Baran Tursun Vakfı raporu: Polisler 13 yılda 92 çocuk öldürdü
Baran Tursun Vakfı'nın raporuna göre, 2007 ile 2020 arasında 92 çocuk polisler tarafından öldürüldü. Polis kurşunuyla ölen sivillerin sayısı ise 404.
DUVAR - 'Kolluk Güçlerinin Orantısız Güç Kullanımı Sonucunda Yaşam Hakkı İhlalleri- Ölmek Zorunda Değillerdi' başlıklı raporu yayımlandı. Rapor, ulusal ve uluslararası insan hakları mekanizmalarına erişimi sağlamak amacıyla, Avrupa Birliği-Etkiniz Programı tarafından Baran Tursun Vakfı’na sağlanan finansal destek ile görevlendirilen uzman raportörler Dr. Günal Kurşun ve Mehmet Tursun tarafından hazırlandı.
Rapora göre söz konusu dönemde 70'i kadın 404 sivil, polisin açtığı ateş sonucu öldürüldü. Raporun giriş kısmında şu ifadelere yer verildi: “Yalnızca kabahatler yasasına muhalefet eden çoğu zanlıyı, yargılama sürecine dahil etmek yerine; ‘Öngörü, Makul şüphe ve Takdir’ gibi soyut kavramları kendi mantığına göre yorumlayan zanlı polis, 400’den fazla sivil insanı olay yerinde ölümle cezalandırdı.” Ayrıca raporda, silahlı çatışma olaylarının bu istatistiğe dahil olmadığı, sadece kayıtlara 'adli vaka' olarak geçen olayların ele alındığı belirtildi.
Raporun 'Polisin Orantısız Güç Kullanımı Sonucu Gerçekleşen Ölümler' başlıklı bölümünde; Türkiye’de yaşam hakkı ihlalleri, kişilerin 'dur ihtarına' uymaması gerekçesiyle öldürülmesinden, barışçıl gösterilerde ve gözaltındaki ölümlere kadar çok geniş bir yelpazede kendini gösterdiğini, bu nedenle 400’den fazla sivil insanın yaşam hakkı ihlal edildiğine dikkat çekildi.
'YÜZLERCE ŞÜPHELİ ÖLÜMLE CEZALANDIRILDI'
Raporun 'Polisin Orantısız Güç Kullanımı Sonucu Gerçekleşen Ölümler' başlıklı bölümünde; Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda 2007 ve 2015 yıllarında yapılan değişikliklere dikkat çekilerek şöyle dendi:
İLK SEÇENEK SİLAH KULLANMAK: Polisin ateşli silah kullanma konusunda arttırılan yetkilerine tereddüt göstermeden başvurmaları sonucu, yaşam hakkı ihlallerinin önemli ölçüde arttığı gözlemlenmektedir. Yasanın öngördüğü gibi ‘son seçenek’ olarak silahını kullanması gereken polis, makul şüphe, öngörü ve takdir gibi yeterince eğitimini almadığı soyut kavramlara kendince bazı anlamlar yükleyerek, neredeyse ‘ilk seçenek’ olarak silahını ölümcül sonuç verecek şekilde kullandığını, Kabahatler Kanununa muhalefet edenleri yargılama sürecine dahil etmek yerine yargılama yapılmadan, polisin o anki psikolojisi ile orantılı olarak ve her polisin kendince bir anlam yüklediği makul şüphe, öngörü ve takdir gibi soyut kavramlarla yüzlerce şüpheli adeta ölümle cezalandırıldı.
GÖREVİMİZİ YAPTIK SAVUNMASI: Polisler orantısız ve ölümcül güç kullanmasında ‘son seçenek’ yerine ‘ilk seçenek’ olarak çekinmeden tereddütsüz silah kullanmasını ‘kanuni görev’ olarak anlamaktadır. Ölümle sonuçlanan vakalarda sanık sıfatıyla yargılanan polisler, genellikle 'Biz kanuni görevimizi yaptık' şeklinde özetlenebilecek argümanlar ileri sürmektedirler. Polisin bu algısı, otoriter ve totaliter rejimler bir yana, demokratik ülkeler arasında yer alma iddiasındaki Türkiye’yi, polisin insanları öldürme oranının yüksek olduğu ülkeler arasına sokmuştur. Ölümcül güç kullanan polisler, şüpheliyi yargı sürecine dahil etmek, cezalandırmayı yargıya bırakmak yerine, yasal yetkilerini aşarak öldürme olayını gerçekleştirmeyi, o an verdiği kararla şüpheliyi ölümle cezalandırmayı kanuni görev saymaktadır. Bu durum, yaşanan sorunun en önemli algı kaynağı olarak tespit edilmektedir.”
Raporun 'Yaşam hakkı ihlalleri' bölümünde 'dur ihtarına uymadığı' gerekçesiyle öldürülen isimlerden bazıları ve dosyalarında gelinen aşama şöyle:
Ali Hemdan/Adana-Seyhan/27.04.2020: Adana Seyhan’da polisin açtığı ateş sonucu, kalbinden vurularak öldürüldü. Gözaltına alınan polis memuru, sevk edildiği adliyede, sulh ceza hakimliğince ‘kasten öldürme’ suçundan tutuklandı. Zanlı polis, “Şahıslar bize doğru gelirken, tedirgindiler birden kaçmaya başladılar, birini yakaladım ölen çocuk kaçmaya devam ediyordu, Koşarken elimde eldiven bulunduğundan, oruçluydum, yorgundum, sendeleyip yere düştüm. Yere düşerken de silah ateş aldı. Ben kesinlikle silahı şahsa doğrultmadım” dedi. Dava devam etmektedir.
Yaşar Alperen Savaş/Samsun/23.12.2019: Komiser yardımcısının silahıyla omzuna vurması sonucu başından vurularak öldürüldü. Zanlı Polis, “Ölen Alperen’e neden kaçtıklarını sordum, ehliyetlerinin olmadığını, bu yüzden korkup kaçtıklarını söyledi. Elimde silahımla omzuna vurduğum anda, silahım ateş aldı, öldürme kastım yoktu” dedi. Zanlı polis sadece 7 yıl 6 ay cezaya çarptırıldı.
Ekrem Görkem Karakan/G.Antep/31.12.2017: Polisin dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle öldürüldü. Zanlı polis, “Öldürme kastım yoktu, daha önce canlı bomba istihbaratını almıştık, tedirgindik, onun için ateş ettim” dedi. Polis memuru Hasan Bilki’ye “Bilinçli taksirle öldürme” suçundan 5 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası verildi.
Çağdaş Gemik/Antalya/ 27.10.2008: Motosikletiyle gezerken, polisin dur ihtarı sonucu durup, motosikletinden inen Çağdaş Gemik polis tarafından açılan ateş sonucu vurularak öldürüldü. Zanlı polis, “Dur diye ikaz edip havaya bir el ateş ettim. Yeniden ikaz etmek isterken ayağım mıcır yüzünden kaydı. Bu sırada elimde olan tabanca istemim dışında patladı. Çağdaş’ın yere düştüğünü gördüm” dedi. Polis 13 yıl 4 ay hapisle cezalandırıldı.
Uğur Kurt/İstanbul/26.05.2014: Okmeydanı Cem Evi’nde cenaze beklerken polisin açtığı ateş sonucunda hayatını kaybetti. Sanık polis 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ceza 12 bin 10 TL adli para cezasına çevrildi.
Baran Tursun/İzmir/25.11.2007: Doğum günü kutlamasından dönerken 250 metre uzaktan polisin araç farlarıyla selektör yapmasından sonra, ilerdeki kavşakta bekleyen polislerin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti. Zanlı polis: “Baran’ın aracı hızlı bir şekilde yanımdan geçerken, sendeledim, ayağım kaydı ve elimdeki silah kendiliğinden patladı, kimseyi bilerek öldürmedim, kanunun bana verdiği yetkiye göre davrandım, ben görevimi yaptım” dedi. Polis Oral Emre Atar 2 yıl 1 ay cezaya çarptırıldı.
Dilek Doğan/İstanbul/25.10.2015: İstanbul Armutlu mahallesindeki evinde arama yapıldığı sırada bir polisin ateş etmesi sonucu hayatını kaybetti. Zanlı Polis, “Savunmasında, “Olay günü OHAL bölgesinden gelmiştim. Çok yorgundum, Ben kimseyi öldürmedim, kimseye bilerek silah doğrultmadım bu nedenle vicdanen rahatım. Ben devletimin bana verdiği görevi yerine getirdim. Kimseye ateş etmedim” dedi. Sanık polise ‘Bilinçli taksirle insan öldürmekten 6 yıl 3 ay ceza verildi.
Cem Aygün/Ankara/30.08.2012: Ankara Keçiören’de sevgilisiyle tartıştığı sırada, polisin dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle öldürüldü. Baba İsmet Aygün: “Polis oğlumu göz kırpmadan öldürdü. Gündüz vakti çocuğumu peş peşe ateş ederek kovaladılar. Burada sıkıştırıp vurup öldürdüler. Hepiniz gördünüz. Allah rızası için anlatın ne gördüyseniz. Bugün gençler ölüyorsa eğer bizim sustuğumuz için ölüyor. Vebalini almayın. Ne biliyorsanız anlatın.”
Kemal Kurkut/Diyarbakır/21.03.2017: Diyarbakır’da düzenlenen Newroz kutlamalarına katılmak üzere kutlama alanına girişte kontrol noktasındaki barikatları aştıktan sonra polisin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirdi. Ağabey Ercan Kurkut: “Kardeşimin katiline verecekleri cezayı çok önemsiyorum ama devlet kendi kendine ceza verir mi? Biz aile olarak bu davanın adil bir şekilde sonuçlanmayacağını biliyoruz. Adalet beklemiyorum.” Av. Mehmet Emin Aktar: ”Polisin ateş etmesi kasıtlı bir davranış. Ateş etmesi durumunda sonuçlarını da tahmin edebilecek durumda. Sonuç olarak eğitimli bir kişi, güvenlikten sorumlu bir kişi, nereye nasıl ateş edeceğini bilen bir kişi. Kasıt bir eylem var. Bu dosyada da cezasızlık pratiği önemli ölçüde zorlanarak işliyor” Sonuç: Savcı mütalaasını verdi, duruşma ertelendi.
93 ÇOCUK POLİSLER TARAFINDAN ÖLDÜRÜLDÜ
İhlaller, yıllara göre değerlendirildiğinde, her yıl birbirine yakın sayıda vakanın yaşandığı, dönemin siyasi ve ekonomik koşullarına bağlı olarak sayılanın belli varyansta değiştiğini gözlemlediklerini, buna göre 2007 ve 2020 yılları arasında 18 yaş altında 92 çocuk başta olmak üzere, 70 kadın ve 241 erkek 'dur ihtarı'na uymadığı gerekçesiyle polisler tarafından öldürüldü.
GÖZALTINDA 28 ÖLÜM: KAMERALAR KAPALI
2007-2017 tarihleri arasında 29 kişinin gözaltında iken öldüklerine dikkat çekilen raporda, “Ölüm olaylarının meydana geldiği tüm polis karakollarında, kameralar ya arızalanmış ya kısmı kayıt yapmış ya da kayıt yapmamıştır. Durum böyle gösterilince, ölümlerin gerçekleştiği gözaltı merkezleri üzerinden işlem yapmak veya delil toplamak mümkün olmamıştır, dolayısıyla kötü muamelenin ve ölüm olaylarının cezasız kalması kolaylaşmıştır” denilerek şu örnekler sıralandı:
Festus Okey: İstanbul Beyoğlu Polis Karakolu’nda ateşli silahla öldürülmüştür. Ateş eden Zanlı polis: “Silah elimdeydi ama tetiğe ben basmadım, karakoldaki güvenlik kamerası bazen arıza yapıyordu, olay günü neden çalışmadığını bilmiyorum” demiştir.
Metin Yüksel: Zonguldak Polis Merkezindeki işlemler yürütülürken, saat 17.00 sıralarında nezarethane penceresinden atılmış, karakoldaki diğer polislerin yardımıyla Yüksel’in cesedi içeriye alınmıştır. Polisler: “Metin, kendisi nezaret penceresinden atladı, güvenlik kameralarının çalışıp çalışmadığını bilmemekteyiz” demiştir.
A.Rahman Sözen: 21.07.2009 tarihinde İzmir’in Gümüşpala polis karakolu nezarethanesinde polise ait ateşli silahla öldürülmüştür. Resmi kayıtlara göre A.Rahman nezaretteyken polisin silahını alarak, iki el havaya bir el de kafasına isabet edecek şekilde intihar etmiştir. Zanlı polis: “A.Rahman silahımı aldı önce havaya sonra kendine sıktı, güvenlik kamerası bozuk olduğu için kayıt yapılamadı” ifadesinde bulunmaktadır.
Osman Aslı: İstanbul Firuzköy Polis Karakolunda ayakkabı bağcıklarıyla asılı bulunmuştur. Zanlı Polis Memuru: “Osman karakolda bot ipiyle kendisini asmış, nasıl oldu bilmiyoruz, güvenlik kameraları kayıt yapmamış, haberimiz yok” demiştir.
Ahmet Cömert: Darıca’da gözaltına alınan 23 yaşındaki Ahmet Cömert’in, polis merkezinin nezarethanede kendisini asarak yaşamına son verildiği söylenmiştir. Baba Durmuş Cömert, “oğlunun intihar edecek biri olmadığını” söylemektedir. Zanlı polisler: “Ahmet Cömert’in intiharıyla bizim ilgimiz yoktur, güvenlik kameraları her zaman çalışıyordu, o gün neden çalışmadığını bilmiyoruz” dediler.
Erdal Koloğlu: Zonguldak’ta gözaltına alınan 34 yaşındaki Erdal Koloğlu polisin cop darbelerinin ardından ölmüştür. Maktulün kardeşi: “Karakol önünde bağırdığı için yaklaşık 10 polis ağabeyime copla vurdu. Biri de yere yatırarak başına bastı. Güvenlik kameralarının görüntüleri hemen sildiler” ifadesinde bulunmaktadır.
Dariusz Witek: Sınır dışı edilmek üzere İstanbul Kumkapı misafirhanesine getirilen Dariusz Witek’in, 24 saat kameralarla izlenen nezarethanede kendini astığı iddia edilmiştir. 4 polis memuru açığa alınmış, 15 polis memuru hakkında soruşturma başlatılmıştır. Ölümü konusunda polis tarafından yapılan açıklamada “Şahsın pantolonunun astar kısmındaki ipi kullanarak, kendini asmak suretiyle intihar ettiği belirlenmiştir” denilmektedir. Güvenlik kameraları için ise yetkililer: “Zaten bu kameralar sık sık arıza yapıyormuş onun için kayıt işlemi olmamış” ifadesinde bulunmaktadır.
Gökhan Belgüzar: İstanbul Bakırköy Asayiş Amirliği’nde battaniye şeridi ile kendisini astığı iddia edilmiş, nezarethanede kalan diğer şahsın olay anında uyuduğunun ve olay yerini görebilecek konumdaki kameranın kayıt yapmadığı söylenmiştir. Görevli polis memurunun iş yoğunluğu gerekçesiyle monitörü izlemediğinin de beyan edildiği olayda baba İrfan Belgüzar: “Oğlumu ya yanındaki adam ya da polisler öldürdü. 80 cm’lik bir yerde bir insan nasıl kendini assın" demektedir.
Erhan Turan: İstanbul Şişli Araştırma Amirliği’nde gözaltında bulunan Erhan Turan’ın, öğlen saatlerinde 7. kattan atlayarak intihar ettiği iddia edilmiştir. Görgü tanıkları, “Camdan ‘imdat’ diye bağırıyordu. Yanında 3-4 kişi vardı” iddiasında bulunmaktadır. Olayın ardından, nezarethane sorumlusu polis memuru S. L. hakkında görevi ihmal suçundan 5 ay hapis cezası verilmiştir.
ZIRHLI ARAÇ ÇARPMASIYLA EN ÇOK ÖLÜM DİYARBAKIR'DA OLDU
Raporun en önemli bölümlerinden birisi ise, güvenlik güçlerine ait araçların çarpması sonucunda gerçekleşen ölümler... 2007 ve 2015 yıllarında Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanununda yapılan değişiklikle, polise soyut kavramlara dayalı yeni yetkiler verilmiştir. Soyut kavramlara kendince bazı anlamlar yükleyen polis faaliyetleri çerçevesinde, aralarında bebeklerin de olduğu 18 yaşın altında 92 çocuğu öldürdü. Rapora göre, polislerin kullandığı zırhlı araçların ezmesi sonucu 13 çocuk öldü. 66 çocuk, polisler tarafından ateş edilerek öldürüldü. 3 çocuk karakolda darp edilerek öldürüldü. 10 çocuk, polislerin kullandığı gaz fişeklerinin isabet etmesi nedeniyle öldü. Raporda 2007 ile 2020 arasında ölen çocukların 71'inin Kürt illerinden olduğu belirtildi.
MİSİLLEME DAVALARI
Misilleme davalarına ilişkin raporda şunlara yer verildi: “Öldürme olayının faili olan polis, genellikle olay yerinde delilleri kendisi toplamakta veya olayın akışına göre delil üretmektedir. Zanlılar tarafından üretilen ve toplanan delillere göre güvenlik birimleri tarafından olayın fezlekesi düzenlemektedir. İzmir’de Baran Tursun’u öldürdükten sonra, ateş etmeyi gizlemek suretiyle trafik kazası raporu düzenlenmesi, Ankara’da 20 yaşındaki Soner Cankal’ı öldürdükten sonra, cesedinin üzerine kurusıkı tabanca bırakılması, Antalya’da motosikletiyle gezerken öldürülen 17 yaşındaki Çağdaş Gemik’in cesedinin yanına birkaç gram uyuşturucu bırakılması, Kızıltepe’de 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı öldürdükten sonra cesedinin üzerine silah bırakılması gibi delil yaratma fiilleri, diğer vakalarda da yaygın bir şekilde görülmektedir. Bu fiillerde amaçlanan şey; kendileri veya arkadaşlarının fail olduğu kötü muamele veya öldürme vakalarının esası olan delilleri gizlemek, aklama yönünde delil üretmektir.”
Raporda, mağdur ailelere karşı misilleme davalarının açıldığına yer verildi. Bazı örnekler raporda şöyle sıralandı:
Baran Tursun ailesi: İzmir’de yaşama hakkı ihlal edilen Baran Tursun ailesi, adalet arayışları sürerken, çeşitli polis tutanaklarıyla haklarında 6 dava açılmıştır. Biricik evlatları polis tarafından öldürülen Tursun ailesinin maruz kaldığı ağır insan hakları ihlalleri, misilleme ceza davaları ile sınırlı kalmayıp, icra ve haciz davalarıyla gayrimenkullerin icra dairesi kanallıyla satışa çıkartma tehdidi ile karşı karşıya gelmişlerdir. Baran Tursun’u öldürmekten ceza alan polis memuru Oral Emre Atar avukatları aracılığıyla İzmir 5.İcra dairesi 2017/1126 sayılı dosya ile, 1000 (Bin) liralık vekalet ücretinin tahsili için, Tursun ailesinin 9 milyon TL değerinde 6 adet gayrimenkullerini haciz etmiştir.
Sivil Toplum Örgütleri: Baran Tursun olayında yaşama hakkı ihlallerine dikkat çekmek ve ağır insan hakları ihlallerine maruz kalan Tursun ailesini desteklemek amacıyla, duruşma öncesi İzmir Karşıya Adliyesi önünde barışçıl bir şekilde bildiri okuyan, İnsan Hakları Derneği, Mazlum-Der, Çağdaş Hukukçular Derneği’nin üyelerine ve bazı sivil İnisiyatif bireylerine karşı İzmir Karşıyaka 5 Asliye Ceza mahkemesinin 2008/160 sayılı dosya ile dava açılmıştır.
Çağdaş Gemik ailesi: Antalya’da yaşama hakkı ihlal edilen 17 yaşındaki çağdaş Gemik’in yakınlarının adalet arayışı sürerken, sanık polisin yargılandığı davada çıkan arbedede kolu incinen bir polis memurunun açtığı tazminat davasında, Gemik ailesi 3.588,00 TL ödemeye mahkum edilmiştir. Bu dava daha sonra Yargıtay tarafından bozulsa da biricik evlatlarını kaybeden Gemik ailesinin maruz kaldığı bu davadan ötürü cesaretleri kırılmış, davalarını takip etmekten korkmuşlardır.
Avukat Münip Ermiş: 2007 yılında polis kurşunuyla hayatını kaybeden Çağdaş Gemik’in avukatı Münip Ermiş hakkında soruşturma açıldı. Adalet Bakanlığı, Antalya Valiliğinin istemi doğrultusunda Avukat Ermiş hakkında ‘Soruşturmanın seyrini etkilemeye çalışarak Antalya Valiliği aleyhine kamuoyu oluşturmaya çalışma’ iddiasıyla soruşturma açılmasına karar verdi.
Uğur Kurt ailesi: İstanbul’da Cem Evi bahçesinde bir cenaze töreninde iken polisin açtığı ateş sonucu hayatını kaybeden Uğur Kurt’un ailesiyle polis Sezgin Korkmaz ve avukatı Tolga Yurdakul arasında arbede yaşandı. Yurdakul, müvekkilini kurtarmak isterken, 58 yaşındaki anne Kurt’tan yumruk yediğini ve saatinin koptuğunu öne sürdü. Kurt hakkında “kamu görevi sırasında hakaret” suçundan dört buçuk yıla, “kamu görevi sırasında yaralama” suçundan da bir yıldan iki yıla kadar olmak üzere, toplamda altı buçuk yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.
Cem Aygün ailesi: Ankara’da polis kurşunu sonucu hayatını kaybetti. Aygün davasında ilk ceza ablalarına kesildi. Adalet arayışında bulunan Cem Aygün’ün 6 ablasına, kamu görevlisine hakaret ve devlet malına zarar vermekten dava açıldı. Aygün’ün nün ablalarına toplam 54.480 TL ceza verildi.
Ethem Sarısülük ailesi: Ethem Sarısülük Ankara’da polisin kalabalığa doğru açtığı ateş sonucu öldürüldü. Ethem Sarısülük’ün annesi Sayfı Sarısülük, kardeşleri İkrar, Cem ve Mustafa Sarısülük hakkında savcılık “hakaret” ve “yaralama” suçunda dava açtı. İddianamede sanık polis Ahmet Şahbaz ‘şikayetçi’ olarak yer aldı.
Fevziye Cengiz: İzmir’de gözaltında iken polis memurlarının işkence ve kötü muamelesine maruz kaldı. Fevziye Cengiz adalet arayışını sürdürürken, zanlı polislerin misilleme davalarıyla karşı karşıya kaldı. Polislere hakaret etmek suçundan 442 gün hapis cezası karşılığı 8.840 TL adli para cezasına çarptırıldı.
Dilek Doğan ailesi: Evinde arama yapıldığı sırada polisin silahıyla öldürüldü. Dilek Doğan’ın babası Metin Doğan, annesi Aysel Doğan ve kardeşi Mehmet Doğan, olayın meydana geldiği evde ‘polise mukavemet’ ettikleri iddiasıyla dava açıldı.
TAVSİYELER
Raporda, hak ihlallerine ilişkin şu tavsiyeler sıralandı:
-Görevli polis hakkında yaşam hakkı ihlaline ilişkin bir soruşturmanın olduğu durumlarda, söz konusu kişinin aktif görevde kalmasına müsaade edilmemeli ve terfi verilmemelidir.
- Hukuka aykırı öldürme vakalarında savcılar daha hafif suçlar yerine daima öldürme suçundan dava açmalıdır. Açılan davalar bağımsız, tarafsız ve etkili yargı organlarınca görülmeli, olası cezasızlık algısının önüne geçilmelidir.
-Polisin taraf olduğu yaşama hakkının ihlal edildiği davalarda, başta delilleri toplama ve muhafaza olmak üzere tüm iş ve işlemlerin yanı sıra soruşturmaya esas alınacak olay yeri inceleme görevi polis gücünden alınıp Jandarma gücüne verilmeli, böylelikle delil yaratma ve delil karartma iddialarının önüne geçilmelidir.
-Yakınlarını kaybeden ve şikâyette bulunan kişilere karşı misillemede bulunulmamasına yönelik adımlar atılmalıdır. Ağır insan hakları ihlallerine maruz kalan birey ve ailelerine, tanıklar, avukatlar ve sivil toplum örgütlerine yönelik her türlü tehdit ve baskıyı yapanlar için soruşturmalar açılmalı ve hesap verebilirlik sağlanmalıdır. Şikâyette bulunan kişilere karşı uygulanan karşı suçlama uygulamalarına son verilmelidir. Tehdit altında bulunduklarını ifade eden tanıkların, mağdurların, mağdur ailelerinin ve üçüncü tarafların kendilerini emniyette hissetmelerini sağlayacak daha güçlü ve etkili koruma programlarının uygulanması bir öncelik olarak ele alınmalıdır.
- Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun 4.maddesine (2559 sayılı yasanın 16.maddesine) eklenen “Makul şüphe, öngörü ve takdir” gibi kavramları konusu, polise verilen eğitimlerde ayrıntılı şekilde işlenmelidir. Bu kavramlara her polisin kendince bir anlam yüklemesi ve bu yüklemeye göre silah kullanması önlenmelidir. Ölümcül güç kullanımının son çare olarak ve yalnızca gerektiğinde, hayat kurtarmak için kullanılabileceğinin yasalarda soyut kavramlarla değil, somut kavramlarla ve net olarak ifade edilmesi, mevzuatın uluslararası standartlara uygun hale getirilmesi sağlanmalıdır. Mevzuattaki soyut ve son derece geniş yorumlanan yetkiler yerine, polisin silah kullanma yetkisi daraltılmalı ve kriterlere bağlanmalıdır.
- Başta durdurma, arama ve kuvvet kullanma yetkisi olmak üzere, Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun nasıl uygulandığını izleyecek ve değerlendirecek, aralarında Sivil Toplum Örgütlerinin de olduğu, bağımsız ve güvenilir mekanizmalar kurulmalıdır.
- Başta Kamu Denetçiliği Kurumu, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu olmak üzere, yaşanan olayların incelenmesi ve izlenmesinde alternatif kamu kurumlarının cesaretle olayın üzerine gidebilmelerini sağlayacak imkanlar geliştirilmelidir.
- Güç kullanmada sıklıkla telaffuz edilen orantılı veya kademeli güç kullanma aşamaları arasındaki sınırlar belirsizlikler taşımaktadır. Özellikle silah kullanma ile alakalı hangi noktada bu yönteme başvurulabileceği konusunda kafa karışıklığı yaşanmakta; kimi kolluk personeli sıcak bir silahlı çatışmada bile silahını kullanmakta tereddüt ederken, kimi polis ise dur ihtarına uymayıp kaçan ve -ehliyetsiz araç kullanma gibi- muhtemelen başka sebepleri de olabilecek bir kişinin ardından silahına davranarak ateşleyebilmektedir. Ölümcül ve yaşamsal çizgiler kafa karışıklığa neden olmayacak şekilde yeniden belirlenmelidir.
- Gözaltındaki şüphelilerin sorgusu sırasında ve polis karakollarının her yerindeki video ve ses kayıt sistemlerinin sürekli çalışıyor olması garanti altına alınmalıdır. Bu kayıtlarla oynanmamalı, silinmemeli ve gözaltında insan hakları ihlalleri iddialarının soruşturmasında kullanılabilmesi için derhal ve düzenli olarak savcılığa teslim edilmelidir.
-Polis okullarında ve polisin meslek içi eğitiminde, ölümcül sonuç doğuran silah kullanma tekniklerine “Mobil silah” kullanma teknikleri ve yetki sınırları ayrıntılı olarak açıklanmalı, eğitim yoluyla polisin mobil silah kullanma konusunda bilgi eksikliği giderilmelidir.
- Yargı kararıyla görevinde kusuru kanıtlanan polislere yönelik rücu mekanizması etkili biçimde çalıştırılarak cezasızlık algısının önüne geçilmeli ve hukuka aykırılıkların vergi mükelleflerinin kesesinden tazmin edilmesi uygulaması sonlandırılmalıdır.