YAZARLAR

Bankadan et tokatlayan Nusret’e: Bir Doğuş öyküsü

“Lale Devri” yakıştırmasını fazlasıyla hak eden ucuz kredi/aşırı borçlanma dönemini en güzel anlatan simge; Garanti Bankası giderken, kıpkırmızı bonfileleri tokatlayan Nusret’in kadraja girmesiydi. AKP döneminin ekonomi politikasının, Türkiye ekonomisinde yarattığı dönüşümü ve tahribatı özetleyen bir prototiptir Doğuş Grubu.

Hayli kızgındı. Hakkında, “Batacak, ülkeyi terk edecek” diyenlere öfke saçıyordu. Dedikoduları çıkaranları bildiğini ve mutlaka hesap soracağını, elindeki işlerin geleceğinin parlak olduğunu söylüyordu. Otomotiv şirketi henüz 6 yıllıktı ama bankası vardı. Rusya, Libya ve Ortadoğu’da inşaat işleri devam ediyordu.

Her şeyin tepetaklak olduğu 2001 krizinde, bir de babası Ayhan Şahenk’i kaybedince 37 yaşında şirketin başına geçen Ferit Şahenk, o dönem Ekonomist dergisinden Halit Oksit’e anlatıyordu bunları. Nitekim krizden sonra geçilen “yeni ekonomik düzen” Şahenk’e yaradı. Otomotiv ve bankacılıkta hızlı büyüyordu. İstanbul sosyetesinin yeme-içme-eğlence ihtiyacını karşılayacak mekanlardan dünyanın pek çok ülkesine yayılan otellere, marinalara uzanıyordu. Medyaya girmiş, devletten altyapı ihaleleri almış, araç muayene gibi herkesin ağzını sulandıran işi kapmıştı.

Şimdi yeni bir kriz ve Şahenk yine gündemde. Tesadüf mü peki?

2018’de henüz kur şoku yaşanmadan borç yapılandırması için bankalara ilk koşanlardandı. İktidarın kamu kaynaklarını yakarak tuttuğu faiz oranlarının sağladığı imkanlarla, 2020’nin yaz aylarında ikinci kez yapılandırdı borçlarını. Bir kısım varlığını elden çıkardı. Fakat borçlar azalmak şöyle dursun, daha da artmış vaziyette. 2018’de 34.8 milyar lirayı bulan toplam borç, 2020’de 46.4 milyar liraya ulaştı. 2019’da 889.4 milyon lira olan zarar ise 6 kat artarak 5.5 milyar liraya yükseldi. Özkaynakların eksiye inmesi ise böylesine büyük şirket için feci. Bilanço, teknik olarak “batık”, ancak batmayacak tabii ki. On binlerce şirket krediyle yüzdürülürken, ciddi varlığa sahip Doğuş için şimdilik uzak ihtimal böyle bir son.

Mesele 70 yıllık grubun nasıl bu hale geldiği zaten. Zararı büyük oranda kurdan kaynaklanıyor lâkin, sorunu sadece birkaç yıllık gelişmelerle açıklamak yanıltıcıdır. Zira onun dönüşümü, Türkiye kapitalizminin olduğu kadar, AKP döneminde sermaye birikim rejiminin dönüşümünün de serencamıdır. Ekonomik krizi yaratan dinamikleri, Doğuş’un aynasından apaçık görmek mümkündür.

***

Doğuş’un öyküsü yaşıtlarınınkiyle benzerdi. Her “milli burjuva”nın taşıdığı doğum lekesi, Ayhan Şahenk’te de vardı. Henüz hukuk fakültesinde okurken kurduğu şirketi, TBMM’nin yol, asfalt ve kanalizasyon ihalesini almıştı. Sonraki 18 yıl boyunca irili ufaklı 16’sı baraj olmak üzere 66 inşaat projesi yaptı. Süleyman Demirel’e “barajlar kralı” unvanını kazandıranlardandı. Kamunun taahhütlü işleriyle serpildi yani.

Ne var ki harcı inşaata dayalı olsa da ticarî birikimiyle finansı birleştirmeyi hedefliyordu Doğuş. Finans kapital üzerine kurulu model, Cumhuriyet’in de mirasıydı. Etibank, Sümerbank, Ziraat vb. bankaların etrafına KİT’lerin oluşturduğu bir üretim ağı örülüyordu. Böylece yetersiz sermaye birikimine, para sermayeyi merkeze alarak çözüm bulunmaya çalışılıyordu. 1950 sonrası özel birikime de karakterini verdi model.

1957’de kabul edilen yeni bankalar yasasında, bir bankanın bir firmanın yüzde 25’inden fazlasına sahip olması durumunda sınırsız kredi imkânı tanınması; süreci hızlandıran müdahaleydi. Sonrasında holdinglere getirilen teşviklerle, iç pazara yönelik korumacılık sayesinde ticari sermayeden sanayiye evrilen bazı gruplar, banka sahipliğine yöneldi. Ve para sermaye ile sınai/ticari sermayeyi bütünleştirebilenler, ekonominin belirleyici aktörleri oldular.

Mesela; Koç ve Sabancı’nın otomotivdeki rekabetinin merkezi de bankacılıktı. 1970’lerin sonlarına doğru Koç Grubu, ana sanayi kolu lastikte tehdit gördüğü Sabancı’yı önlemek adına, Sabancı’nın lastik şirketinde ciddi hissesi bulunan Garanti’de denetimi ele geçirmek için uğraştı. Aynı çabayı Sabancı da gösterdi. Sonuçta Garanti ikisine de değil, Doğuş’a nasip olacaktı. Sonrasında Sabancı’nın Akbank’ına karşı Koç, banka kursa da 2001 krizinin yarattığı fırsatla Yapı Kredi’yi alıp öne geçebildi.

İşte Doğuş, inşaattaki birikimini Kazım Taşkent’in 1944’te öncülüğünü yaptığı Yapı Kredi ortaklığında değerlendirip finansa adım atan öncü sermayedarlardandı. İki yıl sonra temelinde “savaş vurgunculuğu” yatan Garanti Bankası kuruluyordu. 2. Dünya Savaşı yıllarında fahiş fiyata mal satan 103 tüccar, elde ettikleri servetle Garanti’yi yaratıyordu. Doğuş, 1979’da Yapı Kredi’deki yüzde 75 hissesini Çukurova Holding’e satıp, Koç ve Sabancı’nın Garanti hisselerini 1983’te satın aldı. 1987’de Körfezbank’ı da kurdu.

Doğuş’un kaderini belirleyen zamanlar başlıyordu…

***

90’lar “holding bankacılığı”nın patladığı yıllardı. Devletin yüksek faizli iç borçlanması “bono cenneti” yaratmış, TOFAŞ dahi 1994’te üretimi durdurup elindeki parayı buraya yatırmıştı. Dönemin TOBB Başkan Yardımcısı Ali Osman Ulusoy’un sözleri, manzarayı özetliyordu: 1983-1998 arası bu ülkede anormal para kazanıldı. Bu ülkede hiç kimse 100 yıl çalışsa bir daha o kadar para kazanamaz.”

Ne oldu paralara?

Çok azı üretime, sanayi yatırımına yöneldi. Özel servete dönüşenlerin yanında büyük çoğunluğu medya, inşaat, perakende, gıdada yoğunlaşan grup şirketlerine bol keseden kredi biçiminde dağıtıldı. Bazıları özelleştirme ihalelerine aktı. Siyasetin finansmanı ile bankacılık iç içe geçmişti.

Doğuş’un tercihi de hizmet sektörü ve inşaattı. Dolayısıyla kur ve faizler fırlayınca fırtınaya kapılan büyükler arasına katıldı. BDDK ve TMSF eliyle yürütülen finansal müdahale “holding bankacılığı” dönemini bitiriyor; batacaklar batıyor, yaşayabilecekler yabancı ortaklığa zorlanıyordu. Şahenk de müşteri aradı. 2001’de İtalyanlarla görüşmüş, anlaşamamıştı. 2004’te bir kez daha oturduğu masadan eli boş kalkıyordu. Ve imdadına AKP döneminin ucuz döviz-değerli TL’nin sağladığı kredi yağmuru ile iktidarın kamu kaynaklarını paylaştıran stratejisi yetişti.

Burada durup, çok şey anlatan bir “anı” anımsayalım. 21 Mart 2011’de “Yılın En Başarılı İş Adamı” ödülünü alırken Şahenk’in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın önünde iki büklüm eğildiği fotoğraf dikkatleri çekmişti. O fotoğrafı; 2004’te araç muayene, Galataport, Taksim-4. Levent metrosu, Kadıköy-Kartal metrosu, Üsküdar-Çekmeköy metrosu, Konya Mavi Tünel, Bomonti Bira Fabrikası ve yol, liman ihaleleriyle beraber düşünmek lazım.

2011’de Star’ı alması, uç uca eklediği marinalar, oteller, restoranlar Doğuş’un 2005’lerden itibaren büyümesinin temelini oluşturdu. Milyarlarca liralık krediler buralara akarken, banka hisselerini Amerikan GE’ye sattı. 2008 krizi ABD bankacılığını vurunca GE payını İspanyol BBVA’ya devretti. BBVA ortak olduğunda bankanın değeri 2004-2010 arasında 10 kat artıp 28 milyar dolara fırlamıştı. Son hisse satışı 2017 sonunda gerçekleşti ve 7.7 milyar dolar Şahenk’e, Doğuş’la yaşıt Garanti de İspanyollara kaldı.

“Lale Devri” yakıştırmasını fazlasıyla hak eden ucuz kredi/aşırı borçlanma dönemini en güzel anlatan simge; banka giderken, kıpkırmızı bonfileleri tokatlayan Nusret’in kadraja girmesiydi. Bu yüzden AKP döneminin ekonomi politikasının, Türkiye ekonomisinde yarattığı dönüşümü ve tahribatı özetleyen bir prototiptir Doğuş Grubu.

Gelin hikâyeyi biraz da rakamlara dökelim…

***

Doğuş’un 2008 sonrasındaki kâr-zarar ve borç durumu şu şekilde seyrediyor:

 

2015’e kadar asıl olarak banka sayesinde kârlılığını sürdüren grup, sonrasında otomotiv hariç neredeyse bütün iştiraklerinde sürekli zarar yazıyor. Türkiye’de, uluslararası kredi koşullarının terse dönmeye başladığı yıllarla siyasî ve iktisadî iklimdeki değişim arasındaki uyum, Doğuş’un şahsında da görülüyor. Grubun kabaca sektörel durumu da şöyle:

 

“Diğer” başlığı altında gayrimenkul, onlarca bilişim ve eğlence organizasyon firmaları ile bazıları vergi cenneti adalarda kurulu yatırım şirketleri bulunuyor. Tablolarda yer almayan bir başka gerçek ise kamuyla arasında henüz ödenmemiş milyarlarca liralık taahhüdün bulunması. İnşaat ekonomisinin geleceğine projeksiyon tutuyordur herhalde.

Doğuş’un yurtdışında hâlâ onlarca restoran, marina, oteli var. Varlık değeri yurtiçindekiyle kıyaslanmayacak çapta görünse de kasalarını bilemiyoruz. Üstüne 2017’de Hüsnü Özyeğin’le Londra’da kurdukları Dome Yatırım Bankası’nı ekleyelim. Kurulurken açıklanan iddia, Türkiyeli şirketlere yabancı finans imkanları sağlamaktı. Doğuş’un borçları ile yan yana yazınca, tuhaf duruyor doğrusu.

Gelelim hepimizi ilgilendiren soruya. Borçlar ne olacak? İktidar faizi ve kuru baskılamak amacıyla 128 milyar dolar rezervi yakarken, borçlar da toplumsallaşmaya başladı aslında. “Ödenemeyen borçlar ödenmeyecek” kuralı işleyecektir yine. Kredi kartı, konut, ihtiyaç ile esnaf ve çiftçi kredileri hariç tabii…