Barınaktan eve sahiplenme hikayesi: Siz hiç köpeğiniz merdiven inebildi diye ağladınız mı?

Sokakta olan yani sahiplenilmeyen hayvanların sevgiyi ve bakımı hak etmediğini bize düşündüren ne? Barınaktan Şişli'de bir eve uzanan bir sahiplenme hikayesi, bu sorunun cevabı olabilir.

Tombi, barınaktan ilk geldiğinde tüyleri stresten dökülmüş haldeydi. (Fotoğraf: Meral Candan)
Google Haberlere Abone ol

Hayvanların topluca öldürülmelerine yol açacak yasa teklifinin kanunlaşması için görüşmelere önümüzdeki günlerde başlanacak.

Buna karşı çıkan hayvan hakları savunucuları ve hayvanseverler en son Ankara’daki eylemde polis şiddetine maruz kaldılar. Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere pek çok siyasi, ülkenin en büyük derdinin sokak hayvanları olduğu konusunda hemfikir belli ki. Onları sokaklardan toplayıp katlettiğimizde artık enflasyon altında ezilmeyeceğiz, her gün sokakta ya da trafikte şehir magandalarının hedefi olmayacağız, çocuklar evde ve dışarda istismar edilmeyecek, kadın cinayetleri de duracak… Teklifin yasalaşması için gösterilen bu canhıraş çaba ve hayvan hakları savunucularına yönelik muamele başka türlü açıklanamaz.

Tüm sokak hayvanlarını ölümle yaşam arasındaki ince çizgide bırakan da yıllardır yapılmayan kısırlaştırma çalışmaları… Yazıyoruz, çiziyoruz, haber yapıyoruz, bilim insanları anlatıyor, hayvan hakları savunucuları yıllardır söylüyor ama kulaklar sadece ölüm isteyenleri duyuyor. Öldürmek kolay, yaşatmak asıl zor olan.

Eğer barınaktan sahiplenmeseydim teklifte denildiği gibi ‘bakımevine alınan insan ve hayvan hayatı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen, bulaşıcı ya da tedavi edilemeyen hastalığı bulunan…’ köpeklerden biri olan ‘Tombi’, öldürülecekti.

BAZI SESLERE TETİKLENİP SALDIRGANLAŞIYOR

Tombi, 10 ay önce sosyal medyada bir sahiplendirme ilanı ile hayatıma girdi. 5 yıldır barınaktaydı, cins bir köpekti ama stresten tüyleri dökülmüştü. Gözleri görmüyordu ve saldırgandı. Bu nedenle de yaklaşık son bir yıldır bir kafeste tek başına bağlı tutuluyordu.

İlandaki fotoğrafında küçük, tüyleri yoluk, her daim kafası yukarıda ve bir patisi havaya kalkmış halde görünüyordu. Daha önce köpek deneyimim olmadığı ve evde de 8 yaşında bir kedim olduğu için ilk başta istemedim. Ama rüyalarıma girdi, artık duygu dünyamın bir parçasıydı. Bir gün aniden sahiplenmeye karar verdim. O andan itibaren geçirilen 10 aylık süreci sıfatlarla tarif etmek oldukça zor.

Tuvalet eğitimi yoktu. Bir çit alındı, her yere bebek pedleri serildi. Bu çitin içinde saatlerce kendi etrafında dönüp duruyordu. Yorulduğunda biraz dinlemek için yatıyor, kalktığında mamasını yiyip suyunu içtikten sonra görevi varmışçasına benzer daireler çizmeye devam ediyordu. Köpek eğitmeniyle çalışmaya başlayınca öğrendim ki, barınakta dar alanda yaşayan köpekler, strese girer ve kendi etrafında dönermiş.

Tabi ki sahiplenince ilk iş veterinere götürmek oldu. Dökülen tüyleri için ilaçlı tedaviye başladık hatta veteriner ‘bir daha tüyleri çıkmayabilir’ dedi. Olsundu, bence o hali ile de dünyanın en güzel köpeğiydi. Vücudunun üç yerinde dikiş izi vardı. Barınakta köpek saldırısı sonrası dikilen yaralar olduğu kanısına vardı veteriner. Zira haklı olabilirdi. Çünkü Tombi, diğer köpeklerle anlaşamıyordu. Ona, koklamak için yaklaşan herhangi bir köpeğe ilk hareketi saldırmak oluyordu. Bir de bazı ayak sesleri onu tetikliyordu. Günlerce, haftalarca süren gözlemlerden sonra özellikle plastik tabanlı ayakkabı giyen erkeklere karşı saldırgan olduğunu anladım. Eğitmeniyle bu durumu da barınaktaki hayatıyla ilişkilendirdik. Barınak görevlilerinin giydiği plastik ağırlıklı kıyafetlerin çıkardığı seslerle bazı sesleri benzettiğini konuştuk. 

GÖNÜLLÜ EĞİTMENLER DEVREYE GİRDİ

Aradan zaman geçtikçe bu saldırganlığının kapsamı genişledi. Yakınından geçen hemen hemen herkes onun için tehditti. Görmediği için seslerden korkuyor, kadın, erkek demeden dişine göre bir şey bulduğunda kapıyordu. Şişli gibi şehir merkezinde bir yerde yaşıyordum ve Tombi’nin tetiklenmesi için sayısız koşul vardı. Onun travmalarını atlatması, saldırganlığının azalması, kendini güvende hissetmesi için aylarca uğraştım. Gönüllü eğitmenlerle çalıştım, hala da çalışıyorum.

Tombi ısırma huyu nedeniyle bir süredir ağızlık kullanıyor. Görmediğinden bu ağızlığın kendi rızası ile takılması çok önemliydi. Onda yeni travmalar ve yaralar açmak istemiyorduk. Tam bir aylık uğraş sonucu Tombi, bir gün ağızlık takılırken hiçbir sorun çıkarmadı. Artık Tombi dışarıdayken tüm insanlar rahat olsun, sokaklar ‘güvenli.’

Peki neresi güvensiz? Ev… Köpekleri ikişer üçer sahiplenme çağrıları var ya hem yetkililer hem de sosyal medyada köpek karşıtları tarafından… Oraya da geleyim. Tombi seslere zaman zaman aşırı tepki gösterdiği için çok havlayabiliyor. Bu bir gerçek. Komşularıma gittim, durumu anlattım, yaşadıkları sıkıntı için özür de diledim. Ancak bir süre sonra kiracı olduğum için imza toplanarak evden atılmakla tehdit edildim. Buyurun, evlere doldurulmasını istenen köpeklerin ‘gürültüdür, başka şeydir’ derken ‘istemeyiz’ noktasına gelinmesine...

ASIL ŞANSLI OLAN KİM?

Siz hiç birlikte yaşadığınız hayvan kendi başına adım attı diye ağladınız mı? Ben ağladım hem de içim çıkarcasına. Tombi, merdivenlerden çıkabiliyor ama patisini koyduğu yer havada kaldığından inmekten korkuyor. Her seferinde onu kucağımda taşıyorum, sonsuza kadar da taşırım. İlk defa birkaç gün önce sokakta bir merdivene denk geldiğimizde patisini uzattı, havada kalınca duraksadı, tasmasını sıkıca kavrayıp ‘buradayım, hadi’ dedim ve kendi başına inmeyi başardı. Sanırım bebeğinin ilk defa ayaklanıp adım attığını gören ebeveyn heyecanı ile kıyaslayabilirim yaşadığım hissi.

Bunları neden anlatıyorum? Hayvanların bir can taşıdığı gerçeği unutulduğu; gözlerden ırak olsun diye bir yerlere istiflenecek ve sonrasında da öldürülebilecek ‘varlıklar’ olarak bakıldığı için. Aksine bizler gibi korktuklarında ağlıyor, canları yandığında bağırıyor, aç kalınca hırçınlaşıyor, istemediği bir şeye maruz kaldığında direniyor, sevindiklerinde ise gülüyorlar.

Tombi barınaktan kurtarılmış bir can. Herkes ona ‘ne kadar şanslı’ diyor ama bence tam tersi. Onun sayesinde daha önce hiç deneyimlemediğim bir dünyaya adım attım. Aynı mahallede yaşadığım ama daha önce asla selamlaşmadığım bir sürü komşumla tanıştım. Buraya yazamayacağım uzunlukta bir sürü kazanım ve etrafında örülen büyük bir dayanışma ağı da cabası…

Peki size, diğer köpeklerin sırf sahiplenilmedikleri için duyguları olmadığını, sevilmeyi ve bakımı hak etmediklerini düşündüren ne? Evet kısırlaştırma, emek gerektiren bir yöntem. Ancak toplumun büyük bir kısmı; veterinerleri, gönüllüleri, belediyeleri bunun için hazır olduğunu ilan ederken, hala neden bu ısrar?

Emekle üstesinden gelinemeyecek hiçbir sorun yok. Bunun örneklerinden biri de Tombi’nin hikayesi. Neden hepsinin hikayesi olmasın ki?