YAZARLAR

Basit detayların hoşluğu

Hasan Deniz 'Hakiki Hikayeler' sergisinde ilk kez hem rastgele çektiği fotoğrafların hikayesini tamamlamak için sergi özelinde kurgu resimler çekiyor hem de yine ilk kez portreler çekiyor. Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünü yarıda bırakan Deniz, biraz da kendiyle dalga geçmek için yıllar önce terapi koltuğu gibi bir kırmızı koltuk almış atölyesine. Şimdi, bu koltuğa tanıdıklarını dostlarını oturtup onlara "terapi" yapıyor sergi için.

“İşte ben de boş fikirliliğimden kendi neslime bir şey bırakmaya heves ettim. Efsaneler söyleme hürriyetinden kendim de nasipsiz kalmayayım dedim. Zaten anlatacak hakiki bir şeyim de yoktu -zira başıma bahse değer hiçbir şey gelmemişti-, ben de dümeni diğerlerininkinden daha insaflı bir yalana kırdım: Mutlaka hakikati söyleyeceğim bir şey varsa o da yalan söyleyeceğimdir.”
Loukianos – Hakiki Hakiki Hikayeler

Nişantaşı’nda arkadaşlar ile oturuyoruz, "Kalkmam lazım, Milli Reasürans Sanat Galerisi’ne Hasan Deniz’in sergisini görmeye gideceğim", dedim. Sergiyi ne hakkında diye sorulunca biraz öyle dedim, biraz böyle dedim, lafı dolandırdım... Sonra dedim ki, "Sergi Hasan Deniz hakkında. Aynı sanatçının kendisi gibi, gelin tanışın".

Sevdiğim bir sanatçıdan ayrıca sevdiğim bir arkadaşıma dönüşen Hasan Deniz, pek kimsenin merak etmediklerini merak eder. Detayları görür ve onlara takılır, peşlerine düşer. Adayı, denizi sever. Doludur ve muhabbeti tatlıdır; yediğiniz tatlıdan bahsederken bir bakarsınız onu mimariye bağlamış bir şeyler anlatıyor, oradan onu da müziğe bağlıyor. Çok yönlü birçok meraklı; muhabbetine doyum olmaz, bilirsiniz.

Hasan Deniz program yapmayı sevmez, işi ve hayatı akışına bırakmayı sever. Sergileri de adlarını tesadüflerden ve sevdiği, takıldığı detaylardan alır. Bunu kendisi biraz da insanın doyuma ermesi olarak tanımlıyor; koşmuyor, yükselmiyor, basitlikte daha çok hoşluk buluyor artık. Daha önce yine bu gazetede yazdığım Canavar Meselesi sergisi, adını Jules Verne’in 'Denizler Altında Yirmi Bin Fersah' kitabından alıyordu. Jules Verne’i pek seven Hasan, Verne’in hayran olduğu (ve yine kalbinde ayrıca bir yeri olan pek sevgili adası) İmrozlu bir yazarın yazdığı 'Kritovulos Tarihi' kitabını ararken Loukianos’un ikinci yüzyılda yazdığı absürt kitabı 'Hakiki Hikayeler'e rastlar ve işte böylece koyulur bu serginin adı… Bir serginin tesadüfü, diğerine akar. Hasan Deniz’in 'Hakiki Hikayeleri'; arkadaşları, anıları, eşi, dostu, acayip meraklı, yıllar önce ve sergi açılmadan daha bir gün önce çektiği fotoğraflarla bir Hasan Deniz özeti oluşturuyor. Sinan Eren Erk, sergiyi daha iyi anlamanız için mutlaka dinlemenizi önerdiğim "Sanat Dedikleri Tuhaf Şey" podcastinde serginin Hasan’ın görme biçimine bir referans olduğunu söylemiş. Hasan’la konuşurken "Bir sürü şey anlattığın ve hiçbir şey anlatmadığın bir sergi" olarak tanımlamış karşımıza çıkanı. Ve evet, tekrar düşünüyorum da, bu sergi tam olarak tanımak isteyeceğiniz Hasan Deniz hakkında.

HASAN DENİZ'İN GÖRME BİÇİMLERİ

Serginin kapısından girdiğinizde merdivenlerden inmeden önce kapıda sizi bir deniz karşılıyor. Ne güzel, çok severim denizleri... Hasan da seviyor ama "Bu deniz biraz hüzünlü, kendim gibi", diyor sanatçı; dışarıya aşırı yansıtmadığım iç dünyam gibi... Sergi üzerine düşündükçe, Hasan’ın hayatından ayrı ayrı anekdotlarmış gibi düşündüğüm serginin aslında ne kadar birbirine bağlı olduğunu anlıyorum. Bir melankoli var sergide, veda temaları var, birilerinin terk ettiklerine, unuttuklarına bakmak, kıymet vermek var. Neyse, biz galerinin merdivenlerinden inelim... Merdivenlerden iniyoruz, Hasan ve eşi Gülcem’in Grant Wood’un American Gothic resminin bir Ada (İmroz-Gökçeada) replikasında poz verdikleri pek komik bulduğum, tesadüfen çekilmiş fotoğrafı çıkıyor karşımıza. Bence çok eğlenceli ama Hasan için aynı zamanda hüzünlü bir Ada’ya veda fotoğrafıymış. Bir acayip Türk Gotikler'den kafamızı çevirdiğimizde terk edilmiş bir okulun bir salonunda müdür resimlerini görüyoruz. Hasan’ın ilgisi, bu terk edilmişliklere, unutulmuşlara kayıyor sıkça sergide. Normandy’de acayip bir dört yol ağzındaki jilet gibi mezar taşları yapmış mezarlıkçıdan, Atina’daki mezarlar için heykeller yapan bir acayip dükkana kadar uzanıyor sergi. Hepsi Hasan’ın peşine düşüp merak ettikleri, kafasında bin bir hikayeye ve sanatsal, tarihi referansa bağladığı kişisel görsel günlüğü bu...

Fiziksel salondan düşüncelere kaydık, salona geri dönelim... Hasan Deniz bu sergisinde ilk kez hem rastgele çektiği fotoğrafların hikayesini tamamlamak için sergi özelinde kurgu resimler çekiyor hem de yine ilk kez portreler çekiyor. Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünü yarıda bırakan Deniz, biraz da kendiyle dalga geçmek için yıllar önce terapi koltuğu gibi bir kırmızı koltuk almış atölyesine. Şimdi, bu koltuğa tanıdıklarını dostlarını oturtup onlara "terapi" yapıyor sergi için. Deneklerine (yarım bıraktığı ihtisasının hiç gelmemiş hastalarına) Gurdjieff Tsabropoulos’un iki dakika on altı saniye süren Armenian Song şarkısını dinletirken fotoğraflarını çekiyor. Herkesin beyaz bir fonun önünde durduğu, çoğunun kıpırdadığı, flu on adet fotoğraf; aslında hepsi bir fotoğraf, bir bütün Deniz için... Armenian Song, bu topraklara bir vedayı da anlatıyor. Bu terapi, sanatçının yaşamadığı paralel hayatından yola çıkıp başka yaşanmamış hayatlara, terk edilmiş topraklara bir selam veriyor.

KALAMAMAK, GİDEMEMEK

Vedalara önce ülke genelinden başlıyor Hasan Deniz, sonra gittikçe özele iniyor. Armenian Song’un tınılarının ardından Ayvalık doğumlu yazar İlias Venezis’in ülkeyi terkine çok ince detaylarla tanık oluyoruz. Evinin önünde kafamızı yukarı kaldırıp ağaçlara bakıyoruz, ve o ağaçlarda Hasan Deniz’in yarattığı boşluklara. İmroz’da kimbilir belki de Venezis’in bir dostunun terk etmek zorunda kaldığı bir evin penceresindeki yırtılmış sinekliğe odaklanıyoruz. Bu ikilinin üçüncüsü, Hasan Deniz’in kişisel vedası olarak yanlarına gelip oturuyor; Samothraki yolunda, kirlenmiş bir vapur penceresinden denize bakıyoruz.

Hasan Deniz’in asıl kişisel vedası, galerideki en büyük fotoğraf olan piyano iskeleti fotoğrafı ile başlıyor. Sergide yer alan portrelerin dinledikleri çello ve piyanoya bir eşlik bu iskelet. Hasan Deniz’in en kıymetli arkadaşlarından 2022’de bu dünyaya veda eden ressam ve fotoğraf sanatçısı Ali Arif Ersen’in çöpten bulup Deniz’e getirdiği 20 yıldır sanatçının atölyesinin ortasında duran iskeletin triptik bir fotoğrafı. İskeletin çöpe atılması sanatçıyı kim hangi materyallere neden ve ne kadar kıymet veriyor konusunda epey düşündürmüş. (Bu arada çok acayip bir tesadüfle piyano ve kıymet konusu şu an Zilberman Galeri’de devam eden Erinç Seymen’in Kipuka sergisinde de var, onun hikayesi de haftaya...) Hikayeyi Hasan’dan dinlerken, ne güzel arkadaşlar var, keşke benim de böyle bir arkadaşım olsa, Üsküdar’da çöpten bir piyano iskeleti bulsa, bunu da süper bulsa, vapurlarda sürükleyerek bana getirse, yıllarca bunu konuşsak... İşte böyle arkadaşlar unutulamıyor, kalmasalar da tam gidemiyorlar bizim için. Sergide ismi olan tek eser, video olduğunu zor çıkarabileceğiniz “Ali” isimli, iki farklı deniz fotoğrafının birleşiminden oluşan, ufuk çizgisinde Ali Arif Ersen’in Hasan Deniz’e verdiği oyuncak geminin çoook yavaş bir hızda gitmeye çalıştığı video. Aslında ne kalabiliyor, ne gidebiliyor, bir adaya doğru dönmüş, havada asılı süzülüyor o gemi; arkadaşlarının kalbinde, hayatındaki Ali Arif gibi...

Bu yazıyı yazarken parça parça birçok eser için pasajlar yazıp sonunda çıkarmaya karar verdim hem sergi izleniminin bir kitapçığa dönüşmemesi hem de bütünlüğü korumak için. Diğer eserler için gitmeden önce dinlemelik Sinan Eren Erk’in podcastini önermiştim, bir de Biçem Kaya’nın Bantmag’daki röportajını önereceğim. Benim son bahsedeceğim fotoğraf, serginin kalbi olan vedaların en tatlısı, sergi için en son çekilen siyah-beyaz bir tulumba tatlısı fotoğrafı. Serginin bulunduğu galerinin bulunduğu Milli Reasürans T.A.Ş. Binası’nın mimarı Ulusal Mimarlık Ödülü sahibi, Şandor Hadi’ye bir saygı duruşu bu fotoğraf ve satılık olmayan tek parça. Detayları, hikayeleri ve tesadüfleri seven Hasan Deniz için tüm bunların buluştuğu bir veda; çünkü Hasan Deniz’in sergisi, 30 yıllık Milli Reasürans Sanat Galerisi’nin bildiğimiz mimarisindeki son sergi. Sergiden sonra bina ve galeri bir tadilata girecekmiş. Ne alaka tulumba tatlısı? Yine bir tesadüf olarak, Hasan Deniz’in bir arkadaşı binanın mimarı Şandor Bey’in ofisinde çalışan “çaylak” denilen stajyerlerden biriymiş. Ofiste yemek saatlerinde masayı çaylaklar kurarmış. Bir öğlen bir çaylak, masaya tulumba tatlısı koymuş. Şandor Bey o gün pek afiyetle yemiş tulumba tatlılarını, gülmüşler. Ertesi gün Şandor Bey’in ölüm haberi gelmiş. Ofisteki herkesin aklında Şandor Bey’in afiyetle tulumba yemesi kalmış. Umarım hepimiz bu dünyadan göçüp gitmeden önceki son günümüzde afiyetle ve neşeyle tatlılar yer, dünyaya birçok eş, dost, anı ve anlatılacak hakiki hikayeler bırakırız...

Hasan Deniz’den 'Hakiki Hikayeler' 14 Haziran’a kadar Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde görülebilir.

Not: Hasan Deniz’in bu sergi özelinde referans aldığı bazı kitapları meraklıları için paylaşmak isterim:

Lukianos - Hakiki Hikayeler
Kritovulos - Kritovulos Tarihi (1451-1467)
İlias Venezis – Numero 31328 Amele Taburu
 Italo Calvino - Bütün Kozmokomik Öyküler


Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.