Bahçeli'nin Kobanê sorularına karşılık Özel'den Sinan Ateş soruları: Arsızlar yanıt versin
CHP lideri Özel, partisinin TBMM grup toplantısında konuştu. MHP lideri Bahçeli'ye Sinan Ateş cinayeti üzerinden yanıt verdi.
DUVAR - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Meclis'teki açıklamalarda bulundu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin bugünkü grup toplantısında kendisine yönelttiği sorulara karşılık veren Özel, "Bahçeli bana 4 tane soru sormuş okumaya utanırım. Sorular CHP gibi 'Türkiye İttifakı' diyen bir partinin genel başkanına sorulacak soru değil. Bu soruların kime sorulacağını biliyorum da o seviyeye inmek istemiyorum. Bu soruları kimin sorduğunu biliyorum" dedi.
Bahçeli, Kobanê Davası ile ilgili Özel'e yönelik şu ifadeleri kullanmıştı, "CHP yönetiminin 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili mahkeme kararına siyasi demesi, haksızlık ve hukuksuzluk vurgusu yapması, normalleşme ve yumuşama ortamına aykırı görmesi rezaletin ta kendisidir. Terör örgütü PKK, 1978 yılında, Diyarbakır Lice ilçesi Ziyaret Köyünde Marksist-Leninist ideolojiyi referans alarak kurulmuştu. Bölücü örgüt 1984 yılından itibaren Eruh-Şemdinli saldırılarıyla birlikte yoğun şiddet eylemlerine yönelmişti. Nisan 2002’de KADEK, Kasım 2003’de KONGRA-GEL, Mayıs 2007’den itibaren de KCK şeklinde yapılanan bölücü terör ihanetinin nihai hedefi de bağımsız Kürdistan’dır. Türkiye’yi, Cumhurbaşkanımızın değil de başkalarının yönettiğini iddia eden Özgür Bey ve yönetimine soruyorum, mertçe cevap vermelerini bekliyorum: 1– İmralı canisinin ve cezaevindeki terör mahkumlarının affını istiyor musunuz? 2- Vatan topraklarının bir bölümünde bağımsız Kürdistan’ın kurulmasından yana mısınız? Beraber DEM’lendiklerinize söz verdiniz mi? 3- Hangi dış mihrakların nam ve hesabına siyasi çalışma yürütüyor, Türkiye’nin geleceğini kimlerle konuşuyor, kimin folluğunda yatıyorsunuz? 4- 37 kişinin katiline verilen cezalar hukuksuz ise, size göre hukuk nedir? Adalet nedir? Devlet nedir? Siyasi onur ve millet sevdası sizin meşrebinizde ne manaya gelmektedir?"
Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle oldu:
SÜLEYMAN SOYLU UTANMADI, ANNELER GERİ DURMADI: Bugün 21 Mayıs Büyük Çerkes Soykırımı ve Sürgünü'nün 160. yıldönümü. Çarlık Rusyası'nda 1,5 milyondan fazla Çerkes soykırım ve sürgün mağduru oldu. Torunları bu ülkenin temel direkleridir. Çerkeslerin bu büyük acısını bugün de bir kez daha paylaşıyor, onlara bu zulmü yaşatanları hep birlikte lanetliyoruz. Bu hafta sonu Cumhuriyet tarihinin en uzun soluklu hak arama mücadelesi haline dönüşen Cumartesi Anneleri'nin bininci eylem haftası. Dünya siyasi tarihinin de en uzun süren periyodik eylemlerinden bir tanesi. 27 Mayıs 1995'ten beri her cumartesi günü aileler İstanbul'da Galatasaray Lisesi'nin önünde toplanıyorlar ve gözaltında kaybettirilen faili meçhul cinayetlere kurban giden, hayattalar mı değiller mi bilemedikleri evlatları, eşleri, babaları, anneleri için orada toplanıyorlar. 13 Mart 1999'da orantısız bir müdahale sonrası eylemlere ara verilmişti. 31 Ocak 2009'da tekrar başladı. 5 Şubat 2011 günü dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan Dolmabahçe Ofisi’nde anneleri kabul etti. Hepimizin gözü önünde Cumartesi Anneleri'ne bir devlet sözü verdi. Evladını bulmak hiç değilse evladının kemiklerini Berfo Ana'ya teslim etmenin sözünü verdi. Befo Ana bu görüşmeden iki yıl sonra 106 yaşında evladının mezarına, kemiğine kavuşamadan deyim yerindeyse gözleri açık gitti. O günden sonra Cumartesi Anneleri'nin eylemleri devam etti ama 25 Ağustos 2018'de Süleyman Soylu Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kriminal bakanı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık bakanlarından bir tanesi Cumartesi Anneleri'nin 700. eylemine verdiği kanunsuz emirle saldırdı, uygulattığı orantısız güçle o eylemi dağıttı, oradaki anaları evlatları destekçileri perişan etti. O tarihten bu tarihe marifetmiş gibi Galatasaray Meydanı annelere kapalı ve her hafta anneleri tutukladılar, akşam saldılar, anneler pasif direnişi sürdürdü her hafta gittiler. Süleyman Soylu yılmadı, anneler yılmadı. Süleyman Soylu utanmadı, anneler geri durmadı. Bugüne kadar gelindi. Son haftalarda hakkını teslim etmek lazım. Sayın Ali Yerlikaya, doğru değil, yeterli değil ama belli sayıda annenin oraya ulaşmasına izin veriyor. Ama etraflarına utanç bariyerleri çekiliyor. Bu hafta bininci hafta. Anneler beni de ziyaret ettiler. Sayın Kurtulmuş'tan randevu talepleri vardı. Biz de aracılık ettik. Sayın Ali Yerlikaya'dan talepleri vardı. Sayın Bakan randevuyu vereceğini söyledi.
CUMARTESİ ANNELERİ'NİN ETRAFINDAKİ UTANÇ BARİYERLERİNİ KALDIRIN: Ve bu hafta hepimiz Cumartesi Anneleri'nin bininci haftasında Türkiye'nin utandıracak değil biraz olsun hep birlikte normalleşmenin, hep birlikte hak aramanın aslında anayasal bir hakkın bu kadar da kutsal bir hakkın kullanımına şahitlik etmek istiyoruz. CHP milletvekilleri, örgütü, yöneticileri her hafta olduğu gibi orada olacak. Orada yoğun bir katılımla destek vereceğiz. Kimsenin burnunun kanamamasını, bu büyük yasın, bu büyük çağrının tarih önünde bir kez daha hakkını bulmasını ümit ediyorum. Yoksa yoksanın izahı yok. 12 Eylül darbe döneminde yaşanan kayıpların anaları var orada. 80-90'ların karanlık dönemlerinde yaşan kayıpların anneleri var orada. Daha sonraki dönemlerde faili meçhul şüphelilerinin anneleri var. Sizin döneminizde de olsa geçmiş dönemde de olsa bu hak aramaya kapıları, meydanları, caddeleri kapatıyorsanız, o bütün hukuksuzluklara sahip çıkıyorsunuz demektir. O yüzden buradan çağrımız Cumartesi Anneleri'nin etrafındaki utanç bariyerlerini kaldırın. Hak arama mücadelesinin önünde durmayın. Ve o acıyı yaşatanlara değil yaşayanlara duygudaş olun. Onlar gibi hissedip bu ülkedeki bu ayıbı ortadan kaldırın. Biz orada olacağız, arkalarında duracağız.
KOBANİ DAVASI HUKUKİ DEĞİL, SİYASİ: Geçtiğimiz hafta ülkemizin siyasetini ve yargısını uzun süredir işgal eden bir siyasi davanın karar duruşması vardı. 10 kişiye yakın bir milletvekili heyetimiz Kobani Davası'nın karar duruşmasını takip ettiler. Halkların Demokratik Partisi'nin eş genel başkanları Sayın Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'da yargılandığı davada hukuki değil siyasi kararların verildiğine hep birlikte şahitlik ettik. Davanın iddianamesi uzun yıllar siyasilerin kürsüden savcılara dikte ettirilmesi sonucunda yazılmıştır. Olaylar yaşandıktan beş yıl sonra dava açıldı ve 6-8 Ekim olayları o olaylarda hayatını kaybeden rahmetli 16 yaşındaki evladımız Yasin Börü'nün öldürülmesinden sorumlu tutuluyorlardı. Yargılama yapıldı, bitti. Ne Demirtaş ne bir başkası ne bir siyasetçi Yasin Börü'nin ölümüyle bağlantılı bulunmadı. Hiç birisi insanların hayatını kaybetmesine söz konusu olan o süreçle ilgili ceza almadılar. Attıkları tweet2lerden başka başka zamanlarda kullandıkları ifadelerden dolayı ceza aldılar. Ve aslında kararı veren hakim cezaları verdiği yerle yükü sırtından attı. Dedi ki ne Erdoğan'ın ne AK Parti sözcülerinin ne MHP'lilerin bu konuda söylediği iddiaların hiçbirisinden ceza vermiyorum. Birçok kişi salıverildi, birçok kişinin verilen ceza yattığına değdi yattı çıktı. Ama Sayın Demirtaş, Yüksekdağ ve bazılarına da çok ağır cezalar verdiler. Bu cezalar aslında Erdoğan'ın siyasi adres demesiyle uyumlu. Ve Erdoğan'ın yatsın dediklerini yatıran Erdoğan'ın kendi vicdanında mahkum ettiklerine ceza veren ama cezaları konuşmalardan veren yani istinaf, Yargıtay, olmadı Anayasa Mahkemesi'nin bal gibi bozacağı bir kararı mahkeme heyeti verdi sorumluluğu siyasilerin sırtına bıraktı. Biz bu davanın hukuki olmadığını hep söyledik. Siyasi olduğunu ifade ettik. Etmeye de devam edeceğiz. Ben Sayın Başak Demirtaş'ı aradım. Sayın Sedat Şenoğlu'nu, Sayın Yüksekdağ'ın eşini aradım. Ve bu kararları nasıl yorumladığımızı ve kendileriyle ilgili dayanışma duygularımızı ifade ettim. Bundan sonraki hukuki süreçte de yargılananın kim olduğuna, hangi parti olduğuna, Erdoğan'ın kimi neyle suçladığına değil hukuka siyasileşmiş bir davanın ülkenin siyasi hayatına ne kadar zarar vereceğine olan inancımızla vicdanımızla karar veriyoruz bu davadaki kararların hiçbirisini hukuki kararlar olarak değerlendiriyoruz.
KOSKOCA PARTİ 2 MECZUBA TESLİM EDİLDİ: Bahçeli bana 4 tane soru sormuş okumaya utanırım. Sorular CHP gibi 'Türkiye İttifakı' diyen bir partinin genel başkanına sorulacak soru değil. Ben o dört soruyu okumam da Sayın Bahçeli size bu soruları yazan o arsız metin yazarları var ya şu dört soruya cevap versinler bakalım; bu iki kişinin isimleri Sinan Ateş cinayeti iddianamesinde nasıl ve kimler tarafından iddianameden ayıklanmıştır? Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış bir ismin sokak ortasında ölümünden sonra 'kimse tweet atmayacak, cenazeye gitmeyecek, taziye bildirmeyecek' diyen hangi ikisidir? Bu talimatı bütün partiye hangi ikisi yaymıştır? Tetikçiyi kaçıran aracın fotoğrafları açığa çıkıp Ülkü Ocakları Genel Başkanı’na bu aracın ceza yemeyecek, trafikte durdurulmayacak bir statüye kavuşturulmasına hangi ikisi ya da ikisinden hangisi katkı sağlamıştır? İran Cumhurbaşkanı'nın ölümünün üzerindeki sis perdesi aralanmalıdır diye bugün promter'e yazanlar, Sinan Ateş davasının üzerine sis çöktürürken bu ikisinin bu sisteki payı nedir? Yoksa bu sisin kendisi bizatihi bu ikisi midir? Bu dört soruyu cevaplayın, benim dört soruya bakarız.
9. YARGI PAKETİ ELEŞTİRİSİ: Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı her yeni yargı paketiyle, yargıdaki sorunlar yumağını biraz daha büyütüyor. Geçmiş pratiğimiz gösteriyor ki çok umutlarla getirilen yargı paketleri yeni yasaklara, yeni hak aramayanın önündeki engellere dönüştü. Yeni şeytanlar yarattı. Yeni hedef, yeni yeni kurallarla, gazetecileri, akademisyenleri, siyasetçileri şeytanlaştırdı. Hedefe koydu hapse koydu. Şimdi de 9. Yargı Paketi geliyor. Çok yakından takip ediyoruz. Taslakta çok mahsurlu noktalar var. Örneğin İstanbul Sözleşmesi'nden çıkarken yani hepimizin gurur duyduğu kadına karşı şiddetin, ayrımcılığın önündeki en büyük engel olan, AK Parti iktidarı döneminde şüphesiz yaptıkları en iyi iş ve bunu parlamentonun hep birlikte oy vererek yürürlüğe aldığı İstanbul Sözleşmesi'nden birtakım tuhaf yapıların, kadın düşmanlarının Medeni Kanun’dan bile rahatsız olanların, kadın erkek eşit değildir diyenlerin, mirastan bile pay verilmemelidir diyen örümcek kafalıların gönlünü yapacağım diye kadına karşı şiddet uygulayanların şikayetlerini dinleyip bir gecede İstanbul Sözleşmesi'nden çıktılar. Sonra yaptıklarını savunmaya başladılar. Efendim İstanbul Sözleşmesi'nin önemi yok. 6284 var. Son derece caydırıcı bir kanun. Şimdi o kanunun en önemli maddelerinden bir tanesi eşine, kadına şiddet uygulayanların uzaklaştırılması, kurala uymuyorsa zorlama hapsine çarptırılmasına itiraz yolu açıyorlar. Alınan kararın başka mahkemeden bozdurulmasını sağlamaya çalışıyorlar. 6284'ün içini boşaltacaklar diyordu kadın örgütleri, uyarıyordu 300'ün üzerindeki kadın örgütünün çatı örgütü EŞİK. Şimdi başladılar. Tazyik hapsini kaldırtmaya yönelik itiraz mekanizmasını getirmeye. Bunu daha önce Danıştay iptal etmişti. Şimdi kanunla getirmeye çalışıyor. İkinci husus Anayasa Mahkemesi'nin bir kararı var. Kadın isterse kızlık soyadını, evlenmeden önceki soyadını tek başına kullanabilir. Bu konuda düzenleme yapın. Onu düzenleyeceğiz diye getirip onu yasaklayan kanun maddesi getirmişler. Yani Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğuna ilişkin 153. maddenin yine arkasından dolanıyorlar. Ve bunu Anayasa Mahkemesi'nin yap dediğini yapmayan kanuni düzenleme yapıyorlar. Biz CHP olarak kadının ister evlilik sonrası eşinin soyadını ister kendi önceki soyadını ister ikisini birden kullanmasını savunuyoruz sonuna kadar da bu mücadelenin arkasında olacağız.
ŞİMDİDEN UYARIYORUM YA ÇEKERSİNİZ YA DA BU REZİL FİLMİ PUTİN'LE BİRLİKTE ÇEKERSİNİZ: Bir diğer konuysa etki ajanlığı. Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhur İttifakı gururla sunar. Nasıl oluyor? Eskiden ne oluyordu? Dünyanın uzak coğrafyalarında güzel filmler çekiliyordu. Sonra Türkiye'deki bazı film şirketleri onu alıp getirip bizim sinemalarda oynatıyordu. Diyordu ki; 'filanca film gururla sunar, ilk kez Türkiye'de.' Şimdi Cumhur İttifakı gururla sunar. Etki ajanlığı. Öyle bir anlatıyorlar ki kendileri bulmuşlar ülkenin milli yapısını zedeleyecek, birlik bütün zarar verecek, anayasal düzeni ortadan kaldıracak, etki ajanları varmış aramızdalarmış, onları yakalayıp, mimleyip cezalarını vermemiz lazımmış. Kim bulmuş bunu? Rusya, Putin. 20 Temmuz 2012. Etki ajanlığıyla ilgili düzenleme. Önce bunların tespit edilmesi sonra kaydedilmesi sonra bunların gerçek kişiler olması durumunda listelerinin bütün birimlere yollanması. 60 maddelik bir kanun çıkarmış doymamış bir daha yapmış değiştirmiş. Devlet ve yerel kurumlarda memur olamazlar, eğitim kurumlarında çalışamazlar, toplantı gösteri yürüyüş hakkından yararlanamazlar, devletten maaş, mali destek, sosyal hak alamaz. İkinci kez etki ajanlığı yapıyorlarsa iki yıl hapis yatarlar, seçimlere katılamazlar. Aday olamazlar. Oy kullanamazlar. Putin başlamış buraya getirmiş. 20 Temmuz 2012. Putin'inkine benzer bir sürü sınırlama yapmış, hepsini en çok da 63. maddede toplamış ve toplam 63 maddede bu düzenlemeyi yapmış. Başka kim? Kırgızistan. Sadır Caparov. Kasım 2022 etki ajanlığı düzenlemesi. 90 milletvekilinin 64'ünün imzasıyla bu yasa onaylanmış 14 Mart'ta. Başka Sırbistan. Aleksandar Vucic. 3 Nisan 2024 STK'ları baskı altına alan, bağımsız medyayı kısıtlayan halkı sindiren bir yasa tasarısını 3 Nisan 2024'te getirmiş. Hangi ligde oynuyoruz görüyor musunuz? Filmi kimler çekiyor? Cumhur İttifakı gururla sunuyor Türkiye'ye. Sanki Türkiye'ye özel bir şey. Kimse unutmasın otoriter liderler, popülist liderler birbirlerinden öğrenirler. Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Cumhur İttifakı, bu yasayı geri çekmezseniz işte sizin karnenizde budur, ekibiniz de budur. Bu ekibiniz dünya tarihine büyük gerileme filmini çekenler olarak geçiyor. Siz de bunların Türkiye şubesisiniz. Bunlarla birlikte dünya siyasi tarihinin kara bir sayfasında yerinizi alırsınız. Şimdiden uyarıyorum ya çekersiniz ya da bu rezil filmi Putin'le birlikte çekersiniz.
ATA EMRE AKMAN CİNAYETİ: Tabi bir yandan böyle endişeler varken bir yandan da anaların, babaların yüreği yanıyor. Her gün bir başka kötü haberle kahroluyoruz. Balıkesir Üniversitesi Turizm Rehberliği Bölümü'nde 20 yaşında Ata Emre Akman. Moto kuryelik yapıyor. Hem okuyor hem çalışıyor. Önüne bir araç geçiyor. Ve 23 yerinden bıçaklanarak hayatını kaybediyor. Babası Albay Erol Akman'ı aradım. Şöyle söyledi; benim evladım gitti. Yüreğim yanıyor. Ama lütfen bu konuda bütün siyasetçiler bir şey yapın. Ben yandım başka babalar yanmasın. Şimdi artık yüreği yanan bu babanın haykırışıyla Kurye Hakları Derneği'nin sesine bir kulak vermek lazım. 2022'de 58 kişi 2023'te üçü çocuk 68 moto kurye hayatını kaybetmiş. Diyorlar ki Mesleki Yeterlilik Belgesi aranmadığı için motorun üstüne çıkan herkes kurye. Geçim sıkıntısı, yoksulluk, insanlarımızın hayatlarını hiçe sayarak güvencesiz bir şekilde çalışmaya zorluyor. Bu konuda mutlaka tedbirler alınmalıdır diyorlar ve sıralıyorlar. Her gün trafikte yanımızdan geçen sipariş verdiğimizde geciktiğinde yüzümüzü asmaya kalktığımız o insanlar aslında hayata pamuk ipliğiyle bağlılar. Diyor ki moto kuryeler, işçi sağlığı ve güvenliği eğitimleri yeterince yapılmalıdır. Kuryelik tehlikeli meslekler statüsüne alınmalıdır. Mesleki yeterlilik belgesi zorunlu hale getirilmelidir. Moto kuryelik mesleğine dair yasal düzenleme hazırlanmalıdır. Kuryelerin sosyal güvencesi teminat altına alınmalıdır. Günlük çalışma saatleri yasal olarak düzenlenmeli ve insani koşulları aşmamalıdır. Kayıt dışı ve güvencesiz çalışma, denetim altında tutulmalıdır. Aile, Çalışma, Milli Eğitim Bakanlığı, kayıt dışı çalışan kuryelik yapan çocukları denetlemeli, bunları çalıştıranları cezalandırmalı, ağır yaptırımlar uygulamalıdır. Katil bariyerler olarak adlandırılan bariyerler motorcu dostu bariyerlere çevrilmelidir. Kendi hesabına çalışan kuryeler ile şirketlerin yaptığı sözleşmeler moto kuryeleri güvencesizleştiren maddelerden arındırılmalıdır. Bu 10 madde iki teker üstünde okuyabilmek için evladını geçindirebilmek için yetmeyen maaşına ikinci bir maaş katabilmek için hayatını ortaya koyan milyonlarca evladımızın ortak talepleridir. Grup başkan vekillerimize bu konuda bir araştırma önergesini bir kez daha hayata geçirmelerini, Meclis’te tartışmalarını, yasal düzenlemeler yapmalarını, moto kuryelerin Kurye Hakları Derneği’yle irtibat halinde bu evlatlarımıza sahip çıkmalarını bir kez daha Ata Emre Akman'ın acılı babası Erol Akman'ın talebi olarak emanet ediyorum.
‘KAMUDA TASARRUF’ ADI ALTINDA MEMURUN SERVİSİYLE UĞRAŞIYORLAR: Hükümet, sürekli kendi ilan ettiği ekonomik tahminleri, hedefleri tutturamadığını kademe kademe itiraf edip sürekli revize etmekle meşgul. Orta Vadeli Program’da (OVP), enflasyon yüzde 33’tü bu yıl için. Sonra 36 çıkardılar. Şimdi 38 olarak geçen hafta bir kez daha revize ettiler. Enflasyonla mücadele edemedikçe dar gelirlinin yüzünü güldürmek yerine onlara kemer sıktırmaya, emekliyi perişan etmeye devam ediyorlar. ‘Kamuda tasarruf’ adı altında memurun servisiyle uğraşıyorlar. Öğretmenin atamasını yapmamayı marifet sayıyorlar. İşsize, kamuda iş vermeyeceklerini üç yıllığına ilan ediyorlar. Ama bir yandan da geçtiğimiz hafta köprü ve otoyollara son beş ayda ikinci kez zam yaptılar. 1 Ocak itibarıyla kamuya ait köprülere yüzde 76; yap-işlet-devret köprülerine, otoyollarına yüzde 50 zam yapmışlardı. 16 Mayıs günü, kamuya ait köprülere bir 60 daha, yap-işlet-devretlere de bir 40 daha yaptılar. Sadece beş ayda, kamuya ait köprülere yüzde 181; yap-işlet-devretlere yüzde 110 zam geldi.
KREDİYİ ÖDEYEMİYOR, BİR DE FAİZİNİ İKİ KATINA ÇIKARIYORLAR: 'Enflasyonu düşeceğiz' diye asgari ücrete zam yapmamaya kalkanlar, emekliyi 10 bin liraya muhtaç bırakanlar, 'Üç yıl boyunca emekli olan kadar memur alacağız' deyip milyonlarca işsizin, milyonlarca KPSS'de dirsek çürütenin umutlarını tüketenler; köprülere, yollara yüzde 181 zam yapıyorlar. Sonra da enflasyonla mücadeleden bahsediyorlar. Bir yandan esnafın kredileri var, Esnaf Kefalet Kooperatiflerinden alınan. O kredilerin kimi COVID’de alınmış, kimi COVID sonrası ödeyememiş, o krediler yenilenmiş, o kredilerin faizlerine geriye dönük zam yaptılar; ödemeleri geriye dönük attırdılar. O günlerde yüzde 7 buçuk faizle kullandırılan krediyi yüzde 17’ye; yüzde 12 faizli krediyi yüzde 24’e; yüzde 15 olanı 29’a çıkardılar. Zaten ödenemiyor. İşler tıkırında olsa kredi ödenecek. Kredi ödenemiyor, bir de faizini iki katına çıkarıp esnafın beline bir kazmayı da bunlar vuruyorlar. Sonra diyorlar ki 'imzayı atarken dikkat edeydin.' Orada 'değişken faizli' yazıyordu. 'Faizler değişti, böyle ödeyecekler.’
BU İKTİDAR, 31 MART'TA MESAJI ALAMAMIŞ: Peki aynı günlerde, kamu bankalarından, Ziraat Bankası'ndan çiftçiye değil, yandaş müteahhite yüzde 8 buçukla kredi verdiler. O parayı alan multi milyonerler, multi milyarderler gittiler; yat aldılar, kotra aldılar, araba aldılar. Hatta hiç çekinmeden Ziraat Bankası'ndan çektiler, filanca özel bankada yüzde 40 faize koydular. Yüzde 8 ödeyecekleri faizi, 40 ile bizden tahsil ettiler. Yüzde 32’yi cebe koydular. Onlara değişken faiz uygulayan yok. Ödeyemezse Kredi Garanti Fonu’na (KGF) tabi. Bu parayı bu şartla Ziraat Bankası çiftçiye vermedi. Yandaş müteahhite verdi. Bir vezneden verdiler, öbür vezneden vadeli hesap açtılar. Halkbank, esnafa vereceği krediyi bunlara verdi. Böyle bir yaklaşımı kabul etmiyoruz. Ve bütün esnaflara, AK Partilisine, MHP’lisine, hangi görüşten olursa olsun şunu hatırlatıyorum: Sen aynı oranda aldığın krediyi, yüzde 30’larda öderken senin 50, 100, 1000 katın zenginler, aldığı faiz oranından ödüyorlar. Onlar ana parayı çoktan çıkardılar. Kazandığı faize faiz alıyorlar. Ama sana bu muameleyi yapıyorlar. Demek ki neymiş? Bu iktidar, bu hükümet, bu Cumhur İttifakı, 31 Mart'ta mesajı almamış, sarı kartı görmüş, hala esnafa faul yapıyor. Hesabını siz görürsünüz esnaf kardeşlerim.
Saraçhane'de öğretmenler azdı çünkü sizin tarafınızdan sindirildiler: Yerel seçimlerde sesini en çok yükseltenler, ilk başta meydanlarda pek azken son mitinglerimizde yüzde 80’lere varanlar, 10 bin lira maaşa mahkum edilen emeklilerdi. Emekli, neredeyse açlık sınırının yarısını alıyor. İki emekliye verilen maaş, bir kişiyi açlıktan kurtarmıyor. 10 bin lira veriyor; kiraya verirsen aç kal, karnını doyurursan sokakta kal hesabı yapıyorlar. Bir de üstüne Mehmet Şimşek, ‘Yüzde 25’lik kirayı artık tutmayalım, isteyen istediği gibi zam yapsın’ kafasına gelmiş. İşte o emeklilerle birlikte büyük bir mücadelenin sözünü vermiştik. Geçtiğimiz hafta, mitinglerimize gelen pankartlarını açan, atanamayan değil, atanmayan öğretmenlerle İstanbul'da, Saraçhane’de buluştuk. Bazı yandaş kalemler, bazı yandaş hesaplar, bazı yandaş kanallar ‘Saraçhane'deki miting zayıftı’ diyor. Bunlar atanmayan öğretmen. ‘60 bin tane mülakata alacağım. Sadece 20 binini atayacağım’ demişsin o günden bir gün önce. Kameraya gireni atamayacağını onlar da biliyor. ‘KPSS'yi yüzde 50 alırım. Yüzde 50’sini mülakat puanıyla ben yazarım’ diyorsun. Yine de oraya koştular. Ellerinde dövizleriyle geldiler. ‘Azdılar’ diyor. Azdılar çünkü sizin tarafınızdan sindirildiler. Ama vicdanlarında, sosyal medyada hiç az değiller, hiç de az haklı değiller. Bütün Türkiye'ye de seslerini duyurdular.
EMEKLİ MİTİNGİNE DAVET: Söz verdiniz, mülakatı kaldırmadınız. ‘68 bin’ dediniz, atamayı 20 binde bıraktınız. ‘Müfredat, 10 yılda yaptık’ dediniz, yedi günde görüş istediniz. Öğretmenler, Saraçhane’de isyan ettiler. Bilmez miyiz, meydanı dolduralım CHP'lilerle. 39 ilçeden beşer otobüsü basalım, dolduralım. Sonra haber yaptırırsınız; ‘Atanamayan öğretmenler değil; CHP'li amcalar, teyzeler vardı’ diye. Halen daha bu mağduriyeti küçük göstermeye çalışıyorlar. El mi yaman bey mi yaman görmenin zamanı geldi. 26 Mayıs Pazar, yer Tandoğan Meydanı, saat 14.00, Türkiye'nin dört bir yanından emekliler geliyor. Şimdi emekliyle yüz yüze gelme zamanı geldi. Pazar günü, saat 14.00’te, Tandoğan Meydanı'na bütün emeklileri, bütün emekçileri, emeklilere sahip çıkan herkesi bekliyoruz. Eğer o meydanda beklenenden az insan olursa ‘Demek ki emekliler şikayetçi değilmiş’ diyecekler. Ben orada olacağınızı biliyorum. Her mitingde siz geldiniz, biz konuştuk. Dedik ki ‘31 Mart günü, gösterin sarı kartı, mesajı alacaklar. Almazlarsa arkanızda değiliz, yanınızda değiliz; gerekirse önünüze düşeriz, hakkınızı alırız.’ O gün bugündür, o pazar bu pazardır.
MAYIS AYININ İLK ANKETİ: Buraya gelirken mayıs ayının ilk anketi geldi. Nisan ayında Türkiye'de yapılan hiçbir ankette, birinci parti CHP'den başkası değildi. Hiçbir anket, nisan ayı boyunca AK Parti ile aramızdaki farkın kapandığını göstermedi, hepsinde açıldı. Mayıs ayında bütün anketler yine gelecek. İlk anketi gördük, müjdeler olsun ki CHP yine birinci parti. Ve kurulduğu günden bugüne, ilk kez Mayıs 2024’te emeklinin sesini duymayanlar, öğretmeni kandırıp da atamayanlar, mülakatı söz verip de kaldırmayanlar, yoksula kemer sıktırıp, zenginin servetine servet katanlar; kurulduklarından beri ilk kez yüzde 30’un altındalar. Bu yüzden biz CHP olarak kendisine güvenerek; özgüvenli bir siyasetle ‘acaba ne derler’ diye değil, ‘biz söyleyelim. Duyan duyar, duymayana bir gün duyururuz’ diyerek; ‘Biz yürüyelim. Gelen gelir, gelmeyenle de bir gün yürürüz’ diyerek; ‘Biz anlatalım. İkna olan olur, olmayanı da bir gün ikna ederiz’ diyerek çıktığımız yolda; artık çok daha fazla ayak katıldı ayaklarımıza, ses katılıyor sesimize, kabuklar çatlıyor, yeni kulaklar işitmeye başlıyor söylediklerimizi. Biz kazanacağız, biz kazanacağız, biz kazanacağız. Atatürk'ün partisini ilk seçimlerde iktidar yapacağız. Yolumuz açık olsun.
(HABER MERKEZİ)