YAZARLAR

Barış Atay, unutulan, hatırlanan

İster Türkiye toplumunun genelini esir almış olan şoven nefret, isterse toplumsal muhalefeti esir almış olan sinik duruş ve söylemler, bilinmesi ve konuşulması gerekeni perdeleyen büyük büyük illüzyonlara dönüşmüş. Bunlardan sıyrılıp, temel insani ihtiyaçlar solak bir program üzerinden konuşulabilir olduğunda, fark yaratılıyor.

Yoksulluğumuza 
giydirdiğimiz giysi 
onurumuz…
O çok 
o kırıla kırıla 
koruduğumuz. 

Arif Damar

Bir önceki yazımda da belirttiğim üzere, geçtiğimiz haftanın iki büyük politik olayı olmuştu. Birisi, Özgür Özel’in TBMM’de, Eminimsi’nin yönettiği Ebabiller diye bilinen dijital trol ağına karşı kağıttan uçaklarla saldırması (1) ; diğeri de Barış Atay’ın Babala TV’ye katılıp Hamza Aktan’ın (2) deyişiyle “adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığı” 4 saatlik performans.

Babala TV’nin “Mevzular Açık Mikrofon” programı, konsepti itibariyle, en bir araya gelemeyecek kesimleri bir araya getirip, ‘her şey sorulsun, her şey söylensin, konuşulmadık hiçbir şey kalmasın’ iddiasıyla yayın yapan bir YouTube programı. Günümüzün dünyasında insanlar TV ve sosyal medya çatışmalarının tarafı olmayı, en azından bunları izlemeyi çok seviyorlar ve Babala TV’de buraya oynayan, post-modern dünyanın çatışmacı sosyalliğini iyi yöneten bir mecra ve programların her biri milyonlar izlenmekle kalmıyor, shot’ları ve reelsleri sürekli Twitter ve diğer sosyal medya mecralarında dolaşımda oluyor.

Babala TV’nin, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Cem Uzan, Ahmet Davutoğlu ile yaptığı programlar epey ses getirmiş pek çok bakımdan da epey tartışılmıştı. Fakat, kanalın sahibi ve sunucusu Oğuzhan Uğur’un, TİP Milletvekili Barış Atay ile yapmış olduğu program tam anlamıyla infial yarattı ve bir tür sosyal medya vakıasına dönüştü. Dahası, Atay’ın mensubu olduğu Türkiye İşçi Partisi, Atay’ın konuk olduğu programın yayınlanmasının ardından, pek çok kişinin kendilerine ulaşıp, üye olmak ya da en azından maddi/manevi katkı sunmak isteğinde bulunduklarını duyurdular. TİP’in müteakip açıklamalarında birkaç gün içinde yeni üye sayısının 4 bine sonraki günlerde de 5 bine çıktığı, böylelikle TİP’in yeni katılımlarla üye sayısının 12 bine ulaştığı duyuruldu.

Bunun dışında, Hamza Aktan ve Cenk Saraçoğlu (3) Gazete Duvar’da, Ruşen Çakır Medyascope’ta (4) programı değişik bağlamlarda ele almaya çalışırken, Nihat Genç de Veryansın TV’de vakıayı “kafala TV” (5) diyerek tahkir etmekten imtina etmedi.

Peki yeterince izlendiğine, övüldüğüne ve yerildiğine göre daha başka ne söyleyebiliriz?

Ben, Türkiye için giderek bir hayat memat meselesine dönüşen seçimler ve seçimlerin etrafında düğümlenen 100. yıl olaylarının halk ve muhalefet için en azından hayırhah bir yere bağlanabilmesi için, Barış Atay’ın program boyunca sergilediği performansın son derece önemli olduğunu düşünüyorum.

….

Türkiye’de şahsen kendimin de içinde sık sık kaybolduğu büyük bir minimal bilgi kirliliği var. Buna kimileri akademik bilgi diyor, kimileri post-modernizm, kimileri liberalizm nasıl adlandırıldığının pek bir önemi yok. Bu minimalizmin yarattığı miyopluk, sosyal meselelere ilişkin oldukça büyük, yapısal ve hayati meseleleri unutturuyor, flulaştırıyor. Yoksulluk, konut sorunu, eşitsizlik, adaletsizlik, pahalılık gibi özellikle pandemi sonrası Türkiye’nin giderek derinleşen sorunları, post-modern sapaktan beri sorun olarak görülmekten çıkmıştı ya da daha açık söylemek gerekirse bunlar yeterince seksi bulunmayan, sosyal mücadelenin ve akademinin arkaik zamanlarından kalma konular gibiydi.

Elbette ki, bu minimalizme eşlik eden bir yöntem ve yaklaşım meselesi var.

Türkiye’de muhalif kitleler, özellikle sosyal medya ve orta sınıf mizahından muhalefetini besleyen kitleler, 12 Eylül’den devralınmış ‘bu halk adam olmaz’ yılgınlığını, ‘bunlardan bi bok olmaz’ kibiriyle büyüttüler. Herhangi bir mesele hakkında ciddiyetle düşünmek, aynı ciddiyetle konuşmak, umut etmek arabeskleştirildi. Muhalefetin en önemli aygıtlarından birisi olan mizah/ironi (6), kitch bir erotizm eşliğinde, bizzat muhalif olmanın kendisine dönük sinik bir aparata dönüştürüldü. Yani ciddiyetle mizah yapmak ve ironik düşünmek, derin dostluklar kurmaya çalışmak, yeterince post-modern ya da akışkan bulunmadı ve bir tür mide ekşimesi mimiği ile karşılanır oldu.

Yani sosyal meseleler pratik değil, epistemolojik bir bağlama ama bu bağlamda sinik (7) bir beğenmeme kibirine (8) tahvil edildi. Beğenmemenin kibiri, daha çok bilme, genelde yapmanın önüne geçtiği gibi bir şeyler yapmaya çalışanlar da gene arkaik zamanlardan kalma arabesk ‘Dayılar/teyzeler’ olarak görüldü. Sonuçta tuhaf bir öznellik ortaya çıktı, her şeyin doğrusunu bilen ama yapmayan, bir başkasından bekleyen, olaylar karıştığında ‘çayımı çekirdeğimi aldım bekliyorum’ entrysi ve muhtelif emojileri, gifleri hazır, izleyen bir kitle.

Bu öznellik, sosyal hareketleri ve muhalefeti değil, sosyal medya ve dijital platformları güçlendirdi ve oradan güçlendi. Dexter’ın uzman olay yeri biyoloğu, Behzat Ç’nin cinayet bürosu, Şahsiyet’in emekli adliye memuru, Ercüment Çözer’in psikopat zengini bizim yerimize katilleri cezalandırdılar, suçluları yakaladılar, adaleti tesis ettiler ve sokakları daha güvenli bir yer haline getirdiler. Gerçek hayatta öfkelendikçe ama, sosyal medyada bu benzeri dizilerin kahramanların caps’lerini, GİF’lerini paylaşarak, hıncımızı çıkarttık. Ama mesela, Zagor’un 5’li çeteye ya da havuz medyasına mütemadiyen çaktığı ‘bi bitmediniz’li captionlar, neo-liberalizmin 5’li çete ve havuz medyasının nedimeliğinde, mutfağımıza, derelerimize, denizlerimize, ormanlarımıza bir bütün olarak şimdimize ve geleceğimize musallat olmasına mani olmadı. Ne sinik alaycılık, ne daha iyisini biliyor olmanın kibiri, ne kafkaesk nicknameler, ne de en doğrusunu yazdığımız sosyal medya mecraları bir fark yaratmadı.

Bu bakımdan Atay’ın vergi indirimleri üzerinden bir gence tatlı-sert çıkıştığı ‘ben bütçe yapıyorum da biliyorum ama asıl soru bunu sen neden bilmiyorsun’ cümlesi, onun sosyal medyada çekirdek çitleyen, sanal şamar atan insanı, özne olmaya ve özne olabilmek için gerekli olan temel kişisel meselelerine sahip çıkmaya şu anda, şimdi çağırmasıydı ve bence önemli bir karşılık bulmuş görünüyor.

Barış Atay’ın program boyunca elini rahatlatan iki önemli mesele oldu.

Birincisi, epeydir unuttuğumuz gibi sosyalizmin basit anlatımının ne kadar kullanışlı ve başarılı olduğunu onun unutmamış olması. Yoksullaşma, emlak rantı, sömürü, emperyalizm ve adaletsizliğin çaresi olarak basit, uygulanabilir ve halkın bütün yoksul katmanlarını içeren bir program. Aslında Erkan Baş’ın Ekşi Sözlük’e konuk olduğu programda ‘Sosyalizmde herkes oturduğu evin sahibi olacak’ tartışmasının büyüklüğü, temel tartışmalara ya da fabrika ayarlarına dönme konusunda bir uyarı dozu gibiydi, ama temel meselelerin hala temel ve hayati olduğu, sosyal hareketlerin bütün ideolojik tahkimatını buraya yığması gerektiği Barış Atay’ın Babala performansı ile bir kez daha anlaşılmış oldu.

Hamza Aktan’ın, program üzerine yaptığı vurgu şoven nefretin ve Kürt düşmanlığının ne kadar derin olduğu ve siyasal alanı nasıl boydan boya zehirlediği gerçeğini bir kez daha anlatmaya gerek yok ki zaten bunu Aktan’dan daha iyi yapabilecek durumda değilim; Türkiye’nin en derin kodu olan bu şoven nefret meselesi ile birlikte, Türkiye’deki sol hareketi genel olarak içeren bir başka illüzyon daha var. Bu da sinizmin dışa dönük değil, içe dönük tarafı:

Türkiye’de sosyalist hareket büyük oranda bir mağduriyet ve haklılık (Denizlerin idamı ve sonrası) hareketi. Dolayısıyla, Türkiye’ninki gibi kıyıcı bir tarihin içerisinde çok anlaşılır sebeplerden dolayı, adalet söylemi ve hak arayıcılık, tutması gereken yerden daha büyük bir alanı kaplıyor ve neredeyse pratik alanın tamamını kuşatıyor.

Daha da kötüsü, hak-adalet söylemine eşlik eden büyük bir yas var ve bu durum genel olarak pek çok geleneği kısmen nekropolitik, kısmen de ezoterik kılıyor.

Sosyal medya ve dijital mecralar orta sınıflığı, mizah aracılığıyla büyütülen sinik bir politikliğin öznelerine dönüştürüyorlar demiştim. Kimileri bu sinik öznelliği genel olarak, comenterya (9) olarak tanımlıyorlar. Orta sınıfların mizah üzerinden sinizme yürüyüşü, alt sınıflarda içi boş, gereksiz bir şiddet söyleminin yankı odası olarak tevarüs ediyor diyebiliriz.

Hülasa, ister Türkiye toplumunun genelini esir almış olan şoven nefret, isterse toplumsal muhalefeti esir almış olan sinik duruş ve söylemler, bilinmesi ve konuşulması gerekeni perdeleyen büyük büyük illüzyonlara dönüşmüş. Bunlardan sıyrılıp, temel insani ihtiyaçlar solak bir program üzerinden konuşulabilir olduğunda, fark yaratılıyor.

Yani, Barış Atay’ın program boyunca elini rahatlatan ilk mesele temel meseleler hakkında basit mülahazalar ve bunların uygulanabilirliğinin imkanları üzerine tartışma. Ama Barış Atay’ın elini asıl rahatlatan bu değil, sonuç olarak, bütün siyasal sistemler, faşizm, muhafazakarlık, liberalizm, hatta kölelik bile cennet vaad eder. Burada, programı infial haline getiren şey, bunları söyleyen kişinin ve içinden geldiği tarihin geçmişinde, bu söylenenleri uygulamaya müsaade etmeyecek en küçük bir kırıntının bile bulunmamış olmasıydı.

Öncelikle, katılımcılardan hiçbirisi mesela Cem Uzan’a sordukları gibi “efendim sizin için dolandırıcı diyorlar” diyemedi ya da Külünk programında olduğu gibi, etrafındaki mafyatik tiplerle ilişkisi sorulmadı, Davutoğlu’nun inkar ettikten sonra yüzleşmek zorunda kaldığı “Fethullah Gülen Hoca Efendi” videoları ortaya saçılmadı.

Programa gelmeden önce, Barış Atay’ın, sosyalistlerin, tarihsel TİP’in ya da sosyalist aydınların hayatlarını didik didik eden şoven nefret, orada ihale sözleşmeleri, haksız kazançla şişirilmiş banka hesapları, han-hamam tapuları ve bono senetleri yerine, Necip Fazıl gibi müptezellerden miras iftiralar, gece baskınlarında talan edilmiş evler, yoksulluk, kahır, işkence, mahpus ve sürgünle sürmüş ama tutkuyla yaşanmış ve sadakatle noktalanmış hayatlardan başka bir şey bulamadılar.

Sevdadır.

1) https://www.gazeteduvar.com.tr/ozgur-ozel-infial-dramaturjisi-ve-infial-yaratamamanin-drami-makale-1598991 
2) https://www.gazeteduvar.com.tr/gecmis-olsun-baris-atay-makale-1598738 
3) https://www.gazeteduvar.com.tr/babala-tvde-baris-atay-vakasi-makale-1598731 
4) https://www.youtube.com/watch?v=aqeO48aByrc 
5) https://www.youtube.com/watch?v=BcJTgUYSjF0 
6) İroni ve mizahın toplumsal muhalefet saflarından, eğitimli orta sınıfların sinik tavrına yolculuğuna ilişkin iki harika kitap var; 1-Ali Şimşek, Yeni Orta Sınıf Sinik Stratejiler, 2- Levent Cantek (Der.), Çizgili Kenar Notları
7) Bu sinizm meselesinde asıl kaynak Peter Sloterdijk’in The Critique of Synical Reason kitabıdır fakat Tanıl Bora’nın, Sol, Sinizm, Pragmatizm kitabı da harikadır.
8) Beğenmeme kibiri şahsıma ait bir kavramsallaştırma değil, şimdi kaynağını hatırlamadığım bir makaleye ait.
9) Proletarya, beyaz yakalı orta sınıfın işçileşmesi ve güvencesizleşmesi olarak Guy Standing tarafından Prekarya olarak tanımlanmıştı, Comment (yorum yapmak)’ten gelen commentarya bir anlamda, prekarya ve proletaryanın, küçük görülen bir birleşimi olarak düşünülebilir.


Osman Özarslan Kimdir?

1977 yılında, Burdur’un Çavdır ilçesinde doğdu. 2005 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nü kazanıncaya kadar öğrencilikten başka pek çok iş ile iştigal etti. 2010 yılında aynı okulun Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisansa başladı. Nisan 2015’te, Masculinities at Night in the Provinces başlıklı tezini savunarak, yüksek lisansını tamamladı. Bu tez, Hovarda Alemi, Taşrada Eğlence ve Erkeklik ismiyle 2016 yılında yayınlandı. 2015 yılında Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde doktoraya başladı ve 2019 yılında Organ Bağışı ve Kaçakçılığı, Yeni Tıbbi İmkanlar, Yeni Sosyolojik Meseleler adlı tezini savunarak doktorasını hak etti. Değişik dönemlerde, gazete-dergilerde, fanzinlerde, bloglarda ve internet sitelerinde, ideoloji, politika, kültür yapıları, ve filmler üzerine yayınlanmış pek çok inceleme, deneme ve eleştiri yazısı vardır. Bundan başka, üç bireysel (Kemalizm Sovyetler Sosyalizm; Dekalog-Kemalist İlahiyat İçin Bir İlmihal; Hovarda Alemi-Taşrada Eğlence ve Erkeklik) kitabı yayınlanmış, dört de editörlü (Resmi İdeoloji ve Kemalizm; Öncesi ve Sonrası ile 1915 İnkar ve Yüzleşme; Emile Durkheim'ı Yeniden Okumak; Sıkıntı Var-Sıkıntı Kavramı Üzerine Denemeler) kitaba katkı sunmuştur. Halen, merkezin dışında kalmış taşra coğrafyalar ve toplumsal normlar tarafından içerilemeyen berduşlar, piizciler, defineciler, kumarbazlar, muskacılar, gibi değişik gruplar arasında, çalışmalarını sürdürmektedir. Osmanlıca ve İngilizce bilir.