YAZARLAR

Babalar, oğullar, suçlar

Smerdyakov’un babayı öldürmeyi düşünen üvey ağabeyleri ile kardeş olabilmek için, babayı öldürmesine benzer bir şekilde, CHP de AKP’nin KHK ile garanti altına alınmış ne kadar yerli-milli projesi varsa, onları AKP’den daha muhafazakar icra etmeyi siyaset sanıyor. Ki bunun çok mutena, çok konforlu, çok Atakule manzaralı tanımları var “devlet adamlığı” “yerli-milli duruş”.

“bana öyle geliyor ki sen hem sıkı bir budala, hem dört dörtlük bir üçkâğıtçısın”*

F.M.Dostoyevski, Karamazov Kardeşler

Bütün antik hikayeler içerisinde, modern dünyanın, sanat, edebiyat, felsefe, sosyoloji ve güzel sanatlarında en fazla kullanılan hikaye herhalde Oedipus Kompleksidir. Deleuze ve Guattari’nin meşhur çalışmaları, Foucault’un modernlik eleştirileri, Dostoyevski’nin Karamazovlar başta olmak üzere pek çok eseri, Freud psikoanalitiğinin taşıyıcı kolonları, GodFather başta olmak üzere pek çok sinema filmi, şu ya da bu düzeyde Oedipal arzular etrafında döner. Yakın zamanda, büyük ses getirmiş olan Çukur (2017-2021) dizisinin başarısını da, biraz da, Oedipus Kompleksine ilişkin literatürün güzel bir sentezi ve yorumu olmasında aramak mümkün.

Antik dünyada, kaderden kaçtıkça onun ağları tarafından sarılmanın bir alegorisi olan Oedipus, modern dünyada Sophokles’in yazdıklarından bağımsızlaştı ve patriyarka, etnisite, ulus, devlet, baba, koca gibi iktidarın değişik biçimlerinin, değişik özneler ile kurmuş olduğu gerilimli ilişkinin psikodinamik bir formu haline geldi.

Sophokles’in Oedipus hikayesini, bir kompleks olarak gören ve formülize eden Freud’a göre, erkek çocuklar ile baba arasında annenin sevgisi ve bedeni üzerinde büyük bir çatışma vardır. Bu yüzden, erkek çocuklar içten içe babayı en azından sembolik düzeyde öldürmek isterler. Çünkü baba, anne ile oğul arasında yasa ve sınırları temsil eder. Baba ölünce de, ortaya çıkan büyük boşluk bir tür pişmanlık ile doldurulur. Dolayısıyla kardeş olmak demek, bilhassa ergenlikte, babaya karşı, erkek çocuklarının hınç biriktirmesi ve birbirlerini kollaması demektir.

Dostoyevski’nin en önemli eserlerinden olan Karamazov Kardeşler, bu mesele üzerinedir. Karamazov kardeşler çok da saygın birisi olmayan babalarıyla derin sorunlar yaşamaktadırlar ve günün birinde baba Karamazov öldürülür. Başlarda herkes bu işten ortanca kardeş Ivan’ı sorumlu tutar. Fakat, cinayeti işleyen ve babanın birikimini gasp eden Smerdyakov’dur.

Smerdyakov’un asıl ismi, Pavel Fyodoroviç’tir. Fakat ahali ona bok kafalı, bok gibi kokan anlamlarına gelen Smerdyakov lakabını takmıştır. Hizmetçi olan annesi doğum esnasında ölmüştür, babası Karamazovların babası Fyodor Karamazov’dur. Yani Karamazovların gayri-meşru çocuğu olarak, Karamazov hanesinde kahyalık yapmaktadır. Kimse ondan beklemezken, ailenin gayri meşru ve horlanmış çocuğu Smerdyakov babayı öldürür, ilk bakışta bu annesini istismar edip kendisini piç eden babasına duyulan bir hıncın sonucunda gibi görünür, öyle bir yanı da vardır fakat asıl mesele, üvey kardeşlerinin özellikle Ivan’ın babanın ölmesini çok istediğini bildiği için bu suçu işlemiştir. Yani, Smerdyakov masum ve öksüz bir çocuk olarak babasının evladı olamamıştır; ama hunharca bir cinayetle, kardeşlerinin kardeşi olmayı dener. Çünkü Dostoyevski’nin, çok iyi gözlemlediği ve kitaplarında mütemadiyen vurguladığı üzere, bütün bağlar arasında en güçlü bağ, suç işleyerek kurulmuş olan bağdır.

Aslında, suç ortaklığı demek olan bütün çeteci faaliyetlerin, günümüzün moda deyimiyle gayri-meşruda koşanların hepsinin birbirlerini kardeşten öte sevmeleri ve kardeşten öte nefret etmelerinin sebebi, aradaki bu suç bağıdır, suç bağı, göbekbağından daha güçlüdür.

***

15 Temmuz’un ilk şaşkınlığı atılınca, rejim hayatta ve sürmekte olduğunun nişanesi olarak bütün unsurlarıyla birlikte 6 Ağustos 2016’da büyük bir miting düzenledi. Sonradan burada sergilenen “yekvücut Türkiye” fotoğrafına atıfla bu olaya Yenikapı ruhu denildi.

15 Temmuz’dan sonra ortaya çıkan Yenikapı Ruhu’nu işte bu Oedipal kompleks üzerinden değerlendirmek mümkün. Zira Yenikapı her şeyin başladığı yer ve bu ruhun vardığı nokta Başkanlık Hükümet sistemi. Yani tek bir kişinin her şeyi belirleyebildiği bir rejim ve bu anlamıyla patriyarkal-teokratik-otokrasi ile siyasi temsiliyetin neredeyse tanrısal bir tezahürle bedenlenmesi. Bu tek kişilik rejim, biraz Hobbes’un halkın tamamının iradesinden tezahür etmiş, yarı dünyevi, yarı ührevi, bir elinde kılıç diğer elinde adalet terazisi üzerinde de ruhban urbası bulunan yarı-tanrı kralına benziyor. Dolayısıyla, burada her şeyden önce yasaya yer yok ve seçimler de bireysel/toplumsal iradenin, tanrısal bedene havale edildiği bir tür ritüel gibi. Çünkü, bu rejimin büyük (evet büyük) ortağı MHP zaten yasa sevmiyor bunun yerine düşenin yenildiği kurt kanunu ve töreyi tercih ediyor. AKP’nin ise daha akışkan ve performatif yamalanabilen, torbalanabilen bir kanun anlayışı var. Üstelik bunun bir ismi var Kanun Hükmünde Kararname. Yani, kanunların, yasama tarafından, formel olarak, yasalara uygun bir şekilde çıkarılması yerine; yönetici erke, olağanüstü hal, savaş, milli güvenlik ya da herhangi bir mücbir sebepten dolayı, bir tür acil durumda kırınız butonu olarak zimmetlenmiş kanun hükmünde kararname yetkisi. Ne var ki, 15 Temmuz’dan bu yana, işçi grevlerinden, iktidar yolsuzluklarına, aile içi husumetlerden trollerin cinsel hayatlarına, mafya hesaplaşmalarından kara para aklama dosyalarına, kadar her şeyin milli güvenlik meselesi olarak görülmesi ve gösterilebilmesi sayesinde, KHK bizzat rejimin kendisi haline geldi.

Yani, yasa bizzat yasama tarafından askıya alındı ama tam da bu yüzden yasa en azından bir fikir olarak henüz ölmüş/öldürülebilmiş değil.  

Dolayısıyla, baştaki alegorimize dönersek, bu rejimi Oedipal bir kompleks üzerinden düşünürsek, baba figürü tahmin edileceği üzere Tayyip Erdoğan olmaz. Onu daha ziyade, sevenlerinin ve muarızlarının hitabıyla, bu rejimin büyük abisi olarak görmek uygun olur. Cumhur İttifakı'nın diğer üyeleri de, şimdiki rejimin has evlatlarıdır denilebilir. Bu rejimin babası (devlet baba), elbette Tanzimat Fermanı ile kurulmuş olan hukuk tarafıdır. En azından, Cumhur İttifakı oğlanlarının, her fırsatta Tanzimat, Islahat, Meşrutiyet (I-II), Cumhuriyet ile kurulmuş olan bütün hukuki kurumları ve anayasal içtihatları askıya almaya çalışmalarına bakarak bunun böyle olduğuna vehmedebiliriz.

Peki ya Seferoğulları’nın hasmı Tellioğulları Millet İttifakı’nda durum ne?

Aslında, Millet İttifakı’nın durumu, Karamazovların üvey kardeşi, hanenin kahyası Smerdyakov’a fena halde benziyor. Onlar bu rejimin üvey evlatları. Onlara yalnızca, düğünde ve cenazede masanın kapıya yakın yerinde yer açılıyor. Mesela 2015 Haziran seçimlerinden sonra Baykal’ın 3 gün frak giymesine ve rejimin ruhunu temsilen sanki cumhurbaşkanıymışçasına pozlar sergilemesine müsaade edilmesi; ya da Kılıçdaroğlu’nun Yenikapı’da ve bu senaryonun 2. sezonu olan 19 Mayıs 2019’da aile fotoğrafına lütfen kabul edilmeleri gibi…

Muhalefetin yaptığı asıl Smerdyakovluk ise, üvey ağabeylerinin öldürmek için fırsat kolladığı hukuksal kurumları, onlardan daha mahir bir şekilde, ellerinde tuttukları kurumlarda ve belediyelerde kılçıksız ortadan kaldırmaları.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun meşhur dokunulmazlık oylamasına ‘evet’ oyu vermesi bunun en bilindik örneği. Şimdi unutulmuş olsa da, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun, Soylu ile giriştiği polemiklerde KHK meselesini esastan karşısına almak yerine, norm olarak kabul edip bunun üzerine konuşması ve tabii gene CHP’nin mühürsüz zarflar ve başka kanunsuz mahkeme kararlarına/içtihatlarına en azından sükut ile ikrar etmeleri.

Smerdyakov’un babayı öldürmeyi düşünen üvey ağabeyleri ile kardeş olabilmek için, babayı öldürmesine benzer bir şekilde, CHP de AKP’nin KHK ile garanti altına alınmış ne kadar yerli-milli projesi varsa, onları AKP’den daha muhafazakar icra etmeyi siyaset sanıyor. Ki bunun çok mutena, çok konforlu, çok Atakule manzaralı tanımları var “devlet adamlığı” “yerli-milli duruş”.

Antalya Altın Portakal film festivalinde, Antalya Büyükşehir belediye başkanı Muhittin Metamorphosis başta olmak üzere, festival kurulunda yer alan bütün CHP’lilerin, KHK hukuksuzluğunu anlattığını iddia eden film karşısındaki tutumu bu durumun en son örneği. Rejimin kahya yaptığı ulusalcılar, rejimin kapılarında sensör olup sansür kurullarında canhıraş çalışırlarsa, üvey kardeşlerinin suçlarına ortak olurlarsa, hatta onların yerine suç işlerlerse kardeşleşeceklerini düşünüyorlar. Zavallı Smerdyakovlar!

Bu arada Smerdyakov ne demekti unutmayalım, hatırlayalım.

* Karamazov kardeşlerin ortancası olan Ivan, gayri meşru kardeşi Smerdyakov lakaplı Pavel Fyodoroviç’i böyle tanımlar.


Osman Özarslan Kimdir?

1977 yılında, Burdur’un Çavdır ilçesinde doğdu. 2005 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nü kazanıncaya kadar öğrencilikten başka pek çok iş ile iştigal etti. 2010 yılında aynı okulun Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisansa başladı. Nisan 2015’te, Masculinities at Night in the Provinces başlıklı tezini savunarak, yüksek lisansını tamamladı. Bu tez, Hovarda Alemi, Taşrada Eğlence ve Erkeklik ismiyle 2016 yılında yayınlandı. 2015 yılında Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde doktoraya başladı ve 2019 yılında Organ Bağışı ve Kaçakçılığı, Yeni Tıbbi İmkanlar, Yeni Sosyolojik Meseleler adlı tezini savunarak doktorasını hak etti. Değişik dönemlerde, gazete-dergilerde, fanzinlerde, bloglarda ve internet sitelerinde, ideoloji, politika, kültür yapıları, ve filmler üzerine yayınlanmış pek çok inceleme, deneme ve eleştiri yazısı vardır. Bundan başka, üç bireysel (Kemalizm Sovyetler Sosyalizm; Dekalog-Kemalist İlahiyat İçin Bir İlmihal; Hovarda Alemi-Taşrada Eğlence ve Erkeklik) kitabı yayınlanmış, dört de editörlü (Resmi İdeoloji ve Kemalizm; Öncesi ve Sonrası ile 1915 İnkar ve Yüzleşme; Emile Durkheim'ı Yeniden Okumak; Sıkıntı Var-Sıkıntı Kavramı Üzerine Denemeler) kitaba katkı sunmuştur. Halen, merkezin dışında kalmış taşra coğrafyalar ve toplumsal normlar tarafından içerilemeyen berduşlar, piizciler, defineciler, kumarbazlar, muskacılar, gibi değişik gruplar arasında, çalışmalarını sürdürmektedir. Osmanlıca ve İngilizce bilir.