Bahçeli sözlüğü: Öcalan, Ahmet Türk, DEM, CHP, Erdoğan, İYİ Parti...
MHP lideri de her yeni konuşmasında önceki sözlerinin ‘doğru anlaşılmadığını’ ya da ‘doğru anlaşılması gerektiğini’ söylüyor. O zaman gelin, bu son konuşması üzerinden yaptığı tariflerle Devlet Bahçeli -ve herhalde kabul edilecektir ki kendisinin de gayet etkili olduğu ‘devlet’- tarafından ne konuşulduğuna dair bir ‘sözlük’ oluşturma denemesi yapalım...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim günü TBMM’nin yeni yasama yılı açılışında DEM Parti Grubu’na giderek tokalaşmasının ardından başlayan yeni ‘süreç’ giderek daha fazla, ‘Bahçeli açılımı’ olarak şekilleniyor. Son olarak Esenyurt Belediyesi ile başlayıp Mardin, Batman ve Halfeti belediyeleri ile devam eden kayyım sürecinin ardından bugün parti grup toplantısında Bahçeli yeniden ‘sürecin baş aktörü’ olduğunu gösteren açıklamalarda bulundu. Siyasette bilinen isimlere, kurumlara ve durumlara dair yeni tarifler yaparak yeni sürecin neden ve nasıl ilerleyebileceğini anlattı. Geçen hafta sonu Diyarbakır’daydık. Meseleyi konuştuğumuz ilk Diyarbakırlı’nın söylediği söz, “Bahçeli neden böyle konuşuyor anlayamıyoruz” olmuştu. MHP lideri de her yeni konuşmasında önceki sözlerinin ‘doğru anlaşılmadığını’ ya da ‘doğru anlaşılması gerektiğini’ söylüyor.
O zaman gelin, bu son konuşması üzerinden yaptığı tariflerle Devlet Bahçeli -ve herhalde kabul edilecektir ki kendisinin de gayet etkili olduğu ‘devlet’- tarafından ne konuşulduğuna dair bir ‘sözlük’ oluşturma denemesi yapalım...
ABDULLAH ÖCALAN: Son grup toplantısında, “TBMM ile İmralı adasını egemenlik ölçeğinde ayırmak iflah olmaz bir ahmaklıktır” cümlesi ile sözü baştan beri bütün tariflerinin muhatabı olarak görünen PKK lideri Abdullah Öcalan’a getiren Bahçeli, “tecridi kalkar da DEM Parti grubunda örgütünün eylemsel, pratiksel, amaçsal ve araçsal olarak bittiğini ve sonlandığını açıklarsa” olacaklardan rahatsızlık duyanları, “terörden geçinen, kandan nemalanan köksüzler” olarak andı. Ki aslında bu, ‘barış istemeyenler’ demek. Onların ‘Bahçeli sözlüğündeki’ herhalde en geniş tarifleri de böyle olabilir. Fakat nasıl bir ‘barış’ acaba istemedikleri? Anlaşılıyor ki, şimdilik sadece, Öcalan’ın Meclis’te DEM Parti kürsüsüne gelmesini ve silah bırakma çağrısını yapmasını içeriyor. Bahçeli sözlüğüne göre sonrası, sonra konuşulacak... Bundan ötesinde Öcalan’ın yanına eklenebilecek tek aktörse ‘kararını vermiş’ bir DEM Parti gibi görünüyor...
AHMET TÜRK: Şimdi... Zaten Kürt sorunu olmadığı için, ‘var’ demek emperyalistlerin bir oyunu olduğu için, ortada bir sorun varsa da bu ‘terör sorunu’ olduğu için, Esenyurt, Halfeti, Batman ve Mardin belediyelerine kayyım atanmasının nedeni de bu belediye başkanlarının, “terör örgütüyle irtibat, iltisak ve illiyet bağları” olduğu için, Türkiye’de de “hukukun üstünlüğü havi ve hâkim” olduğu için... Bahçeli’ye göre, “Geçici olarak görevden uzaklaştırılan” belediye başkanları hukuki süreçlerin sonuçlanmasını sabırla beklemelidir. Fakat gel gör ki CHP ise, “uzlaşmaz ve provokatif hamleler” yapmaktadır. Burada Bahçeli’nin kastı, Özgür Özel’in, ‘Öcalan gelsin DEM grubunda konuşsun’ çağrısı sonrasında ‘el yükselterek’ ve ‘Kürtlere eşit yurttaşlık temelinde ortak devlet’ teklif etmesinden başlayarak kayyımlara gösterilen tepkilere varana kadar aslında muhalefetin yaptığı her şey gibi görünüyor. Bu çerçevede, ‘terör örgütü ile iltisaklı olabileceği için’ üçüncü kez Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden alınarak yerine kayyım atanan ancak aynı zamanda, “ciddi sağlık sorunları olan”, “yaşı kemale ermiş bulunan” ve “köklü bir aileye mensup Kürt ağası” ve dahi “Sayın” Ahmet Türk’ün istismar edilmesi söz konusudur Bahçeli sözlüğünün bu maddesine göre. Yani 50 yıldır siyasette olan, defalarca seçimle göreve gelen, defalarca hapse girip görevden alınan Ahmet Türk’e aslında ‘sahip çıkmaktadır’ Bahçeli. Gel gör ki, Ahmet Türk de yine de ‘terörle iltisak’ konusunda yargı kararını beklemelidir... Çünkü silah bırakılıp, ‘terör biterse’ ortada ‘iltisak’ da kalmayacaktır... Herhalde?
BAHÇELİ’Yİ ANLAMAYANLAR: MHP liderinin sözlüğü içindeki en geniş kitle onlar... Bahçeli’nin bazı cümleleri ile bakalım:
“Halden, dertten, dilekten, sözden, gönülden anlamayanlar yüksek hedeflerin yanına dahi yanaşamaz.” (Bugüne kadar Bahçeli tarafından söylenenleri ‘anlamayan’ herkes... Ancak onlar arasında da ‘statü’ farkları var.)
“Bazı siyasi fosiller gibi, günlük ve güdük söylemlere kapılıp karanlık lobilerin ve kabaran kulislerin eline düşemeyiz.” (27 yıldır genel başkanlık yapan 76 yaşındaki bir siyasetçi Bahçeli, mevcut siyasi aktörler içerisinde kendisinden daha ‘deneyimli’ kimse yok. O zaman ‘fosil’ sözünün muhatabını bu kriterlere göre değil de ona göre ‘zamanın ruhunu anlamayı kabul etmeyenler’ arasında aramak makul görünüyor: İYİ Parti? CHP? Zafer Partisi?)
“Dereyi görmeden paçayı sıvayanlara, geçeceği köprüyü yıkanlara, atını arabanın arkasına koşanlara, kavak ağacında balina arayanlara, deniz dibinde sincap araştıranlara, totoloji batağında biteviye çırpınanlara benzeyemeyiz.” (Bir aydır yaptıklarını ve söylediklerini ‘anlamayan’ herkes: Devletin 101 yıllık kodları dışında, bunları reddeden, değiştirmeyi/değişeceğini/değişebileceğini düşünen her kimse onlar...)
DEM PARTİ: “Kararını derhal netleştirmesi gerekenler.” Bu aslında 2015’te sona eren Çözüm Süreci boyunca o zamanki HDP’ye söylenenin ‘sıkışan zaman ve coğrafya’ nedeniyle DEM için tekrarı: “Silahla-siyaset arasında gelgitli tutumundan uzaklaş”, “terörle arana kalın duvarlar örüp örmeyeceğini açıklığa kavuştur”. 9 yıl öncesine göre fark şu: “Artık 9 yıl daha beklemeye tahammülümüz yok” diyor aslında Bahçeli. Ne kadar var? 9 ay? 9 hafta? 9 saat? Belli ki 9 dakika bile uzun, çünkü sonrasında bir sonraki ‘aşama’ gelecek. O aşama ne? Belirsiz... Ancak belli ki Öcalan’dan ya da belki DEM Parti’den gelebilecek bir ‘çağrı’ ile paralel. En azından öyle bir ‘ima’ içeriyor... Zaten Bahçeli’nin sözlerinin bütün muhatapları için en zoru bu, ‘ima’larla nasıl adım atılabilecek?
EKREM İMAMOĞLU: Güncel Bahçeli sözlüğünde, ‘soru üzerine’ açılan maddedir “İmamoğlu Bey”... “Siyaseti tasvip edilmez”, “tasvip edilmediği için görüşülmesi uygun olmayan”dır...
KÜRTLER: Son sürece kadar Bahçeli’nin sözlüğünde, “Kürt kökenli kardeşlerimiz” olarak geçenler artık “Kürtler” olmuş görünüyor. Ve peşinden yine “kardeşimiz” olarak kodlanıyorlar. Ve elbette onlar ki, ‘Türkiye düşmanlarının taşeronu, hunhar maşası, silah tutan kuklası olan terör örgütü ile ilgisi olmayanlar’dır...
Çünkü, “Tanzimat’ın ertesinde başlayan Kürtçülük propagandası” ve “Kürt sorunu” insani bir yaklaşım değil, “dün Osmanlı İmparatorluğu’nu bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamak gayesiyle gündeme getirilmiş sipariş bir proje”dir.
Artık ‘Kürt kökenli olmayan’, direkt ‘Kürt’ olan ‘kardeşler’ ise ‘ayrı etnik topluluk olmayıp, Türk milli dokusunun asıl ve temel unsurlarındandır’... Bahçeli sözlüğünde bundan sonrası, ‘birlikte mücadele edilmiş’ Kurtuluş Savaşı’na göndermelerle ve ‘tüm taraflara’ bir kez daha söylenen, "Türkiye’de Kürt sorunu yoktur” sözü ile bağlanıyor... Ancak bir farkla: “Milliyetçi Hareket Partisi, Kürt kardeşlerimizi problem olarak görenlere müsaade etmez, müsamaha göstermez, milletimizle yekvücut olarak ihanete mızrak gibi saplanmaktan da bir an olsun tereddüt geçirmez, geçiremez.”
Bahçeli’nin Ahmet Türk’ü ‘sahiplenmesi’ de aslında buradan hareketle anlam kazanıyor...
MHP VE ‘DAMAR’: Bahçeli’nin bugünkü konuşmasının başında söylediği şu sözler yeni döneme dair kendisinin ve partisinin rolünün çerçevesini çiziyordu: “Elbette hiçbir soruya kolay cevaplar aramıyoruz. Elbette herhangi bir kolaycı yaklaşım peşinde de koşmuyoruz. ‘Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben’ iradesinden hiç taviz vermiyoruz. ‘Her şeyden önce Türkiye’ demekten asla vazgeçmiyoruz. Akif’in dediği gibi, 'bir damar patlamaya görsün, sel götürür memleketi, yoksa göstermeye Rabbim o elim akıbeti.' Mücadelemiz damarın patlamaması amacına matuftur.”
Bu çerçeveye göre Türkiye bir ‘damarın patlaması’ riskiyle karşı karşıyadır. Bahçeli ve partisi bu damarın patlayıp da memleketi ‘sel götürmemesi için’ uğraşmaktadır. Yani aslında ‘yenilenme’, ‘değişim’, ‘çözüm’ gibi kelimelerle değil de ‘muhafaza etme’, ‘koruma’ gibi kelimelerle Bahçeli’nin ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışmak daha doğru olacak gibi görünüyor...
MHP DIŞI ‘MİLLİYETÇİLİKLER’: Bahçeli’nin bir aydaki performansının siyasette kendisi ve partisi için en büyük sorun yaratacağı alanın aynı kulvardaki siyasi partilerden/liderlerden gelecek tazyik olacağı yorumu çeşitli defalar yapılmıştı. Nitekim konu hemencecik İYİ Parti ile ‘urgan polemiği’ne gelip bağlanmıştı. Bugün, “Hiç kimse karnından konuşmasın, hamaset çukuruna saplanmasın, sahte efelenmelere sapmasın” diye bu meseleyi konuşmaya başlayan Bahçeli bütün bu kesimleri, ‘kurusıkı atanlar’, ‘palavra anlatanlar’ diye tarif edip, ‘Ciğerinin kaç okka olduğunu çok iyi bildiklerimiz fason meydan okumalara hiç mi hiç heves etmesin. Beyler siz giderken biz geliyorduk, hangi ara bu denli mankurtlaştınız?" dedi.
Çünkü Bahçeli’ye göre kendisi ve partisi Türkiye’nin karşı olduğu tehditlere karşı günlük çıkarları bir kenara bırakıp böyle ‘gövdesini ortaya koyarak’ mücadele ederken, daha ‘milliyetçi’ olma adına ‘urgan’ çıkaranlar ancak ‘mankurtlaşmış’ olabilirdi...
Onların payına da, “ganimet avında ansızın av olmak’, ‘dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan mahrum kalmak’ düşecekti. Özellikle de İYİ Parti, Altılı Masa’da oturarak ‘DEM Parti ile işbirliği’ yapmıştı... Tam burada bugün süreci hızla anlayıp karar vermesi, dolayısıyla süreçte ‘rol alması’ gereken DEM Parti, İYİ Parti’nin desteğiyle “İmralı’da yatan Öcalan’ın gölgesi olan vekil” olarak da tarif ediliyor. Ve dolayısıyla, Bahçeli’nin bugün yaptığı aslında ‘57 Öcalan gölgesinin ayakta olmasına yol açan İYİ Parti çizgisinin bozduğunu da düzeltmek’...
Polemiğin burasında Bahçeli’nin Öcalan’ın TBMM’ye gelip konuşmasının neden bu kadar garip karşılandığına dair tepkisi de geliyor: “İmralı da Türk toprağı, TBMM de...”, “Öcalan’ın İmralı’da yaşamasına bir şey demeyenler...” İYİ Parti’nin de dahil olduğu ama çok daha geniş bir ‘milliyetçi tazyik’ anlamına gelen ‘Bebek katili Öcalan’ın yeri sadece İmralı’dır’ argümanını boşa düşürmeye çalışıyor Bahçeli. Bunun için taa 1965’e kadar da gidiyor. İlk kez 15 milletvekili ile o zaman Meclis’e giren Türkiye İşçi Partisi ve belli ki sonrasında Meclis’te yer alarak Kürt meselesi konusunda resmi çizgi dışında siyaset yapan bütün milletvekillerini toplayıp, “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ters bakan 339 bölücü milletvekilinin Meclis çatısı altında görev aldığını size nasıl anlatalım” diyor. Ki aslında bu toplama işlemi, ‘meselenin’ ne kadar kapsamlı, uzun vadeli ve ‘bitmez’ bir hal aldığının da Bahçeli sözlüğündeki tarifidir. İşte diğer ‘milliyetçilikler’in anlamadığı da budur: “Bu sarih gerçeği daha nasıl açıklayalım?”
Ve hatta nerdeyse yıllardır çatışma süreçlerinde ölenlerin her iki tarafta da ‘fakirlerin çocukları olduğu’ haklı eleştirisini hatırlatan, özellikle sosyal medyada çokça başvurulan ‘yerleri sarı torba’ argümanına bir meydan okumayla kapanıyor Bahçeli sözlüğünde bu madde: “Ceset edebiyatı yapanlar, eğer kendilerine güveniyorlarsa, buyursunlar terörle mücadele maksadıyla Mehmetlerimizin yanına gitsinler, dağın başında nöbete girsinler, o zaman göreyim alayının ense tıraşını.”
ÖZGÜR ÖZEL VE CHP: Bahçeli sözlüğünde meselenin, ‘Erdoğan ve yeni anayasa’ maddesi ile birlikte ‘iktidar olma durumu’na dair en açık madde... Buna göre 2011-2015 arası dönemin aksine bir ‘süreç’ için hiç de ‘mesafeli’ olmayan, sürecin nasıl yürütülmesi gerektiğine dair önerilerini hızla açıklayan CHP ve onun lideri için yapılan tarifler MHP dışı ‘milliyetçilikler’ maddesindekileri aratmayacak sertlikte. Buna göre CHP, “İmralı’yla DEM Parti arasına çomak sokma sinsilikleri” yapmaktadır. Herhalde söz konusu olan, CHP sözcülerinin, “Terör örgütü liderliğinden 25 yıldır hapis yatan Öcalan aktör oluyor da eline silah almamış Demirtaş neden olamıyor” sorusu çerçevesinde son dönemde geliştirdiği söylemdir. Burada işin içine ‘dış bağlantılı’ olmak da giriyor, Özgür Özel’in, “çığırından çıkmış”, “çılgına dönmüş”, “gergin yüz hatları olan”, “bozuk ve bulanık dil yapısı içine sürüklenmiş” olduğu da... Bahçeli sözlüğüne göre bütün bunlar, “krizin büyüklüğünü gözler önüne seriyor.” Peki 10 yıllık partilisinin belediye başkanlığına kayyım atanan ana muhalefet lideri acaba ne yapmalıydı? Yine Meclis açılış resepsiyonunda kendisi tarafından, “Birbirimizi kırmıyoruz inşallah. Üzülme bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor” dendiğinde olduğu gibi, “Yok yok efendim. Celal Bey de bilir; önemli olan doğru bildiğini söylerken saygıda, sevgide eksiklik göstermemek” gibi bir yanıt mı bekleniyordu acaba Özgür Özel’den?
Bahçeli sözlüğünde “kendisinin durduğu yerin karşısında duranlar”, “aynı yerde duranlar” ve “tarif ettiği yere gelmesi beklenenler” var. CHP ve lideri için birinci grubun dışında bir gruba dahil olma olasılığı ise görünmüyor. Mesele aynı zamanda Erdoğan iktidarının devamı çünkü. Bu nedenle CHP lideri, “şaşırmış ve su kaynatmıştır” ve CHP’nin de “DEM Parti’den ayırt edilmesi çok zordur” ve hatta “CHP ile PKK birbirine karıştırılmaktadır”... Çünkü ‘bir karar verecek’ DEM Parti’nin ‘PKK ile karıştırılmaktan’ kurtuluşu söz konusu olabilir. ‘Öcalan çağrısı’nı reddetmeyen CHP içinse böyle bir ihtimalden dahi söz edilemez. Çünkü ona göre CHP, “kaynağından kopan, yatağına küskün akan dere gibi”dir. Ve “bu gidişle”, “kuruması ve derin çatlaklar yaşaması” mutlaktır!
Esenyurt için “söz bitmek üzere” diyen genel başkanı ise, “ateş olsa cürmü kadar yer yakar”... Ve çünkü “çok şükür” Türkiye “iç barış ve huzur ortamını ihya” etmektedir. CHP’ninse o barış ve huzur içinde “gideceği bir yer” yoktur!
SÜREÇ: Cumhur İttifakı ve Türkiye’nin bugüne ve geleceğine dair şimdiye kadarki tariflerini tekrar edip ama “İstanbul’un fethinin 600’üncü yıl dönümü 2053”, “Malazgirt Zaferi’nin 1000. yıl dönümü 2071”, “Anadolu’da kurulan ilk Türk devletinin 1000. yıl dönümü 2077”, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne resmen geçişin yüzüncü yıl dönümü 2118” “Cumhuriyet’in 200. yıl dönümü 2123” gibi epey uzun vadeli hedefler de açıklayıp, “bu yüzyılda özlemini duyduğumuz Türk mucizesi gerçekleşecek” dedikten sonra gayet karışık görünen Ortadoğu’da ‘Osmanlı Barışı’ göndermeli bir “kale gibi Türk Barış kuşağı” tarifi yapıyor ve konuyu ‘Kürtlere’ getiriyor Bahçeli: “Türk’ü Kürd’e, Kürd’ü Türk’e kırdırmaya, milleti etnik kabilelere ayırmaya, Anadolu’yu mozaik cehennemine dönüştürmek için fırsat kollayan alçaklara sesimiz çıkmasın mı? Geleceğimizi rehin mi bırakalım? Bağımsızlığımızın çiğnenmesine tepkisiz mi kalalım?”
Peki bu nasıl olacak?
“Geçen hafta açıkladım, herkes konuştu, daha da konuşuyorlar” diyerek ‘anlaşılmıyor olmasına’ tepki gösteriyor bir kez daha, “terörün kökü kazınacaktır” ve “Kürt kardeşlerimizle tek yüreğiz, bölücü teröre karşı aynı cephedeyiz” diyerek Öcalan çağrısını yeniliyor, ‘sözünün ve teklifinin arkasında olduğunu’ belirtiyor. Öcalan eğer, “terörün bittiğini, PKK’nın lağvedildiğini, ihanet ve bölücülüğün çıkmaz sokak olduğunu söyleyecekse, haydi DEM grubuna gelsin” diyerek sözünün ve teklifinin arkasında durduğunu, ısrar ettiğini belirtiyor. Son gelişmeler için zaman zaman kullanılan ‘Bahçeli açılımı’ adlandırmasını makul gösteren sözleri de burada sıralıyor. Tabuları kaldırmaktan, ezberleri bozmaktan, statükoları delmekten, insanların birbirine dürüst davranmasından, içlerinden geçeni özgürce söylemelerinden ve hatta, “bir anlaşma ve mutabakat noktasından diğerine küçük adımlarla ilerlemenin daha kolay” olduğundan söz ediyor. Ancak tüm bunlar için şartı, “anlaşmazlıkların çözümünde milli nitelikli olunması”dır. Burada bir kez daha ‘coğrafya’daki riskleri hatırlatıp, sözlerini buradan gerekçelendiriyor. Coğrafyadaki tehditlerin vatanı müdafaa etmeyi gerektirdiğini belirterek bunun için de hamleler yapmaya, 'Türkiye’nin vedanamesini yazmak için toplananlara’ karşı, “Kürtlerle kucaklaşmanın asıl” ama “terörle mücadelenin esas” olduğuna getiriyor sözü. Ki, Bahçeli için de temsil ettiği bütün güçler için de ‘süreç’in esası bu... TUSAŞ saldırısının bu anlayışa karşı olduğunu belirterek, “Kürtler başka, terör örgütü başkadır. İkisini birbirine karıştırmak en vahim cinayet, ülkemize ve milletimize yapılacak en şedit kötülüktür” diye tamamlıyor tarifini.
TAYYİP ERDOĞAN VE YENİ ANAYASA: Bahçeli sözlüğünde son süreçle birlikte yeniden anlaşılması konusunda en az açıklama gerektiren madde! Eğer bu süreç başarılı olur da, “terör hayatımızdan sökülüp atılırsa” ve tabii yeni bir seçimde Cumhur İttifakı için en önemli sorunu yaratacak olan, “enflasyon canavarına kesif bir darbe indirilirse”, siyasi ve ekonomik istikrarın “zirvesine çıkan” bir Türkiye söz konusu olursa Erdoğan’ın yeniden seçilmesinden daha “doğal ve doğru” bir tercih söz konusu olabilir mi? Burada değişmeyen bir şey daha var elbette: “Erdoğan’la bunlar yapılmaya devam edilebiliyorsa” payı... Yeni anayasa, yeni anayasa için referandum, Erdoğan’ın yeniden seçileceği bir seçim... Bahçeli için hepsi, “devlette devamlılık”, “siyasette istikrar” demek. Ve “bu kapsamda lazım gelen anayasal düzenlemeyi yapmak görevler arasında”... Hali hazırda Erdoğan, ‘tek seçenek’... Yeter ki ‘terör canavarı’ ve ‘enflasyon canavarı’ meseleleri halledilmiş olsun. Bunlar aslında ilk seçimde Cumhur İttifakı propagandasının ana omurgasını da oluşturacak... Ama işte ‘yeter ki’ler var... Yetip yetmeyecekleri ise aslında Cumhur İttifakı ile ilgili değil, muhalefetle ilgili. Bu kadar açıkça kendisini, platformunu, hedeflerini anlatan Cumhur İttifakı ortağı aslında bu durumu da ortaya koyuyor: “Seçime dört yıl kala CHP’de aday mı arayalım?”
‘Sözlük’ için not: ‘Hem müzakere hem mücadele’ diye tarif edildi bu son süreç bazılarınca. Şu ana kadar hiçbir bilindik ‘tarif’ uymadı bu yeni sürece, ‘isimlendirme’ler dahil. Ancak bu tarifi doğru kabul edecek olursak eğer -ki olana en yakın tarif gibi görünüyor- o zaman ‘başlatıcı’ olarak görünen Devlet Bahçeli’nin sözlüğündeki maddeler de işte böyle okunabiliyor. Eksiği, fazlası, yanlışı, doğrusu var mıdır? Vardır... Zaten henüz ve halen ortada ne olduğu da ya da olup olmadığı da tartışma götürür...