırakılmıştı. Kamuoyunda tartışma yaratan bu gözaltılar, iktidarın kültür sanat alanına yaptığı müdahale olarak yorumlanmıştı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI