'Bağ'ın büyüsüne yolculuk
Hayattaki bağları sorgulayan iyi ve kötü karakterlerin yolculuklarının hikayesini anlatan 'Bağ' romanını Zeynep Taşdelen Tenteoğlu'yla konuştuk...
DUVAR - Zeynep Taşdelen Tenteoğlu, ilk kitabı 'Bağ' ile okurlarının karşısına çıktı. İnkılap Kitabevi etiketiyle raflarda yerini alan 'Bağ', geçmiş yaşantılarının yaralarıyla başa çıkmaya çalışan iki insanın karşılaşmasıyla doğan, sürprizlere gebe masalsı bir aşkı konu ediniyor.
Aşk, ihanet, dostluk, sadakat, aile, pişmanlık, emek gibi kavramların karakterlerin sürükleyici hayat hikâyeleri ile buluştuğu 'Bağ', Zeynep Taşdelen’in akıcı diliyle hayat buluyor. Taşdelen’le bir araya gelip ilk romanının heyecanını, “bağ”ın büyüsünü ve yeni projelerini konuştuk.
İlk romanınız ve bir ilkle okur karşısına çıktınız… Yazma serüveninizden başlayalım mı?
Evin kalbine konulan yüzlerce kitaplık kocaman bir kütüphanenin olduğu bir evde doğdum. Herkesin köşesine çekilip saatlerce kitap okuduğu, basılı her gazetenin en detayına kadar okunduğu, okumanın, yazarlığın çok ciddiye alındığı bir evde büyüdüm. Babamın evde saatlerce siyasi hitabelerini nasıl ilmek ilmek işleyerek yazdığına tanıklık ettim. Türk edebiyatının önemli yazarlarını tanıma fırsatı yakalayıp, onların sohbetlerini büyük bir zevkle dinledim. Tüm bunları hep kendimde biriktirdim. Tamamen farklı bir kariyerde ilerlerken, hayalimde canlanan karakterlerle ilgili çocuklarıma masallar anlatmaya, unutmamak içinde o masalları bilgisayarıma kaydetmeye başladım. Bilemezdim ki yazmaya başladıkça, farklı farklı durum, mekan ve karakterlerin beni romanlara yazmaya iteceğini. Hikayeler oluştukça bu serüven benim için o kadar ilginç bir hal aldı ki, yazmayı bırakamadım.
Kitap aşk hikayesi üzerinden bir dönüşü/dönüşümü de anlatıyor. Neden 'Bağ' desem?
Çok haklısınız, kitap, hem aile hem de şarap üretim girişimciliği ile her anlamda Kemal’in bağlarına dönmesiyle başlıyor. Bu bağlar geliştikçe de Kemal geçmişiyle barışıp, kendini sevgiye açıyor, bu dönüşüm sayesinde de sonunda aşkla Mila’ya bağlanıyor.
Bağ inanılmaz bir kelime. Bu küçücük kelime bünyesinde çok farklı ve derin anlamlar barındırıyor. Kitapta bağ kelimesinin farklı anlamlarını eş zamanlı yaşıyoruz. Kemal, Çınar kasabasındaki üzüm bağlarına ilk tohumu ektiğinde aynı gün Mila ile tanışması tesadüf değil. Üzüm bağları geliştikçe, Kemal’in gönül bağı da gelişiyor. Aynı zamanda hayatında kimseyle bağ kuramamış Ahmet’in, bu seçimi sonucu kin, kıskançlık ve intikam ateşiyle kendini nasıl bitirdiğine şahitlik ediyoruz.
Hayatta kime, neden bağlanırız? Sevdiğinize bağlanırsınız, sevilirseniz bağlanırsınız. Sadakatiniz ve merhametiniz varsa bağınızı koparmazsınız. Bağ kurmak için elinizi uzatmanız, size uzatılan eli de tutmanız gerekir. Ama bazen ne kadar severseniz sevin, karşıdakine zarar vermemek için ya da karşıdakinden zarar görmemek için ne kadar sadık ne kadar merhametli olursanız olun bağlarınızı koparmanız gerekebilir. Sevginiz asla bitmese bile… 'Bağ' içinde farklı roman türlerini harmanlayan bir kitap. 'Bağ'ı okurken kendinizi kimi zaman polisiye kimi zaman tarihi bir romanın içinde bulacak, şarap üretimi ile ilgili gerçek detayları, mekanları öğrenip, yeri geldiğinde hayatımızdaki basit şeylerle ilgili bilgiler edineceksiniz. Bu kitap özetle hayattaki bağları sorgulayan iyi ve kötü karakterlerin yolculuklarının hikayesi.
Artık şehirlerin kalabalığı, sahte yaklaşımlar, dijital çağın yoruculuğu derken sanırım hepimiz çocukluğumuzun geçtiği yerleri özler olduk. Daha doğrusu bu özlem 80 kuşağı için… Arada kalan kuşakların böyle bir özlemi var değil mi?
Benim çocukluğum, doğup, büyüdüğüm yer Çankaya’da geçti. Tüm aile fertlerim hep Ankara’da olduğu için küçük, belki de daha sade hayatlardan uzak büyüdüm ama benim büyüdüğüm yıllarda Çankaya’da herkesin birbirini tanıdığı, çok güzel, elit insanların yaşadığı küçük bir kasaba gibiydi. Hafta sonları akşam üstü olduğunda Cumhurbaşkanlığı köşküne doğru yapılan yürüyüşler, Botanik ve Seğmenler Parklarındaki keyifli anlar, Tunalı Hilmi’de Cumartesi buluşmaları… Ankara demek babam demek benim için, çocukluğumda da başka hiçbir yere özlem duymayacak kadar güzeldi. Daha sonraları da hayatımda hiç köy veya kasaba yaşamı ile tanışmadığım için ne kaçırdığımı bilmiyordum taki evlenip Ordu’ya yerleşene kadar. Beş yıl yaşadığım, yeşilliklerin derin maviyle buluştuğu Ordu’ya aşık oldum. Hem insanı hem de doğasıyla Ordu inanılmaz bir yer. Eşimden daha Ordu’lu oldum diyebilirim.
Roman kahramanımız Kemal’in çocukluğuna dönüşü, yeni bir hayata başlaması. Neyi dert ederek kaleme aldınız?
Ana karakter Kemal’in etrafında gelişen hikâyede, Kemal’in ailesiyle bağlarını neden kopardığını öğrenirken, hayatla bağ kuramamış, sadece kendi çıkarı için yaşayan acımasız karakter Ahmet’le tanışıyoruz. Ahmet aslında hikayedeki çok önemli bir diğer karakter. Hayatın sert yüzü ile ilgili çok şey anlatıyor bize. Ahmet aslında eminim hepimizin hayatından bir kişi, ailenizin içindeki, en yakın arkadaş grubunuzdaki, iş hayatınızdaki, sosyal çevrenizdeki, kıskanç, mutsuz ve bir o kadar da tehlikeli kişi var ya, işte o. Kimseyle bağ kuramayan, kurmayan, bağ kurmaya ihtiyaç hissetmeyen, sadece kendi için yaşayan, yüzü kızarmadan yalan söyleyebilen, içinde acıma duygusu olmayan, kötü karakter.
Tabii burada babanızdan da yola çıkarak gözlemlerinizi anlattınız. Ahmet karakteri de her yer olan kötü bir karakter…
Bu kitap, ana karakter Kemal sayesinde yazıldı. Hikâye kurgusunun merkezinde o vardı. Kemal gibi cesur, dürüst ve ahlaklı bir karakteri kafamda canlandırmak benim için hiç zor değildi çünkü Kemal’in, o hepimizi ona hayran bırakan mert karakterini yazarken tamamen rahmetli babam Doğan Taşdelen’den esinlenmiştim. Kitapta Kemal karakterinin yaptığı çoğu hareket ve davranış, beni büyüten, canım babamda gördüklerimdi. Babamın siyasi mücadelesi boyunca birçok “Ahmet” karakteriyle amansız mücadelesine tanıklık ettim. Bu “Ahmet” lerin isimleri, partileri birbirinden farklı olsa da bizzat tanıdığım bu isimlerin maalesef karakterleri hep aynıydı. Siyasetin için doğup, büyümüş birisi olarak, tüm bu karakterleri tanımak, izlemek sanıyorum beni bu hikayeleri yazacak kadar beslemiş olmalı.
Üzüm bağları, şarap, yeni bir ekonomi için küçük bir kasabada geçen hayatlar.
Sanıyorum bu kitap, Türkiye’de şarap üretiminin konu edildiği ilk roman. Önsözde de belirttiğim üzere, Türkiye eşsiz bir coğrafya. Bu kadar fazla çeşit ürünün yetiştirilebildiği dünya üzerinde çok az ülke var ancak maalesef biz elimizdeki çoğu şey gibi bunun da değerini bilemiyoruz. Dünyada şarap ihracatı çok ciddi bir ekonomik gelir kaynağı neden biz de bundan payımıza düşeni almayalım? Umarım şarap üretim ve ihracat kapasitemizle birlikte, gelirlerimiz de zamanla daha da artar ve beton binalar yerine daha çok şarap bağları görebiliriz.
Bağ’ı okurken aslında Mila ve Kemal’in birbirlerine olan bağları, üzüm bağlarından damıtılan şarabın tutkusu… Burada genel bir soru sormak istiyorum; sizin tutkunuz nedir? Tasarım ve üretim… Bu kimi zaman deniz kıyısında bir villa, kimi zaman koca bir site, kimi zaman sadece bir masa oluyor, kimi zamanda bambaşka karakterlerin buluştuğu hikayeler…
Her tasarımın bir matematiği ve düzeni var. İlk aşamalarından itibaren yoktan bir şey tasarlayıp onu hayata geçirmek inanılmaz bir keyif. Bu ister 44 daireden oluşan kocaman bir site olsun, ister bir kitap olsun fark etmiyor benim için. Tasarım ve ardından gelen üretim süreci inanılmaz bir tutku.
İnsanlar artık dijital çağda yaşıyor, siz kitabınızda o dijital çağdan çıkıp kasabaya yerleştiriyorsunuz Kemal’i… Bugün baktığınızda yaşadığımız bu ortam sizi korkutuyor mu?
Korkunun ecele bir faydası olduğunu düşünmüyorum. Korkmak yerine çare üretmekten yanayım. Maalesef dijital dünya gerçeklikten ve etik değerlerden çok uzak. Hiç olmadığımız kadar bilgiye kolay ulaşıyoruz ama çoğu zaman bilginin kaynağı ve doğruluğu maalesef şaibeli bu nedenle insanlar gitgide daha da cahilleşiyor. Bilmeleri gerekenlerin değil de aslında onlara hayatta hiç faydası dokunmayacak anlık gereksiz bilgilerin peşinden koşuyorlar. Bu nedenle ben Kemal’i bu dijital dünyada konumlandırmak istemedim. Kitapta şimdiki zaman 2005 yılı. O yılları sosyal medyanın ya da genel olarak dijital dünyanın çığırından çıkmadan önce ki son zamanları olduğu için seçtim. Kitabın masalsı havasının bozulmasını istemedim. Eğer kitap 2021 yılında geçseydi Kemal, kendi kimliğini gizleyerek işe giren Mila’nın kim olduğunu iki saniyede öğrenir, bu aşk da maalesef başlamadan biterdi.
Sanırım yaşadığımız çağ iki seçenek sunuyor, ya bu hayata ayak uyduracaksın ya da kendi düzeninde yaşayabilecek yerin varsa gideceksin… Kaldı ki artık insanlar kentleri terk ediyor, küçük arsalar alıyor, bağ, bahçe ekmeye başlıyor. Sizce çözüm mü?
Tüm bu düzeni kuran insanlar, bizleriz. Sessiz, sakin kasaba ya da köy hayatını isteyen, seven insanlar olduğu kadar bence şehir hayatından vazgeçemeyen, zorunlu olduğu için değil, metropollerin dinamizmini seven bundan beslenen insanlar da var. İnsanlar bence yaşayacak yerden çok, geldikleri şu hayatta sadece mutluluğu ve huzuru arıyorlar. Bu şehirde ya da bağda, bahçedeyse ya da bir dağın tepesinde ya da bir gökdelenin 50. Katında, her neredeyse önemli olan bunları bulabilmekte…
En başta da dediğim gibi ilk kitabınız, okuru başka sürpriz bekliyor mu? Var mı yeni projeleriniz?
Öncelikle 'Bağ' romanına gösterdikleri ilgiden dolayı değerli okurlara çok teşekkür ediyorum. Gönderdikleri mesajlar, ilgi ve sevgileri gerçekten inanılmaz. Kitaptaki karakterleri bu kadar benimsemeleri hatta öyle ki Kemal’e âşık olup, Ahmet’e söylenmeleri… Anlatım dilinin sade ve basit tutmamı ne kadar sevdikleri ile ilgili yorumları… şarap kadehinin yanında ya da türk kahvelerini içerek kitabımı okudukları anları fotoğraflayıp bana göndermeleri… O kadar mutlu etti ki beni. Tüm bu ilgi ve beğeni için çok teşekkürler. İyi ki bu hikâyeyi kendime saklamamışım, cesaret edip paylaşmışım. Diğer projelere gelince, 'Bağ' yazdığım ikinci roman aslında. Babamın vefatının ardından bilgisayarımı açıp yazdıklarım arasından tesadüfen tekrar okumak için ilk seçtiğim hikayeydi. Şimdi iyi ki okurlarımla ilk bu hikâye ile buluşmuşum diye düşünüyorum ama tabi ki daha sırada bekleyen birbirinden çok farklı hikayeler var. Umarım en kısa zamanda ikinci hikayemle okurları buluştururum.
Bağ, Zeynep Taşdelen Tenteoğlu, İnkılap Yayınları