Barış akademisyenlerine eziyet sürüyor: 'Dertleri delil değil'

Eğitim Sen, barış akademisyenlerine karşı devam eden hak ihlallerine ve mahkemelerin AYM kararlarını uygulamamakta ısrar etmesine yönelik bir bildiri yayınladı.

Fotoğraf: Eğitim Sen
Google Haberlere Abone ol

DUVAR -Eğitim Sen yayınladığı bildiride, 'Bu Suça Ortak Olmayacağız' bildirisine imza attıkları için KHK ile ihraç edilen akademisyenlerin görevlerine iade süreci ile ilgili mahkemeler tarafından verilen ret kararlarının hukuksuz olduğunu belirterek "Söz konusu kararlara karşı yapılan itirazlara dair verilen yürütmeyi durdurma kararlarının gerekçelerinde, sosyal medya paylaşımları gibi hukuki hiçbir karşılığı olmayan dayanaklar ileri sürülmüş olsa da artık doğrudan Anayasa Mahkemesi kararını tanımayan gerekçeler ileri sürülmeye başlanmıştır. İade süreci mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımaması nedeniyle yılan hikâyesine dönmüş durumda" dedi. 

Hukuksuz kararlar nedeniyle süreçte en başa dönüldüğü belirtilen açıklamada şunlar kaydedildi: "Akademisyenler bir kez daha mahkemelere yıllardır anlatmak zorunda kaldıkları en temel hukuk ilkelerini bir kez daha açıklamak zorunda bırakılmıştır. Ancak daha vahimi, haksız ve hukuksuz biçimde ihraç edilen herkes gibi barış akademisyenlerine de yıllar içerisinde yaşatılan eziyetin yükü, ikinci kez ihraç uygulamasıyla ağırlaştırılmıştır."

Eğitim Sen Ankara 5 No’lu Şube Sekreteri Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun da konuya ilişkin yaptığı açıklamada "Hem delil istiyorlar hem de delilleri dikkate almıyorlar. Bildiriye atılan imzayı iltisak olarak kabul ediyorlar. Dertleri delil değil. Aldıkları emri uyguluyorlar. Hukuk diye bir şey uygulanmıyor" ifadelerini kullandı.

'EZİYETİ MEŞRU GÖREN KARARLAR VERİLDİ'

Eğitim Sen'den "Barış akademisyenlerine yargı eliyle eziyet ediliyor" başlığıyla yapılan yazılı açıklamada şu ifadeler kullanıldı: 

"Bu Suça Ortak Olmayacağız!” bildirisine imza attıkları için yıllardır türlü hukuksuzluklara ve eziyete maruz kalan barış akademisyenlerinin görevlerine iade süreci, mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımaması nedeniyle yılan hikâyesine dönmüş durumda.

Özellikle Anayasa Mahkemesi kararlarının hukuka aykırı biçimde mahkemeler tarafından tanınmaması ve siyasi iktidarın bu hukuksuzluğu destekleyen tavrı, barış akademisyenlerinin görevlerine iade sürecini doğrudan etkilemiştir.

Hatırlanacak olursa Anayasa Mahkemesi’nin “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini “düşünce ve ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendiren kararına ve imzacı akademisyenler hakkında açılan ceza davalarında verilen “beraat kararlarına” rağmen, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu, “kurum kanaati” gibi hukuki hiçbir geçerliliği olmayan yapay gerekçelerle imzacı akademisyenlerin maruz kaldığı hukuksuzluğu ve eziyeti “meşru” gören ret kararları vermiştir.

Bunun üzerine OHAL Komisyonu kararlarına karşı Ankara’da yetkili kılınan idare mahkemelerine açılan davalarda da mahkemelerin kurumlardan istediği bilgi ve belgelerden de yürütülen sürecin hukuki dayanaklardan yoksun olduğu her defasında gözler önüne serilmiş, buna rağmen mahkemeler farklı kararlar verebilmişti.

Buna rağmen belirtmek isteriz ki akademisyenlerin çoğu, haklarında mahkemeden olumsuz karar çıktığı için ya da henüz mahkeme kararı verilmediği için hala ihraç durumundadır.

'HİÇBİR KARŞILIĞI OLMAYAN DAYANAKLAR İLERİ SÜRÜLDÜ'

Ayrıca görevlerine iade edilen akademisyenler hakkında da göreve başladıkları üniversitelerin mahkemeye yaptıkları itirazlar nedeniyle istinaf mahkemesinden yürütmenin durdurulması kararları çıkmış ve akademisyenlerin ikinci kez görevlerinden ihraç edilmelerine neden olunmuştur.

Söz konusu kararlara karşı yapılan itirazlara dair verilen yürütmeyi durdurma kararlarının gerekçelerinde, sosyal medya paylaşımları gibi hukuki hiçbir karşılığı olmayan dayanaklar ileri sürülmüş olsa da artık doğrudan Anayasa Mahkemesi kararını tanımayan gerekçeler ileri sürülmeye başlanmıştır.

Ankara 13. Bölge İdare Mahkemesi olağan işleyişin tersine, görevlerine iade edilen akademisyenlerin dosyalarını hızla görüşmektedir. Verdiği yürütmeyi durdurma kararlarında ise “kopyala yapıştır” gerekçelerle, Anayasa Mahkemesi’nin bildiriyi imzalama eylemini “düşünce ve ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendiren kararının altını boşaltmak istemektedir.

Şöyle ki Ankara 13. Bölge İdare Mahkemesi, kamu görevlilerinin siyasi iktidara sadakatle itaat etmelerini zorunlu görmektedir. Verdiği yürütmeyi durdurma kararlarının gerekçelerinde akademik özgürlüğü yok saymakta, kamu görevlilerinin düşünce ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran ve seyahat özgürlüğünden çalışma özgürlüğüne en temel hak ve özgürlükleri yok sayan ihraç uygulamasıyla disiplin cezası alarak kamu görevinden çıkarılmayı eşitleyen bir tavır içerisine girmektedir. Kısacası doğrudan bildiriyi imzalama eylemini yeniden suç olarak tarif etmektedir.

'BU HUKUK GAREBETİNİ ANLATMAYA DEVAM EDECEĞİZ'

Böylelikle süreç en başa dönmüş ve akademisyenler bir kez daha mahkemelere yıllardır anlatmak zorunda kaldıkları en temel hukuk ilkelerini bir kez daha açıklamak zorunda bırakılmıştır. Ancak daha vahimi, haksız ve hukuksuz biçimde ihraç edilen herkes gibi barış akademisyenlerine de yıllar içerisinde yaşatılan eziyetin yükü, ikinci kez ihraç uygulamasıyla ağırlaştırılmıştır.

Eğitim Sen olarak belirtmek isteriz ki hiçbir üyemizi bu eziyetin karşısında yalnız bırakmayacağız.  Bizlere yaşatılan bu hukuk garabetini, uluslararası platformlarda ısrarla anlatmaya devam edeceğiz. Haksız ve hukuksuz ihraç edilen tüm üyelerimiz görevlerine iade edilene kadar tüm gücümüzle mücadele edeceğiz."

'AYNI ŞEYDEN YARGILANIYORSAK SONUÇ AYNI ÇIKMALI, DERTLERİ DELİL DEĞİL' 

Bu arada Eğitim Sen Ankara 5 No’lu Şube Sekreteri Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun, barış akademisyenlerine yönelik hak ihlallerine ilişkin Gazete Duvar'a şunları söyledi:  

"Zaten yerel mahkeme kararlarında çelişkiler çok fazla. 19. İdare Mahkemesi ile 20. İdare Mahkemesi çoğunlukla iade verirken, 24 ve 25. idare mahkemeleri bütün dosyalara ret veriyor. Ancak hukukta yeknesaklık ilkesi vardır. Aynı meseleden, bildiriden yargılanıyoruz. Aynı şeyden yargılanıyorsak aynı sonuç çıkmalı. Ya hepimize ret ya da hepimize iade verilmeli. Böyle davranmıyorlar. 13 ve 15. istinaf mahkemeleri önüne gelen bütün iade kararlarına ret veriyor. Arkadaşlarımız tekrar atılmış oluyorlar. Politik saikle hareket ediyorlar. İktidar 13. İstinaf Mahkemesi’ne “önüne gelen dosyalara ret ver” demiş. Bunun başka açıklaması yok. Yarın bir gün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne açıklama yapmak için bunu yapıyorlar. Herkesi reddederlerse olmaz. Herkes ‘terörist’ olamaz ya! İstinaf mahkemeleri, emniyetten, MASAK’tan, jandarmadan bilgi istiyorlar. Bir arkadaşımızın dosyasında bu var. ‘Adı geçen kişinin herhangi bir terör örgütüyle iltisaki bulunmamıştır’ yazısı geldi. İstinaf mahkemesi buna rağmen iade kararını reddetti. Hem delil istiyorlar hem de delilleri dikkate almıyorlar. Bildiriye atılan imzayı iltisak olarak kabul ediyorlar. Bunlar bence emir aldılar. Yani daha neyin delili aranıyor? Dertleri delil değil. Aldıkları emri uyguluyorlar. Hukuk diye bir şey uygulanmıyor. Anayasa Mahkemesi kararını da tanımıyorlar. Anayasa Mahkemesi, bildiriye imza atılmasının ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna karar vermişti.”

(HABER MERKEZİ)