Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz: Toplum çözüm konusunda siyasetçilerin ilerisinde
İçinde bulunulan çatışmalı ortama rağmen Kürt sorununda çözümün hâlâ mümkün olduğunu belirten Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz, önümüzdeki seçimlerin çözüm için kritik olduğunu söyledi.
DİYARBAKIR - Kürt sorununun çözümü üzerine çalışmalar yapan Barış Vakfı, "Kürt sorununa toplumsal bakış (2010-2022)" başlıklı bir rapor hazırladı. Barış Vakfı, raporu, KONDA araştırma şirketinin 2010-2022 tarihleri arasında Kürt sorununa dair yaptığı kamuoyu araştırılmalarının sonuçlarını inceleyerek hazırladı. Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik, Prof. Dr. Evren Balta ve Mehmet Gürses tarafından kaleme alınan raporda Kürt sorununun çözümüne ilişkin son 12 yılda yaşanan gelişmelere yer verildi.
Raporla ilgili 7 Mayıs’ta Diyarbakır’da bir toplantı gerçekleştirildi. Diyarbakır’daki sivil toplum örgütü temsilcilerinin, aydınların ve akademisyenlerin katıldığı toplantıda raporun sunumunu, Prof. Dr. Evren Balta yaptı. Toplantıda, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun danışmanlarından İbrahim Uslu da bir konuşma yaptı. Çözüm sürecini değerlendiren Uslu, bundan sonra yapılması gerekenlerle ilgili fikirlerini paylaştı.
Kürtlerin özellikle kamusal alanda yaşadıkları sorunların demokratik bir ortamda tartışılmasının önünün açılması gerektiğine dikkat çeken raporu, Diyarbakır’daki toplantının izlenimlerini ve barışın, içinde bulunduğumuz koşullar ışığında mümkün olup olmadığını Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz ile konuştuk.
'ANA AKIM TÜRK PARTİLERİNİN MİLLİ POLİTİKASI'
Barış Vakfı’nın hazırladığı "Kürt sorununa toplumsal bakış" başlıklı rapor hakkında konuşacağız ancak önce size 'Türkiye’de Kürt sorununun çözümü için nasıl bir ortam mevcut' diye sormak isterim.
Son bir yıldır Kürt sorununun çözüm arayışları yeniden konuşulmaya başlandı. Çözüm süreci sonrası, iktidar ve muhalefet Kürt sorununu ağzına almıyordu. Barış Bildirisi yayınlayan, barış isteyen akademisyenler, aydınlar, sivil toplum temsilcileri mahkeme kapılarında süründüler, tutuklandılar, cezalandırıldılar. Barış sözcüğü adeta yasaklandı. Askeri, güvenlikçi politikalar ve Kürtlerin evrensel haklarını gasp eden uygulamalar ana akım Türk partilerinin tümünün milli politikası olmuştu. Bugün de hâlâ süren, Kürt demokratik siyasetine yoğun baskı ve saldırı başlatıldı.
Ancak son bir yıldır durum değişti. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun "Kürt sorununu biz Meclis’te çözeceğiz, muhatabımız HDP" sözleri ve "helalleşme" açılımı, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın "çözüm sürecini biz değil Kandil ve Edirne’deki bitirdi" çıkışıyla HDP’nin "Adalete Çağrı, Demokrasiye Çağrı, Barışa Çağrı Deklarasyonu" sonrası, sorun daha fazla tartışılır, konuşulur oldu. Siyasetin gündeminde yer almaya başladı.
Bir anlamda bir geçiş süreci yaşandığı söylenebilir. Sürecin nereye doğru evirileceğini çatışma, savaş isteyenler kadar belki de daha çok barış isteyenlerin çabaları ve enerjileri belirleyecek. Sözü edilen raporda partilerin tümünün seçmen tabanında belli oranda her koşulda barış, çözüm isteyenlerin olduğu tespit edilmiş. Bunların yekûnu her koşulda yüzde 30-35 aralığında. MHP seçmeni bile yüzde 20 oranında Kürtlerin kültürel haklarının tanınması gerektiğini düşünüyor. Bu belirleme Kürt haklarının kabulü noktasında toplumun siyasetten çok daha ilerde olduğunu gösteriyor. Bundan bir anlamda, siyasal liderlerin estirdiği Kürt karşıtı rüzgârın temellerinin 1990’lardaki gibi güçlü olmadığı sonucu çıkarılabilir. Bu nedenle barış isteyenler etkili bir pozisyona geçmeliler. Kürt sorununu gündeme taşımalılar.
'KÜRT SEÇMENİN İRADESİ BELİRLEYİCİ OLACAK'
Bir yıl sonra yapılacak seçimlerde Kürt seçmenin takınacağı tutum, Kürt sorununa çözüm arayışları veya mevcut çatışmacı politikalara son verilmesi bakımından da çok fazla önem arz ediyor. Kürt seçmenin oyunu; toplumun büyük çoğunluğunu bunaltmış olan siyasal, ekonomik krizden çıkışı sağlayacak şekilde, demokrasi, adalet, eşitlik doğrultusunda kullanması, süreç açısından belirleyici olacak. Çok kritik bir seçim olacak.
Türkiye’nin siyasetini belirlemekte Kürt seçmenin iradesi fazlasıyla etkisizleştirildi, ama seçim sonuçlarını belirleyici olma özeliklerini her şeye rağmen koruyorlar. Ancak bu fırsatın kuvveden fiiliyata dönüşmesi için, ana akım Türk partilerinin, Kürtlere yüzlerini dönmeleri, Kürtlere yaşatılan "vahşeti" görmeleri, anlamaları ve çıkış yolunun önünü açmaları gerekiyor. Bu durum doğru değerlendirildiğinde çözüm için elverişli zemini yaratma fırsatı doğacaktır.
Ayrıca Türkiye’nin bugün daha fazla sürdürülebilir politikalara sahip olmadığı görülmeli, fark edilmelidir. Aksi halde önümüzdeki dönem bugünden çok daha kötü olacak, ekonomik, siyasal kriz derinleşen buhrana dönüşecek.
'MUHALEFETİN NE YAPTIĞINA DAHA ÇOK BAKILIYOR'
Raporun sunumundan sonra toplantıya katılanlar sorular sordu ve yorumlar yaptılar. Soru ve yorumlar sizde nasıl bir izlenim bıraktı? Kürt aydınları ve sivil toplum örgütlerinin sorunun çözümüne yönelik yaklaşımını nasıl değerlendirirsiniz?
Toplantıda karamsarlık, güvensizlik ağır basıyordu. Ancak bu Kürtlere özgün bir durum değil. 20 Nisan 2022 tarihinde İstanbul’da yaptığımız tanıtım toplantısında da hava benzerdi. Haksız ve maddi zemini olmayan bir durum değil.
Her şeyi bir tarafa bırakalım, HDP’nin kriminalize edildiği, milletvekillerinin, parti yöneticilerinin kolluk güçleri tarafında tehdit edildiği, tutuklandığı ve ötekileştirildiği, muhalefet partilerinin açıktan veya örtük bir biçimde bu politikalara destek verdikleri veya ses çıkarmadıkları, kapkaranlık siyasal ortamda böylesine barış arayışı toplantılarına katılmak bile başlı başına başarı sayılabilir.
Sivil toplum kurumu temsilcisi bazı konuşmacılar, siyasi temsilci gibi konuştular. Bunun nedeni sivil toplum ve siyaset ilişkisi konularındaki yanlış kavrayış ve çarpıklık. Bu da sadece Kürtlere ait bir sorun değil. Bu aynı zamanda barış, çatışma çözümü konularında sivil toplumun donanımsız olduğuna da işaret ediyor.
Konuşmacıların iktidar partisi üzerinde çok az durması, muhalefet partilerini daha çok eleştirmeleri, beklentilerinin adreslerini göstermesi açısından göze çarpan bir şeydi. Daha açıkçası Diyarbakırlılar muhalefet partilerinin ne yaptıklarıyla daha fazla meşguller. Muhalefet partilerini net olmamakla eleştirdiler.
'KÜRTLER BARIŞI HÂLÂ MÜMKÜN GÖRÜYOR'
Çalışmalarımız için önemli olan bir nokta daha bu toplantıda görüldü. Her şeye rağmen Kürtler çözümü ve barışı hâlâ mümkün görüyorlar. Yani çatışmanın, şiddetin, ölmenin ve öldürmenin doğru bir yol olmadığı görüşü hâkim. Barıştan, çözümden ne anlaşıldığı ayrı bir tartışma konusu. Hatta bunun ortak araç ve yöntemleri konusunda daha fazla kafa yormaya ihtiyacımız olduğunu bir kez daha gördüm.
Kürtler çözüm süreci sonrasında yaşananlarla, AK Parti ile büyük ölçüde yolunu ayırmışlar. Bir sivil toplum temsilcinin ifadesiyle söyleyecek olursam "AK Partililerin çocukları yeni arayış içinde, CHP’yi yakından izliyorlar, ilgileniyorlar" görüşü yaygın. Yine bir iş insanının geçmiş tecrübesinden hareketle iktidarın önümüzdeki süreçte "Kürtlerin gönlünü alacak ekonomik ve siyasal adımlar atabileceği" uyarısı dikkat çekiciydi.
'CHP, KARAR VERME SÜRECİ YAŞIYOR'
Kemal Kılıçdaroğlu’nun "Kürt sorununu biz Meclis’te çözeceğiz, muhatabımız HDP" sözleri ve "helalleşme" açılımı, CHP tabanında nasıl bir karşılık buldu? Bu konuda bir çalışmanız, gözleminiz oldu mu?
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiğiniz açıklamalarından kısa süre sonra yılın son aylarında Barış Vakfı İstanbul, İzmir ve Mersin illerinde geniş katılımlı arama toplantıları yaptı. Toplantıların konusu "Yeni Döneme Geçişte Çatışma Çözümü: Sorunlar ve Fırsatlar"dı. Yani ilk sorunuza yanıt verirken sözünü ettiğim 2021 yılı yazı sonrasında Kürt sorununda yaşanan gelişmelerdi. Biz toplantılarımıza sadece sivil toplum temsilcileri, çatışma çözümü hakkında çalışan farklı çevre ve görüşlerden aydınları, gazetecileri ve aktivistleri davet ediyoruz. Her çevreden insanların katılımını gözetiyoruz.
Bu toplantılarda, CHP’li veya sol çevrelerden isimlerin birçoğu helalleşme değil, hesaplaşma diye konuştu, CHP liderinin görüşlerine oldukça mesafeli bir duruş sergilediler. Bu isimlerin bazıları yerel yönetimlerde etkin, eskiden parti yöneticiliği ve milletvekilliği yapmış isimler. CHP’li az sayıda insanla birlikte katılımcıların büyük çoğunluğu ise CHP liderinin arayışına destek sunmak, ortaya çıkan fırsatı değerlendirip barış sürecinin gelişmesi için çaba sarf etmek gerektiğini ifade ettiler.
Daha sonraki gözlemlerim de bu doğrultuda. Yani CHP kitlesinin büyük bir kısmı Kılıçdaroğlu’nun söylemlerine mesafeli. Bu konu medya organlarında da yazıldı, çizildi. Mesela CHP liderinin Diyarbakır ziyareti… Partiye yakın çizgide olan medya organları geziyi geçiştirdiler. Helalleşme açılımını eleştiren çok sayıda yazı yayınladı.
CHP lideri ve ekip arkadaşları durumun farkında. Doğrusu süreci bugüne kadar iyi yönettiklerini ve en azında parti merkez, il ve ilçe yönetiminde, milletvekillerinden ve belediye başkanları arasında çatlak ses çıkmadığını söyleyebilirim. CHP, neyi nasıl yapacağına karar verme süreci yaşıyor. Bu anlamda çok şeyin belirsiz olduğu kesin. Partinin çözüm sürecindeki tavrı düşünüldüğünde bu durumun kıymeti kendiliğinden anlaşılabilir. Bunun nereye kadar sürdürülebileceği ve ilerletebileceği ise çatışma çözümü çalışanlarının sürece koyacakları katkılarıyla da doğrudan ilgili. Bu anlamda CHP’nin değişimi ve dönüşümü için atılan her adım barış ve çözüm için atılan bir adım olacak ve bizi sonuca bir adım daha yaklaştıracaktır.
'GRİ ALANDAKİ SEÇMEN ÖNEMLİ'
Seçimden önce ve sonra, Kürt sorununun çözümü için mücadele edenler nasıl bir çalışma yürütebilir?
Türkiye her yönden olağanüstü bir dönem yaşıyor. Türkiye’nin "kendi rutinine" dönmesi öncelikli bir sorun. Bugün Türkiye’nin çatışmasızlığa her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Sınır dışındaki veya sınır içindeki askeri operasyonların durdurulması bir biçimde sağlanmalıdır. Silahın, çatışmanın, tehdidin, baskının, zorbalığın devre dışı kalacağı bir ortam yaratılmalıdır.
Bir başka çalışma şudur. Sivil toplum kurumlarının iç muhasebelerini yapmaları gerekiyor. Çözüm sürecinden çıkardıkları ve çıkarılması gerek dersler analiz edilmelidir. Barış Vakfı’nın böylesi bir muhasebeye esas teşkil edecek bir çalışması oldu. Araştırmacı Cuma Çiçek, "2013-2015 Çözüm Süreci’nde Sivil Toplum Kuruluşları" başlık bir rapor hazırladı. Bu çalışmanın geliştirilmesi ve ortaklaştırılması ihtiyacı var.
Barışın, yaşamın özü olduğu ve uluslararası sözleşme ve belgelerde evrensel temel haklardan kabul edilen bir hak olduğu fikrini toplumun bütün kesimlerine taşıyacak yol ve yöntemler bulmalıdır. Kendi mahallemizdeki insanlarla konuşmakla yetinme haline son verilmelidir. Karşı mahalleden insanlarla temas, diyalog ve müzakere fırsatlarını değerlendiren çalışmalar yapılmalıdır.
'BARIŞ VE ÇÖZÜM KONUSU EN KÂRLI YATIRIM'
Diyarbakır’da tanıtımını yaptığımız rapor, çalışmalarımızı nereye yoğunlaştırmamız gerektiğine ilişkin bize yol gösterici veriler sunmakta ve belirlemeler yapmakta. Rapora göre her koşulda barış ve çözüm gerekli diyen yüzde 35 seçmenin yanı sıra, yüzde 15 gibi bir seçmen kitlesi de gri alanda duruyor. Öncelikli bu seçmen kitlesini barış konusunda netleştirecek dil, tarz ve yöntemler yaratmalıyız.
Yine raporda, seçmenlerin Kürt meselesindeki tutumunu belirleyenin büyük oranda partileri ve liderleri olduğu tespiti yapılmış. Bu, barış için liderlerin ikna edilmesi çalışmasının önemini gösteriyor. Bugün Kürt sorununun siyasi parti ve liderler açısından en riskli konu olduğundan daha fazla, "barış, çözüm konusunun en kârlı yatırım olduğunu" anlatabilmeyi başarmalıyız.
Keza gençlerin sorunun çözümü konusundaki yüksek düzeydeki umutsuzluklarını giderecek çalışmalara ağırlık verilmeli. Gençlerin siyasi bagajlarının olmaması, siyasi bagajları dolu diğer kesimlerden daha kolay ve hızlı dönüş yaşamaları, çalışmaları kolaylaştırıcı önemli faktör olabilir.
Barış ve çözüm sadece siyasal ve merkezi düzeyde yürütülecek müzakere ve diyaloglarla gelişmez. Barış çalışmalarının ve arayışlarının farklı yön ve boyutları vardır. Bunlardan biri de yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimlerin, çoğulcu, eşitlikçi, demokratik bir anlayışla kamu hizmetlerini yerine getirmeleri, toplumsal barışın inşasında önemli rol oynayacaktır. Bu belirlemeyi Birleşmiş Milletler 2015’te yaptı. BM, yerel yönetimlerin önüne "Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları F16" başlıklı kararıyla bir dizi görev ve sorumluluk koydu. Türkiye’de bu doğrultuda ciddi hiçbir çalışma yok. Barış Vakfı 2021 yılında yayınladığı raporunda bunu tespit etti, kayıtlara geçirdi. Bu konuda özellikle metropol kentlerde çalışmalar yapılabilir.
'ZOR OLANI BAŞARMAK ZORUNDAYIZ'
Önümüzdeki seçim için "kritik" dediniz. Ancak sorunun çözümünü isteyen kesimler, seçim sonuçlarını beklemek zorunda mı? Siyaseti ve toplumu sorunun çözümüne odaklamak, hazırlamak için neler yapılabilir?
Hayır, aksine beklemek çok yanlış bir tutumdur. Savaşın ve çatışmanın sürdüğü koşullarda barış çalışmasının zamanı olmaz. Koşullara göre yol ve yöntemleri farklı olur.
Barış çalışması yapan sivil toplum örgütleri, kendilerini siyasetin arka bahçesi olarak konumlamazlar. Toplumun en fazla politize olduğu dönemde, temel hak mücadelesinin daha görünür kılınması için siyasal alana müdahale ederler. Sivil toplum kurumları toplumsal değişime hizmet eden, toplumsal farkındalık yaratan çalışmalar yaparlar. Toplumu etkileyenleri, karar alıcılarını, kanat önderlerini demokratik çözüm ve barışın neden temel bir hak ve gereklilik olduğu doğrultusunda etkileyecek çalışmalar yaparlar. Bu perspektifle yapılacak çok şey var.
Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal krizi tetikleyen en önemli unsur çözüm sürecinin bitirilmesi ve çözümsüzlüğün kronikleştirilmesidir. Bu gerçekten hareketle, krizden çıkış için Kürt realitesinin gereğinin yerine getirilmesinin yol ve yöntemlerini bulacak çalışmalar yapılmalıdır.
HDP’ye yönelik, düşmanlaştıran, ayrımcı, dışlayan tutum ve söylemlerin hem demokratikleşmeyi hem de barışı riske ettiği gerçeğini toplumun fark etmesini sağlayacak çalışmalar yapılmalıdır. Bir süredir Kürt meselesine ilişkin politikaların eksenini HDP’ye karşı nasıl tutum alındığı konusu oluşturuyor.
Önümüzdeki geçiş döneminde etkisizleştirilmiş ve zayıflamış sivil toplum için birçok fırsatlar belirebilir. Fırsatları değerlendirecek elverişli siyasal zemin olmadığı için barış çalışmasında zorlanılacak. Ama bu zoru başarmak zorundayız, anlamlı, kıymetli olan bunu başarıyor olmaktır.
'MARİFET, ÇÖZÜM İÇİN YÖNTEM İNŞA ETMEKTİR'
Son olarak, HDP’ye yönelik baskılara, baskıların sessizlikle karşılanmasına ayrıca Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik operasyon ve Suriye politikasına bakarak, denilebilir ki Türkiye yeni bir müzakere sürecine uzak duruyor. Bu ifade gereğinden fazla mı karamsar?
Sözünü ettiğiniz gelişmeler ve son birkaç yıldır izlenen Kürt hakları karşıtı politikalar dikkate alındığında haklısınız. Ama dünya ve ülkemizde yaşanan pratiklerde, çatışmaların yoğun yaşandığı dönemlerde de çatışma çözümünde yeni arayışların, diyalogların filizlendiğini, müzakerelerin geliştiği süreçlerin olduğunu aklımızın bir kenarında her zaman tutmamız gerekir.
Kişisel olarak mevcut iktidar blokunun seçimlerden önce böyle bir şeye kalkışmasının oldukça zor olduğunu düşünüyorum, ama imkânsız değil. Zor demekle, çözüm sürecinde ve sonrasında yaşananların tecrübesiyle, "basitçe nerede kalmıştık sorusuna yanıtlar vererek" yeni bir sürecin başlatılamayacağını ifade etmek istedim. Her şeyden önce ülkeyi yönetenlerin bu doğrultuda çözüm iradesi oluşturmaları ve hızla toplumun bütün kesimleri nezdinde güven verici adımlar atmaları, bütünlüklü bir siyaset sunmaları gerekir. Bu, Türk milliyetçiliğini ve güvenlikçi politikaları ana eksen olarak benimsemiş iktidar blokunun değişmesine bağlı.
Seçimlere kadar olan süreçte bir anlamda yeni sürecin köşe taşları belirginleşecek. Bu nedenle Kürt sorununun demokratik çözümü için mücadele eden herkes için önümüzdeki seçim süreci kritik önemde. Sivil toplum örgütlerinin, barışın toplumsallaşmasına yelken açacak bir yönelime girmeleri gerekiyor. Marifet, siyasi koşulların zorluğuna rağmen bunun yolunu, yöntemini inşa etmektedir.