Barbare Bağları’nı saran bir 'Yer Duygusu'

2002'den beri faaliyette olan Barbare Bağları’nda, Celine Topsakal öncülüğünde kurulan Barbare Studio, 'Yer Duygusu' sergisi vesilesiyle ilk misafir sanatçı/küratör projesiyle karşımıza çıkıyor.

Büşra Özdemir’in “Terroir” adlı çalışması
Google Haberlere Abone ol

Dünyanın farklı noktalarında üzüm bağlarında sergiler kurulmasına, müzelerde sergilemeler yapılmasına alışığız. Ancak Türkiye’ye dönüp baktığımızda birkaç örnekten öteye gidemiyoruz. O yüzden periferi dışına çıkan, dönüp durduğumuz İstanbul çevresinden bağımsız, bir galeri formatının ötesine geçen her proje ve sergileme ayrı heyecanlandırıyor.

Celine Topsakal kuruculuğunda hayata geçen Barbare Studio’nun ilk sergisi 'Yer Duygusu' da bu sezon başlangıcının heyecanlandıran projelerinden biriydi. 14 Eylül’de T. Melis Golar küratörlüğünde Tekirdağ’da yer alan Barbare Bağları’nda açılan sergi, alışılmış rotanın dışına çıkaran, zihin açan, farklı disiplinler ve alanlar arasındaki sınırları ortadan kaldıran alternatif bir buluşma noktasına döndü.

Milo Kester
Sen üç ayak üstünde toprağa çömelirken uyandık / We awoke as you squat on the floor on all three feet, 2024, ahşap, demir, boya / wood, steel, paint, 250 x 300 x 320 cm

BİRLİKTE ÜRETMEK

2002 yılından beri faaliyette olan Barbare Bağları’nda, Celine Topsakal öncülüğünde kurulan Barbare Studio, bu sergi vesilesiyle ilk misafir sanatçı/küratör projesiyle de karşımıza çıkıyor. 'Yer Duygusu'; yerli ve yabancı, ilk defa sergilenecek ve deneyimli sanatçıları bir araya getirerek birlikte üretmenin altını çiziyor. Sergide Dilşad Aladağ, Valentina Bacci, Serra Bilgincan, Dilan Bozer, Didem Erk, Berkay Kahvecioğlu, Milo Kester, Lalin Mercan, Rhian Harris Mussi, Sam Nicholson, Büşra Özdemir, Furkan Öztekin, Arthur Rabut, Eda Şarman, Cengiz Tekin, Murat Yıldız’ın çalışmaları yer alıyor.

Girişte bahsettiğimiz yurt dışı örneklerine geri dönüp bakacak olursak bunları deneyimleyen Celine Topsakal, edindiği deneyimler üzerine Barbare Studio’da farklı yollar deniyor. Tanınmış ve dünyaca ünlü sanatçılarla statik sergilemelerin ötesinde, yerel ölçek ve iş birliği temelli bir yaklaşımı benimsiyor. Şehirden kaçmanın çok farklı kapılar açtığını söyleyen Topsakal, kırsal alan seçiminin buna dayandığını belirtiyor.

Eda Şarman
İnatçı Keçi / Stubborn Goat, 2024, Mdf iskelet ve horasan harcı / mdf board skeleton and horasan mortar, 80 x 80 x 170 cm (her biri/each) 

Bir aile işletmesi olarak Can Topsakal’ın 2002 yılında başlattığı bir yolculuğun ürünü olan Barbare Bağları, aile üyelerinin kendi profesyonellik alanlarını entegre etmesiyle dönüşüyor ve gelişiyor. Celine Topsakal’ın ifadesiyle: "Babam şarap üretimiyle, ablam otelcilikle, ben ise sanat ve mimarlıkla bu sürece katkıda bulundum. Mimarlık pratiğimi geliştirdikçe, kültürel ve kolektif bilinci desteklemeye yönelik projelerde yer aldım. Barbican Müzesi’nin mimari yenilenmesi ve Museum of London sergi tasarımı gibi kültürel projelerde çalıştım. Resolve Collective ile, Victoria and Albert Müzesi ve Design Museum gibi büyük kurumların sergileme alanlarında, yerel ölçekte gençlere dokunan kamu programları yürüttük."

SERGİ, BAĞBOZUMU SIRASINDA GERÇEKLEŞTİ

Sanatçıları üzüm bağlarında yapıtlar üretmeye davet eden sergi, kutsal sayılan bereketiyle gelen, şenliklerle kutlanan bağbozumu sırasında gerçekleşiyor. Serginin başlığına gelecek olursak; şarap üretiminde kullanılan, şarabın kendine özgü karakterini veren toprak, iklim ve çevre gibi faktörlerin birleşimi anlamına gelen Fransızca’daki “terroir” kelimesinden referansla, Türkçe çevirisiyle 'Yer Duygusu' olarak şekilleniyor. Serginin bağbozumu sırasında gerçekleşmesinin sanatçılar ve işçilerin üretim ve verimliliği arasında paralellikler kurduğuna değinen küratör Melis Golar, sergi serisiyle toprağın ve zihnimizin hafızasından silinmiş olanı geri çağırmak, hatırlamak ve arşivlemek istediklerinden bahsediyor. Sergi Barbare’nin bulunduğu coğrafya, iklim, ekolojik çeşitlilik, sınır ve tarih ile bütünleşerek, ahenk içinde çok sesli bir yapıyı çağırıyor.

Dilşad Aladağ
Aşılısı dahi meyvelerin bir delice verir toprağa / Even the cultivated fruits give wild seeds to the soil, 2024, Mekana özgü ses yerleştirmesi, Metin ve ses tasarımı / Site-specific sound installation, Text and sound design, 8’ loop. Özgün ses tasarımı ve kurgu / Original sound design and editing: Zeynep Toraman,  Tela üzerine zımba ile oluşturulmuş desenler / Stapled patterns on interlining, 50 x 95 cm her biri/each

'Yer Duygusu'nun misafir sanatçı ve küratör programının ilk bölümü olduğunun altını çizmekte de fayda var. Programın küratör konuğu üç yıl boyunca T. Melis Golar olacak. Sanatçıların Barbare Bağları’nın sunduklarına dair araştırmaları, verdikleri yanıtlar ve oluşturdukları üretimler neticesinde eklemlenen ve birbirinden öğrenen bir yapı sunacak ve her sergi bir sonraki serginin başlığına ilham olacak.

Berkay Kahvecioğlu “Kökler Filizlenmeye Devam Ediyor” adlı çalışmasında; elektrik direğinin inorganik, çizgisel ve garebet haline karşın, köklerle organik, çarpık ve sempatik bir yapı kurgularken, doğanın gücüne kendi zanaatini ekleyerek yeni bir perspektif kazandırıyor. Valentina Bacci “Kim yumurtaya sahip çıktı” adlı yerel malzeme kullanarak oluşturduğu, kuş fosiline benzeyen heykelde coğrafyanın tarihini üzerinde taşıyan dereden elde edilmiş kil kullanıyor. Didem Erk “ŞahMaran'ın Kapısında Sen İhanetsin İnsan” adlı fotoğraf/ışıklı kutu eserinde karınca yuvalarına dikkat çekerken, “Orası Bir Yer Değil Orası Sınır” adlı performatif fotoğrafında sınır, bir arada yaşama ve evden ayrılma gibi ikililer üzerine düşünmeye teşvik ediyor. Büşra Özdemir’in “Terroir” adlı çalışmasında araziden topladığı bitkilerle ürettiği ve geliştirdiği ekolojik baskı tekniği ile her parsele bir bayrak dikiyor.

Cengiz Tekin “Tolerans” adlı Barbare Bağları için tasarladığı tahterevalli ile doğadaki dengeyi doğal olmayan bir durumla okumaya çalışıyor. Dilan Bozer “Ana Göbeği”nde toprağın rahmine bir yolculuğa davet ederken Eda Şarman “İnatçı Keçi” işiyle alana erişimi engellenen hayvanları canlandırarak araziyi gerçek sahibine teslim ediyor. Serra Bilgincan “Reptilia Cultivatus” adlı çalışmasında adeta bir syborg yaratarak kitle üretim biçimlerinin günümüzde geldiği noktaya dikkat çekiyor. Murat Yıldız “Mükemmel Bir Gün Geçir 5” ve “Saklı Çiçek” adlı çalışmalarında kendi çiçeklerini Barbare doğasına bırakıyor. Lalin Mercan “İlahi Hırıltı, Batık Ocak”ta Trak’ların adak olarak sıklıkla kurban ettikleri, kazılarda da karşılaşılan, köpeklerin mitolojisinden ilham alıyor. Furkan Öztekin “Çizgiler” adlı çalışmasında Tekirdağ’ın şehir siluetini, manzarasını, gökyüzünü, denizini ve dağlarını izlemenin yeni bir yöntemini sunuyor. Milo Kester “Sen üç ayak üstünde toprağa çömelirken uyandık” adlı eserinde manzaranın evveliyatı ve günümüzde kullanım şekli hakkında fikirler yürüterek ve gelecekte nasıl olabileceğine dair bir perspektif ortaya koyuyor.

Valentina Bacci
Kim yumurtaya sahip çıktı/Who took care of the egg, 2024, kil ve ahşap yontu/clay and wood carving, değişen ölçüler / dimensions variable

Dilşad Aladağ “Aşılısı dahi meyvelerin bir delice verir toprağa” adlı eserinde, coğrafyaya özgü kuş türlerinin seslerinin yanı sıra kendi okuduğu bir metni dinlemeye davet ediyor. Arthur Rabut “Bacchanales”da üzüm toplama kasalarının üzerinde soyut bir manzara oluşturuyor. Sam Nicholson “Boyutlar Arası İstila I., II., ve III., (devredışı) Dağınık Kafanın IV. Gözlemlendiği” adlı eserinde pratiğine ilk defa heykeli dahil ederek tanımsız nesnelerle bir dünya yaratıyor. Rhian Harris Mussi “Çözünürlük Hedefi”nde ölçek, düzlük ve uzaklık kavramlarını incelerken bu sistemlerin bizi manzaradan nasıl uzaklaştırdığına dikkati çekiyor.

Konfor alanınızın dışına çıkıp, yolunuzu Tekirdağ’a düşürerek 13 Kasım’a dek sergiyi ziyaret edebilirsiniz.