YAZARLAR

Batı ligini Taliban, İhvan ve El Kaide ile örtüştüren zafer: Çok yaşa Erdoğan!

Erdoğan’ın şansı hangi mayını nereye koyduğunu biliyor olması. ‘U’ dönüşlerindeki kıvraklığı da bundan geliyor. Yönetilmesi gereken pek çok çapraz çıkarlar ya da çıkar çatışmaları var.

Seçimin ‘mağrur’ mağlupları, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın elde ettiği sonuç için "Pirus Zaferi" benzetmesiyle teselli bulabilir. Erdoğan’ın gitmesini sessizce bekleyen bazı Batılı başkentlerden hızlıca gelen tebrik mesajları da iyi ilişkileri peşinen satın alma çabasına verilebilir. Tebrik cephesinde Erdoğan’ın sevindirdikleri kadar yutkundurdukları da var. Ama hepsi için parola aynı: Pragmatizm.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun biraz da Batı’yı dürtmek için dirsek çaktığı Rusya lideri Vladimir Putin’in “Zaferiniz Türk halkının bağımsız dış politikanıza verdiği desteğin açık kanıtıdır” yönündeki özlü sözü NATO’daki çatlağı büyütmeye azmetmiş yeni bir kanca sayılabilir. Rus liderin Erdoğan’a yaptığı yatırım güven ilişkisinden ziyade karşılıklı mecburiyetlerle ilgili.
Katar, Taliban, Müslüman Kardeşler (İhvan), Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ve El Kaide bağlantılı bazı isimlerin tebrik mesajları ya da Suriye’nin kuzeyinde “Suriye Milli Ordusu” bileşenlerinin havaya sıkıp gelip geçene tatlı dağıtması Erdoğan’ın dost çemberini görme ve yerme vesilesi olabilir. Fakat fotoğrafın diğer yarısı, Erdoğan cephesinin “dünya lideri” köpürtmesine asit sağlıyor. Mesajlarını “Erdoğan’la çalışmayı dört gözle bekliyorum” diye bitirenlerin başında kimler yok ki; ABD Başkanı Joe Biden, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel vs.
Erdoğan’ın epey uğraştığı Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un hem Fransızca hem de Türkçe attığı mesaj yanlış bir çeviriyle servis edilince “Nedir bu acele” dedirtiyor. Avrupa’nın içinde bulunduğu psikolojiyi de ele veriyor: “Fransa ve Türkiye’nin birlikte üstesinden geleceği büyük sınamalar var. Avrupa’ya barışın geri gelmesi, Avrakdeniz İttifakımızın geleceği, Akdeniz denizi. Yeniden seçilmesi dolayısıyla tebriklerimi ilettiğim Başkan Erdoğan ile birlikte, ilerlemeye devam edeceğiz.”
Mesajdaki “Avrakdeniz” ifadesi iğneleyici uyarılar üzerine Fransızca aslına uygun olarak “Avro-Atlantik” diye düzeltildi.

***

Türkiye’nin AB rotasını elbirliğiyle gömdükten sonra kimse Erdoğan’ı büyük bir şevkle Brüksel’de beklemiyor. İnsan hakları, hukuk ve demokrasi uyarıları sahtekârca. Avrupa’nın çıkarlarını etkileyecek şekilde göç, istikrarsızlık ve güvensizlik üretmediği sürece Erdoğan’ın anti-demokratik pratiklerini içlerine sindirebildiler. Esasen Erdoğan’ın seçmenine “dış düşman” diye gösterdiği NATO-AB kliğine hizmetleri eşsiz! Çıkardığı gürültü günün sonunda hak ettiği iltifatı kesmiyor. (Beri tarafta “Batıcı” görünümüne rağmen demokratik değerleri içselleştirmemiş, ortak yaşamın kodlarını çözememiş, iç barışı inşa etme yeteneklerinden yoksun, zor dönemeçte iktidarla milliyetçilik yarışına tutuşan hatta ırkçı ve faşizan savrulmalar yaşayan muhalefet blokunu da izliyorlar.)
Erdoğan’a hürmetin birincil sebepleri ticari çıkarlar, NATO’da beklenen uyumlu adımlar ve sığınmacıların Türkiye kafesinde tutulması. Avrupa için Türkiye Asya ve Orta Asya’nın önünde doğal bir tampon; Karadeniz’de Rusya’yı dengeleyen bir güç, NATO’da hayati bir müttefik ve vazgeçilmez bir pazar. Haliyle onlara göre Türkiye kol mesafesinde sabitlenmeli; içeri alınması da itilmesi de tehlikeli. Biçilen stratejik statü korunmalı.
Ama bu ihtiramın karşılığını ziyadesiyle alacaklar. İlk dönemeç 11-13 Temmuz’daki NATO zirvesi. Kuvvetle muhtemel Finlandiya’nın üyeliğinden sonra İsveç’in üyeliğinin önündeki veto da kaldırılacak. Ülke ekonomisinin Erdoğan’ı ne denli çaresiz bıraktığını bilerek hareket edecekler.
Körfez’den Hazine’ye park ettirilen ödünç rezervlerle böbürlenen bir biçarelik. Hazine soygun yeri, ülke virane. Kapitülasyonlar yeni formlarıyla kapıyı tıklıyor. Kim ne alacak? Körfez ülkeleri ne kaldıracak? THY, Türk Telekom ve Turkcell gibi Varlık Fonu’na geçirilmiş son ‘gümüş kaşıklar’ masaya mı konulacak? Doğalgaz borçlarını erteleyen Putin’e BOTAŞ mı sunulacak? Dudak uçuklatan tam takır Hazine ve dış borç stoku karşısında finans dünyasıyla nasıl bir pazarlığa girilecek? Elde kalan haraç mezat mı gidecek? Bu ekonomik tablo “Dik duruyorum” diyeni de sekize katlar. O yüzden “stratejik özerklik” masalıyla kasılan Erdoğan, Batı yakasıyla işleri idare edilebilir düzeye getirmek zorunda. Fakat bunun için Erdoğan’ın içeride otokratik gidişattan döneceği ve kucaklayıcı olacağı yönündeki beklentiler beyhude. Sözüm ona “değerler dünyası” ile kurduğu al-ver ilişkisi demokratik teamüllere dönüş konusunda baskı üretmiyor. Zafer konuşmasında Selahattin Demirtaş başta olmak üzere siyasi tutsakları bırakmayacağını açıkça söyledi. T.C. Anayasa Mahkemesi ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyma gereği duymuyor. İşine gelmediği sürece duymayacak. Ayrıca sadece kendi kitlesini değil geri kalan yarıyı da dönüştürdü. İğdiş edilmiş bir toplumsal doku üzerinden iktidar olmayı sürdürebilirken final sezonunda dünden farklı bir Erdoğan beklemek epey naiflik olur.
Erdoğan içerde de dışarda da en iyi bildiği oyundan kolayca sapamaz. Kendi kısırdöngüsünden çıkacak enerjisi de yok kadrosu da. Batı ile Rusya arasındaki çelişkilerden faydalanma konusunda muazzam bir deneyim kazandı. “Yaptırımlara uymuyor” diye sızlananlar çıksa da Avrupalılar genel olarak Rusya ile açık tutmak zorunda kaldıkları siyasi-ticari kanallar için Türkiye’yi tercih ediyor. Kulüpten Putin’le konuşabilen birinin olması da önemli. Ukrayna-Rusya arasında tahıl koridoru anlaşması bu tarz bir ilişkinin sonucu. Erdoğan buradan kendine manevra alanları açtı. Bu denklem yeni dönemde de değişmeyebilir.

***

Erdoğan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile gerilimli sayfaları nakite çevirebildiği için Araplarla normalleşme çabalarını sürdürebilir. Mısır Devlet Başkanı Abdulfettah el Sisi’den aldığı tebrik mesajı Kahire-Ankara arasındaki temasın liderler düzeyine taşınabileceğinin işareti. Tabii Libya’da Türkiye’den beklenen uyumun sergilenmesi şart.
Erdoğan’ın önündeki asıl yakıcı dosya Suriye. Sığınmacılar konusu seçimden önce baskı oluşturduğu için Esad’la el sıkışmak elzem hale gelmişti. Ancak mülteci düşmanlığı ikinci turda muhalefete umduğu zaferi getirmedi. Sığınmacılar normalleşme görüşmelerinde en önemli pazarlık konusu olmaya devam edecek, Batı’ya karşı şantaj aracı olarak da işlevselliğini koruyacak. Putin-Erdoğan ilişkisinin seçim dönemeciyle biraz daha kıvam kazanması, Moskova’daki dörtlü görüşmelerin liderler düzeyine taşınması konusunda Esad üzerindeki baskıyı artırabilir. Esad “Çekilme olmadan buluşma olmaz” mesajıyla biraz da Erdoğan’ın düşüşünü bekledi. Hem Erdoğan hem de Esad’ın Putin’e ihtiyacı sürüyor. Fakat tarafların koşullarını buluşturmak o kadar basit değil. Erdoğan seçim stratejisini içeride ve dışarıda “terörle mücadele” söylemi üzerine kurdu. Balkon konuşmasında yerel seçime doğru istikametini bozmayacağının işaretini verdi. Bu da Suriye’nin kuzeydoğusunda Kürtlerin liderliğindeki özerk yapıya karşı saldırganlığın süreceği, Türk askeri varlığının korunacağı ve SMO’ya desteğin süreceği anlamına geliyor. Bu tür gidişat Esad-Erdoğan kucaklaşmasını nasıl mümkün kılar, kestirmek zor.
Tabii Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü de tersinden Esad’ın Erdoğan’a karşı elini güçlendirdi. Esad birliğin Cidde zirvesinden Suriye’ye yabancı müdahaleleri ve milis gücü oluşumlarını reddeden bir bildiriyle döndü.
Bir de Erdoğan Şam’la normalleşmeye Suriye’nin yeniden inşasında alacağı payları düşleyerek bakıyor. Yeniden inşayı önleyen en önemli faktör ABD-AB yaptırımları. Erdoğan YPG-SDG’ye destek konusunda ters düşse de Esad’ın mutlak zaferini önleyen bir lider olarak Batı cenahını memnun ediyor. Esad’la yeniden inşayı içeren yeni bir sayfa bu cepheyi ya karşısına almayı ya da onları başka bir oyuna ikna etmeyi gerektiriyor. Mesela Araplar Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşüne karşı Amerikan itirazını araya “İran’ı geriletme”, dolaylı olarak “İsrail’i rahatlatma” hedefini sokuşturarak yumuşattı. Hatırlarsanız 2008’de Esad-Erdoğan arasındaki kardeşlik hikâyesinin pazarlama kısmında da İsrail-Suriye arasında dolaylı arabuluculuk rolü vardı.

***

Erdoğan’ın ihtiraslı, hesapsız ve kitapsız hamleleri yüzünden dış ilişkiler mayınlı tarlayı andırıyor. Erdoğan’ın şansı hangi mayını nereye koyduğunu biliyor olması. ‘U’ dönüşlerindeki kıvraklığı da bundan geliyor. Yönetilmesi gereken pek çok çapraz çıkarlar ya da çıkar çatışmaları var. Mesela Putin’e bir kez daha gebe kaldıktan sonra çok önem verdiği iki proje için Moskova ile ne kadar tersleşebilir? Bunlardan birisi Zengezur Koridoru üzerinden Trans Kafkasya, Hazar Havzası ve Orta Asya’da Türkiye’nin rolünü büyütmek. Diğeri Türk Devletleri Teşkilatı’nı ete kemiğe büründürmek. Her iki alanda Rusya ile çakışma söz konusu. Aşağıda ise Araplarla yeni sayfa açmaya çalışırken Suriye’de Türk askeri varlığına açıktan karşı çıkan yeni Arap duruşuyla yüzleşmek zorunda. Irak’ta petrol sevkiyatıyla ilgili düğüm başta olmak üzere çözülmeyi bekleyen ciddi sorunlar var. İran’la farklı alanlarda kapışma potansiyeli büyüyor. Batıda Ege ve Doğu Akdeniz’deki kronik sorunlar Yunanistan ile ilişkilerde sancı nöbetlerine yol açıyor. Liste uzun. Ve Erdoğan bitkin. Pirus kehaneti tutarsa şaşmamalı...


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.