‘Başörtüsünde özgürlüğü savunanlar cinsel yönelim meselesinde despotik bir duruşu temsil ediyorlar’
İktidarın uzun süredir çalıştığı başörtüsüne dair anayasa değişikliği teklifi Meclis’e sunuldu. Prof. Dr. Köker, “Böyle bir düzenlemenin anayasada veya kanunlarda yer almasının bir manası yok” dedi.
ANKARA - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun çağrısıyla, başörtüsüne ilişkin kanun teklifi CHP’li tüm milletvekillerinin imzasıyla TBMM’ye sunuldu fakat bu adım iktidar kanadından destek bulmadı.
AK Parti’nin başörtüsü konusunda hazırladığı Anayasa değişikliği teklifi AK Parti, MHP ve BBP'nin imzasıyla Meclis'e geldi. Başörtüsüne 'anayasal güvence' getiren teklifte bir diğer düzenleme ise “evlilik birliğini tanımlama” adı altında yapıldı ve yalnızca kadın ile erkeğin evlenebileceğine dair maddenin anayasaya eklenmesi amaçlandı.
‘BU BİR ÖZGÜRLÜK, BUNA BİR ÇERÇEVE ÇİZİLEMEZ’
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Levent Köker’e göre söz konusu teklifin geçmediği tabloda, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre herhangi bir kurumda başörtüsünü kadınlar için yasaklayan ya da mecbur eden bir düzenleme yok. “Dolayısıyla böyle bir düzenlemenin anayasada veya kanunlarda yer almasının bir manası yok. Geçmişte de yoktu” ifadelerini kullanan Köker, geçmişte “hukuki yasak” olmamasına rağmen üniversitelere başörtüsüyle girişlerin “fiili yasak” şeklinde engellendiğini hatırlattı.
“Bu bir özgürlük. Buna bir çerçeve çizilemez. Yasak olmayan şeyler serbesttir. Ama başörtüsü yasak değildi, serbest de değildi” diye konuşan Köker şöyle devam etti:
"Bunu bir kurala bağlayalım’ diyorlar. Ama burada problem şu; bu arkadaşlar 20 senedir iktidardalar. Şimdi bu yasak birdenbire kalktı. Nasıl kalktı bu yasak? Anayasada toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu var. ‘Herkes önceden izin almadan gösteri yapabilir’ deniyor. Yapabiliyor muyuz? Dolayısıyla bunu da yazsanız yine başını kapattırır, devlet bu. Siz de bu devlette iktidarsınız ve siz de despotizm yapıyorsunuz. Adalet ve Kalkınma Partisi anayasanın her hükmüne tam manasıyla uyuyor da buna mı kaldı iş? Ben bunu bu açıdan politik olarak yanlış buluyorum. Hukuken gerekçelendirilebilir. Bu tamamen siyasi bir şeydi. Yarın bir gün siyasi iklim değişirse, gene başörtüsü mecburiyeti gelirse ne yapacaksın? Bu konu siyasetin alanından çıkmaz.“
‘LAİK BİR DEVLETTE DİNİ İNANÇ SEBEBİYLE KANUN YAPILAMAZSA LAİK BİR DEVLETTE DİNİ İNANÇ SEBEBİYLE ANAYASA YAPILABİLİR Mİ?’
Anayasa Hukukçusu Köker, Meclis’e sunulan kanun teklifindeki, “Hiçbir kadının, dinî inancı sebebiyle başını örtmesi ve tercih ettiği kıyafetinden dolayı eğitim ve öğrenim, çalışma, seçme, seçilme, siyasî faaliyette bulunma, kamu hizmetlerine girme ile diğer herhangi bir temel hak ve hürriyeti kullanmaktan ya da kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmaktan hiçbir surette yoksun bırakılamayacağı hüküm altına alınmaktadır” ifadelerini hatırlattı.
“Dini inancı sebebiyle” ifadesinin kritik olduğunu belirten Köker, başörtüsüne dair geçmişte çıkarılan kanun teklifinin Anayasa Mahkemesi’ne gittiğini, AYM’nin de “Laik bir devlette dini inanç sebebiyle kanun yapılamaz” hükmü verdiğini hatırlatarak şunları söyledi:
“Laik bir devlette dini inanç sebebiyle kanun yapılamazsa laik bir devlette dini inanç sebebiyle anayasa yapılabilir mi? Kanun yapamıyorsun ama anayasa yapabiliyorsun. Yine Anayasa Mahkemesi başörtüsüyle ilgili vermiş olduğu kararında, ‘Hiçbir eğitim görmemiş masum genç kız ve kadınlarımız başlarını örtebilirler. Üniversiteye başörtüsüyle girmek isteyenlerin dini sebeple değil siyasi sebeple başlarını örtüyorlar’ diyor. Peki şimdi dini inanç sebebiyle başını örtmeyi serbest bıraktın, yarın bir gün mahkeme ‘Dini inanç sebebiyle değil siyasi sebeple başını örtüyor’ derse? Dini inanç sebebiyle diye bunu yazmanın hem laiklik ilkesine aykırılık gibi bir problemi var hem de bu maddeyi buraya yazmakla elde edilmeye çalışılan faydayı tamamen ortadan kaldırmak gibi fonksiyon görme ihtimali var.”
‘TOPLUMSAL CİNSİYET MESELESİNDE DESPOTİK BİR DURUŞU TEMSİL EDİYORLAR’
AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in “Toplumda hassasiyet söz konusu” ifadelerini kullanarak açıkladığı anayasa değişikliğinin bir diğer maddesi de aile tanımını düzenlemeyi öngörüyor ve maddenin genel gerekçesinde “çürüme” ve sapkınlık” vurgusu yapılıyor.
“Bu hassasiyet hangi toplumda söz konusuymuş bilmiyorum. Kendi hassasiyetlerini bütün toplumun hassasiyeti zannediyorlar. Kendilerini bütün toplumun yerine koymasınlar” ifadelerini kullanan Prof. Dr. Köker şöyle devam etti:
“Başörtüsünde özgürlüğü savunanlar, toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelim meselesinde despotik bir duruşu temsil ediyorlar. İkisi birbiriyle çok çelişkili. İstanbul Sözleşmesi’nin hukuka aykırı bir biçimde tek taraflı fesih edilmesinden buraya geldik. Kaldı ki İstanbul Sözleşmesi’nin altında bugünkü cumhurbaşkanının ‘Başbakan’ olarak imzası’ var. Birinde özgürlük havarisi kesiliyorlar öbüründe bilmem ne. Bunu buradan çıkarılması gerekiyor.“
‘YENİDEN AYRIŞMA OLMUŞ DURUMDA’
AK Parti’nin kurucuları arasında yer alan ve uzun yıllar parti içindeyken de başörtüsü mücadelesi veren insan hakları aktivisti Fatma Bostan Ünsal’a göre iktidar bu tarz konuların tartışılmasını istiyor ve atılan adım siyasi. İktidarın öncüllediği şeyin insan hakları olmadığını, siyasi amaç taşıdığını ifade eden Ünsal, “Uzlaşmadan da uzaklaşıyorlar. Hazır böyle bir konuda uzlaşma varken yeniden öyle ya da böyle ayrışma olmuş durumda” dedi.
‘BU KONUDA REKABET KONUYU SİYASİLEŞTİRMEKTİR’
İktidar kanadının başörtüsü konusunda el yükseltmek istediğini, CHP’nin teklifinin ardından “ortak bir zeminin” yaratılma imkanının açığa çıktığını fakat bunu iktidarın tercih etmediğini söyleyen Ünsal şunları söyledi:
"Başörtüsü yasağı aşıldı ama bunun yasal zemini yok’ diye konuşulan bir şeydi. O nedenle Kemal Kılıçdaroğlu’nun adımı hem kendileri hem de genel uzlaşma için anlamlıydı. CHP için anlamlı bir adımdı ama bu adımı buraya taşımanın anlamlı olmadığını düşünüyorum. Bu konuda bir rekabet konuyu siyasileştirmektir. Nihayetinde siyasileştirmek kötü bir şey değil ama politik çıkarı gözeten bir hamle olarak görüyorum. Bu da artık yakışmıyor. Bu konuyla ilgili mağduriyet yaşadığını dile getiren partiye bunun yakışmadığını düşünüyorum. Bu konunun aşılmış olmasını onların da yeterli görmesi gerekirdi. Buradan desteği artırmak için bunun konuşulmasındansa uzlaşmayı yeterli görmelilerdi.”