YAZARLAR

Azerbaycan’ın ikilemi - Halk yönetim kadar sabırlı değil 

Bu savaş daha çok uzun bir süre devam edebilir. İki taraf açısından da zorluklar çok büyük. Azerbaycan açısından en büyük zorluk Ermeni ordusunun yıllardır bulunduğu bu bölgede savunma hatlarını tahkim etmiş olması.

Bakü ve son yaşanan çatışmalarda Ermenistan’ın 3 kez roket saldırısı düzenlediği, başkente yaklaşık 350 km uzaklıktaki Gence’ye yaptığımız ziyaretlerde Azerbaycan halkının “artık zamanının geldiğine ve Dağlık Karabağ geri alınmadan bu savaşın sona durmaması gerektiğine” olan kanaatine şahit olduk.

Başkent Bakü'de, Gence'de ve yol boyunca her kesimden insanlarla yaptığımız görüşmelerde istisnasız her Azerbaycan vatandaşı için tarihte ve bugün en önemli meselenin Dağlık Karabağ sorunu olduğunu görüyoruz. Karabağ’ın bir şekilde Ermenistan kontrolüne girmesi ve BM kararlarına rağmen geri verilmemesi, Azerbaycan devletinin de bu konudaki çaresizliği halk içinde bir yandan travmaya neden olmuş diğer yandan öfkeyi beslemiş.

Bu öfke sadece Ermenistan ve/veya uluslararası topluma değil, Rusya’ya da aynı şekilde hissediliyor. Rusya’nın resmi olarak “çatışma Ermenistan topraklarında değil, bu nedenle Paşinyan yönetimine yardımcı olamayız” açıklamalarına karşın Ermenistan’a gizli destek olduğu düşüncesi hakim. Bu düşünce Gence’ye yapılan son roket saldırısından sonra daha da pekişiyor.

Son saldırı bu dönemde yaşanan çatışmaların başlamasından bu yana Ermenistan’ın Gence’ye üçüncü saldırısı. Ermenistan daha önceki iki saldırısını “daha hafif” tutmuş ancak bu kez Toschka-U roketi kullanarak saldırılarını ağırlaştırmış. Bu nedenle bu saldırı Gence’de büyük hasara yol açmış. 500 bin kadar nüfuslu şehri yerinden oynatan saldırıda roketin isabet ettiği ve 9 kişinin hayatını kaybettiği ev yere gömülmüş, çevresindeki binalar ve hatta arka caddede birkaç yüz metre boyunca mağazalar büyük zarar görmüş.

Ermenistan’ın Azerbaycan tarafından “sivil yerleşim yerleri bombalandığı için savaş suçu olarak” nitelendirilen bu saldırılarla amacı Azerbaycan’ı Dağlık Karabağ sınırları dışında, yani Ermenistan devleti içinde bulunan şehirlere saldırı yapmasını sağlamak. Savaş böylece Dağlık Karabağ sınırları dışına taşınacak ve “Dağlık Karabağ” savaşı olmaktan çıkacak ve iki devletin (Azerbaycan-Ermenistan) doğrudan-topyekün savaşına dönecek. Ermenistan’ın bu saldırılarla diğer amacı Rusya ile arasında olan “savunma anlaşmasını” harekete geçirmek. Azerbaycan bunun farkında olduğu için saldırılarda vatandaşları hayatını kaybetmesine ve Azerbaycan halkı içinde “büyüyen öfkeye” rağmen cevap vermiyor. 

Gence’ye saldırı yapılmadan önce görüştüğümüz insanlar ateşkese inanmadıklarını iki sebeple belirtiyorlardı. Birincisi “Ermenistan bugüne kadar hiç sözünde durmadı” düşüncesi. Diğeri ise Ermenistan’ın bu ateşkesi “toparlanma amacıyla” istediği düşüncesi. 

Saldırı sonrası “biz biliyorduk bu ateşkesin sürmeyeceğini” diyerek kendi yönetimlerinin ateşkesi kabul ederek çok da doğru bir adım atmadığını belirttiler.

Bir gözlemimiz de Azerbaycan halkının kendilerini çok yalnız hissettiği. Örneğin AGİT-MINSK grubunun samimi olmadığı ve aslında Ermenistan çıkarlarını gözettiği inancı hakim. Grupta Fransa’nın yer alması bu düşüncenin ana sebebi. 

Bakü Haydar Aliyev Havalimanı'na inen inmez Türkiye’den geldiğimizi gören görevliler “(Azerbaycan için) zahmet ettiniz size nasıl teşekkür edeceğimizi bilmiyoruz” diyerek karşılıyorlar.

Türkiye’den geldiğimiz duyulunca bütün kapılar açılıyor. Halkın İlham Aliyev’den sonra övdükleri ikinci lider Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Ancak bunu da sessizce yapıyorlar. Gence’de saldırıdan doğrudan etkilenmiş bir kadının bize söylediği dikkat çekici: Ganun koydular Türkiye’nin bizi desteklediğini söyleyemiyoruz. Bu, bir yandan Ermenistan’ın Türkiye’nin müdahil olduğu iddialarına karşı alınmış bir tedbir.

Olağanüstü hâl ilan edildiği için büyük yerleşim yerlerinde akşam saat 21:00’den sonra sokağa çıkma yasağı var. Radyolar marş değil ama Azerbaycan ordusuna destek ve Dağlık Karabağ ile ilgili kahramanlık türküleri çalıyor.

Savaş Terter, Gence gibi cepheye yakın ya da uzak olsa da saldırılara maruz kalan yerlerde doğrudan hissediliyor ancak örneğin Bakü’de hayat normal akışını sürdürüyor. 

Gence’ye giderken yollarda Azerbaycan ordusuna yardım götüren onlarca sivil araca rastlıyoruz. Yol boyunca kurulan sebze-meyve sergilerinde “asgara pulsuz” (askere parasız) yazılarıyla karşılaşıyoruz. 

Dağlık Karabağ savaşı halkı birleştirmiş. Muhalefet partileri ya da muhalif kişiler de bu savaşta Azerbaycan yönetimine tam destek veriyor. “Ben Aliyev’e oy vermiyorum ama Karabağ deyince iş değişir, bu savaşta Aliyev’in yanındayım" diyenlerin sayısı az değil. Zira Karabağ hangi görüşten olursa olsun halkın içinde bir ukte olarak duruyor.

Radyo ve televizyonlar “şehit haberlerinin geldiği bugünlerde” eğlence programlarını iptal etmişler. Marş yok ancak radyolarda sürekli kahramanlık türküleri, Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğu temalı türküler çalıyor.

Yönetim ise “milli duygunun” ölçülü yaşanmasından yana. İki sebebi var: Birincisi günlerdir devam eden savaşta Azerbaycan açısından somut bir ilerleme yok ve Ermenistan daha “tahrikkâr” davranmaya devam ediyor, ikincisi halka hayatın normal olduğu imajının verilmeye çalışılması.

İki ülke arasında devam eden enformasyon savaşı da dikkat çekiyor. Azerbaycan da Ermenistan da karşı tarafın kayıplarını çok, kendi kayıplarını az göstermeye çalışıyor. Burada halk arasında Azerbaycan’ın kayıplarının aslında resmi açıklamalarda yer alan rakamlardan fazla olduğu biliniyor, ancak bu gerçek yüksek sesle dile getirilmiyor. Azerbaycan yönetimi sosyal medya platformlarını kapatmış durumda. Gerekçe “aslında Ermeni hesabı olup da Azeri gibi görünen” sosyal hesaplarının Azerbaycan halkı arasında infial yaratabileceği endişesi. Halk ise tam tersini düşünüyor: Sosyal medya savaşında geri kaldık, meydanı Ermeni hesaplarına bıraktık. 

Saha ile ilgili özet olarak şunlar söylenebilir: Azerbaycan ordusu tarafından şu ana kadar geri alınan yerler nitelikli kazanımlar değil ve Ermenistan’ın işgal ettiği bölgenin yüzde 10’una tekabül ediyor. Diğer yandan Ermenistan birçok bölgeye çok yoğun mayın döşemiş, bu nedenle Azerbaycan ordusunun karadan ilerleyebilmesi çok güç. Ermenistan hedeflerinin hemen hepsi SİHA’lar tarafından vurulmuş. Azerbaycan kayıplarının çoğu ise Ermenistan topçusunun atışı sonucu meydana gelmiş.

Ermenistan’ın işgal ettiği topraklar (reyonlar) aslında “Karabağ bölgesinin dışına taşmış” durumda. Burada amaç gelecekte (mesela şu anda) Azerbaycan ile pazarlık payının gözetilmesi. Ermenistan içerilerde yer alan asıl Karabağ’ı elinde tutmaya devam etmek istiyor. Bunu sağlamak için işgal ettiği mücavir bölgelerden vazgeçebilir. Ermenistan’ın stratejik hedefi Azerbaycan’ı buna razı etmek. Ancak Azerbaycan halkına göre “sonuna kadar” gidilmeli, aksi halde bu savaş bitirilmemeli. Rusya arabuluculuğunda ilan edilen ateşkes kararı duyulduğunda ilk tepki bu şekildeydi. 

Azerbaycan yönetimi de resmi açıklamalarında “sonuna kadar” gidileceği vurgusunu yapıyor ama bunun nasıl olacağı soru işareti olarak duruyor. 

Bu savaş daha çok uzun bir süre devam edebilir. İki taraf açısından da zorluklar çok büyük. Azerbaycan açısından en büyük zorluk Ermeni ordusunun yıllardır bulunduğu bu bölgede savunma hatlarını tahkim etmiş olması. Mevcut durum Azerbaycan yönetimi açısından ikilem de oluşturuyor. Ermenistan’ın savaşı başka alanlara taşıma stratejisine karşılık verilirse, savaş Azerbaycan yönetiminin istemediği yerlere taşınabilir, cevap verilmezse Hocalı katliamı ve son günlerde yaşanan kayıpların yarattığı travma halk içinde büyümeye devam edecek. “Ermenistan neye güveniyor da (Gence gibi) Azerbaycan topraklarına saldırıyor” sorusunun cevabı biraz da burada yatıyor. Ermenistan Azerbaycan yönetiminin sıkıştırarak masaya zorluyor. Böyle bir şey gerçekleşirse Ermenistan zaten vermeye hazır olduğu yerleri verip “az bir kayıpla” masadan kalkacak, ama bu, Dağlık Karabağ’ı geri alamayan Azerbaycan yönetimi açısında hiç de kârlı bir durum olmayacak. Azerbaycan yönetiminin bu durumu halkına anlatabilmesi kolay görünmüyor.


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.