Barış Akademisyenleri'ni ihraç edenler konuştu: 'Kararlar özgür irademizle alınmadı'
Ege Üniversitesi’ndeki Barış Akademisyenleri'ne yönelik soruşturmayı yürüten akademisyenlerden Engin Berber, “Bizim özgür irademizle alınmış bir karar değildi. Keşke komisyonun üyesi olmasaydım” dedi.
İZMİR - “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiri 11 Ocak 2016 günü 1128 akademisyenin imzasıyla kamuoyuna açıklandı ve 21 Ocak 2016’da 2 bin 212 akademisyenin imzasıyla TBMM’ye sunuldu. Bildirinin imzacıları arasında yurtiçi ve yurtdışındaki üniversitelerde çalışan her unvandaki Türkiyeli akademisyenler, doktora öğrencileri, emekli öğretim üyeleri ve bağımsız araştırmacılar vardı.
2 bin 212 imzacıdan 924’ü yurtiçindeki devlet üniversitelerinde, 299’u ise yine yurtiçindeki vakıf üniversitelerinde akademik bir pozisyonda görevli olarak çalışıyordu. Devlet üniversitelerindeki 924 imzacıdan 391’i, vakıf üniversitelerindeki 299 imzacıdan ise 8’i Olağanüstü hal KHK’leri ile üniversiteden ihraç edildi. Diğer bir deyişle, devlet üniversitelerinde kadrolu olarak çalışan imzacı akademisyenlerin yüzde 42’si ihraç edilirken, yüzde 58’i ihraç edilmedi. Dolayısıyla, kamuoyunda genellikle varsayılanın aksine, bildiriyi imzalayan akademisyenlerin çoğunluğunun ihraç edilmediğini söyleyebiliriz.
YÖK yetkililerinin yaptığı açıklamalardan anlaşıldığı üzere, imzacı akademisyenlerin ihraç edilip edilmemesinde belirleyici rol oynayan etken üniversite yönetimlerinin tutumu oldu. Bu tip soruşturmaları üniversitelerin yaptığını söyleyen YÖK Basın Müşaviri Şener Aslan, 8 Şubat 2017 tarihli açıklamasında, “KHK’larda gördüğünüz A üniversitesinden B profesörünü üniversiteler belirliyor. İlk önce bunların incelemesini, daha sonra soruşturmasını, soruşturma sonrasında açığa alma, görevden uzaklaştırma ve daha sonra da ihraç talebini üniversiteler yapıyor. Biz YÖK olarak bu işlemleri üniversitelerin yapması şeklinde de bir karar aldık, çünkü onları en iyi üniversiteler tanıyor” ifadelerini kullandı.
‘İHRAÇLARDA SORUMLULUK TEK TEK ÜNİVERSİTELERE AİT’
Yine dönemin Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Emin Arat, BBC Türkçe’ye verdiği 23 Şubat 2017 tarihli demeçte şunları söyledi: “Marmara Üniversitesi olarak imzacı olan arkadaşları listeden seçtik. Yani isim belirlemek için özel bir çaba gösterilmedi. Listede adları açıkça var zaten. Bu kişiler için hepsi hukuk profesörlerinden oluşan beş kişilik bir soruşturma kurulu oluşturduk. İmzacıların savunmaları alındı. Kurulun yaptığı soruşturma sonucu karar verildi ve biz de isimleri YÖK’e ilettik.”
16 Kasım 2019’da TBMM’de Barış Akademisyenleri ile ilgili sorulara yanıt veren YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç ise ihraçlarda sorumluluğun tek tek üniversitelere ait olduğunu belirterek “Birtakım üniversitelerimiz işlemler tesis etmiştir. İşlem tesis eden neresi? Üniversiteler tesis etmiştir bu işlemleri” diye konuştu.
Nitekim gerçekten de imzacı akademisyenlerin üniversitelere göre dağılımına baktığımızda çok sayıda imzacının olduğu örneğin Boğaziçi Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve ODTÜ’de hiçbir imzacı akademisyenin ihraç edilmediği görülüyor. Dolayısıyla bizzat bu durumun kendisi ihraç kararlarının ne kadar keyfi ve sübjektif bir biçimde alındığını gösteriyor.
AKADEMİSYENLERİ İHRAÇ EDEN REKTÖR FETÖ'DEN İHRAÇ EDİLDİ
Ege Üniversitesi’nden de Barış Bildirisi'ni imzaladıkları için 2017 yılının ilk aylarında 11 akademisyen ihraç edildi. O dönem Ege Üniversitesi’nde soruşturma komisyonunu oluşturan ve bildiriyi imzalayan akademisyenlerin ihraçlarını teklif eden Rektör, Prof. Dr. Cüneyt Hoşcoşkun idi. Hoşcoşkun, Barış Akademisyenleri'nin ihracından birkaç ay sonra, kendisi de FETÖ'yle iltisaklı olmakla suçlanarak KHK'yle ihraç edildi.
‘BU ŞEKİLDE BENİ ARAMANIZ SON DERECE UYGUNSUZ’
Ege Üniversitesi’ndeki Barış Akademisyenleri'ne yönelik soruşturmayı yürüten ve “kamu görevinden çıkarma” cezası teklif eden soruşturmacılardan Komisyon Başkanı Prof. Dr. Hikmet Hakan Aydın ve üyeler, Prof. Dr. Gaye Erel, Prof. Dr. Atilla Silkü, Prof. Dr. İsmet Karaca ve Prof. Dr. Engin Berber’e bugünden geçmişe baktıklarında yaşanılan bu süreci nasıl değerlendirdiklerini sorduk. Soruşturmacıların sorumuza yanıtları şöyle:
Prof. Dr. Hikmet Hakan Aydın: Öncelikle benim telefon numaramı benim iznim olmadan kimden aldığınızı öğrenmek isterim. Sonuçta bu telefon numarasına bir yerden ulaştınız. Bu şekilde beni aramanız son derece uygunsuz. Hangi rektörlük biriminden aldığınızı öğrenirsem, kişisel verilerim isteğim dışında paylaşıldığı için ona göre savcılığa suç duyurusunda bulunacağım.
İkinci olarak konuyla ya da devletin aldığı kararlarla ilgili ben görüş bildirmek durumunda değilim. Bana böyle bir görüş sorma hakkınız yok. Konunun benimle bir ilgisi de yok. Beni arayarak taciz ettiğiniz için savcılığa suç duyurusunda bulunacağım. Siz asıl bu görüşü kararların verildiği Ankara’ya sorun. Ben hiçbir şekilde olumlu ya da olumsuz bir beyanat vermek istemiyorum. Kişilik haklarıma yönelik herhangi bir şey olursa gerekli yasal başvuruları yapacağım. Bu konudaki olaylarda sonuçta kimin ne karar aldığı ve ne yaptığı da belli. Diyeceğim budur.
‘YORUM YAPMAK İSTEMİYORUM’
Prof. Dr. Gaye Erel: Takdir edersiniz ki kamu görevlisiyim. Bu konuda herhangi bir yorum yapmak istemiyorum. O yüzden herhangi bir paylaşımım olmayacak.
‘GÖREVE DÖNEN ARKADAŞLARIMIZA HAYIRLI OLSUN DİYORUM’
Atilla Silkü: Fikrime başvurduğunuz için çok teşekkür ederim. Geçmişte görev icabı katıldığımız bir süreçti. Yani yasal olarak zaten bir süreç işletilmişti ve biz de bu görevi yerine getirdik. Sonuç olarak sanırım gereği yapıldı ve ihraç edilen arkadaşlarımız da görevlerine dönmeye başladılar. Kendilerine hayırlı olsun diyorum.
‘YAPILAN HATAYI KABUL ETMEK LAZIM’
İsmet Karaca: O süreçte göreve yeni başlamıştım ve fakülteye hâkim olmaya çalışırken bu tür şeyler oluştu. Görevlendirme pat diye önümüze geldi. Zaman geçtikçe insan vicdanen bazı şeylerin doğru olmadığını görüyor. Yani 6 yıldan beri insanın huzursuz olmaması mümkün değil. O kadar sıkıntılı bir süreçti ki neye, nasıl davranacağımızı şaşırmıştık. Ancak yapılan hatayı kabul etmek lazım.
Biraz daha detaylandırmak gerekirse soruşturma raporunun öncesi de sonrası da benim açımdan kötü bir süreçti. O dönem önümüze imzalamamız için hazır bir metin geldi. O an bunu detaylı düşünelim de karar verelim diye bir şey olmadı yani. Şu an düşündüğümde yaptığımız doğru bir şey değildi. Tabii bu sonuca ancak empati yaparsanız ulaşabilirsiniz. Empati yapmak lazım…
‘KEŞKE BU KOMİSYONUN BİR ÜYESİ OLMASAYDIM’
Engin Berber: Size samimiyetle konuşacağım. Benim canımı çok sıkan olaylardan birisidir bu. Birincisi komisyon olarak aldığımız karar, bizim özgür irademizle alınmış bir karar değildi. Keşke rektörlük beni o dönem bu soruşturma komisyonuna koymasaydı. Keşke bu komisyonun bir üyesi olmasaydım. Biz özgürce kendi kararımızı kendimiz veremedik. Bundan ötesini söyleyemem. Eğer bundan ötesini söylersem benim birtakım kurumlarla başım derde girer. Ben o süreçte 6,5 ay dekanlık yaptım. Bu 6,5 ayın neredeyse 4 ayını soruşturmalarla geçirdim. Yani ben dekanlık yaptım mı yapmadım mı onu bile anlayamadım. Biz soruşturmalarla uğraşmaktan kendi fakültemizi yönetemedik. Akademik ve idari personelin soruşturma dosyalarıyla 4 ayımız geçti.
Yine bu süreçte vefat eden Rektör Vekili (Beril Dedeoğlu), soruşturmada FETÖ’cü olduklarını itiraf edenlerin dosyalarını bile YÖK’e göndermedi. Bize asla görmediğimiz deşifre metinleri zorla imzalatmaya, hatta imzalamazsak soruşturma açmaya kadar tehdide vardırdı işi. Bazıları imzaladı ama şahsen ben imzalamadım. Soruşturmayı biz yaptık ve söylenenleri videoya aldık. Soruşturulanlar 'Ben FETÖ ile irtibatlı ve iltisaklıyım' demiş. Normalde Hukuk İşleri’nin bu soruşturmaya alınan bütün bu tutanaklarını kâğıda döküp bizim önümüze koyması ve sonra bizim de komisyon olarak imzalamamız gerekiyordu. Fakat Rektör Vekili bunu yapmadı ve özellikle süreci tavsattı. Ardından önümüze hiç okumadığımız bazı metinleri koyup imza attırmak istedi. Hakikaten bunlar soruşturulanların söyledikleri miydi, başka bir şey miydi onu bile bilmiyorum. Bazı arkadaşlar korktukları için imza attılar. Ben şahsen imza atmadım. Hiçbir şey de olmadı.
‘AYLARCA GÖZÜME UYKU GİRMEDİ’
Barış imzacıları meselesine geri dönecek olursak; benim görevim dekanlık yapmak, onun bunun suçlu olup olmadığına karar vermek değil. O dönem biz çok zorlandık bu işi yapmaya. Hatta bu işi yapmazsak görevlerimizden bile olacağımız ima edildi. O zaman hakkaniyetle karar vermek için bir ortam yoktu. İtiraf edeyim benim aylarca gözüme uyku girmedi.
Ancak şunu samimiyetle söylemek isterim. O dönem dekan olmamayı tercih ederdim. Bana dekanlık teklif edildiğinde kendi kurumumu bir 'Kemeraltı dükkânı' olmaktan çıkartacak adım atmak niyetiyle gelmiştim. Oysa ben bu işlerle uğraştığım için ne akademiye ne kendi fakültemin yeniden ayağa kalkmasına dair doğru düzgün hiçbir şey yapamadım.