Baro seçimi Diyarbakır'ı ve Kürt halkını neden ilgilendiriyor?
Diyarbakır Barosu bugün yeni başkanını seçiyor. Kürt meselesine çözüm bulma çabası, yeni anayasa tartışmaları, Narin Güran soruşturmasında olduğu gibi toplumsal olaylara müdahale etme sorumluluğu gibi pek çok konu, yeni başkanı ve yönetim kurulunu bekliyor.
Diyarbakır'a 2011 yılında yerleştim. Bir yıl sonra baro seçimleri zamanı geldi. Diyarbakır Barosu'nun öneminin farkındaydım elbette. Ancak itiraf etmeliyim ki sadece avukatların değil, bütün Diyarbakır'ın seçimleri konuşuyor olması şaşırtmıştı beni. Sanki baro başkanı değil de belediye başkanı seçiliyor gibi bir hava vardı şehirde.
Seçimi Tahir Elçi kazandı. Seçim sonrası ofisinde bir söyleşi yaptık. Bu söyleşi sayesinde Elçi'yi daha yakından tanıma olanağım oldu. Ama daha önemlisi, bu söyleşi bir dostluğa da vesile oldu. Katledilmesi ise büyük bir boşluğa...
Ondan sonraki seçimler de yine 'heyecanlı' geçti. Ancak bu kez, seçimi takip edenlerin şöyle bir endişesi vardı: Yeni başkan Tahir Elçi'nin boşluğunu doldurabilecek miydi?
Ahmet Özmen, Cihan Aydın ve Nahit Eren, Tahir Elçi'den sonra Diyarbakır Barosu Başkanlığı görevinde bulundu. Baronun içinde ne gibi sorunlar yaşandı, bilemeyiz. Ancak Tahir Elçi'den sonra, kimi tökezlemelere rağmen, baro başkanı seçilen bu isimler Diyarbakır'ın ve Kürt halkının beklentilerine önemli oranda cevap verdi, diyebilirim.
*
Aklınıza şu soru gelmiş olabilir: Meslek örgütü olan baronun başkanlık seçimi Diyarbakır'ı ve Kürt halkını neden ilgilendiriyor?
İlgilendiriyor. Çünkü Diyarbakır Barosu, neredeyse tarihi boyunca, sadece meslek sorunlarıyla ilgilenmedi. Şehrin ve bütün bölgenin siyasal, sosyal ve kültürel beklentilerine de katkı sunmaya çalıştı. Türkiye Barolar Birliği içinde yer alan delegeler de buradaki sorunların görünür olması için mücadele etti. Baro, bu nedenle hükümetler tarafından baskı altında tutuldu. Hatırlayalım: Tahir Elçi, baro başkanı iken tarihi Sur ilçesindeki Dört Ayaklı Minare'nin önünde vuruldu. Barış talep ederken...
Tahir Elçi'den sonra da Diyarbakır Barosu'nun üzerinden baskılar eksilmedi elbette. Polisiye baskıların yetmediği yerde yargı kıskacına alındı ve yönetim kurulu hakkında davalar açıldı.
*
Ancak Diyarbakır Barosu, "mücadeleci bir baro" kimliğine sahip ve bu kimliği korumak için mücadele etmeye de kararlı görünüyor.
Diyarbakır Barosu'nun Seçimli Genel Kurul toplantısının ilk günü dün gerçekleşti. Bugün seçim yapılacak ve baronun yeni başkanı ve yönetim kurulu seçilmiş olacak. Konuşmalar, konuşmalarda öne çıkan öncelikler ve vaatler, yeni yönetim kurulunun mücadeleci baro geleneğini sürdüreceğini gösterir nitelikteydi.
İki dönem baro başkanlığı görevinde bulunan Nahit Eren, meslektaşlarına seslenirken, "En hassas olduğumuz yer dilimizdir, kültürümüzdür" diye vurguladı. Eren, özetle, Diyarbakır Barosu'nun kendini hiçbir zaman toplumun taleplerinden uzak tutmadığını;
Tahir Elçi davasının isteksizce açıldığını ve cezasızlıkla sonuçlandırılmak istendiğini; Kürtlerin tecrit altında tutulduğunu, ölüme mahkum edildiğini, uzun cezalarla cezaevinde tutulduğunu; belediyelere kayyım atandığını; Kürtçe şarkı söyleyen ve halay çekenlere saldırı düzenlendiğini anlattı. Eren, son günlerde gündeme gelen yeni çözüm süreci olasılığı hakkında da konuştu ve önümüzdeki günlerde yeni bir barış, çözüm sürecinin oluşabilmesi için Diyarbakır Barosu’na büyük sorumluluk düştüğünü, baronun Kürt sorunun çözümü konusunda sorumluluk alacağını söyledi.
*
Kurulda, meslekte 25 yılını dolduran avukatlara plaket de verildi. İlk plaket Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) mahpus olan eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a verildi. Plaketi Demirtaş adına kardeşi avukat Aygül Demirtaş aldı. DEM Parti Diyarbakır Milletvekili ve avukat Serhat Eren'in konuşması, Diyarbakır Barosu'nu tarif etmesi açısından önemliydi. Eren'in söylediklerini buraya almak isterim: "Demokrasinin, adaletin, insan hakları mücadelesinin diğer adı Amed Barosu’dur. Kürt halkının avukatlığını yaptığı için, diline, kültürüne, tarihine sahip çıktığı için çok fazla baskılara uğradı. Tahir Elçi bu nedenle katledildi. Bu baskılara, saldırılara rağmen, soruşturmalara, davalara, tutuklamalara, sürgünlere rağmen Amed Barosu bu mücadeleci kimliğinden ödün vermedi ve vermeyecek."
*
Diyarbakır Barosu Başkanlığı için son dakikada aday olduğunu açıklayan Cengiz Baysal ile birlikte üç aday var. Barış Yavuz ile Abdulkadir Güleç günler öncesinden aday olduklarını açıklamış ve seçim çalışmasına başlamışlardı.
Günün sonunda başkan adayları meslektaşları ona 'seçmenlere' seslendiler. Aslında adaylar, Nahit Eren'in konuşmasını kendi üsluplarıyla onaylar nitelikte konuştular. Vurgu, Diyarbakır Barosu'nun mücadeleci geleneğini sürdürmek, Kürtlere ve Kürtçeye yönelik baskılara karşı mücadele etmek, yanı sıra sosyal meselelere müdahil olmaktı. Adaylardan Abdulkadir Güleç, Kürtçeye dönük saldırılara, hak-hukuk alanında yaşanan eksikliklere, cezasızlık politikalarına, yargıya dönük güvensizliğe, kadınların yaşadığı sorunlara değindi. Toplumun her kesiminin ülkedeki antidemokratik uygulamalardan nasibini aldığını dile getirdi ve Kürt sorununun çözümünde sorumluluk almanın boyunlarının borcu olduğunu vurguladı.
Adaylardan Barış Yavuz da Kürt sorununa işaret ederek, "Ülkedeki hak ve özgürlük mücadelesi bir halkı savunmak olarak karşımıza çıktı” dedi. Kürt sorununun çözümüne dair söz söylemeye devam edeceklerini belirten Yavuz'un konuşmasında öne çıkan başlıklar, "Çözüm önerilerimizi ortaklaştırmalıyız", "İmralı’da uygulanmayan hukuku daha fazla teşhir edeceğiz", "Barışın toplumsallaşması adına çalışma yapmalıdır” oldu.
Adaylar, elbette meslektaşlarının özlük haklarına, karşılaştıkları sorunlara da değindiler. Ancak en çok alkışı, Kürt meselesi ve toplumsal, siyasal alanla ilgili verdikleri mesajlar nedeniyle aldılar.
*
Yukarıda Diyarbakır Barosu'nun seçimlerinin heyecanlı geçtiğini söylemiştim. Açıkça söylemek gerekirse bu kez dışarıya yansıyan pek bir heyecan olmadı. Bunun adaylarla ilgili olduğunu düşünmek istemiyorum ama kim bilir, belki memleketin içinde bulunduğu siyasi atmosfer nedeniyledir. Sonuçta Devlet Bahçeli'nin DEM Parti Eş Genel Başkanının elini Meclis'te sıkması, galiba en çok Diyarbakır'da tartışılıyor. Bu süreç Diyarbakır Barosu'nu ve başkanını da yakından ilgilendiriyor.
Sonuç itibarıyla Diyarbakır Barosu bugün yeni başkanını ve yönetim kurulunu seçecek. Kürsüden verilen mesajlar doyurucuydu. Ancak şu var ki yeni başkanı ve yönetim kurulunu hiç kolay bir süreç beklemiyor. Olası yeni bir barış süreci, İmralı ada hapishanesindeki tecrit, Kürt meselesinin çözümsüz bırakılmasına yönelik çare bulma çabası, yeni anayasa tartışmaları, Narin Güran soruşturmasında olduğu gibi toplumsal olaylara müdahale etmek sorumluluğu gibi pek çok konu, yeni başkanı ve yönetim kurulunu bekliyor.
Yeni başkana ve yönetim kuruluna şimdiden başarılar dilerken, gazeteci olarak şu notu da düşmek isterim: Kendi adıma, Nahit Eren'in basınla kurduğu diyalogdan razıyım. Umarım yeni başkan seçilecek aday da Diyarbakır'daki basına hak ettiği iltifatı göstermekte cimri davranmaz...