Bakan Nebati ne demek istedi?
Davranışsal iktisat ve nöroiktisat dünyada bu kadar ön planda değil. Ekonomik krizden çıkış, insanların kararlarını rasyonel iktisat politikalarıyla yönetebilmekten geçiyor.
Hatime Kamilçelebi*
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati Ekonomik Dönüşüm Zirvesi’nde davranışsal iktisat ve nöroiktisatın yükselişi üzerine ifadelerde bulundu. Bu ifadelerinden uyguladıkları iktisat politikalarının sanki bu alanlar üzerine olduğu gibi bir algı oluşmasın, ama kendisinin aldığı iktisat politikası kararları duygusal olabilir.
Nurettin Nebati’nin kurduğu cümle sosyal medyada aşırı bilimsel bulundu. Herkesin anlayacağı şekilde kısaca açıklamak gerekirse;
Ekonomide insanın mantıklı kararlar aldığı şeklinde görüş ve bu yöndeki işleyiş hâkim, bu yüzden daha matematiksel. Fakat son zamanlarda bunun aksine insanın mantıklı kararlar alan değil de daha çok duygusal hareket ettiği varsayımı ortaya atıldı. Yani insanlar kararlarını belli bir bilgi süzgecinden geçirip almıyorlar, sezgilerine uyarak alıyorlar ve bu da yanlış kararlar vermelerine sebep olabiliyor. Bu kararları alırken insanların beyinlerindeki kan akışı faaliyetlerinin ve sinir sisteminin de izlendiği bir alan da var.
Sayın Nebati’nin bilimsel cümlelerinden yola çıkarak ülkemizde böyle bir araştırma yapılıyor da ekonomiyle ilgili buna göre mi politikalar üretiliyor kısmı tartışılabilir. Çünkü bu alanda çalışmalar yapan biri olarak davranışsal iktisat ve nöroiktisat ile ilgili bilimsel çalışmalarda dünyada yükseliş olsa da ne bilim alanında ne de uygulamada bu kadar ön planda olduğunu söyleyebilirim.
Evet, insan çoğunlukla duygusal ve mantığının da sınırları olan bir varlıktır. Menfaatine olacak diye düşünürken yanlış kararlar da verebilir. İnsanların mantıklı kararlar veremediği bilgisi davranışsal iktisatta “dürtme” diye bir kavramı da ortaya çıkardı. Bu onların özgür iradelerine müdahalede bulunmadan politika yapıcıların onlar adına en iyi kararı verip ona yönlendirmeleri şeklinde genellikle iktisadi bir politika aracıdır. Hükümetler veya belli başlı kurumlar insanların bu sezgisel kararlarının yol açtığı yanlışlardan onları döndürmek için onlara yol gösteriyor mu? İnsanların menfaatine olacak ve onları doğru kararlara yöneltecek uygulamalar ortaya koyuyor mu? Bu sorulara olumlu yanıt verdiğimizde davranışsal iktisat politikaları uygulanıyor diyebiliriz.
Biraz daha nöroiktisat yönüyle konuya açıklık getirmek isterim. Örneğin beynimizin bir alanı (anterior insula) sıkıntı, ağrı, açlık ve susuzluk çektiğimizde aktif oluyor. Peki bunu bilmemiz bize ne fayda sağlıyor? Açlık ve sıkıntı çeken insanlar çok fazla. Sosyal yardım bağımlılığı gibi bir durum yaratmak yerine iş imkânı, üretime katılım sağlamak mümkün değil mi? Beynin belli bir alanının (nucleus accumbens) kazanç beklentisinde aktif olduğunu nöroiktisat çalışmalarından biliyoruz. Beynin aktif olan bu kısmı insanları motive etmek için bir zevk ve ödül duygusu yaratma işlevi gören kimyasalla ilişkili. Burada bir aktivasyon yaratmayı amaçlamak mı artık iktisat politikamız? Bu kadar detaylı düşünüldüğünü sanmıyorum, çünkü öyle olsaydı ülke bir bilim bir laboratuvarına dönmüş olurdu.
Türkiye’nin mutluluğu son on yılda epey azaldı, 10 üzerinden beşten dörde düştü. Bu konuda Avrupa ülkelerinden ziyade düşük gelirli Afrika ülkeleriyle yarışır oldu. Kazanç beklentisinin ve satın alma gücünün sürekli düşmekte olduğu, hayat pahalılığından mustarip insanların beynindeki bir alanın artık pek de aktif olmadığını bilmek iktisat politikalarımızı daha rasyonel hale getirmemiz için bir itici güç olabiliyor mu? Olsaydı çok iyi olurdu ama olmuyor elbette. Eğer olsaydı biz hâlâ uygulanan politikalar heteredoks mu, Ortodoks mu yoksa bir politika var mı diye iktisat camiasında da tartışmıyor olurduk.
İnsanlar çoğunlukla rasyonel davranamıyor, bu doğru. Peki bu konuda yol gösterici ve destekleyici olmak için bir çaba sarf ediliyor mu? Asıl düşünülmesi gereken sorulardan biri de bu. Ekonomik krizden çıkış, insanların duygusal kararlarını ve beyninin işleyişini bilmenin yanında bunu rasyonel iktisat politikalarıyla yönetebilmekten geçiyor. Çünkü bilim duygusal değil, rasyonel.
*Doç. Dr., Kırklareli Üniversitesi